Açıklama


Metinde geçen mealini sunduğumuz liân âyeti;  "NamusIu kadınlara (zînâ suçu) atıp da sonra (bu suçlamalarını isbât için) dört şahid getiremeyenlere seksen değnek vurun ve artık on­ların şahitliğini asla kabul etmeyin. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir."[400]

mealindeki kazif (iftira) âyetinden-sonra inmiştir. Namuslu kadınlara iftîra etmenin cezası bu âyetle tâyin edildikten sonra, ashâbdan Uveymir ile Hilâl biribirlerine yakın tarihlerde karılarını zînâ halinde yakalamışlar ve bunu dört şahidfe isbât edemedikleri takdirde iftiracı durumuna düşecek­leri için kimseye söyleyememişler, bu yüzden de büyük sıkıntıya düşmüş­lerdi. Nihayet kurtuluşu, durumlarım Rasûl-i Ekrem'e arz etmekte bul­muşlardı. Hadiseyi Rasûl-i Ekrem'e arzettikten sonra, erkek ve kadın hak­kında liân âyetleri nazil oldu. Erkek hakkındaki liân âyetinin tamamı şöy­ledir;
"Eşlerine (zînâ suçu) atan ve kendilerinden başka şâhidleri bulunma­yan kimselerfe gelince): onlardan her birinin şahitliği dört defa Allah'a yemîn edip kendisinin mutlaka doğru söyleyenlerden olduğuna şahitlik et­mek (şeklinde)dir. Beşinci defada eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını diler."[401] Kadın hakkında inen liân âye­tinin tamamı da şöyledir; "Kadının da dört defa Allah'a yemîn edip koca­sının mutlaka yalan söyleyenlerden olduğuna şahitlik etmesi, cezayı kendi­sinden kaldırır. Beşinci defada; Eğer kocası doğrulardan ise, Allah'ın ga­zabının kendi üzerine olmasını diler."[402] Bu muameleye İslâm Hukukun­da liân denir. Karısına zînâ isnâd edip de dört şahidle isbât edemeyen bir kimse karısıyla birlikte usûlüne uygun olarak karşılıklı liân yaptıktan sonra hâkim de karı-kocayı biribirinden ayırır.

Mevzûmuzu teşkil eden bu hadîs-i şerif bir önceki hadîs-i şerifin şerhinde açıkladığımız "Kadının, hâmile iken mülâane yapması caizdir," di­yen İmâm Mâlik ile Ahmed'in görüşünü te'yîd etmektedir.

Allah teâlâ tarafından lanet; lanet olunan kişiyi celâl ve gazâbıyla rahmetinden uzaklaştırması ve kovmasıdir. Kul tarafından lanet ise, lanet ettiği kişinin Allah'ın gazabına uğraması için dua etmesidir.
Liân kıssası hicretin dokuzuncu yılı şaban ayında oldu. Liân âyetinin sebeb-i nüzulünde ulemânın ihtilâfı vardır. Uveymir hakkında mı nâzıl olmuştur, yoksa Hilâl bin Umeyye hakkında mı? Uveymir hakkında nazil olduğunu iddia edenler yukarıda 1245 numaralı Sehl b. Sa'd hadîsindeki Rasûl-i Ekrem Efendimizin Uveymir'e "Allah senin ve eşin hakkında Kur'an indirdi!" demesini delîl getirmişlerdir. Ulemânın cumhuru ise, liân âyeti­nin sebeb-i nüzulü Hilâl kıssasıdır ve İslâm camiasında Hilâl ilk defa mü­lâane eden kişidir, demişlerdir. Dâvudî bu iki görüşü cem' ederek; "bu iki hadîsde haber verilen iki olayın birbirine yakın tarihlerde vuku* bul­muş olması ve âyetin de ikisi hakkında nazil olmuş bulunması ihtimal dahilindedir, diyor. Nevevî de âyetin ikisi hakkında nazil olduğunu fakat HilâFin hânının önce vuku' bulmuş olması ihtimalini ilâve ediyor.[403]
2254. ...İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, Hilâl b. .Ümeyye Peygamber (s.a.)'in huzurunda, karısını Şerîk b. Sehmâ ile zînâda bulunmakla suçladı. Peygamber (s.a.) de Hilâl’e

"(Dört) şahid(ini) (hazırla) yahut da arkana hadd (vurulacak­tır)" buyurdu. Bunun üzerine Hilâl:

"Ey Allah'ın Rasûlü! Bizim birimiz karısının üzerinde bir er­kek görürse, şahit mi aramaya gidecek? (o kimse şâhid getirinceye kadar, işini bitirip savuşup) gitmez mi? diye karşılık verdi. Rasûl-i Ekrem de:

"Sen şahidlerini hazırla, yoksa arkana hadd (vurulacaktır)" demeye devam etti. Bunun üzerine Hilâl (b. Ümeyye);

Seni hak Peygamber olarak gönderen (Allah)'a yemîn ederim ki, gerçekten ben doğru söylüyorum ve (eminim ki) Allah benim bu işim hakkında benim arkamı hadden kurtaracak bir şey (âyet) indirecektir, dedi.
Bunun üzerine, "Eşlerine (zînâ suçu) atan ve kendilerinden başka şahitleri bulunmayan kimseler...[404] âyeti indi ve (Hz. Peygamber de bu âyeti) “doğru söyleyenlerdendir," kavli şerifine kadar okudu ve (âyeti) bitirince onlara haber gönderdi ikisi de geldiler(önce) Hilâl ayağa kalkıp şehâdette bulundu. Peygamber (s.a.) de,

"Muhakkak ki Allah birinizin yalancı olduğunu biliyor (bu du­runda) ikinizden tevbe edecek (birisi) var mıdır?" diye sordu. Son­ra (Hilâl'in karısı) kalkıp şehâdette bulundu ve "Eğer (kocası) doğ­ru söylüyorsa Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını" (ifâde eden) beşinci yemîne gelince (orada bulunanlar) ona:

Bu (şehâdet azabı) mucibdir, diye ikazda bulundular.

îbn Abbas diyor ki; Bunun üzerine kadın biraz yavaşlayıp du­rakladı. Hatta biz kadım (şehâdette bulunmaktan) vaz geçecek zan­nettik, derken (kadın kendini toparlayıp);

Şimdiye kadar şerefle yaşamış (olan) kavmimi (ben bundan son­raki günlerde) rezîl ve rüsvây etmem, diyerek Hân yemînini yerine getirdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.);

"Bu kadına dikkat ediniz! Eğer gözleri sürmeli iri kalçalı, ka­lın baldırlı, bir çocuk dünyaya getirirse, çocuk Şerik b. Sehmâ'ya aittir," buyurdu. (Kadın da gerçekten) böyle bir çocuk dünyaya ge­tirdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.)

"Eğer Allah'ın kitabının (liân hakkındaki) hükmü infaz edil­memiş olsaydı, benîm ile bu kadın için (başka) bir durum vardı (ya­ni ben o kadına zînâ haddi uygulardım)" buyurdu.
Ebû Dâvud dedi ki: Bu îbn Beşşâr hadîsi (yâni) Hilâl (b. Ümeyye) hadisesi (sadece) Medînelilerin rivayet ettiği hadîs(ler)dendir.[405]


Eser: Ebu Davud

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Ebu Davud

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..