ÜÇÜNCÜ MESELE:

Büyüklere karşı itirazı terketmek iyi birşeydir ve övgüye değer bulunmuştur. İtiraz edilen konunun anlaşılabilir olup olmaması arasında fark yoktur. Bunun delilleri şunlardır: (1)
Kur'ân'da bu kabilden delâletler bulunmaktadır. Meselâ Mû~ sâ'nın Hızır ile olan kıssası böyledir. Hızır, Musa'ya kendiliğinden açıklamadıkça kendisine hiçbir soru sormama şartını ileri sürmüş­tür. Tabii tahammül edemeyip şarta riayet etmeyince de Allah Te-âlâ'mn, "İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır[61] buyurduğu üzere ondan ayrılmıştır. Rasûlullah onun hakkında "Al­lah Musa'ya rahmet etsin! Keşke sabretseydi de bize haberleri anla-tılsaydı"[62] buyurmuştur. Gerçi Mûsâ ilim dili ile konuşmuş­tur. Buna rağmen şarttan çıkılması, meşruttan da çıkılmasını ge­rektirir.[63]Haberlerde şöyle bir rivayet bulunmaktadır: Melekler Allah Teâlâ'ya: "Yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek in­sanı mı halife kılıyorsun..[64]dediklerinde Yüce Allah: "Sizin bi­lemeyeceğinizi her halde ben bilirim" buyurarak onların itirazlarını reddetti, üzerlerine bir ateş gönderdi ve onları yaktı. Bundan daha şiddetli olan itiraz, İblis'in, "Ben ondan daha hayırlıyım; beni ateş­ten yarattın, onu da çamurdan yarattın"[65] şeklindeki sözüyle ol­muş ve Allah Teâlâ onu bu tavrıyla, herşeyi yerli yerine koyan ve herşeyden haberdar olan Yüce Zâtına baş kaldırıp itirazda bulun­ması sebebiyle rahmetinden ebedî olarak kovmuştur. Bu, konumu­za bir delil olmaktadır. Bakara sûresinde sözü edilen ve kendilerin­den bir sığır boğazlamaları istenilen güruhun tavrı da bu kabilden­dir.[66]Onlar sualde aşırı gittikçe Allah Teâlâ da işlerini zorlaştır­mıştır. (2)
Haberlerde yer alan deliller: Meselâ şu hadislerde olduğu gibi: Rasûlullah ölüm hastalığında: "Gelin! Sizin için ondan sonra bir daha sapıtmayacağınız bir kitap (mektup) yazayım" bu­yurmuştu. Bu konuda sahâbîlerden bazısı[67] itiraz etti. Bunun üze­rine Rasûlullah da onların yanından çıkmalarını emir bu­yurdu ve onlar için hiçbirşey yazmadı.[68] Hz. İsmail'in annesi ile il­gili kıssada da buna delil vardır. Şöyle ki: O ilk defa Zemzem'i bul­duğu zaman hemen önünü çevirmiş ve suyun akmasına engel ol­muştu. Onun bu davranışı hakkında Rasûlullah: "Eğer o-nu kendi haline bıraksaydı, Zemzem akan bir kaynak olurdu'[69] buyurmuştur.[70]Bir hadiste şöyle anlatılmaktadır: Rasûlullah için bir tencere kaynatıldı, içinde et vardı. "Bana bir uyluk ver!" buyurdu. Ravi diyor ki: Ben ona bir uyluk verdim. "Bana bir uyluk ver!" buyurdu. Ben ona bir kol verdim. "Bana bir uyluk ver!" buyurdu. Ben ona: "Yâ Rasûlallah! Bir koyunun kaç uyluğu olur ki?" dedim. Bunun üzerine o: "Canım elinde olana yemin ederim ki, eğer sus-saydın, elbette ben istedikçe sana uyluklar verilirdi"buyurdu.[71] Hz. Ali hadisi5 de şöyle: "Rasûlullah geceleyin benim ve Fâ-tıma'mn yanına girdi ve namaz kılmamız için bizi uyandırdı. Ben gözlerimi oğarak oturdum. Şöyle diyordum: "Vallahi biz, sadece Al­lah'ın üzerimize yazdığını kılarız. Elbette bizim canlarımız Allah'ın elindedir. Onu diriltmek (uyandırmak) istediği zaman diriltir (uyandırır)" Bunun üzerine Rasûlullah "İnsan ne kadar da mücadeleci![72] diyerek gerisin geri döndü.[73] (Sehl b. Huneyf, Sıffîn harbi sırasında) şöyle demiştir: "Ey insanlar! Kendinizi suçla-yın.[74] Biz Ebû Cendel gününde[75] bulunduk. Eğer Rasûlullah'ırı emrini reddetmek elimizden gelseydi elbette onu yapar­dık"[76] Saîd b. el-Müseyyeb'in dedesi Hazn[77] Rasûlullah'a temsilci olarak gelmişti. Kendisine ismini sordu. O "Hazn!" deyince Rasûlullah "Yok, aksine sen Sehl'sin!" buyurdu.[78] O: "Ba­bamın bana verdiği bir ismi değiştiremem" diye karşılık verdi. Saîd: "O gündür bugündür bizde hüzün eksik olmaz" demiştir.[79] (3)
Tecrübeyle sabittir ki, büyüklere karşı itirazda bulunmak, hiç­bir fayda sağlamama sonucunu doğurmakta, hoca ile talebe arasım açmaktadır. Özellikle de sûfiyye buna çok Önem vermektedir. Onla­ra göre bu, en büyük hastalıktır. Hatta onlardan el-Kuşeyrî, bu hastalıktan tevbe etmenin kabul edilmeyeceğini, bu tür sürçmenin [324) asla bağışlanmayacağını iddia etmiştir. Bu kabilden olmak üzere şu hikaye anlatılır: Ebû Yezîd el-Bestâmî'nin genç bir hizmetçisi vardı. Oruçluydu. Ona, Ebû Türâb en-Nahşıbî ile Şakîk el-Belhî: "Delikanlı! Bizimle birlikte sen de ye!" dediler. O: "Ben oruçluyum" dedi. Ebû Türâb: "Ye, sana bir aylık sevap var" dedi. O yanaşmadı. Şakîk: "Ye, sana bir yıllık oruç sevabı var" dedi. O yine yanaşmadı. Bunun üzerine Ebû Yezîd el-Bestâmî: "Allah'ın gözünden düşmüş olan şunu bırakın!" dedi. Sonra o genç hırsızlık yapmaya başladı ve bu yüzden eli kesildi. İmam Mâlik, peşi peşine soru sorması üzerine Esed'e "Bu kapıyı araladın mı, çorap söküğü gibi bunun ardı arkası kesilmez. Eğer sen illâ da bu gibi şeyleri öğrenmek istiyorsan, o za­man Irak'a gitmelisin" demiş ve verdiği cevaba itiraz etmesi üzeri­ne gerekli faydadan uzak kalacağına dikkatini çekmişti. Onun ha­yatım araştıranlar buna benzer çok şey bulur.
Bu arzettiklerimizden çıkan sonuç şudur: Emanet ve doğruluk­la bilinen, fazilet, din ve takva sahibi kimselerin yolu üzere olduğu malum olan bir âlime herhangi bir olay hakkında sual sorulur ve o da cevap verirse veya ona kendisinden beklenmeyen bir hal anz olursa veyahut da dinleyen kimsenin anlayamayacağı birşey sadır olursa, o kimsenin itiraz ve eleştiriye mahal kılınması doğru olmaz. Eğer ortada gerçekten bir problem varsa, bu takdirde sonucu bekle­mek başarı için daha uygun, amacı elde etmek için daha faziletli bir  tavır olacaktır. İnşâallah! [80]


Eser: El-Muvafakat

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

El-Muvafakat

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..