5- DEFİNELERİN VE MÂDENLERİN ZEKÂTI


Mâden ocaklarından çıkan mâdenler üç türlüdür: 1 — Ateş­te eriyen mâdenler, 2 — Mâi (= akıcı) olan mâdenler, Akıcı olmayan ve erimeyen mâdenler.

Ateşte eriyen mâdenler : Altın, gümüş, demir, bakır ve ka­lay gibi mâdenlerdir. Bunların zekâtı ise beşte birdir. Tehaâb'de de böyledir.

Mâdeni çıkaranın hür, köle, zımmî, çocuk veya kadın olma­sı müsavidir.

Beşte birden geriye kalan mâden, bulan kimsenindir.

Eman verilmiş olan harbî, devlet başkanının izni olmadan mâ­den çıkarırsa; bu mâdenden kendisine hiç bir şey veirlmez- Eğer, devlet başkanının izni ile çikarmışsa, anlaşmalarındaki şartlara gö­re hareket edilir.

Mâdenlerin öşür arazisinde veya harâc arizisinde bulunması mü­savidir. Serahsî'nin Mııhıyt'inde de böyledir.

îki kişi, mâden arasa ve define birisine rastiasa, o bulanın olur.

Bir kimse, mâden aramak için ücretle adam çalıştırsa; bu­lunan mâden müste'cire (= ücretle çalıştıran şahsa yani iş verene) ait olur. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir,

Akıcı olan mâdenler : Petrol, zift ve sudan eMe edilen tuz

gibi madenlerdir.

Akıcı olmayan ve ateşte erimeyen madenler ise :    Alçı, kireç,

cevahir ve yakut   taşlan gibi mâdenlerdir.   Bunlara zekât yoktur. Tehzîb'de de böyledir.

Civanın zekâtı,    beşte birdir.   Serahsî'nin   Muhıyt'inde de böv'edir.

Bir kimsenin kendi evinde veya arazisinde bulduğu mâden­den bir şey alınmaz. Bu, İmâmı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. İmâmeyne göre ise, bunlardan da beşte biri alınır. Tebyîn'-de de böyledir.

Bir kimse, İslâm ülkelerinde, sahra gibi gayr-i memlûk olan {= hiç kimsenin mülkiyeti altında bulunmayan) bir yerde, define bulsa; eğer, bulduğu şeylerin üzerinde kelime-i şehadet gibi müslü-manlâra ait bir yazı varsa; bu define «bulunmuş mal» menzil'esin­dedir.

Eğer, bulunan şeylerin üzerinde put veya salip nakşı varsa; bunların beşte biri —zekât olarak— alınır; beşte dördü, bulanın olur. Serahsî'nin Muhıyt'ânde de böyledir.

Bulunan şeylerin üzerindeki işaret kesin belli olmazsa; bunlar cahüiyye alâmetlerine benzemese bile, zâhir-i mezhebe göre, cahiliyyeye ait kabul edilir. Kâfî'de de böyledir.

Bunları bulan kimsenin küçük, büyük, hür, köle, müslüman veya zimmî olması müsavidir.

Fakat, bunları'eman sahibi bir harbî bulmuş olursa; kendisine hiç bir şey verilmez. Ancak, bu harbî, imâmın ( — devlet başkanının) izni ile hareket etmişse ve aralarında bir şart koşulmuşsa; o şart ye­rine getirilir. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer, define memlûke olan   birinin mülkiyeti altında bulunan) bir yerde bulunmuşsa, bulunan şeyin beşte birinin  e­kât olarak  alınacağında ittifak vardır.

Kalan beşte dört hususunda ise, görüş ayrılığına düşülmüştür. İmâm-x A'zam Ebû Hanîfe (R.A.) .: «Bu beşte dört, mülk sahibinin­dir.» demiştir. Tahâvî Şerhî'nde de böyledir.

Fetâvâyi İtâHİyye'de : «Eğer, mülk sahibi zimmî ise, bulu­nan şeyden kendisine bir şey verilmez. Eğer, mülk sahibi bilinmez­se ve vârisi yoksa, kalan beşte dört  o mülkün sahibini uzaktan tanıyan bir müslümana verilir.» denilmiştir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Veya, -r-bu beşte dört— onun varislerine verilir, Becİâi' ve Tahâvî Şerhi'nden naklen Bahrü'r - Râık'ta da böyledir. Varisi ol­mazsa, beyfü'1-mâle verilir, Serahsî'nin Mufaıyfinde de böyledir.

Bir müslüman, dâr-i harbte, sahipsiz bir yerde bir define veya mâden bulmuş olsa; bulduğu bu şeyin tamamı kendisinindir. Ondan beşte bir alınmaz.

Eğer, bu müslüman, mezkûr şeyleri sahipli bir yerde bulmuş ise ve dâr-i harbe de eman ile girmiş olursa; bulduklarını, o harbî­lere verir.

Eman ile girmemişse, bulduğu şeyleri dâr-i İslâm'a çıkarır ve —tamamı— kendisinin olur; fakat bu, temiz bir şey olmaz. Buldu­ğu bu şeyleii, satması da caizdir ve fakat yukarıda söylediğimiz gi­bi, bu alan kimse için de temiz bir şey olmaz. Tahâvî Şerhî'nde de böyledir.

Bu hususta takip edilecek en doğru yol, bu gibi şeyleri fa­kirlere sadaka olarak dağıtmaktır. Barhü'r - Râık'ta da böyledir.

Bu müslüman, dâr-i harbe, emansız girmiş ise, beşte bir de vermeden, —bulduğu şeyin— tamamı kendisinin olur. Serahsî'nin Muhıyt'indetde böyledir.

Bulunan şeyler, silâhlar, âletler, ev eşyaları, yüzük kaşlan veya kumaş gibi şeyler olsa bile, bunların hepsi de hazine (= defî-ne) gibidirler ve beşte biri alındıktan sonra, kalan beşte dördü, kim bulmuşsa ona verilir. Tebyîn'de de böyledir.

Anber, inci ve balık gibi, denizden   çıkartılan   şeylerden —zekât olarak— hiç bir şey alınmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böy­ledir.

Bir kimse, denizden altın veya gümüş çıkarsa; kendisinden —zekât olarak— hiç bir şey alınmaz. Tehzîb'de de böyledir.
Dağlarda bulunan, fîrûzec denilen şeylerden de, beşte bir almak yoktur. Hidâye'de de böyledir. [22]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..