BEŞİNCİ MESELE:


Biz "Kitap sünnete delâlet etmekte ve anahatlanyla onu içer­mektedir, sünnet de sadece Kitab'ın açıklanması için gelmiştir" der­ken, bunun[241] emir, nehiy, izin ya da bunları gerektiren durumlara nisbetle olduğunu kasdetmekteyiz. Kısaca bu husus, yükümlülük açısından mükelleflerin fiilleriyle ilgili durumlara nisbetle böyledir. Yükümlülük dışında kalan; meselâ, geçmişten ve gelecekten haber verme gibi emir, nehiy ya da izin ile ilgisi bulunmayan hadislere gelince, bunlar iki kısımdır:

a) Bu türden olup da yine Kur'ân'm açıklaması mahiyetinde gelen hadisler. Bunların Kur'ân'ın tefsiri olduğunda herhangi bir kuş­ku yoktur.
Meselâ, İsrail oğullarına: "Şu şehre girin, orada dilediğiniz gi­bi bol bol yiyin, secde ederek kapısından girin 'httta' yani 'bağışla' deyin[242]denmiştir. Rasûlullah ise, onların tahıl anla­mına gelen "habbe fi şa're" (bir rivayette de buğday anlamına "hın-ta'7) diyerek kendilerine emredilen sözü değiştirdiklerini ve şehre secde yerine kıçları üzerine sürünerek girdiklerini bildirmiştir.[243]
"Böylece sizi insanlara şahit ve Örnek olmanız için tam ortada bir ümmet kıldık.[244] âyeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Nuh ça­ğırılır ve kendisine: 'Tebliğ ettin mi?' diye sorulur. O: 'Evet!' diye ce­vap verir. Bunun üzerine kavmi çağırılır ve onlara: 'O size tebliğde bulundu mu?' diye sorulur. Onlar: 'Bize bir uyarıcı gelmedi, bize hiçbir kimse gelmedi' derler. Nuh'a: 'Şahitlerin kimler?' diye soru­lur. O da: 'Muhammed ve ümmeti' der. O zaman sizler getirilirsi­niz ve onun tebliğde bulunduğuna dair şahitlik edersiniz. 'Böylece sizi insanlara şahit ve örnek olmanız için tam ortada bir ümmet kıldık. Peygamber de size şahit ve örnektir'[245]âyetinin anlamı işte budur." "Siz insanlar için ortaya çıkarılan hayırlı bir ümmetsiniz"[246] âyeti hakkında da şöyle buyurmuştur: "Siz yetmiş ümmetin peşinden gelmektesiniz. Onlar içerisinde Allah katında en hayırlı ve değerli olanları ise sizlersiniz. [247]"Aksine onlar (şehitler) diri­dirler ve Rableri katında rızıklandırılırlar[248] âyeti hakkında ise şöyle buyurmuştur: "Onların ruhları yeşil kuşların kursaklarında cennette istedikleri yerlerde dolaşırlar ve arşa asılı kandillere tü­nerler[249]"Rabbinin bir takım mucizeleri geldiği gün, bir kimse daha önce inanmamışsa, imanı ona fayda vermez[250]âyeti hakkın­da: "Üç şey çıkarsa, eğer daha önce inanmamışsa hiçbir kimseye iman etmesi fayda vermez: Deccâl, Dâbbetu'l-arz[251] ve güneşin batttığı yerden doğması1[252]buyurmuştur. "Rabbin insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş..[253] âyeti hakkında da şöyle buyurmuştur: "Allah Teâlâ, Âdem'i yaratınca onun sırtını sıvaz­ladı ve kıyamet gününe kadar zürriyetinden yaratacağı her bir ev­lat sırtından düştü. Her insanın iki gözü arasına nurdan bir parıltı koydu ve sonra onları Âdem'e arzetti. Âdem: 'Rabbim! Onlar kim?' diye sordu. Allah Teâlâ: 'Onlar senin zürriyetindir' buyurdu..[254] "(Lût:) 'Keski size yetecek bir kuvvetim olsa veya sağlam bir yere sı-ğınsam' dedi" âyeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah, Lût'a rahmet etsin! O sağlam bir yere (yani Allah'a) sığınırdı. Allah'ın ondan sonra gönderdiği her peygamber mutlaka kavmi içerisinde bir zirvededir.[255] Fatiha hakkında ise: "el-Hamdu lillâhi, Kur'­ân'ın anası, Kitabın anası ve sebu'l-mesânîdir"[256]buyurmuştur.Bir başka rivayette de: "Allah Teâlâ, ne Tevrat'ta ne de İncil'de Kur'ân'ın anası (Ümmü'l-Kur'ân) gibisini indirmemiştir; o sebu'l-mesânîdir'[257] buyurmuştur. Yahudiler: "And olsun ki biz Musa'ya dokuz tane apaçık mucize verdik'[258] âyeti hakkında sorunca, onları açıklamıştır.[259] Musa'nın Hızır ile olan kıssası ise malûmdur.[260] Hz. İbrahim hakkında gelen: "Dedi ki: Şüphesiz ben hastayım'[261] âyeti hakkında da şöyle buyurmuştur: "İbrahim hiç­bir şey hakkında asla yalan söylememiştir; bundan sadece üç du­rum müstesnadır: Biri 'Şüphesiz ben hastayım' demesidir.[262] Keza Rasûlullah: "Elbetteki siz Allah'ın huzuruna (çıplak ve) sünnetsiz olarak haşrolunacaksınız'[263]buyurduktan sonra: "Yaratmaya ilk başladığımız gibi onu tekrar var edeceğiz'[264]âyetini okumuştur. "Doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir'[265] âyeti hakkında: "O öylesi bir gündür ki, Allah Teâlâ Adem'e: 'Cehennemlikleri oraya gönder!' buyurur'[266] demiştir.(Hacc 22/29) âyeti hakkında da: "Ka'be'ye 'beyt-i atık' denmesi, hiç­bir zorbanın onun üzerine tahakkümde bulunamaması yüzünden­dir" buyurmuştur.[267]

Bu kısımla ilgili örnekler çoktur.
b) İkinci kısım ise tefsir makamında bulunmayan, itikadı ya da amelî bir, yükümlülük mânâsı da taşımayan hadislerdir. Bu türden olan hadislerin illâ da Kur'ân'da bir aslı olması gerekmez. Çünkü bu konu yükümlülük getirmeyen fazladan bir şeydir. Kur'ân'm asıl indiriliş amacı ise yükümlülük getirmektir.[268]Dolayısıyla sünnetin yükümlülük alanı dışına çıkması halinde, bu konuda bir mani yok­tur. Sahih hadis kitaplarında[269] bu türden olmak üzere örnekler gelmiştir. Meselâ, alaca hastalığına yakalanmış kimse (abraş), kel ve kor hakkında gelen ve onların imtihan edildiklerini belirten ha­dis, âbid Cüreyc'le ilgili hadis, Hz. Musa'nın vefatı ile ilgili hadis, Peygamberlerin ve bizden önce geçmiş ümmetlerin kıssaları ile ilgi­li birçok hadis bu kabilden örneklerdir. Bunlar üzerine herhangi bir amelî yükümlülük doğmamaktadır. Ancak bu tür hadislerde dahi Kur'ân'de yer alan kıssalara bir benzerlik vardır. Bu muhtemelen terğîb ve terhîb (yani müjdeleme ve korkutma) ilkesine dayanan bir yaklaşım tarzı olmaktadır. Bu ise emir ve nehye destek verir mahi­yette olup, teşrî zaruretinin tamamlayıcı unsurları arasında sayıl­maktadır. Dolayısıyla bu kısım hadisler, birinci yani Kitab'ın beya­nı olan kısmın dışına tamamen çıkmış olmamaktadır. Allah'u alem! [270]


Eser: El-Muvafakat

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

El-Muvafakat

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..