Açıklama

îbn Şihâb ez-Zührî'nin ifâdesinde anlatılmak istenen  şudur; "Bu,  Resûlullah  (s.a.)'ın zekât hükümlerini beyân hususunda yazdırdığı mektubun bir nüshasıdır. İbn Şi­hâb bu nüshayı Salim b. Abdullah'tan dinlemiş ve hıfzetmiş. Ömer b. Abdulaziz Medine'ye'emir tayin edildiği zaman Abdullah b. Ömer'in oğulları Salim ile Abdullah'ın yanlarında bulunan bu mektubun örneğini çıkarttı­rarak zekât memurlarına ona göre amel etmelerini emretmiş ve bir nüsha­sını da el-Velîd b. Abdulmelik'e göndermiştir. Halife el-Velid de zekât memurlarına onunla amel etmelerini emretmiş, artık ondan sonra gelen bütün halifeler hep aynı şeyi emredip tatbik ettiler. Hatta Hişam b. Hâni onu çoğaltarak bütün zekât memurlarına gönderip onlara sadece onunla amel etmelerini emretmiştir.
cümlesindeki iki fiilin de faili İbn Şihâb ez-Zührî'dir. Şâlim, babasından bu hadisin aslını nasıl rivayet etmişse, Zührî de onu aynen Sâlim'den rivayet etmiştir. Zührî hadisi başından beri -yani "develer beşe varmadıkça zekât olarak hiçbir şey alınmaz beşe vardığında on deveye ulaşıncaya kadar bir koyun (zekâtı) vardır..." kısmından itiba­ren nakletmiş ve, "yüz yirmi bir olduğunda yüz yirmi dokuza varıncaya kadar iki yaşını bitirip üç yaşına basmış üç dişi deve (zekâtı) vardır", diyerek devam etmiştir. Bu cümle, 1568'de Enes hadîsinde geçen "yüz yirmiden fazla olduğunda her kırk devede iki yaşını bitirip üç yaşına bas­mış bir dişi deve her elli devede üç yaşım bitirip dört yaşına basmış bir dişi deve (zekât) vardır" cümlesini açıklamaktadır. Enes hadisinde cum­hurun buna göre amel ettiğini ve Hanefîlerin muhalefetini anlattığımız için burada ayrıca anlatmayı gereksiz görüyoruz.

cümlesinde anlatılmak istenen şudur: Ey zekât me­muru! Üç yaşını bitirip dört yaşına basmış dişi develerle iki yaşım bitirip üç yaşına basmış dişi develerden hangisini almak istersen alabilirsin, mu­hayyersin.

Buna göre muhayyerlik zekât memuruna ait olmuş oluyor. Cumhur bu görüştedir. Ancak şu da kast edilmiş olabilir: Hangi yaşta bulursan mal sahibinden onu alırsın. Yani mal sahibi hangisini vermek isterse onu almak zorundasın. Buna göre de muhayyerlik mal sahibinin olur. Ebû Hanife ve arkadaşları da bu görüşte olup şöyle demişlerdir: Zekât memu­ru tarafından istenen yaştaki deve bulunduğu halde mal sahibi dilerse de­venin kıymetini verebilir. Hatta zekât memuru onun kıymetini kabul et­meye zorlanır. Çünkü Peygamber (s.a.) mal sahiplerine kolaylık gösteril­mesini emr etmiştir. Bu kolaylık da ancak mal sahibini muhayyer bırak­makla gerçekleşir.

Serahsî Mebsût adlı eserinde şöyle demektedir: "Bu mektupta anlatı­lanın zahiri, bu hayvanlar hakkındaki muhayyerliğin zekât memuruna ait olduğuna ve almak istediğim kendisinin tespit edeceğine delâlet etmekte­dir. Ancak hüküm öyle değildir. Yani muhayyerlik zekât memurunun de­ğil, mal sahibinindir. Bu nedenle mal sahibi dilerse, vermesi gereken hay­vanın kıymetini, dilerse bir yaş küçüğünü ve aradaki değer farkını verir veya dilerse bir yaş büyüğünü verip aradaki değer farkım geri alır. Kısaca­sı mal sahibinin vermek istediğini zekât memuru almak zorundadır. Ben bunu almam diyemez. Çünkü sâri', mal sahihlerine kolaylık gösterilmesini emretmiştir. Sözü edilen kolaylık da ancak mal sahibini muhayyer kılmak­la tahakkuk eder."

cümlesindeki fiilin faili Yunus b. Yezid'dir. Yani Yunus b. Yezid îbn Şihâb'dan yaptığı rivayette Süfyan b. Hüseyn'in İbn Şihâb'dan rivayet ettiği davarın zekâtı ile ilgili bir önceki hadisi nakletti.

Nevevî el-Mecmu' adlı eserinde: "Zekâta tabi olan hayvanların zekât miktarları Enes'le İbn Ömer'in rivayet ettikleri iki hadise bağlıdır" diye­rek bu iki hadisi nakledip senetleriyle ilgili malumat verir.

Bu iki hadisin senetleriyle ilgili malumatı yerlerinde verdiğimizi belirt­tikten sonra bu iki mektubun cumhur tarafından hüsnü kakül gördüğünü ve ikisinin gereğine göre amel edildiğini ifade etmek isteriz. Cumhurun bu mektublarm muhtevasından üzerinde ittifak ettikleri hususlar şunlardır:
1. Beşten az deveye zekât yoktur.
2. Kırktan az davara zekât yoktur.
3. İki yüz dirhemden az gümüşte zekât yoktur.
4. Yirmi beşten az develerin zekâtı koyundan verilir.
5. Yirmi beşten az develerin zekâtı her beş devede bir koyundur.
6. Yirmi beşten yüz yirmiye kadar olan develer için zekât olarak verilecek olan develerin yaşında ittifak vardır.
7. Kırktan üç yüze kadar olan davar için zekât olarak verilecek mik­tar ile ondan sonra her yüz koyundan bir koyun verileceği hususunda itti­fak vardır.
8. Gümüş zekâtı kırkta birdir.
9. Malm orta hallisi alınır.

Her ne kadar bazı fer'î meselelerde ihtilâf edilmiş ise de, bu ihtilâflar doğrudan doğruya hadislerden değil de, hadislerin çeşitli yorumlarından neş'et etmiştir. Şimdi de develerin zekâtında cumhurun üzerinde ittifak ettiği miktarların tablosunu verelim.

Deve sayısı                                  Verilmesi Gereken Miktar:
5!den 9'a kadar                             1 koyun
10'dan 14'e kadar                          2 koyun
15'den 19'a kadar                          3 koyun
20'den 24'e kadar                         4 koyun
25'den 35'e kadar                         1 bintü mahâd (1 yaşını bitirip 2 yaşına basan dişi    deve)
36'dan 45'e kadar                         1 bintü lebûn (2 yaşını bitirip 3 yaşma basmış dişi deve)
46'dan 60'a kadar                         1 hıkka (3 yaşını bitirip 4 yaşına basmış dişi deve)
61'den 75'e kadar                         1 cezea (4 yaşını bitirip 5 yaşına basmış dişi deve)
76'dan 90'a kadar                         2 bintu lebûn
91’den 120'ye kadar                      2 hıkka

Bu miktarlar üzerinde icmâ meydana gelmiştir. İhtilaflı olan miktar­lar ise, Şafiî, İshak b. Râhûye, Evzâî, Ebû Sevr, Dâvûd, bir rivayetinde Ahmed ve Mâlikî'lerden îbn Kasım'a göre şöyledir:
121'den 129'a kadar   3 bintu lebûn
130'dan 139'a kadar   l hıkka ile 2 bintu lebûn
140'dan 149'a kadar   2 hıkka ile 1 bintü lebûn
150'den 159'a kadar   3 hıkka
160'dan 169'a kadar   4 bintu lebûn
170'den 179'a kadar   3 bintu lebûn ile 1 hıkka
180'den 189'a kadar   2 bintu lebûn ile 2 hıkka
190'dan 199'a kadar   l bintu lebûn ile 3 hıkka
200'den 209'a kadar   5 bintu lebûn veya 4 hıkka

Bunlar daha önce belirttiğimiz gibi Enes ile İbn Ömer'in hadislerinin zahirine göre hüküm vermişlerdir.

İbrahim en -Nehaî, Sevrî, Ebû Hanîfe ile arkadaşları ve bir rivayete göre Hz. Ali ile İbn Mesûd'a göre ise, şöyledir: Deve sayısı Verilmesi Gereken Miktar:

125 2 hıkka ile 1 koyun
130 2 hıkka ile 2 koyun
135 2 hıkka ile 3 koyun
140 2 hıkka ile 4 koyun
145 2 hıkka ile 1 bintu mahâd
150 3 hıkka
155 3 hıkka ile 1 koyun
160 3 hıkka ile 2 koyun
165 3 hıkka ile 3 koyun
170 3 hıkka ile 4 koyun
175 3 hıkka ile 1 bintu mahâd
186 3 hıkka ile 1 bintu lebûn
196 4 hıkka veya 5 bintu lebûn
200 4 hıkka veya 5 bintu lebûn


İki yüz deveden sonra bir daha koyundan başlar sonra bintu mahâd, ondan sonra bintu lebûn diye devam eder. Her elli devede bir hıkka artar.

Bunların delili, Ebû Davud'un el-Merâsîl'de, İshak. b. Rahûye'nin Müsned'inde ve Tahâvî'nin Müşkilü'l-Âsâr'da Hammad b. Seleme'den ri­vayet ettikleri şu hadistir:

Hammâd şöyle demiştir: Kays b. Sa'd'a; "Muhammed b. Amr b. Hazm'ın mektubunu bana al getir" dedim. Bunun üzerine Kays bana bir mektup vererek onu Ebû Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm'dan aldı­ğını ve o mektubu Peygamber (s.a.)'in, onun dedesi için yazdırdığını ha­ber verdi. O mektubu okudum da onda develerin zekâtından söz edilmek­teydi. Hammâd o hadisi nakletti de onda "deve sayısı yüzyirmiyi geçince deve zekâtının başlangıcına dönülür" buyuruluyordu.

Bir rivayete göre Kays b. Sa'd şöyle demiştir: Ebû Bekir b. Muham­med b. Amr b. Hazm'a, "Resûlullah (s.a.)'in dedem Amr b. Hazm için yazdırmış olduğu zekât mektubunu bana ver" dedim. O da bir kâğıda yazılı olan mektubu çıkardı, onda şu vardı:

"Develer yüz yirmiden fazla olunca verilecek zekâta baştan başlanır. Ondan sonra yirmibeşten az olan develerde her beş deve için bir koyun olmak üzere zekâtları davardan verilir."
Birinci grubun delil olarak ileriye sürmüş oldukları Enes ve İbn Ömer hadisiyle ikinci grubun delili olan Hammâd'ın rivayet ettiği hadis arasında nbazıları bir çelişki görmemiş ve "yüz yirmiden fazla olunca" cümlesini "deve sayısı yüz yirmiden çokça fazla olunca" diye yorumlamışlardır. Çoğu da Hammâd'ın hadisinin zayıf olduğunu söylemişlerdir.[49]
1571. ...Mâlik dedi ki: Ömer b. Hattâb'ın; "ayrı olan (mal) bir araya toplatılmaz toplu olan da, ayrılmaz"' sözünün anlamı şu­dur: Her adamın kırk koyunu olup da zekât memurunun gelmesi yaklaştığında onlarda yalnız bir koyun (zekât vâcib) olsun diye on­ları bir araya toplarlar. "Toplu olan ayrılmaz" (sözünün anlamı) ise, iki halîtten her birinin yüz bir koyunu olduğunda onlarda ikisi­nin üzerine üç koyun (zekât vâcib) olur. Zekât memurunun onlara gelmesi yaklaştığında ikisi koyunlarını ayırırlar. Böylece ikisinden her birine yalnız bir koyun (zekât vâcib) olur. Bu konuda, duydu­ğum budur.[50]


Eser: Ebu Davud

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Ebu Davud

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..