YEDİNCİ MESELE:


Sözlü sünnet, eğer fiil ile de desteklenmiş ise, mükelleflere nis-betle bu tâbi olma konusunda en açık seçik bir yol olur. Çünkü Ra­sûlullah'm fiili yükümlülüklerin konulması konusunda en üst düzeyde bir beyan tarzı olmaktadır.[319] Bunun söz ile de birleş­mesi halinde ise o konudaki Rasûlullah'm fiiline uymak, sıhhat mertebelerinin en üstününü teşkil edecektir.
Sözün fiile uygun düşmemesi hali ise böyle değildir. Çünkü böyle bir durumda her ne kadar söz, sıhhati gerektirse de bir üs­tünlüğe (efdaliyet) ya da onun tersine (mefdûliyet) delâlet etmez.[320]
Örnek: Rivayete göre Rasûlullah'a birisi: "Kanma ya­lan söyleyebilir miyim?" demiş, Rasûlullah: "Yalanda bir hayır yoktur" buyurmuştur. Adam: "Ona vaadde bulunabilir ve ona (bu konuda yalan) söyleyebilir miyim?" dediğinde de: "Bunda senin için bir sakınca yoktur" buyurmuştur.[321] Buna rağmen caiz kıldığı bu şeyi, daha sonra kendisi yapmamış; aksine vaad ettiği za­man vaad konusu o şeyi hakikaten yapmamaya azmetmişti. Bu şöyle olmuştu: Rasûlullah, eşi (Hafsa'nın) yanında bal şer­beti içmiş (ve bu yüzden onun yanında biraz fazla kalmıştı. Bu yüz­den diğer eşlerinin kıskançlıkları kabarmış ve ona bir oyun kura­rak) ağzında hoş olmayan "meğâfîr" kokusu olduğunu söylemişler­di. Bunun, üzerine Rasûlullah bir daha ondan içmeyeceği­ne dair yemin etmiş veya onu kendisine haram kılmıştı. Bunun üzerine Allah Teâlâ: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek, Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram kılıyorsun?"[322] buyurmuştur. Rasûlullah söz vermeye ve böylece onları at­latmaya kadirdi. Ancak o, kendi üzerine ettiği bir yemin ile, ya da onu kendisine haram kılmak suretiyle o şeyi bir daha içmemeye az­metmişti.[323] Sonunda Allah Teâlâ, onu yemininin çözülmesi sonucuna yöneltmişti. Yine Rasûlullah'm sadece bir oğluna ba­ğışta bulunan kimseye: "Benden başkasını şahit tut!'[324]buyurma­sı, bu tasarrufa icazet vermesi anlamına gelmektedir. Ancak bizzat kendisinin şahitlikten kaçınması[325] sözün gereğinin tercihe şayan olmadığını (mercûhiyet) göstermektedir. Rasûlullah şâir Hassan ve diğerlerine şiir inşadında bulunmalarım emretmiş[326] ve bu konuda onlara izin vermiştir.[327] Bununla birlikte Rasûlullah, şiirden uzak tutulmuş ve kendisine şiirden bir şey öğretilmemiştir. Bu da şiirin tercihe şayan bir şey olmadığını gösterir. Nitekim âyette de: "Biz ona şiir öğretmedik, zaten ona yakışmazdı"[328]buyu-rulmuştur. Hassân'a: "Onları hicvet! Cibril seninle beraberdir"[329]buyurmuştur. Bu hadis, hicve izin verildiğini gösterir. Bununla bir­likte Rasûlullah, hiçbir kimseyi —dinî yönden olması ak­sine— kendisinde bulunan bir ayıp sebebiyle yermemiştir. O, hiçbir kimseyi nesir sözle de hicvetmemiştir. Nitekim hiçbir manzum söz de ondan sâdır olmamıştır. Rasûlullah'm özelliklerinden biri de onun ayıplayıcı, kötü ve müstehcen sözlü olmayışı idi. Bazı kimselere kendi menfaatleri[330] ya da İslâm'ın müdafaası[331] söz ko­nusu olduğu zaman bu gibi şeylere müsaade etmiş, fakat kendisi bunlardan hiçbirini yapmamıştır. Ondan sadece tevriye kabilinden sözler sâdır olmuştur. Meselâ, "Biz sudanız"[332] şeklindeki sözlerin­de olduğu gibi. Gazvelere çıkarken de hiçbir zaman önceden çıkaca­ğı istikâmeti söylemez, tersi bir yönde yola çıkardı.[333]
Durum böyle olunca[334], mefhumu izin olan sözlü hadise  uyma —eğer Rasûlullah onu kasıtlı[335] olarak terketmiş ise— hakkında bir sakınca olmayan şeylerden olacaktır. Kudreti bulunan kimselerin Rasûlullah'a [flte^Bı^tu] uymuş olmak için o şeyi terket-meleri ise daha güzel olacaktır. Bu gibi şeylerden kim bir şeyler iş­lemişse, onun hakkında sözlü hadise uygun olarak genişlik vardır ve kolaylık kapısı da her zaman için açıktır. Bu vesile ile Allah'a hamdederiz. [336]


Eser: El-Muvafakat

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

El-Muvafakat

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..