2-) Medrese Yapıp Onu Vakfetmekle İlgili, Eski Bir Vakfiye Örneği

Büyük hükümdar, hükümdarların efendisi muzaffer şah, adli müeyyed, imâdu'd-devlet, tâeü'l-millet, İshak'ın babası, Yüce Al­lah'ın halifesi, Nasru Seyfin oğlu İbrahim, mü'minlerin emiri (Yüce Allah emrini yükseltsin ve yardımını aziz eylesin). Celil olan yüce Allah'a yakın olmak; O'nun bol sevabını ummak; azabından, ten­kilinden kaçmak; güzel va'dine ulaşmak ümidi ile, Kur'ân-ı Kerîm'-de buyurduğu üzere: Nefisleriniz için gönderdiğiniz hayırdan, Allah indinde, ecir yönünden daha hayırlı ve daha büyüğünü bulursunuz.)

Ve Nebiyyi'l-Muhtar'ın buyurduğu gibi:  (= Âdem oğlu öldüğü zaman, ameli kesilir; ancak üç kimseninki müstesna (yani bunların amelinin yazılması kesilmez.) Bunlar da: Ölümün­den sonra
1-) Hayır dua eden bir çocuk Dirakan;
2-) Sadakayı câriye bırakan;
3-) İnsanların amel eylediği hayırlı bir ilim bırakan; kimselerdir..

Bu şahıs, (Muzaffer Şah) amelinin kesilmemesini sevdi ve nefsi için Yüce Allah katında, kıyamet günü azık olsun diye, hayır tak­dim etmek istedi. Nida günü için, devamlı kalıcı bir zahire arzu eyledi. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

(= O günde bütün nefisler hayırdan yaptığının tamamını hazır bulur.)

Bunun üzerine, o, ilim ve din ehlinin toplanması için "bir med­rese yapılmasını emretti."

Şehitliğe muttasıl mescidi, ilim öğrenecek yerleri, kütüphanesi, Kur'an öğrenmek için okutucuların oturması ve insanları terbiye edi­cilerin oturması için yerler; yüz numaralar, abdest alacak, banyo ya­pacak yerler; geniş bir saha ve bahçe; bütün müştemilatı ile yapılıp, tamam oldu.

Semerkant Şehri'nde Bâbu'l-Cedid diye tanınan yerde, bir hu­dudu ana caddeye bitişik; ikinci hududu, Turhan Bey'in kızı Melike Hâtûna âit sahaya bitişik; üçüncü hududu ilim talebelerine vakfedi­len binaya bitişik ve Mukassas Ahmed'in evine bitişik ve kasımın ba­bası, Ata'nın oğlunun evine bitişik ve Melike Hâtûna nisbet edilen hana muttasıldır. Dördüncü hududu ise Hayletâşînin avlusuna men­sup yere bitişik ve Emir Nizâmuddevle'ye mensub hânegâha bitişik ve Melike Türkan Hatuna ait eve bitişiktir.

Sonra hükümdar, bu hayrın devamını ve, seneler boyu böyle de­vamını istedi ve hayır yolu üzerine, sahih bir vakıfla, bu medresenin tamamını, bütün müştemilâtı muttasılâtı ile birlikte tasadduk eyle­di. İyi amelinin ikamesi (ayakta kalması) için, hanı ile, hamamı ile, ahırları, samanlıkları ile, hücreleri (odaları) ile, dört adet dükkanı ile (ki üçü giriş kapusun sol tarafında, birisi sağ tarafındadır); bir başka meşhur han (ki buna nimbilaş derler ve Sa'di Semerkant so­kağında, Zergûban mahallesinde Bagüçe Müflis denilen yerdedir.) bütün müştemilâtı ile (beş adet tuvalet, üç adet hücre, üç adet oda, beş adet ev, üç adet dükkan) Sa'di Semerkant sokağına bitişik Şîr Feruşan diye tanınan sokakta ayrıca bir halis han (ki müştemilatın­da sekiz hela ve büyük abdest hane; onbeş gurfe; onbeş ehvâ evi; iki yüz numara; dört dükkan) Sa'di Semerkant sokağına bitişik ve hân-i Sâmânî diye meşhur yer.(ki sa'di semerkant çarşısındadır.) Bu handa da, beş hücre üst katta; beş hücre de orta katta vardır.

Keza Erkek Hamamı diye ma'ruf, Sa'di Semerkant çarşısında, Köprü Başı Mahallesinde Hammad Sokağında bulunan hamam.

Keza, kira evleri, dokuma evleri, bağ evleri. Cermad köyünde tarlalar... (Bu köy^ Semerkant köylerinden bir köydür.) Bütün ara­zisiyle Anbarker köyü... (Ki bu köy de Semerkant köylerinden bir köydür.

Bu senet de yazılı olanların tamamı vakfeden şahsın hayatında ve ölümünden sonra, bütün hudutlarıyla, haklarıyla, mürafıklany-la, yoluyla, arazisiyle, hanlarıyla, dükkanlarıyla, ehvâ evleriyle, yüz-numaralarıyla, abdest alma yerleriyle, hücreleriyle, gurfeleriyle, bi­nalarıyla, ağaçlarıyla, duvarıyla, altıyla, üstüyle, tavanıyla, odunuyla, üstüvanesiyle, kapılarıyla, tuğlasıyla, kiremidiyle, hamamın yeriy­le, evleriyle, sakıfleriyle, odunuyla, ocağıyla, suyu ile, külü ve kül­hanı ile, çöplüğü ile, su yolu ile, havzı ile, arazileriyle, bağ evleriyle, ağaçlarıyla, akarlarıyla, üzüm çubuklarıyla, nehirleriyle, kanallarıyla, sulamaları ve bütün haklarıyla, harman yeri ve haklarıyla, su yolla­rı ve haklarıyla, az ve çok bütün haklarıyla, dâhilde-harîçte ne var­sa, bütünüyle; sahih, nafiz, vacip, müebbed, sırf Aziz ve Celil olan Allah rızası için, dönüş yapmamak, satılmamak, bağış yapılmamak, rehin bırakılmamak, temmellük edilmemek ve hiç bir şekilde telef edilmemek üzere, aslı üzerine kalmak şartıyla, tasadduk edilmiştir. Vârislerin en hayırlısı Yüce Allah'dır.

Bu vasıflarla vasıflanmış sadakanın gelirinin tamamı, her sene­nin, her ayında Yüce Allah'ın vereceği nzıkdan, önce vakfiyelerin imârına, yeni yeni ağaçların dikimine, mezkur medresenin bütün intiyaçlarma, aynı medresede tahsil yapan fakirlere (ki hanefî Mezhe­bine göre tedrisat yapılmaktadır.) Her sene, onlara vakfın gelirin­den üçbin altıyüz dirhem sarfedilir. Ve her ayın masrafı, üçyüz dirhemdir.

Keza mezkur medresede, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin ashabın­dan olan talebelere, her sene vakfın gelirinden on sekiz bin dirhem harcanır.

Bu harcamadan, senenin her ayma binbeşyüz dirhem tevzî edi­lir. Bunu, müderris o talebelere eşit bir halde veya bazısına daha fazla olmak üzere taksim eder ve herbirine ayda otuz dirhemden fazla vermez.

Keza, vakfın bu gelirinden ilim talihlerine her sene altıyüz dir­hem (senenin her ayında elli dirhem) Sarfedilir.

Keza, aynı medresede halka edeb ve terbiye öğretenlere, bin iki yüz dirhem (Her ay yüz dirhem) sarfiyat yapılır.

Keza, aynı medresede hocalık yapanlara ve Kur'an okutanlara, her sene bin ikiyüz dirhem (Her ay yüz dirhem) sarfiyat yapılır.

Keza, kıraat ve rivâyat âlimlerine ve aynı medresede halka Kur'an okutanlara, her sene, bu vakfın gelirinden binbeşyüz dirhem, (Her ay yüz yirmi beş dirhem) verilir.

Keza, şehitlikte devamlı Kur'an okuyan dört okuyucuya, bu vak­fın gelirinden, her sene üçbin dirhem, (Her birine senede yediyüz elli dirhem) verilir.

Keza, bu medresede ve şehitlikde talebelerin abdest aldığı yer­de, yüz numaralarda yanan lamba kandillerin yağları için, her sene, bu vakfm gelirinden yedi yüz dirhem sarfedilir.

Keza, aynı medresenin suyunu soğutmak için, buz parası ola­rak, yaz aylarında dörtyüz dirhem, bu vakfın gelirinden harcanır.

Keza, ekmek, et; medresedeki misafirlere ziyafet için; ramazan gecelerinde iftar sofrası için; bu vakfın gelirinden, üçbin üçyüz elli dirhem sarfedilir.

Keza, aynı medresede, ramazan gecelerinde, yakılan mum ve kokut ulan buhar için, bu vakfm gelirinden, elli dirhem sarfedilir. Ke­za, her sene, kurban bayramında kesilen kurban için, bu vakfm ge­lirinden bin dirhem ayrılır ve onun beşyüz dirhemine, kurban olma­sı caiz olan bir sığır satın alınıp, bu vakfı yapan zâtın niyetine kur­ban kesilir ve eti fukaraya tasadduk edilir. Kalan beşyüz dirhemine de kurban olacak vasıfta koyun satın alınıp, bu vakfı yapanın ana ve babası niyetine kurban kesilir ve etleri fakirlere tasadduk edilir. Keza, her âşûre gününde, bu vakfın gelirinden, elli fakire, elli kat elbise giydirilir ve âşûre gününün ziyafeti için satın alınan ek­mek, et ve diğer şeylere bu vakfın gelirinden bin dirhem sarf edilir. Keza, medrese ve şehitliğin hizmetine bakan, kapısını kitleyip, açan iki kapıcıya (Her birine altı yüzer dirhem olmak üzere) bin iki yüz dirhem verilir. Bunlar temizlik işlerine bakarlar; süpürürler, ha­sırları ve sergileri sererler; yüz numaraları temizlerler; lambaları ya­karlar ve diğer işleri görürler.

Keza, medrese ve şehitliğin umûmi işlerine bakan âlim bir kişi­ye bu vakfın gelirinden bin ikiyüz dirhem (Her ay yüz dirhem), verilir. Keza, aynı medresenin, birisi kütüphaneye diğeri ise başka işle­re bakan ve medresede yatıp kalkan iki elemanına bin iki yüz dir­hem verilir. Bunlar mütevellidirler.

Böylece, bu medresenin yıllık masrafı (toplam olarak) yirmi iki bin beş yüz dirhem olur.

/erin, göğün ve bütün varlığının hakiki vârisi Yüce Allah'tır. Hayru'İ-vârisîn olan da O'dur.

Şayet, günlerden bir gün, bu medrese ihtiyaçtan uzak kalırsa, o günün masrafı, muhtaç olanlara sarf edilir: elde tutulmaz. Bu sar­fiyat da Semerkant'ta ilim talebesi olan ve Ebû Haiafe (R.A.)'nin mez­hebinde bulunan kimselere yapılır. Eğer bu vasıfta ilim talebesi bu­lunmaz ise, o takdirde müsîüman fakirlere harcanır.
Gerçekden bu mutasaddık, bu vakfın tamamını, Ebn Tâhir Ab-durrahman bin Hasan el-GazzaK'yi bunun umuruna memur kılmış ve ona Allah korkusuyla emâneti edâ etmesini ve vakıf şartlarını yerine getirilmesini emreylemiş; şartlardan hiç birinin tebdil ve tağyir edilme­mesini istemiştir. O zat da bu vakfı sahih ve mânilerden fariğ olarak teslim almıştır. Şahitler de buna şehâdette bulunmuşlardır. Bu yazı sonuna kadar yazılarak, tamamlanır. [307]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..