Açıklama

Ulema-i Kiram, büyük günahların muayyen bir adedle mahsur olarak ifâde edilmeyeceğini söylemişlerdir. İbn Abbas  (r.a.) hazretlerine:

Büyük günahlar dokuz mudur? diye sorulduğu zaman:

"Onlar yetmişe yakındır." bir rivayette de "yediyüze daha yakındır." dediği rivayet olunmuştur. Yine İbn Abbas (r.a.)'ya göre Allah'ın yasakla­rının tümü büyük günahtır.

Bazılarına göre; Allah'ın cehennem ateşiyle tehdid ettiği günahlarla, iş­lenmesinden dolayı dünyada had cezası gereken günahların hepsi büyük gü­nahtır. Üzerinde ısrar edilen küçük günahlar da büyük günaha dönüşür.
Hz. İbn Mes'ûd ile ulemadan bir cemaata göre; Kur'ân-ı Kerim'de Ni­sa sûresinin başından "Eğer size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsa­nız, sizin küçük günahlarınızı örteriz. Ve sizi ağırlanacağınız bir yere sokarız.”[65] âyetine kadar açıklanmış olan günahların tümü büyük günah­lardır.

Bezi yazarının da ifâde ettiği gibi; bu mevzuda en güzel tarifin, Kurtu-bi'nin şu ta'rifi olduğu söylenir: "Kitap ve sünnette kendisine zenb - günah ismi verilen, yahutta büyük olduğuna dair icma bulunan, ya da işleyenler için ahirette şiddetli azab tehdidi bulunan, dünyada ise had lazım gelen, ya da işleyenin Allah'ın şiddetli intikamına hedef olduğu günahlara, büyük günahlar" denir.

İbn Ata, Hikem: isimli eserinde "Allah'ın fazlı yetişince büyük günah diye bir şey olmadığı gibi, Allah adaletle hükmedince de küçük günah diye bir şey yoktur. Günahların hepsi büyüktür" diyor.

Halimî'de, el-Minhâc isimli eserinde şöyle diyor:

"Günahlar büyük ve küçük günahlar olmak üzere ikiye ayrılır. Bazan küçük günahlar, bazı sebepler dolayısıyle büyük günaha, büyük günahlar da daha büyüğe dönüşür. Ancak küfür bunlardan hâriçtir. Çünkü küfür bütün günahların üstünde olduğu için onun küçüğü olmaz. Bir başka ifadeyle küf­rün her çeşidi en büyük günahlardan daha büyüktür.

Bununla beraber günahlar çirkinlikleri itibariyle iki kısma ayrılır. Me­sela bir kimseyi haksız yere öldürmek büyük günahtır. Bir kimsenin babası­nı veya dedelerinden birini yahutta evladından birini veya diğer akrabala­rından birini öldürmesi, yahutta herhangi bir kimseyi haksız olarak harem-i şerifte öldürmesi ise çok daha büyük ve çirkin bir günahtır.

Zina büyük bir günahtır. Fakat komşusunun karısıyla zina etmek, ya­hut bir kadınla Ramazan-ı Şerifte veya harem-i şerifte, zina etmekse çok da­ha büyük ve çirkin bir günahtır.

Şarab içmek büyük bir günahtır. Fakat Ramazanda gündüzün içilecek olursa veya harem-i şerifte içilecek olursa, yahud herhangi bir zamanda veya mekanda açıktan içilecek olursa, o zaman bunun günahı çok daha büyük ve çirkin olur.

Yabancı bir kadının avret mahalline dokunmak küçük günahtır. Fakat bu kadın insanın kendi babasının veya arkadaşının ya da oğlunun karısı olursa, yahutta akrabasından bir kadınsa o zaman büyük günah olur.

Had vurulması için gerekli olan nisab miktarından az bir malı çalmak küçük günahtır. Fakat bu malın sahibinin başka bir malı bulunmayıp ta bu mal'ın çalınmasıyla bir sıkıntıya düşmüşse o zaman bu hırsızlığın günahı büyük günah olur"

Büyük günahlar, bu kadar çok iken mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifte, onların sayısının yedi olduğundan bahsedilmesi, sözü geçen yedi gü­nahtan başka büyük günah olmadığı anlamına gelmez. Yani Hadis-i şerifte yedi büyük günah vardır sözüyle "Aslında büyük günahlar çoktur. İnsanla­rın sık sık işledikleri şu yedi günah da, insanı helake götüren büyük günah­lardandır." denilmek istenmiştir. Rasûl-u Ekrem Efendimiz bu hadisiyle bü­yük günahların tümünü saymak istememiş, insanların büyük günah olduğu­nu bilmeden sık sık işledikleri büyük günahlara dikkatleri çekmek istemiş­tir. Daha sonra yeri geldikçe diğerlerini de açıklamıştır. Ibn Hacer-el-Mekki'nin Kilâb, ez-Zevâcir isimli eseri bunun örnekleriyle doludur.

Ebû'l-Hasen el-Vakidî'nin açıklamasına göre; Rasûl-u Ekrem Efendi­miz, büyük günah olur endişesiyle bütün günahlardan sakınmasını temin et­mek gayesiyle, büyük günahların hepsini birden saymaktan kaçınmıştır. Bu hal, insanların devamlı ibâdet ve taat üzere olmaları için, Allah'ın kadir ge­cesi ile Cuma günlerinin icabet saatini ve ism-i azamı kullarından gizlemesi­ne benzer bir haldir.

Fahr-i Kâinat Efendimiz yedi şeyden çekininiz buyurmakla Bu yedi şeyi terkedin demek istemiştir.
Bilindiği gibi yedi şeyden çekininiz ifadesi yedi şeyi terkedin ifadesin­den daha veciz ve daha beliğdir. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de yüce Allah; zi­na etmeyin yerine zinaya yaklaşmayın.[66] Şimdi bu yedi günah üzerinde duralım.
1. Kaçınılması gereken yedi şeyden birincisi, Allah'a ortak koşmaktır. Bilindiği gibi bundan daha büyük bir günah yoktur. Allah'a şirk koşan bir kimse ebedi olarak cehennemde kalır.
2. Sihir yapmak: Sihir lügatte; bir şeyin yönünü değiştirmektir. Cevhe­ri; "sihir efsundur; Me'haz ve menşei lâtif ve gizli olan her şey sihirdir." demiştir; aldatmak ma'nasına da gelir.

Ebû Abdîllah Râzi, sihri sekiz kısma ayırmıştır şöyle ki:
1. Yabancıların ve yedi yıldıza tapanların sihri. Bunlar taptıkları yedi seyyarenin bu âlemi idare ettiğine, hayr ve şerrin onlardan geldiğine inanır­lar. Hz. İbrahim (a.s) bu kavme gönderilmişti.
2. Evham sahibleriyle kuvvetli ruh sahiblerinin sihri,
3. Cinlerin yardımı ile yapılan sihir. Buna azaim ve teshir denir.
4. Tahayyül, göz boyacılık ve el çabukluğu ile yapılan sihir. Bazı müfessirlerin beyanına göre Fir'avn'un yaptırdığı sihir bu kabildendi.
5. Bir takım mürekkeb aletlerle yapılan acaip fiiller.
6. Bir takım devaların, yani yiyecek ve yağların hassalarından bilistifa­de yapılan sihir.
7. Kalbin taallûku ile yapılan sihir. Bunda sihirbaz ism-i azamı bildiğini ve ekserî işlerde cinlerin kendisine mut'i ve râm olduklarını iddia eder.
8. El altından koğuculuk yapmak suretiyle meydana gelen sihirdir. Halk arasında yaygın olan sihir budur.

Acaba sihrin hakikati var mıdır? Bu suâle Ebu'l-Muzaffer Yahya b. Mu-hammed şu cevabı vermiştir: Âlimler sihrin hakikati olduğunda ittifak et­mişlerdir. Bunlardan yalnız Ebû Hanife müstesna kalmış; ve sihrin hakikat olmadığına kail olmuştur. Kurtubi dahi: "Bizce sihir sabittir. Allah Teâlâ'-nın dilediğini yaratmasıyla onun hakikati vardır. Bu hususta Mu'tezile ile Şâfiîlerden Ebû İshâk el-Esferani muhalefet etmiş; ve sihrin bir tahayyül ve göz aldatma olduğunu söylemişlerdir." demiş ve sihrin şâbaze (el çabuklu­ğu) Esma-i ilâhiyyeden bazılarıyla ezber edilen bir takım sözler, şeytani ta'-limat, yiyecek ve saire ile yapılan kısımları olduğunu bildirmiştir.

Fahreddin Râzi tefsirinde, Mu'tezile taifesi için: "Bunlar sihrin mevcu­diyetini inkâr eder. Ve ona inananların küfrüne kail olurlar. AmaEhl-i sün­net, sihirbazın havada uçmasını, insanı eşeğe, eşeği insana kalbetmesini ola­bilirliğini caiz görürler. Ancak sihirbaz, muayyen efsun ve kelimeleri söyler­ken vücuda gelen şeyleri halk eden Allah'dır; derler. Onlar felsefecilerle mü­neccimler ve yıldız perestler gibi felek veya yıldızların müessir olduğuna kail değillerdir." diyor. Râzi sihrin vaki olduğuna ve onunla meydana gelen tef­siri Allah halk ettiğine;
"Onlar Allah'ın izni olmaksızın o sihirle hiç bir kimseye zarar veremez­ler...[67] âyet-i kerimesiyle ve Peygamber (s.a.)'e yapılan sihrin te'sir ettiğini bildiren hadislerle istidlal eder.

Sihri öğrenme meselesine gelince; Râzi bu babda şunları söylemiştir; "sih­ri öğrenmek ne çirkin ne de memnû'dur. Muhakkak âlimler bunda ittifak etmişlerdir. Çünkü ilim, zatı itibariyle şereflidir. Bir de şu var ki; eğer sihir bilinmezse onunla mucizenin farkını bilmek te mümkün olmaz. Mu'cizin âciz bırakan manâsına geldiğini bilmek vaciptir. Vacibin tevakkuf ettiği şeyi bilmek de vâcibdir. Bu ise sihri öğrenmenin vâcib olmasını iktiza ey­ler. Vâcib olan bir şey nasıl haram ve çirkin olabilir!..."

Fakat Sahih Buhârî sarihlerinden Bedrüddin Aynî, Râzi'nin bu sözüne bir kaç yönden itiraz ederek demiştir ki:
1. Eğer Râzi "sihri öğrenmek çirkin değildir" demekle onun aklen çir­kin olmadığım anlatmak istiyorsa; muhalifleri olan Mu'tezile taifesi bunu men' etmektedirler. Şer'an çirkin değildir, demek istiyorsa Allah Teâlâ haz­retlerinin: "Şeytanların okuduğu sihre tabi oldular..."[68] âyeti kerimesi sih­rin çirkinliğini beyan ediyor. Sahih hadisde:

"Her kim bir müneccim veya kahine müracaat ederse Muhammed (s.a)'e indirilene küfretmiş olur/' buyurulmuştur. Sünen'de dahi:

 "Her kim bir düğüm yapar da ona üfürürse sihir yaptı demektir" ha­disi vardır.
2. Râzi: "Sihir memnu' değildir; Muhakkik âlimler, ittifak etmişlerdir..." diyor. Zikrettiğimiz âyet ve hadislerin karşısında sihir nasıl memnu' olma­yabilir? Muhakkikin dediği zevat, şeriat âlimleridir. Hani bu babdaki sözle­ri nerededir.
3. "Eğer sihir bilinmezse, onunla mu'cizenin farkını anlamak mümkün olmaz vd. ..." sözleri fasiddir. Zira Peygamberimiz (s.a.)'in en büyük mu­cizesi Kur'ân-ı Kerim'dir.
4. Mucizenin âciz bırakan manasına geldiğini öğrenmek, asla sihir ilmi­ne bağlı değildir. Sonra bizzarure ma'lumdur ki sahabe tabiin ve müslüman-ların büyükleri mu'cizeyi bilirler; mucize ile başka şeylerin arasını ayırırlar­dı. Halbuki sihri bilmezlerdi. Onu ne okumuş ne de okutmuşlardı. Âlimler, fakihlerin nassan bildirdiklerine göre; sihri öğrenmek de öğretmek de bü­yük günahtır. “et-Telvih" adlı eserde, bazı Şâfiîlerin: “Sihri öğrenmek ha­ram değildir. Bilinip onu yapana karşı koymak ve sihri evliyanın kerametin­den ayırmak için öğrenmek caizdir" dediği bildiriliyor. Aynîye göre; bun­dan muradın Fahreddin Razi ile İmam Gazali olduğunu söylemiştir.

Sihri öğrenerek yapmanın hükmü âlimler arasında ihtilaflıdır. Ebû Ha-nife, Mâlik ve Ahmed b. HambePe göre; küfürdür. Yalnız.Hanefîlerden ba­zısına göre, şerrinden korunmak için sihri öğrenmek küfür değildir. Ama sihir yapmanın caiz olduğuna, yahud fayda verdiğine inanmak küfürdür. Şey­tanların insana istediğini yapabileceklerine inanmak dahi küfürdür.

İmam Şafiî şöyle demiştir: "Bir kimse sihri öğrenirse kendisine "bize sihrini tarif et!*' deriz. Şayet Bâbillilerin i'ti kad ettikleri yedi yıldıza ibadet ve bu yıldızların kendilerinden istenen şeyi yapması gibi küfrü icâbedecek şekilde beyânda bulunursa o kimse kâfirdir. Beyanı küfür icâbetmiyor da sihrin mubah olduğuna inanıyorsa yine kafirdir."

Sihir yapan kimsenin şer'i cezası ölümdür. Yalnız İmam Mâlik ile Ahmed b. Hanbele göre; bir defa yapmakla, Ebû Hanîfe ile Şafiî hazretlerine göre, bir kaç defa yapmakla yahud muayyen bir şahsa sihir yaptığını i'tiraf etmekle öldürülür. Şafiî'den başka imamlara göre, sihirbazın öldürülmesi bir hadd-i şer'idir. Şafiî'ye göre; fiilin tekrarı veya i'tiraf halinde sihirbaz kısas olmak üzere öldürülür.

İmam Ebû Hanîfe'ye göre, ehl-i kitabın sihirbazı da öldürülür. Eimme-iselâse denilen Mâlik, Şafiî ve Ahmedb. Hanbel'e göre, sihir yapan kadının hükmü de erkek gibidir. Ebû Hanîfe'ye göre öldürülmezse de hapsolunur.

Sihir yapan kimsenin tevbesinin kabul edilip edilmemesi ihtilaflıdır. İmam Mâlik'e göre kabul edilmez. Ebû Hanife ile Ahmed b. Hanbel'den nakledi­len meşhur kavle göre de hüküm budur. İmam Şafiî'ye göre kabul edilir. tmam Ahmed'in ikinci kavli de budur. İmam Mâlik'den bir rivayete göre sihirbaz yakalanırsa, zındık gibi onun da tevbesi kabul olunmaz. Fakat ya­kalanmadan tevbe eder de tevbekâr olarak gelir teslim olursa öldürülmez. Ancak yaptığı sihirle insan öldürmüşse kendisi de öldürülür. İmam Şafiî'ye göre sihirbaz: "Ben öldürmeyi kasdetmedim." derse hata etmiş sayılarak ken­disinden diyet alınır.

İmam Buhârî'nin naklettiğine göre Said b. el-Müseyyeb, sihir yapan kim­seden sihrini çözmesini istemeyi caiz görmüştür. Bazıları "Nüşra"ya cevaz vermişse de Hasan-ı Basri bunu mekruh saymıştır.

Nûşra: Cinlerin çarptığı zannolunan bir kimseye tatbik edilen ilaç ve okumadır.
3. Allah'ın haram kıldığı cana kıymak: Haksız yere insan öldürmek İmam Şafiî (r.a.)'e göre; Allah'a şirkten sonra en büyük günahtır. Bir hadiste: "Allah'ın arşı üç şeyden deprenir. Ve Allah üç şeyden gazaba gelir." buyrulmuş; Kati bunlar arasında zikredilmiştir. Katilin tevbesi hususunda ihtilâf edilmiştir. İbn Abbâs (r.a.)'ya göre; katil ebedi olarak cehennemde kalacaktır. Hanefilerle diğer âlimlere göre; ebedi olmasa da cehennemde uzun zaman kalacaktır. Dünyevi cezası ise kısasen öldürülmektir. Ancak maktulün velileri affeder, yahut uzlaşırlarsa kısas edil­mez. Çünkü hak onlarındır. Kasden, haksız yere insan öldürmede Hanefile-re göre keffâret verilmez. Zira keffarette ibadet manâsı vardır. Binaenaleyh onunla büyük günah olan kati ödenemez. Şâfiîlere göre; keffâret lazımdır.
4. Ribâ yemek: Ribâ: mal verip karşılığında mal alırken alınan veya ve­rilen karşılıksız ziyadedir veya haksız kazançtır.

Buradaki yemek tabirinden maksat, riba muamelesi, yani faizcilik yap­maktır. Faizcilikle kazanılan malların çoğu yenildiği için mezkûr kazanca me­cazen yemek denilmiştir.

Riba meselesi birçok âyet ve hadislerde en şiddetli bir lisanla haram kı­lınmıştır.
5.  Yetim malı yemek: Yetim; babası ölen küçük çocuktur. Hatta Ze-mahşeri'ye göre, büyük çocuğa da yetim denilebilir. Zira kelimenin Iugat ma­nâsı yalnız kalmaktır. Ancak bu kelime daha ziyade küçükler hakkında kullanılır.
Hadisin zahirine bakılırsa yetim malını yemek mutlak surette- haram­dır. Biz bu mevzuyu 2871 numaralı hadisin şerhinde ayrıntılı olarak açıkla­mıştık.
6. Düşmana hücum edileceği zaman harpten kaçmak: Ancak bu kaçış, bir müslümana kendilerinin iki mislinden fazla olma­yan bir düşman kuvveti karşısında bulunduğu zaman haramdır. Daha fazla olurlarsa fazla zayiat vermeyi önlemek için geri çekilmekte bir sakınca yok­tur. Nitekim 2646 numaralı hadisin şerhinde açıklamıştık.
7. Zinadan uzak müslüman kadınlara zina iftirasında bulunmak. Bu hük­me erkeklere edilen zina iftirası da dahildir. Binaenaleyh kadın olsun erkek olsun akıl, baliğ ve namuslu olan bir müslümana zina iftirasında bulunma­nın cezası seksen, köleye kırk değnek vurmaktır.[69]
Bezl-ül-Mechûd yazarının da açıkladığı gibi, mevzumuzu teşkil eden ha­diste Sevr b. Yezid ismiyle geçen ravinin ismi aslında Sevr b. Zeyd'dir. Nite­kim Buhârî'nin rivayetinde de Sevr b. Zeyd olarak geçmektedir.[70]
Herhalde Ebû Davud'un bazı nüshalarına bu isim yanlışlıkla Sevr b. Ye­zid olarak geçmiştir.[71]
2875... Ubeyd b. Umeyr (aynı zamanda) sahabi olan babasının kendisine (şöyle) dediğini söyledi:

Bir adam Hz. Peygambere (gelerek):

"Ey Allah'ın Rasûlü! Büyük günahlar nelerdir?" diye sordu. (Hz. Peygamber de):

"Onlar dokuzdur." buyurdu. Ve bir önceki hadisin manasını ifade etti. (Bu hadisin ravisi İbrahim b. Yakub yahutta Ubeyd' bir ön­ceki hadise) ilave olarak (şunları da) rivayet etti.
" Müslüman olan anne ve babaya karşı gelmek ve ölü iken de diri iken de kıbleniz olan beyt-i harama saygısızlık yapmaktır."[72]


Eser: Ebu Davud

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Ebu Davud

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..