Ticaret Mallarının Zekâtı

Ölçülüp tartiimayan; altın, gümüş ve sâirae gibi de olmayan ticaret mallarına «URUZ» denir.

Uruzun (== ticaret mallarının) kıymeti, gümüşün veya altının nisabına erişince, zekâtının verilmesi icabeder. Hidaye'de de böyle­dir.

Ticaret mallarının kıymeti paraya göredir. Tebyîn'de de böyledir.
Ticaret mantarının,'sene sonundaki kıymetine itibar edilir. Senenin başındaki kıymetinin ise, gümüşü fazla olan dirhemlerden 200 dirhem olması gerekir. Muzmarât'ta da böyledir.

Bir kimse, ticaret mallarının zekâtını, dilerse gümüş nisabı­nı esas alarak, dilerse altın nisabını esas alarak verir. Ancak> ticâ^ ret malları, bunlardan birisinin nisabına ulaşmazsa, hangisinin ni­sabına erişiyorsa, zekâtının ona göre verilmesi gerekir. Bahrü'r -Râık'ta da böyledir.
Bir kimsenin, 200 dirhem kıymetinde 200 ölçek buğdayı ol­sa, bu buğdayın üzerinden de bir sene geçmiş bulunsa, bu durumda da piyasa, artsa veya eksilse; eğer zekâtı, buğdayın aslından vere­cekse, zekât olarak 5,ölçek buğday verir. Eğer, zekâtı buğdayın kıy­metinden verecekse, kendisine zekât vermenin .farz olduğu günkü «kıymetinden verir. Çünkü, burada farz, ya aynı üzerinedir veya kıy­meti üzerinedir. Bundan dolayı, zekât âmiline, zekât toplarken, bun­lardan biri ile zekâtı alması emredilir.

Ölçülen, tartılan veya sayılan şeylerin zekâtları toplanırken de durum yine böyledir.

Zekâtı verilecek malın, değerindeki artış, yaşlığının kuruması gibi, bizzat malın kendisinde olursa; bu durumda, malın zekâtının farz olduğu zamandaki kıymeti ne ise, zekâtın o değerden verileceği hususunda ittifak vardır. Çünkü, senenin tamamlanmasından sonra meydana gelen kısmet artışı, bu kıymete ilâve edilmez.

Eğer, zekâtı verilecek malın değeri, ıslanmak gibi bir sebeple, bizzat eksilmiş olursa; bu durumda, malın zekâtının ödendiği gün­deki değerine itibar olunur. Âlimlerimüzin ve imamlarımızın görüşü budur. Kafî'de. de böyledir.

Mal sahibi, malının kıymetini, o malın bulunduğu yerdeki fiatına görfe değerlendirir.

Meselâ : Bir kimse, bir kölesini ticaret için, başka bir beldeye göndermiş olsa, aradan bir sene geçince, bu kölenin kıymeti, bulün-duğu beldedeki kıymetidir. Eğer bu köle, çölde, sahrada olmuş olur­sa, kıymeti bulunduğu yere en yakın olan şehirdeki kıymetidir, Fet-hüİ - Kadîr'de de böyledir.

Cinsleri ayrı oîsa bile, ticaret' eşyaları, birbiri üzerine ilave edilerek, zekâtlan hesaplanır.

Yakut, inci ve cevahir, süs eşyası olarak kullanılıyorsa, bunlar için zekât yoktur. Ancak, bunlar, ticaret eşyası olarak bulundurulu-yorsa, kıymetlerine göre zekâtları verilir. Cevheretü'n - Neyyîre'de de böyledir.

Bir kimse, kulanmak veya kiraya vermek için, bakır kazan­lar satın almış olsa, kiralık evlere zekât olmadığı gibi, bunlara da zekât yoktur.

Bir kimse, arazisinden, kıymeti nisaba baliğ olacak kadar buğ­day hasad etse ve bu buğdayı bir müddet yanında tuttuktan sonra, satmak nityeti Üe anbanna koysa, bunun üzerinden de bir sene geç­miş olsa, bu buğdaya zekât lâzım gelmez. Fetevâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir tüccar, hayvanlar ve bunlarla birlikte hayvanların boy­nuna takılan çanlar, yularlar ve benzeri şeyler de satın almış olsa; sonra hayvanları satsa, eğer hayvanlarla birlikte mezkur şeyler de satılırsa, bunların da zekâtlan verilir. Fakat, bunlar satılmaz da, hayvanların muhafazasında kullanılırlarsa, bunlar için zekât gerek­mez. Zehıyre'de de böyledir.

Keza, bir attâr (= koku, baharat satan kimse) kiraya ver­mek için şaseler veya torbalar satın alsa, bunlar için de zekât yok­tur. Çünkü, bunları satmak için değil, gelir, getirmeleri için satın aü-mıştır. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Fırıncının, ekmek için satın almış olduğu odun ve tuz için de zekât yoktur. Fırıncının, ekmeğin üzerine ekmek içdn satın almış olduğu susam için zekât vermesi gerekir. Zehryre'de de böyledir.

Sermaye sahibi olmayan, ancak sermayeyi çalıştıran bir kimse, bir köle veya elbise veyahut da yük taşımak için bir deve satın almış olsa, bunların hepsi içfin zekât vermesi gerekir. Mal sa­hibi ise, bunun hilâfmadır; Çünkü o, bunların hiç birisi için zekât vermez. Bu kimse, bunları ticaretin dışında kullanmak üzere satın almaya yetkilidir. Kâfİ'de de böyledir.

Bir müdanb  (= sermaye başkasından, emek kendisnden olmak üzere» biri ile ortak olmuş kimse), ticaret kölelerinin nafaka­ları için yiyecek almış ve bunun üzerinden de bir yıl geçmiş olsa, bu yiyeceklerin de zekâtlarının verilmesi gerekir.

Fakat, mal (= sermaye) sahibi olan kâmse, ticaret köleleri için. nafaka olarak yiyecek almış olsa, bunların üzerinden de bir sene geç­miş bulunsa, bu durumda, mal sahibinin zekât vermesi îcâbetmez. Serahsî'nin Muhryt'inde de böyledir.

Kendisinden zekât verilmesi gereken mal için, kendi cin­sinden olmayan bir şeyden zekât verilecek olsa, bunun aynı değil de kıymeti verilir. Bu hususta ittifak vardır.

Keza, zekât kendi cinsinden verilirse, on da riba câri oîmaz; ya­ni, artan kısmı için, bu kısım nisaba erişmedikçe ona aynı cinsden zekât gerekmez. İmâm Ebû Hanife (R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R. A.) 'a göre, artan cinsin, kıymetinden değil de, kendi cinsinden zekât verilir.
Mesedâ : 240 dirhem gümüşün zekâtı olarak, 6 dirhem gümüş zekât olarak verilir. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.[19]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..