Sekizinci Mesele


Eğer Sâri' her bir zor işte mükellef için bir çıkış yolu kılmış-sa, bundan Şâri'in gözettiği maksadı, mükellefin eğer dilerse o çıkış yolunu araştırması ve kullanması olmaktadır. Ruhsatlar bahsinde, güçlüklerden kurtulma yollarının meşru kılınması gibi. Eğer bu gi­bi durumlarda mükellef bu güçlüklerden kendisi için meşru kılınan şekil üzere çıkış yolu ararsa, bu durumda Allah'ın emrine uymuş ve kulluğunu ciddiyetle yerine getirmiş sayılır. Eğer böyle yapmaz, farklı davranırsa o takdirde iki mahzurlu duruma düşmüş olur:[163]

a)  Şâri'in kasdına muhalefet etmiş olur. Bu muhalefet vâcib, mendûb ya da mübâh konusunda olabilir.
b)  Kimdi üzerine kolaylaştırma kapısını kapatmış vo bu çık­mak istodiği zor işten çıkış yolunu meşru olmayan yollarla tıkamış [UT]   olur. Bu mânânın izahı çeşitli açılardan mümkündür: 1.

Sâri' Teâlâ, şerîatı kulların maslahatları için koymuş olduğu­nu belirtmiştir. Baştan konulan şer'î hükümler önüne bazan hasta­lık, ve normalin üstünde olan güçlükler gibi engeller çıkabilir. İşte bunun için Sâri ayrıca tâbi hükümler, tamamlayıcı unsurlar ve çı­kış yollan da meşru kılmıştır ki, mükelleflerin bu tür güçlük ve sı­kıntılardan kurtulmaları ancak bu yollarla olacaktır. Bunun netice-Hİnde de teklif kul için artık normal, tahammül edilebilir ve kolay bir hal alacaktır. Eğer böyle olmasaydı, o takdirde bunların meşru kılınmalarında ilk baştan meşru kılınmış olan durumlar üzerine bir ziyâdelik bulunmazdı. Teklîfî hükümler üzerinde düşünenler, basit bir nazardan sonra bunu hemen anlayacaklardır. Durum böy­le olduğuna göre, hafifletme ve kolaylık talebi hususunda mükellef, bu isteğini meşru kılınmış şekil üzere yapmakla memurdur. Bu du­rumda hafifletme talebinde bulunduğu şey, kısmen de olsa kat'î olarak derhal ya da zaman içerisinde husule gelecektir. Eğer bu hafifletmeyi başka bir yolla isteyecek olursa, o takdirde istemiş ol­duğu hafifletme ne derhal ne de zaman içerisinde kat'î olmadığı gi­bi zan ölçüsünde de olmayacaktır; genel anlamda olmadığı gibi, tafsil durumunda da bulunmayacaktır. Zira eğer öyle olacak olsay­dı, o takdirde onun da meşru olması gerekirdi. Halbuki o şeyin meşru olmadığı kabul edilmektedir. Netice olarak şu ortaya çıkıyor ki, şer'î olmayan yoldan hafifletme ve kolaylaştırma talebinde bulu­nan kimse için bir çıkış yolu bulunmamaktadır.            , 2.
Hafifletme talebinde bulunan bu kimse, bu isteğini meşru bir yol üzere yapmışsa, bu durumda hafifletmenin meydana gelmesi için onun meşruiyet üzere yaptığı bu talebi yeterli olmaktadır. Böy­le bir kasıdda bulunmak bir hayırdır ve berekettir. Gayrı meşru yoldan istenilmesi durumunda ise, maksadının meydana gelmeme­si için yapmış olduğu bu hayırsız ve uğursuz girişimi yeterli olacak­tır. Buna Yüce Kitabımızdan şu âyet de delâlette bulunmaktadır: "Allah kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye çıkış yolu sağlar, ona ummadığı yerden rızık verir.[164]Bu âyette şartın mefhûmunu aldığımızda şöyle bir mânâ çıkacaktır: "Kim de Allah'a karşı gel­mekten sakınmazsa, Allah onun için bir çıkış yolu sağlamayacak-

tır." el-KAdl limiti, Bâlim b. Ebî Ca'd'den şöyle rivayet etmiştir: Eşca kabüaılndan bir adam Hz. Peygamber'e geldi ve için­de bulunduğu sıkıntıdan söz etti. Hz. Peygamberkendisi­ne:
"Git ve sabret!" buyurdu. Adamın oğlu müşrikler elinde esirdi, ellerinden kurtuldu ve babasına ganimetle birlikte döndü. Adam Hz. Peygamber'e geldi ve# durumu ona haber verdi. Hz. Peygamber de o ganimetin kendisi için helal olduğunu be­lirtti. Bunun üzerine "Allah kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye çıkış yolu sağlar, ona ummadığı yerden rızık verir.[165] âyeti indi. İbn Abbas'tan rivayet edilir: Kendisine bir adam gelir ve amcam karısını üç talakla boşadı der. İbn Abbâs: "Amcan Allah'a is­yan etmiş, Allah da onu pişman etmiştir. O şeytana uymuş ve ken­disine çıkış yolu bırakmamıştır." diye cevap vermiştir. Adam: "Bir adam karısını onun için helal kılsa ne dersin?" diye- sormuş. O da: "Kim hileye baş vurursa, Allah onu aldatır." diye karşılık vermiştir. "Allah kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye çıkış yolu sağlar, ona ummadığı yerden rızık verir.[166] âyeti hakkında er-Rabî' b. Hu-seym'den "İnsanlara zor gelen her şeyden." dediği rivayet edilmiş­tir. İbn Abbâs: "Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah onu dünyada ve âhirette her türlü belâ ve sıkıntıdan kurtarır." demiş­tir. Bir başkası da "Kim Allah'tan ve günahtan sakınırsa, Allah ona helalden bir çıkış yolu nasib eder." demiştir. Tahâvî şöyle' bir rivayete   yer  vermiştir:   Ebû   Mûsâ,   Hz.   Peygamber'den   şöyle rivayette bulunmuştur: "Üç kimse vardır ki, bunlar Allah'a duâ ederler, fakat duaları kabul edilmez: 1. Malını bir beyinsize (sefihe) veren adam. Halbuki Yüce Allah 'Beyinsizlere mallarınızı vermeyi­niz.[167]buyurmuştur. 2. Borç ilişkisine giren fakat şâhid tutmayan kimse. 3. Kötü huylu bir zevceye sahip bulunan fakat onu boşama-yıp tutan kimse." Bunun mânâsı şudur: Yüce Allah borç ilişkilerin­de şâhid tutmayı emretmiş,[168] mallarımızı beyinsizlere vermememi­zi emretmiş, ve ihtiyaç halinde de talakın meşru bulunduğunu bil­dirmiştir. Buna rağmen kişi bunların doğrultusunda hareket etmez ve başına hoşlanmadığı şeyler gelir ve duâ ederse, Allah onun dua­sına icabette bulunmaz. Zira yerli yerinde ve kendisine gösterildiği yol üzere davranmamıştır. Bu konuya delâlet edecek haberler pek çoktur ve bunlar gerek zâhirleriyle ve gerekse muhtevâlanyla bu mânâya açıkça delâlet etmoktedirler. Rivayete göre İbn Abbas'a, bir adamın karısını üç talaklu boşadığı sorulunca o "Kadınlarınızı bo-şadığınız zaman iddetlerm» riâyetle boşayınız... Allah kendisine harp gelmekten nahnan kimseye çıkış yolu mğlar, ona ummadığı yerden mıh verir.[169] Aynilerini okuyarak cevap vermiş ve ona: "S«n Allah'a karşı gelmekUm sakınmadın; senin için bir çıkış yolu yok!" diye cevap vermiştir. İmâm Mâlik de bu mânâda 'belâğ* BÎgasıyla bir haber naklinde bulunmuştur. Bu habere göre bir adam Abdullah b. Mesûd'a gelmiş ve: "Karımı sekiz talakla boşadım." de­miş. İbn Mesûd: "Sana ne dediler? diye sormuş. O da: "Benden ayrı düşmüş olduğunu söylediler." diye karşılık vermiş. İbn Mesûd: "Doğru söylemişler; kim Allah'ın emrettiği gibi boşarsa, Allah ona durumu (ve çıkış yolunu) göstermiştir. Kim işi kendi eliyle kendi aleyhine karıştırır ve işin içinden çıkılmaz hale getirirse, biz de onu kendi yaptığı işle başbaşa bırakırız. Durumları kendi aleyhinize ka­rıştırmayınız. Biz de bir çaresini bulalım. Durum sizin dediğiniz gi­bi." demiştir. Ebû Yezîd el-Bistâmî'nin şu hikâyesi üzerinde düşü­nünüz: Bu zat kendisinden kadınlara yönelik şehvet duygusunun kaldırılması için Allah'a duâ etmek istemiş; sonra Hz. Peygam-ber'in Lböyle bir davranışta bulunmadığını hatırlayarak bundan vazgeçmiş ve kendisini tutmuştu. Bunun neticesinde Allah Teâlâ bu duyguyu kendisinden tamamen kaldırmıştı. Öyle ki, ka­dınla taş arasında hiçbir fark görmüyordu. 3.
Çıkış yolunu meşruiyeti üzere talepte bulunan kimse, aslında Sâri' Teâlâ'nın o şeyin içerisine yerleştirmiş olduğu başarıyı talepte bulunmuş olmaktadır. Gayrı meşru çıkış yolları arayan ise, çıkış yolunu tecâvüz etme kasdmı göstermiş olmaktadır. Bu durumda ki­şi, talep ettiği şeyin zıddını istemiş olmaktadır. Çünkü o yoldan çevrilmiş olmaktadır. Maksadın zıddı cihetinden de ancak, maksa­dın zıddı ortaya çıkabilir. Şu halde böyle birisi, çıkış yolundan baş­ka bir şey talep etmiş olmaktadır. Bu netice 'istihza', 'mekr', 'aldat­ma' tabirleri içeren âyetlerin delâlet etmiş oldukları mânânın gere­ği olmaktadır. Bu âyetlerden bir kısmını hatırlayalım: "Fakat hile yaptılar (mekr), Allah da onların hilelerini başlarına geçirdi.[170] "Onlarla Allah alay eder ve taşkınlıkları içinde bocalar durumda bırakır.[171]"Bunlar Allah'ı ve inananları aldatmaya çalışırlar, oy­sa sadece kendilerini aldatırlar ve farkında değillerdir.[172] "Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, o kendisine zulmetmiş olur.[173]"Verdi­ği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah'a vediği sözü yerine getirene Allahbüyük ecir verecektir.[174] "Kim ya­rarlı iş işlerse kendi lehinedir; kim de kötülük işlerse kendi aleyhi­nedir.[175]Ve bu mânâda daha bir çok âyetler. Hepsi de kesin ola­rak ifâdede bulunmaktadır. Netice olarak bunlar göstermektedir ki meşru yol üzere maslahat aramayıp bunun dıgına çıkan kimse, o maslahatın zıddı yolda koşmuş olmaktadır. Varılmak istenilen neti­ce de budur. 4.
Kulların maslahatlarını gerçek anlamda ancak onların yaratı­cısı ve koyucusu bilebilir. Kulun bu maslahatları bilmesi ancak bel­li açılardan mümkündür ve bilmedikleri yönleri bildikleri yönlerin­den daha fazladır. Bu durumda kul kendi maslahatına ulaşabilmek için, kendisini amacına ulaştırmayacak olan bir yoldan yürüyebilir. Veya peşin bir zevk aldırabilir ama zaman içerisinde ortadan kay­bolur ya da kâmil olarak değil de ancak noksan bir halde ulaştıra­bilir. Veya girdiği bu yolda ortaya çıkacak olan mefsedet söz konusu olacak maslahattan daha ağır gelebilir ve bu durumda tuttuğu yo­lun hayrı şerrini karşılamaz. Nice tedbirde bulunan vardır ki, asla amacına kâmil anlamda ulaşamamaktadır, tedbirde bulunduğu işin bir türlü neticelerini devşirememektedir. Bu akıl sahiplerince göz­lenen ve bilinen bir gerçektir. İşte bu yüzdendir ki Yüce Allah müj-deleyici ve uyarıcı olmak üzere peygamberlerini göndermiştir. Du­rum böyle olunca, Sâri' Teâlâ'nın koymuş olduğu hafifletme yolları­na baş vurmak, maslahatın tam anlamda ve hafifletmenin de nok­sansız olarak meydana gelmesi yoluna baş vurmak demek olacak­tır. Şâri'in koymuş olduğu yolların aksine girişimler ise bunun aksi­nedir. Bu mesele genel anlamda ele alındığında, Şâri'in kasdına   [380] muvafakat ya da muhalefet konusunun bir fer'i olmaktadır. Ancak ruhsatın izin verilmeyen şekilde istenilmesi veya yerinde kullanıl­maması konusunda vaz' hitâbıyla ilgili bulunduğu için burada zik­redilmiştir. Zira sabit hükümlerden bir kısmı vardır ki bunlar azi­mettir; bunlarda ne hafifletme vardır ne de ruhsat bulunmaktadır. Kitap içerisinde buraya kadar bu neviden bulunan pek çok mesele geçmiş bulunmaktadır. Hükümlerden bazıları da vardır ki, hakla­rında ruhsat bulunur. Hakkında ruhsat bulunan her konunun ruh­sat hükmü sadece o konuya ait olur ve başka yerlere sirayet etmez. Keza  kulun başına gelen bazı haller vardır ki, kendisi bu halleri meşakkat diye niteler; halbuki şeriatta durum hiç de öyle değildir. Dolayısıyla muhtemeldir ki, şer'î bir sebeb olmadan ruhsattan isti­fâde cihetine gitmiş olur. Bu yüzden bu esasın fıkhî konularda pekçok faydalan bulunmaktadır; maksadın zıddı ile muâmtl* kaideli gibi, hiyel meseleleri gibi... [176]                     


Eser: El-Muvafakat

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

El-Muvafakat

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..