Müşriklerin Hücumu Ve Onların Takip Edilmesi

Savaş, rumlar tarafından başlatılmışsa; gücü yeten her şahsın savaşa katılması gerekir.

Azık ve bineğe sahip olup, açık bir özrü bulunmayan şahsın, cihâddan geri kalması caiz olmaz. Fetâvâyi KâdîhârTda da böyledir.
Müslümanların toprağına giren müşrikle];, onların mallarını alır; çocuk ve karılarını esir eder; müslümanlar da bu durumu bilir ve onlara karşı koyacak kuvvetleri olursa; kafirlerin ellerinden, mallarını ve aile efradını alıp kurtarana kadar ve onlar dâr-i islâmda oldukları müddetçe, arkalarından giderler.

Keza, bu durumda, müslümanlar, kâfirleri, dâr-i harbe girince de, kalelerine veya koruma yerlerine varıncaya kadar, ^~kadınları ve çocukları götürmekte iseler— takip ederler.

Fakat, düşmanlar, sâdece mal almışlarsa; bu durumda, müslü­manlar için, onları, dâr-i harbe girdikten sonra takip etmeme ruhsatı vardır.

Düşman, dâr-i harbte, —kendilerince— emin ve korunulur bir yere varınca; müslümanlar, savaşmak için, yanlarına giderler.

Bu, bir fazilettir.

Takip etmeyi terk edip, geri dönmelerine de ruhsat vardır.

Zimmîlerin çocukları vr malları da, müslümanların çocukları ve mallan yerindedir.

Gücü olan her müslüman kâfirlere karalarına veya emniyetli yerle­rine varmadan yetişebileceğini biliyorsa;— onları takip etmesi farzdır.

Ancak, onlara yetişemiyecekleri görüşünde olurlarsa; bu durumda, kafirleri takip etmeyip yerlerinde durmalarına ruhsat vardır. Muhıyt'te de böyledir.

İmânı-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuşlardır:

Müslümanlar kuvvetli iseler, kâfirleri takip etmemeleri mekruh olur.Kuvvet bulunmaması hâlinde, müslümanların birbirlerini takviye etmelerinde bir beis yoktur.

Orduyu hazırlamak ihtiyacı olduğu zaman; müslümanların savaş kuvveti bulunursa yani beytü'l-mâlde gerekli mal var ise, imâmın ( = devlet başkanının), gönülsüz olan mal sahiplerinin mallarını almaya hükmetmesi ve bunları alması uygun olmaz.

Fakat, mal sahipleri, mallarını gönülleri ile verirlerse; bu mekruh olmaz. Bilakis, güzel ve rağbet edilecek bir şey olur.

Beytü'l-mâlde mal bulunup bulunmaması da müsavidir.

Müslümanlarda savaş gücü yoksa; yani, beytü'l-mâlde mal yoksa; bu durumda, imâmın hükmederek, mal sahiplerinden, savaşa çıkacak kadar, mal almasında bir beis yoktur.

Bu durumda, gücü yeten her müslümanın nefsi ile ve malı ile cihâd etmesi elbette lâzımdır.

Bizzat kendisinin savaşa çıkmaya gücü olmayan, ancak, malı bulunan bir kimsenin; kendi malı ile, bir başka şahsı, savaşa göndermesi uygun olur.

Bu durumda, bu şahıslardan birisi, malı ile; diğeri de nefsi (- canı) ile cihâd etmiş olur.

Bir kimsenin, bizzat savaşa katılmaya gücü olur; -fakat, malı bulunmazsa; bu durumda, beytü'l-mâlde de mal olursa; imâmın ( = devlet başkanının) o şahsa kâfi miktarda mal vermesi gerekir.

İmâm, bu şahsa, kâfi miktarda mal verdi-kten sonra, onun, bir başkasından mal alması uygun olmaz.
Şayet, beytü'l-mâlde mal olmaz; veya olduğu halde, imâm ver­mezse; bu durumda, bir mücâhid, ihtiyacı kadarı malı, bir başkasından alabilir. Zehıyre'de de böyledir. [15]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..