Beşinci Mesele:

Mükellefin gücü dahilinde olmayan konularda yükümlülük hak­kında söz etmiş olduk. Geriye mükellefin gücü dahilinde olan fakat kendisine zor gelen yükümlülükleri incelemek kaldı. İşte burası da onun yeridir. Şâri'in takat üstü yükümlülük (teklîf-i mâ lâ yutak) ge­tirmeyeceğine yönelik kasdımn bulunmasından, O'nun her türlü me­şakkat içeren yükümlülüklerle kullarını mesul tutmayacağı gibi bir netice çıkmaz. Bu yüzdendir ki, daha önceki şeriatlarda takat üstü yü­kümlülük bulunmadığı halde meşakkat içeren yükümlülükler bulu-nabilmiştr. Öbür taraftan takat üstü yükümlülüğün olmayacağını sağduyu sahibi bir topluluk, hatta Eş'arı ve diğer mezheplerden olan âlimlerin çoğunluğu kabul etmişlerdir. Mutezile'ye gelince, zaten bu konu onların genel prensiplerinden olmaktadır. Güçlük içeren husus­larla yükümlü tutmak ise böyle değildir. Hal böyle olunca, bizim bu üs­tün şeriatımız nazarında durumun nasıl olduğunu incelemek gereke­cektir:

Konuya girmeden önce "meşakkat" kelimesinin sözlük anlamı üzerinde durmamız gerekmektedir. Bir şey kişiyi yorduğu zaman
 (^Ken­di kendinize zor varacağınız memleketlere yükleriniz taşırlar.) âyetinde [58]de aynı anlamda kullanılmıştır. Âyette geçen   keli­mesi "meşakkat" kelimesinden türetilmiş isim olmaktadır.

Meşakkatin bu anlamı, Arap dilindeki kelimenin vaz'i (konulu­su) noktası dikkate alınmaksızın ele alındığında ıstılahı açıdan dört ihtimal (vecih) gerektirir: (1)

Gücün yettiği ve yetmediği bütün hususlarda ânım olur. Bu du­rumda takat üstü yükümlülük (teklîf-i mâ lâ yutak) de meşakkat diye isimlendirilir. Çünkü insanın böyle bir yükümlülüğü yerine getirme­ye çalışması, onu faydasız bir sıkıntı ve güçlük içerisine düşürecektir. Meselâ, kötürümün ayağa kalkmaya çalışması ve bu yüzden kendisini sıkıntıya sokması, insanın havada uçmaya çalışması vb. gibi. Güç da­hilinde olmakla birlikte beraberinde tahammülü zor bir unsur da var­sa, bu durumda o işe zor iş (şâkk), onu yerine getirmek için karşılanan yorgunluk, güçlük ve sıkıntıya da "meşakkat" denilir. (2)

Sadece güç dahilinde olan ancak işlenmesi sırasında içerdiği güç­lük sebebiyle nefsin huzurunu kaçıracak ve onu tedirgin edecek ölçüde günlük yapılagelen mutat zorlukların üstünde zorluk içeren şeylere has olması.

Bu kısım iki şekilde düşünülebilir:

(a) Meşakkatin, yükümlü kılınan fiillerin kendilerine has olma­sı. Bu tür olan meşakkatler, fiil bir defa işlense bile hemen kendisini gösterir. Fakîhlerin ıstılahında meşhur olan ruh­satların tanındığı yerler işte bu türden olan meşakkatlerin bulunduğu yerlerdir. Yolculuk ve hastalık esnasında oruç, yolculuk sırasında (namazın) tamamlanması ve benzeri hü­kümler gibi.
(b) Meşakkatin, fiillerin özünde bulunmaması, ancak fiillerin küllî ve devamlı oluşlarından kaynaklanması ve bu itibarla da bir önceki şıkta sözkonusu olan meşakkate katılması. Bu sadece nafilelerde olur. Şöyle ki: İnsan her nasılsa kendi ta­hammülünün üstünde nafile bir ibadetin altına girer. Ancak devamla bundan yorulur ve usangaçlık gelir. Bu yüzden nefis üzerine (a) şıkkından olan amellerin bir defa işlenmesi duru­munda ortaya çıkan meşakkatin benzeri bir meşakkat mey­dana gelir. İnsanın kendi nefsine karşı yumuşaklıkla dav­ranması, nafile olarak üstlenilecek amellerin usangaçlık do­ğurmayacak bir ölçü ve miktarda olması istenilen saha işte bu kısım olmaktadır. Hz, Peygamber'in visal oru­cunu, elzem olmayan şeylere aşırı düşkünlük gösterilmesini, teljellüfe girilmesini yasaklaması, "Güç yetirebileceğiniz amelleri alınız (ki devamlı olsun). Çünkü, siz usanmadıkça asla Allah usanmayacaktır[59] "Ortayolu tutun, ortayohı tu­tun, ki (maksadınıza) ulaşasınız"[60] buyurması bu kısma bir işaret olmaktadır. Bu kabil haberler çoktur. Bu kısma dikkat çekmek için başka bir yer daha vardır. Bu küllîlik ve devamlı­lık arzeden bir durumdan kaynaklanan meşakkat olmakta­dır. Birinci fa şıkkı) kısımda olan meşakkat ise cüzî bir durumdan doğmaktadır. (3)

Sadece güç dahilinde olan ve nefse alışılagelen işlerde bulunan mutat yorgunluktan daha fazla bir güçlük getirmeyen durumlara has­tır. Ancak böyle bir şeyle yükümlü tutulması teklif öncesine nisbetle alışılagelen şeyler yanında fazladan bir yük gibi telakki edilmekte ve nefse ağır gelmektedir. Bu yüzden de bu tür yükümlülüklere "teklif kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime sözlükte meşakkat anlamı içer­mektedir. Çünkü Araplar, bir kişiye ağır bir yük yükleyip onun yerine getirilmesini emrettikleri zaman, derler. Zorluğuna rağmen bir şeyi üstlenme durumunda da, eğer bir külfetle ona güç yetirebiliyorsa derler. Bu tür olan yükümlülükler de, bu açıdan bakıldığında, meşakkat diye isimlendirilirler. Çünkü bu tür yükümlülükler insiyatifin elden bırakılması ve dünya hayatının ge­rektirmediği fazladan bazı işlerin üstlenilmesi demektir. (4)
Kendisinden önce olan şeyden zorunlu olarak ortaya çıkana[61] hastır. Çünkü teklîf mükellefi nefsinin arzularından çıkarmaktır. Ar­zu ve heveslere muhalefet etmek ise, başına buyruk insanlar için mut­lak surette zor gelir ve bu yüzden bu tür kimselere sıkıntı ve meşakkat peyda olur. Bunun böyle olduğu halk içerisinde cereyan etmekte olan âdetlerde görülmektedir.                                                    

Böylece şıklarıyla birlikte ele aldığımızda meşakkatin beş kısım­da ele alınacağı ortaya çıkmaktadır.

Birinci kısımdan olan meşakkatler usûl kitaplarında yeterince işlenmiştir ve daha önce biz de bu kısımla ilgili olarak açıklamalarda bulunduk.
İkinci kışıma gelince, bunu altıncı mesele olarak vereceğiz. [62]


Eser: El-Muvafakat

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

El-Muvafakat

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..