Fıtır Sadakası Ne Zaman Vacib Olur :

Fıtır sadakası, Ramazan Bayramı'mn ilk günü, sabahının ikinci fecrinin doğmasından sonra vacip olur.

Bu vakitten önce ölmüş olan kimsenin, üzerine fıtır sadakası vacib olmaz.

Bu vakitten Önce doğmuş olan çocuğa veya müslüman olmuş bulunan kimseye ise, fıtır sadakası vacib olur. Bu vakitten sonra doğmuş olan veya müslüman olmuş bulunalara ise sadaka-i fıtir va­cip olmaz.

Keza, fakir bir kimse, bu zamandan önce zengin olmuş olursa, ona sadaka-i fıtır vacip olur. Bu zamandan Önce fakir düşen zengi­ne ise, sadaka-i fıtır vacip olmaz. Serahsî'nin Muhiyt'inde de böy­ledir.

Fecrin doğmasından sonra, ölmüş olan kimse üzerine fiti  sadakası vacip olmuş olur.

Keza, fecrin dogmasından sonra  bayram günü  fakir düş­müş olan zengin kimseye de fıtır sadakası vacip olmuş olur. Cevhe-retü'n - Neyyire'de de böyledir.

Fıtır sadakasını, bayramdan önce vermek caizdir. Fakat, bunun bir efdaliyeti yoktur. Sahih olan bu kavildir.

Fıtır sadakasını, bayramdan sonraya te'hir etmiş olan kimsenin üzerinden bu borç sakıt olmaz. Onu çıkarıp vermesi gerekir. Hidâ-ye'de de böyledir.

Bir kimse sadaka-â fıtri nisaba sahip olmadan vermiş bu­lunsa da, daha sonra nisab miktarı mala sahÜp olsa, Önce verdiği bu fıtır sadakası sahih ve caiz olur. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.

Tecnîs'de : «İhtiyarlığı veya hastalığı sebebi ile oruç tuta­mamış olan kimseden, sadaka-i fıtır sakıt olamaz.» denilmiştir. Muzmarât'ta da böyÜldir.

Fıtır sadakasının, bayram günü fecrin doğmasından ve bay­ram namazı kılınacak yere gitmeden önce verilmesi müstehabtır. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Bütün âlimlerimize göre, fıtır sadakasının edâ vakti, bütün ömür boyudur. Bedâi'dc de böyledir;

Bir kimsenin, kendisinin ve fakir olan küçük çocuklannın sadaki-i fıtnnı vermesi vaciptir, Kâfî'de de böyledir.

Cinneti ister aslî, ister arızî olsun mecnunlarla, bunamış olanlar da, çocuklar gibidirler. Onlann da fıtralannı vermek icab-eder. Zâhirü'l - mezhep budur. Muhıyt'te de böyledir.

Küçük çocukların ve mecnunların sadaka-i fıtırlannı baba­ları ve vasileri, kendilerine ait olan inaldan verirler. İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) 'a göre böyledir.

Kendisinde hayat alameti görülmemiş olan düşük ceninler için sadaka-i fıtır verilmez. Sirâcü'İ - Vehhâc'da da böyledir.

Bir baba, kendisine ait maldan, küçük çocuğuna ait köle­lerin sadaka-ı fıtnnı vermek mecburiyetinde değildir.

Keza, bunamış kimseye ait kölelerin fıtrasım da, bu kimsenin vasisi vermez. Bu da Ebû Hanîfe (R.A.) ile Ebû Yûsuf (R.A.Vnm kavlidir.

Bababası hayatta olan çocukların, sadaka-i fıtırlannı, de­delerinin verme mükellefiyeti yoktur. Zahârü'r - rivayete göre ise, babaları ölmüş olsa bile, o çocukların dedeleri için böyle bir mükel­lefiyet yoktur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Baba ile anası arasında bulunan bir çocuk için, ikisi de tam olarak sadakanı fıtır verirler. Zahrîriyye'de de böyledir.

Eğer bunlardan birisi ölü, diğer sağ ise veya birisi zengin, diğeri fakir ise, bu çocuğun sadaka-i fıtrim, sağ olan veya zengin olan ve­rir. Diğerinin vermesi gerekmez. Hulâsa'da da böyledir.

Bir kimse, küçük kızını bir şahsa nikahlasa ve ona teslim etse, sonra da ramazan bayramı gelse, bu kızın sadaka-i fıtrim ver­mek, babasına ait değildir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Köleler ister müslüman olsun, ister kafir, efendileri, onlann sadaka-i fıtırlannı verirler.

Bir kimsenin, müdebbirlerinin ve ümmü veledlerinin sadaka-i fıtırlanriı vermesi de vaciptir.

Bize göre, bar kimsenin, icarladığı kölelerle me'zun olan kölele­rinin fıtrasmı vermesi de vaciptir. Borçlu olan veya hizmet için va-sâyetli bulunan kölelerin fıtralannı vermek de, efendilerine ait bir mükellefiyettir.

Keza, emanet ve ariyet olan kölelerle, kasden veya hatâen crina-yet işlemiş kölelerin fıtralarını da, bunların sahipleri verir. Fetâvâyİ Kâdîhân'da da böyledir.

Rehnedilmiş olan bir malin değeri, borç çıkıldıktan sonra nisab miktarına ulaşırsa; o malın sahibinin de sadaka-i fıtır vermesi gerekir. Tebyîn'de de böyledir.

Bize göre, bir kimsenin ticaret için bulundurduğu, kölele­rinin ve bunlara ait kölelerin sadaka-i fıtırlanm vermesi icabetmez. Fetâvâyİ  Kâdîhân'da da böyledir.

Mülkiyetindeki kusurlardan dolayı, mükâtep olan kölenin sadaka-ı fıtrini vermek de, sahibine vacip olmaz.

Mükâtep olan bir köle  fakir olduğundan dolayı kendi fıtır sadakasım vermekle mükellef değildir.

Bir kısmı ıtk edilmiş köleye gelince, İmâmı Azam Ebû Hanîfe (R,A.) 'ye göre, o köle de mükâtep gibidir; sahibinin, onun fıtır sa­dakasını vermesi gerekmez. îmâmeyne göre ise, bu köle, borçlu olan hür gibidir. Eğer zengin ise fıtrasım vermek kendisine vacip olur; değilse olmaz. Sirâçü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Mükâtep, aciz kalır da köleliğini iade ederse, efendisinin, ona ait geçmiş senelerin fıtır sadakasını vermesi,  o köle, hizmet için olduğu takdirde  kalkmaz. Fetâvâyİ Kâdîhân'da da böyledir.

İki kişinin ortak bulunduğu.köleler için, fıtır sadakası vacip değildir.

Kaçmış veya gasbedilmiş veyahut da habsedümiş olan kölelerin fıtır sadakları da, efendilerine vacip olmadığı gibi, köle oldukları için kendilerine de vacip değildir. Tebyîn'de de böyledir.

Şayet, kaçan köle bayramdan sonra, geni geîse veya gasbe-dilfen köle iade edüse> geçmiş senenin fıtır sadakasını da vermek ica-beder. Fetâvâyİ Kâdîhân'da da böyledir.

Bir köle, satıcı ûle müşteri arasında muhayyerlik şartı ile satılmış, olsa, veya bu ihtiyar hakkı başkasına da tanınmış olsa, bu muhayyerlik günlerinde de ramazan bayramı girse; bu muhayyerlik günlerinde, fıtır sadakası durdurulur. Eğer satış tamam olursa, o kö­lenin fıtır sadakası alıcıya aittir. Saöş bozulursa, fıtır sadakası sa­tana ait olur.

Şayet bu köleyi satın alan kimse, onu teslim almadan önce bir ayıbından veya muhayyerliğinden dolayı, geri verirse; bu kölenin sa­daka-i fıtri satana ait olur. Fakat, teslim aldıktan sonra geri verir­se, fıtır sadakası satın alana ait olur. Hızânetü'l - Müftîn'de de böy­ledir.

Bir kimse, bir. köleyi sözleşme ile satın almış olsa ve bay­ram gelse; fıtır sadakasını satın alan kimsenin vermesi gerekir. Eğer köle, teslim alınmadan önce ölürse; fıtır sadakası alana da, satana da düşmez. Sirâcü'I - Vehhâc'da da böyledir.

Köle, bey-ı fâsid^le satılmış olsa ve müşteri teslim alma­dan önce bayram gelse, sonra onu teslim alsa veya azâd etse, fıtır sadakası satıcıya ait olur.

Bayram gelse ve müşteri de onu teslim almış olsa, sonra da onu geri gönderse, satan kimse ise, onu tekrar göndermemiş olsa veya onu azâd etse, o kölenin fıtır sadakası satın alan kimseye ait olur. Fetâvâyİ Kâdîhân'da da böyledir.

Nezredilmiş olan kölenin fıtır sadakası verilir. Tatarhâniy-ye'de de böyledir.

Mehir yerine verilmiş olan kölenin fıtır sadakası, bu köle­nin verilmiş olduğu kadına vacip olur. Kadının bu köleyi teslim alıp almaması müsavidir. Çünkü o kadın, sözleşme ile o köleye sahip ol­muş olur.

Duhûlden Önce kocası, o kadını boşamış olsa ve sonra da bay­ram gelse, eğer bu kadın, mehrini almamışsa, onun fitrası ikisine de vacip olmaz. Teslim almış olsa bil&, durum böyledir. Esahh olan da budur. Hızânetü'l - Müftîn'de de böyledir.

Eğer mehir olarak verilen  kölenin kendisi değil de, be­deli olmuş olursa; onun fotir sadakasını vermek, her ikisine de va­cip oîmaz. Tatarhârayye'de de böyledir.

Kölesine : «Bayram gelince hürsün.» diyen kimse; bayram gelince onu azâd etse, azad ötmeden önce, hemen onun sadaka-i fit­imi vermesi vacip olur. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir,

Bir kimseye, aynı evde oturuyorlar olsa bile, karısının ve büyümüş olan çocuklarının fitir sadakalarını ödemek vacip değil­dir. Ancak, bu kimsenin, bunların haberi olmadan fıtır sadaklarını Ödemiş elması da çok güzeldir ve caizdir. Hidâye'de de böyledir.

Bir kimsenin kendi ailesinden olmayan, başka kimselerin fıtır sadakalarım vermesi caiz olmaz. Ancak onların haberi ve izni olursa, bu da caiz olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, dedelerinin, ninelerinin ve torunlarının sadaka-i fıtırlarını vermek mükellefiyetinde değildir. Tebyîn'de de böyledir.

Bir kimse,  aynı aile içinde olsalar bile  babasının ve annesinin fıtır sadakalarını da vermek   mükellefiyetinde değildir. Çünkü, bir kimsenin büyümüş evladl'an üzerinde velayeti bulunma­sına rağmen, baba ve anası üzerinde velayeti yoktur. Cevheretü'n -Neyyîre'de de böyledir.

Bir kimseye,  aynı aileden olmalarına rağmen  küçük kardeşlerinin ve diğer akrabalarının fıtır sadakalarım vermek 'de vacip değildir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bu hususta asıl kaide şudur : Fıtır sadakası velayete ve meûnete tealluk eder. Bir kimsenin, nafakası, velayeti ve meûneti ki­min üzerine vacipse, bunların hepsinin fıtır sadakalarını vermek de, onun üzerine vaciptir. Böyle olmazsa, fıtır sadakası da o kimse üze­rine vacip olmaz. Tahavî Şerhi'nde de böyledir.

Bir ferdin fıtır sadakası, ancak bir fakire verilir. Şayet, bir fıtır sadakası iki veya daha fazla fakire taksim edilmiş olursa; bu caiz olmaz.

Bir ailenin veya bir topluluğun sadaka-i fıtri, bir fakire verilebi­lir. Tebyîn'de de böyledir.

Ölen bir kimsenin üzerinde, zekât, fitre, kefaret ve nezirler bulunsa; bize göre, bunlardan dolayı terekesinden bir şey alınmaz. Ancak varisleri bunlar için— teberruda bulunurlarsa; o zaman caıiz olur. Şayet —bunları— vermekten kaçınırlarsa; bu hususta zor­lanmazlar.

Şayet, o kimse ölmeden önce, bunları vasij'yet etmişse; te­rekesinden bunların ayrılması caiz olu/. Bu vasiyyeli, malının üçte birinden infaz olunur. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Bir kadın, kocasından kendisinin fıtır sadakasını vermesini istese ve kocasının izni ve haberi olmadan kendi buğdayını, kocası­nın buğdayına katmış olsa, kocası da bu buğdayı —fıUr sadakası ola­rak— bir fakire verse, kadının sadaka-i fıtri caiz olur; kocasminki ise caiz olmaz. Bu, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.) 'ye göredir.

Bir adamın evladları ve karısı olsa ve bu kimse bunların her birisi için sadaka-i fıtır olmak üzere buğday ölçüp ayırsa; sonra da bu buğdayın hepsini bir yere toplasa ve hepsinin de fıtır sadakasına niyyet ederek bir fakire vermiş olsa; bu durumda hepsinin de sada­ka-i fıtırlan caiz olur.
Fıtır sadakası, kendilerine zekât verilebilecek herkese veri­lir. Yani, fıtır sadakasının sarf edileceği yerler, zekâtın sarfedîleceği yerlerin aynıdır. Hulâsa'da da böyledir. [36]
[1] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/565.
[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/565-568.
[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/568.
[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/568.
[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/568-569.
[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/569.
[7] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/569-570.
[8] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/570-571.
[9] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/571.
[10] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/571-575.
[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/575-579.
[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/579-583.
[13] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/584-585.
[14] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/586-587.
[15] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/588-589.
[16] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/590.
[17] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/591-592.
[18] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/593-595.
[19] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/596-598.
[20] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/598-605.
[21] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/606-610.
[22] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/611-613.
[23] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/614-617.
[24] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/617.
[25] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/617-619.
[26] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/620.
[27] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/620.
[28] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/620.
[29] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/620-621.
[30] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/621.
[31] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/621-622.
[32] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/622.
[33] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/622-629.
[34] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/629-631.
[35] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/632-634.
[36] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/634-639.

Anasayfaya dön Kapak Sayfası
Sadakat.Net © İslami web hizmetleri


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..