Beşinci Mesele:

Şer'an talep konusu olan şeyler iki türlüdür:
a) İnsan tabiatının vücut bulmasına yardımcı olduğu ve gereği­nin yerini bulması için destek verdiği talep konuları. Öyle ki  insan tabiatı bu tür taleplerin gereğinin ortaya konması için bir itici güç mahiyetindedir. Yeme, içme, cinsî ilişkide bulun­ma, pis ve iğrenç olan şeyleri yemekten ve onlara bulaşmak­tan uzak durma[36] gibi. Veya aklı başında kimselerin huy ve ahlâk güzelliği konusunda carî olan âdetleri bu tür taleple­rin gereğine uygunluk arzeder ve buna karşı koyan cibillî bir duygu da bulunmaz: Avret yerlerinin örtülmesi, kadınların ve haremin korunması[37] vb. gibi. "Buna karşı koyan cibillî bir duygu da bulunmaz" kaydı zina ve benzeri[38] insan tabia­tının emrin gereğine muvafakattan yüzçevirme durumuna girdiği şeyleri hüküm dışı bırakmak içindir.
b) Desteğini cibillî duygulardan ve güzel ahlâk anlayışından al­mayan talep konuları: Taharet (temizlik), namaz, oruç, hac gibi ibadetler, kendilerinden şer'î adaletin gerçekleştirilmesi amaçlanan şâir muameleler[39] cinayetler, evlilik hükümleri, velayet ve şehâdet bahisleri vb. gibi.

Birinci türden olan talep konuları hakkında, Sâri' Teâlâ bazen (müeyyide olarak) insanın fıtratında bulunan ve şer'î talep konusu olan şeye destek veren bu duygularla (motif) ve geçerli olan âdetlerle yetinir ve ilgili talep —aslında önemli bir talep konusu ol­masına rağmen—, böyle olmayan konularla ilgili talebin teyit ve tekidi gibi vurgulanmaz. Dikkat edilecek olursa, bu gibi talep konula­rına muhalefet durumunda belirli cezalar konulmamış, sadece âhirette verilecek cezaların belirtilmesi ile yetinilmiştir. İşte bu noktadan hareketledir ki pek çok âlim bu türden olan talep konula­rı hakkında sünnet, ya da mendûb veya kısmen mubah gibi hü­kümler vermişlerdir. Halbuki bu gibi konularla ilgili emir ya da yasağa açıktan muhalefet edilecek olsa o hüküm muktezîye (sün­net, mendûb ya da mubah hükmü) uygun bir şekilde vaki olma­maktadır. Meselâ kendi kendisim öldüren (intihar eden) bir kimse­nin "kendi kendisini öldürdüğü âletle cehennemde azap göreceği" belirtilmiştir. İmam Mâlik'in mezhebine göre, unutarak necaset içe­risinde namaz kılan bir kimsenin namazını iade etmesinin ancak istihsân yolu ile gerekeceği; bu şekilde bile bile kılmış ise o takdirde mutlaka o namazı iade etmesinin gerektiği, çünkü kesin emre mu­halefet etmiş olduğu belirtilmiştir. Oysa ki İmam necasetin izalesi hakkında, insan fıtratında mevcut bulunan duygulara ve güzel ah­lak anlayışına itimatla "sünnet" tabirini kullanmıştır. Buna rağ­men eğer kasıtlı olarak muhalefet yoluna gitmişse o zaman kesin talep şeklindeki esasa tekrar dönmüş ve o namazı kesinlikle iade etmesi gerektiğini söylemiştir.
Bundan daha açığı (Sâri1), yeme, içme, soğuk ve sıcaktan koru­ması için giyinme, neslin bekasını sağlayan nikâh gibi cibillî duygu­lardan desteğini bulan şeylerin talebi hakkında kesin bir nass ge­tirme yoluna gitmemiştir. Bunlar sadece mubah ve mendûb olan şeylerin zikri sırasında ele alınmıştır. Ancak mükellef, insan tabia­tının istediği bu gibi şeylere muhalefet etme gibi bir tutum içerisine girerse o zaman bunları alması emredilir ve (murdar hayvan eti ye­mek gibi) haram olan şeyler de helâl kılınır.

İkinci türden olup desteğini cibillî motiflerden ve güzel ahlâk anlayışından almayan talep konularına gelince, Sâri, Teâlâ bu tür içerisinde teyid ve tekid edilmesi gereken hususların tekidi, hafifle­tilmesi gerekenlerin de hafifletilmesi şeklinde onları muhtevalarına göre değerlendirmiştir. Zira bu tür talep konuları hakkında insan fıtratında yer alan ve onlara destek veren bir müeyyide yoktur; ak­sine çoğu kez insan fıtratında mevcut bulunan duygular bu tür ta­lep konularının önüne geçmekte ve onlara mani olmaya çalışmakta­dır. Meselâ ibâdetler gibi; çünkü bunlar sadece birer yükümlülük olmakta (bir çıkar içermemektedir).

Bu anlattığımız durum emir taleplerinde böyle olduğu gibi ya-sak taleplerinde de aynıdır. Çünkü yasak konusu olan şeyler de iki kısımdır:
a) Birincisi pis ve iğrenç olan şeylerin haram kılınması, edep yerlerinin açılması, zehir içilmesi, insanın helakini gerektirecek hal ve durumlara girilmesinin yasaklanması vb. gibi şeylerdir. Bunlar içerisine peşin bir zevk ya da cibillî bir saik olmaksızın haram kı­lınmış şeylerin içerisine dalınmasını da katabiliriz: Yalancı hüküm­dar, zinakâr ihtiyar ve böbürlü asalağın durumu gibi. Çünkü bu gi­bi şeyler insan cibilliyetine ters düşen ve güzel ahlâk anlayışı ile bağdaşmayan şeylere yakın olmaktadır. Dolayısıyla şehvet bunlara karşı davetiye çıkarmaz, sağduyu sahibi bir kimse bunlara meylet­mez. Bu kabilden olan yasaklar, genelde konulan belli bir had (sınır[40]) ile tekid edilmemiş, onlar hakkında belirli bir ceza[41] da ko­nulmamıştır. Aksine bu tür yasaklar, insan cibilliyetinin gerçekleş­mesine yardımcı olduğu talep konusu şeylerin emredilmesi gibi (te­kid ve teyidden uzak bir şekilde) gelmiştir. Şu kadar var ki, bu tür yasakları, insan tabiatının ve âdetin gereklerine muhalefetle şerîa-tın koymuş olduğu yasak sınırlarını çiğneme durumuna girmesi ha­linde kişi, günahları aşikâre işleyen ve onlarda ısrarcı ve inatçı bir tavır sergileyen kişinin durumuna benzer bir hal gösterir hatta du­rumu bizzat Öyle kabul edilir; bu yüzden de onun hakkında verile­cek hüküm daha da ağır olur. Çünkü böyle bir kimsenin o yasağı iş­lemesinde nefsânî arzularını tatmine yönelik peşin bir haz yoktur ve o haliyle böyle bir kimsenin aklı başında bir insan sayılması mümkün değildir; bu tavrıyla o olsa olsa hayvanlar mertebesine düşmüştür, İşte bunun içindir ki, ihtiyar zinâkâr ve diğer iki benze­ri hakkında gelen azap haberi (vaîd) belli bir dozun üzerinde gelmistir. Kendisini Öldüren kimse hakkında gelen azap haberleri de öyledir.
Emrin gereğini unutarak, günahın sonucunun nereye varacağı­nı ve emre muhalefet yüzünden işlediği cinayetin Ölçüsünden gaf­letle kendisini iten bir şehvet ve galebe çalan cibillî istekler sebe­biyle isyan eden kimsenin durumu ise böyle değildir. O yüzden Al­lah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Allah kötülüğü bilmeyerek yapıp da, hemen tevbe edenlerin tevbesini kabul etmeyi üzerine almıştır. Allah işte onların tevbesini kabul eder.[42] Kendisini isyana iten bir sebep, bir saik bulunmayan kimse ise bile bile ve açıktan isyan eden kimse hükmündedir ve bu haliyle o, emir ve nehyin hürmeti­ni çiğnemiş, kendisine yönelen ilâhî hitap ile alay etmiş olur. Bu­nun sonucunda da o kimsenin durumu daha şiddetli bir tepki gö­rür.
Buna karşılık muhalefetin sâikinin kişinin cibillî arzularının olduğu her yerde genelde[43] hadler ve ilgili cezalar tertip edilmiştir ve böylece insan cibilliyetinin istekleri ile çatışan emir ya da yasak konularında itaatin gerçekleştirilmesi ve saygısızlığın önünün alın­ması konusunda aşırı bir tedbir alınmıştır. İnsan tabiatının isteme­diği, arzu duymadığı ya da bizzat insan tabiatının engellediği emir ve yasak konularında ise aksine belirli bir had (ceza) konulmamış­tır.

Fasıl:
Bu esasla ilgili istikra sonucunda elde edilen bazı sonuçlar var­dır ki esasa dikkat bu sonuçlar sebebiyle çekilmiştir. Böylece şer'î mesâil üzerinde araştırma yapan ve düşünen insanların onları da göz önünde bulundurmaları amaçlanmıştır. Çünkü bazen emir ve nehiy, zarurî bir konuda olmakla birlikte gelişinden anlaşılacağı üzere mendupluk veya mübahlık ya da tenzîhîlik üzere olabilir. Bu durumda, bu tür emir ya da nehyin konusunun zarûriyyâttan olup olmadığı konusunda   kuşku uyanabilir. Yeme, içme, giyinme ve cinsî ilişki konuları ile ilgili verilen misallerde olduğu gibi. Zararlı, tehlikeli vb. şeylerden korunma yolları ile ilgili durumlar da aynı şekildedir. Kişi bu konularda gelen emir ya da nehyin vücup ya da tahrîm ifade etmemesine aldanaralc onların zarûriyyâttan olmadığı sonucuna varabilir. Halbuki, şer'î istikra neticesinde onların da ay­nı şekilde zarûriyyâttan olduğu görülmektedir. Bazen de durum bu­nun tersine bulunabilir.[44]İşte bu sebepledir ki, bu esas üzerine dik­kat çekilmiş ve müctehidin değerlendirme sırasında bu konuyu göz önünde bulundurması amaçlanmıştır. Ancak geçen mesele, kendisi­ne başvurulan esaslı bir hüküm ve ihlâle uğrramayan bir kaide ol­maktadır. Bütün bunlardan sonra  herkes kendi görüşü ile başba-şadır. Kendisinden yardım istenilecek ancak Allah'tır. Bu konuya dair Makâsid bölümünde[45]kısmen dikkat çekilmişti. Orada belirti­lenler de, buradaki kayıtla mukayyed olmaktadır. Allahu a'lem! [46]


Eser: El-Muvafakat

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

El-Muvafakat

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..