Osmanlıda Islahat Devri
1. Abdülhâmid Cennetmekânın ardından Osmanlı tahtına oturan 3. Mustafa'nın büyükoğlu 3. Selim, şehzadeliğinde pekgüzel öğretim görmüş, bilgili, güzel sanatlara eğilimli, musiki âleminde makam icad edecek kadar maharet sahibi bir zattı. Nitekim; Sûzidilâra makamının mucidi olduğu yaygın rivayettendir. İslahat devri diye okul kitaplarında müşahede olunan resmi öğreti bu zâtın dönemine verilen isimdir. Yoksa 3. Selim'den önce bir çok padişah ve devlet adamı yazmış bulundukları lâyihalar ile terakki hatvelerinin mutlaka atılmasını tavsiye etmiş hâttâ teşebbüse dahi geçenler olmuştur. Ne var ki;kısır kalmaktan öteye gidemeyen bu istekler, en ciddi teşebbüsü 3. Selim döneminde yapılan deneme-'erle görmüştür.Bir ülkenin en önemli meselesi adalet meselesidir. Adaleti temin ise ekonomik hayat ile sıkı sıkıya irtibatlıdır. Bütün unların üstünde de, ülkenin dış düşman ve iç bozguncuların tasaflutundan korunmak ve asayişi berkemâl kılmak ordu ile
güvenlik güçlerinin üzerine düşmektedir. Ekonomide o devrin önemli gelirini teşkil eden zirai işler, hayvancılık ve de ticaretin dostu ise istikrarlı yaşayışla beraber adil bir vergi sistemiydi. Bütün bunları bilen 3. Selim; yapılacak ilk teşebbüs olarak ordunun canlandırılması prensibini tatbika koydu. Biz 3. Selim'in bu tercihine geçmeden önce, bu tercihi yapmadaki sâike dâir" Ahmed Rasim bey'in tarafımızdan Osmanlı-cadan sadeleştirdiğimiz, ve meşhur târihine ilâve ettiğimiz, <İstibdad'dan Milli Hâkimiyete> adlı çalışmasının 2526. sa-hifedeki<1200/1786'da Askeriye'nin Durumunun özeti>nden bir alıntı yapalım:
1200/1786 senesine doğru askeri durumumuza bir göz atacak olursak, muntazam ordunun, eski tâbirle kapıkulu ocaklarının birincisini teşkil eden yeniçerilerden, çeşitli meslek ve esnaflığa soyunmuş olarak vakit geçiren, hammallik ve manavlık yapmakta olanlarda vardı. Bunlara zamimeten zorbalık yaparak geçinme yolunda olanlarda bulunuyordu. Kimisi evleniyor, bekâr olanları ise, hanlarda oda kiralıyarak yaşayanlarla, kışla ve kolluklarda yatmakta olan beceriksizlere kalmıştı. Gerek tâlim gerekse itaati askeriye ve terbiye denilen hususatdan ne bir nâm ne bir nişan kalmıştı. Zaten onların han odalarında geçen hayatlarının pisliği ve rezilliği alışılmış hallerdendi.
Sokaklarda kaldırım kabadayılığında ve meyhane kavgalarında önde gelen bu haşerat, savaş alanlarında düşmana bir tek kurşun atmadan firarı tercih ederler. Hâttâ daha da ileri gidip, bazende ordugâhın yağmalanmasında öncülüğe kalkışırlardı. Ulufe adı verilen maaşlarına devlet takat getiremiyordu, ulufe <maaş> alan askerleri üç bölüme ayırabiliriz. Birinci sınıf paşaların, ağalan olan gurup. Bu kimseler küfcük-de kayıtlıysalar da maiyetlerinde bulundukları efendilerinin dâiresi hizmetinde bulunduklarından ne kışlaya nede savaş
i nlarına ayak atmadıkları gibi yine de ulufe alırlardı. Bütün skerler,bu ulufeye <kapıh ulûfesi> adı vermişti.
İkinci kısım ise, müftehiran idi ki, övünülen demek olup, 1 150/1737 tarihinden sonra ulufe beratları satışına izin veriliş olduğundan, hâli vakti yerinde olanların bilhassa bedesten tacirlerinin, gelir getirir yeniçeri beratlarını sahiplerinden satın alarak, mevacib adı da verilen maaşlar çıktıkça, hisselerini alırlar hâttâ içlerinde bir kaç ulufeyi üzerinde toplayanlarda bulunurdu. Bu sebebden müftehiran ulufesi hizmet karşılığı askeri tahsisattan olmayıp adetâ esham <senet> taksitini andırıyordu.
Üçüncü kısım ise;bilfiil askeri hizmet veren yeniçeri inti-saplıları idi. Kapılılardan ve müftehiran yakınlarını bularak o-cağa kapağı atanlardan vazgeçirilip, fiili hizmette bulunması lâzım gelen yeniçerileri nasıl topluyorduk. Yâni o dönemde askere alma muamelesi ne şekilde idi? Şimdi de işin o tarafı na bir göz atalım. Yeniçeri ihtiyarlan; oğullarını veya evlâdı makamında tuttuğu bir delikanlıyı <ağa çırağı> adı altında ocağın defterine mülazım, yâni namzet mânasında, kaydettirirdi. İhtiyarın vefat ettiğinde namzetin yeniçeri olma hakkı doğardı. Böyle kişiler hakkında <valdeş> yâni merhumun çocuğu tâbirini kullanırlardı. Bilâveled yâni çocuksuz yeniçeri ihtiyarı bulunmaz gibiydi. Asker almada kullanılan usûllerden biri buydu. İkinci usûl; kale muhafızları için kale yamaklarından ve yerlilerden nefer olarak icabında belli müddetle işbu <Koloğlu> adıyla münasib sayıda asker yazılması adet o|duğundan, bu koloğlu askerleri icab ettiğinde ocaklı defterine kaydolunurlardı, üçüncüsü ise;tahsisi bedergâh usûlüydü.
voyleki: Taşralardaşehir delikanlıları askerlik imtiyazından ade edip gezip tozmakta, serbest olmak için, ücretsiz yâni maaş almaksızın yeniçeri yazılıp, mensup oldukları ortanın alâmeti farikası olan işareti kollarına veya bacaklarına döğmecide işletirlerdi. Askerlik mesleğine girdiklerinden dolayı da tafra satarlardı. "Bütün bunların vardığı sonucu özetlemeye çalışırsak, bozulmuş olan genel ahlâk yapısı içinde yeniçeri ve mesleki askeriye milletin bir numaralı istinatgahı olması hasebiyle ilk düzeltilmesi gereken kurum ve topluluk olduğundan, baştan beri gelmiş ıslahat çalışmalarında öne alınmıştır. Dolaysıyla 3. Selim'in ıslahatına ordudan başlaması tabii olduğu gibi, devlet ricalinden ülkede yapılması gerekenleri bildirmelerini ferman etmesi ve erbabı kalemin vermiş olduğu lâyihalarda işe buradan başlanması tavsiyesi azim bir çoğunluğu bulmuştur. Lâyihalarda genellikle ve ortaklıkla belirtilen hususlardan birini okurlarımıza sunahmıAh-med Râsim bey'in mezkûr çalışmasında, 2529. sh. de "Biz ki; yeniçerileriz Hacı Bektaşi Velii pirimiz, erenler evliyalar dostlanmızdır. Kırılmakla bitmeyiz, birimiz eksilirse binimiz türer yollu ifadelerden sonra filânoğlufalan ortamıza girmeye tâlib oldu. Bizde ocağın hükümleri gereği eline işbu sofa tezkeresini verdik" denmektedir. Yine: "Ellerindeki kâğıd parçasından başka askerlikle bağlantısı olmayan bu sofalılar, ocağın sorumsuzca gayretkeşleri olup, kazan kaldırıldıkta en büyük tehlike bunlardan gelir. Ayrıca bunlar, yeniçeriler hak-kında(aleyhinde değil)konuşulanlara kızar vekonuşanlara silah çekerlerdi." diye yer alan lâyihalarda bunlara dâir "..İyiyi kötüden ayırmaktan aciz, dini ve askeri vazifelerden habersiz olan bu câhil haytalar, Bektaşi'dirler. Bektâşiyânı levâzimi-den diyerek içkiye alışırlar. Askerlik bahanesi ile başlarını da boş bırakınız, yapacakları azgınlığı kolayca da tahmin edebilirsiniz! Seferlere çıkıldığında Orta'ların defterleri isimle dolu olduğu halde, kapılılar, müftehirler, malûl, ihtiyarlar gelme-
Eklerinden mevcud askerlerin, yansını bazende üçte birini cak tutturabilirdi. Onbin ocaklı ile yola çıkan bir kumandan yoklama yaptığında mevcud olarak, dört veya beş bini tutturabildiği nâdirattandı..." Devlet ricalinden istenen çâre layihalarında parmak basılan, yapılması tavsiye edilenlerin başında ordunun ve bilhassa yeniçeri sisteminin gelmesi tabiatıyla münevver ve batıyı mektuplaşma yoluda içinde olmak üzere çok taraflı incelemeye almış bulunan yeni padişahın, sekbanı cedid diğer adıyla nizâmı cedid adı verilen yeni bir asker gurubu teşkil etmesi doğrusu isabetli bir davranış olarak kabul edilmelidir.
Ancak; Başlangıcında sergilediği kararlılık, ne onun tabiatında devam ettirebileceği iktidarda vardı, ne de yeniçerinin bu işi kabullenisi olabilirdi. Nitekimen sonunda nice göz yaşartıcı ve elem dolu hadiseleri müteakip, ortada ne nizamı cedid kaldı, nede zavallı padişah 3. Selim. Kılıca karşı ney'üe karşı koyarak uzletgâhında şehidler kervanına iltihak ettirildi. 3. Selim 1207/1792'de devlet nizamına dâir layihalar dev-rinibaşlatmıştır. 3. Selim bu ıslahatı seven hâli ile meşveret meclisinde göstermiş olduğu şûra'yı devlet taslağını bir daha çizmiş oluyordu ve bu taslağı çizdiren ise, Rusya ve Avusturya ile yapılan savaşın acı neticeleriydi. Yine Ahmed Cev-ded paşanın tarihinde yetmiş küsur sayfa halinde yer alan bu lâyihalar meselesinde layiha verenlerin devletin nabzını tam olarak tutamadıklarını eserlerinden anlaşılır hükmünü çıkarmak mümkündür. Yine de bu lâyihalardan düstûr'ülamel yânı riayet olunacak kanun olmak üzere bir özet çıkarılmış ve küçük bir kitabçık hâline getirilmiştir. Rumeli Kazaskeri Tatarcık Abdullah Molla lâyihasında "Son derece akıllıca ve tedbire dayalı olarak yeniçeri ağası ve kulkethüdası ile beş orı kadarda ocak ağasını seçmeyi tavsiye etti. Onların aracılığı ile Osmanlı devleti o günden sonra Yeniçeri ocağına Sultan Süleyman Kanuni zamanında olduğu gibi itibar ve eski kanuna riayet ederek yeniçeri zümresini diğer zümrelerden üstün tutacaktır, diyerek kendilerini yeni tertib tâlimler hususuna istekli, nişan atma ilmi harbiyesine ait yazılı kitapları dilimize tercüme edipde öğrenmeleri tarafını ihtar etmiştir. Ne varki; Yeniçeriler için yenilikler yapmak bir ölüme yatmak gibiydi. İçlerinde yapılmaya çalışılan bütün ıslahatlar az zamanda tavsıyor ve eski bozuk hâline avdet ediyordu. Tanzim içde olacak işden değildi. Bu bakımdan nizâmı cedid sınıfı ayrı ancak yeniçerilerin içinden çıkan gönüllülerinde olmasıyla tesis edildiği gibi, mâli meselede nizâmı cedid sandığı denilen özel bir hazine konularak gerçekleştirildi.
Konular
- SULTAN ABDÜLMECİD HAN
- Girid'de Rumların İhtilâli
- Kavalalı Mehmed Ali Paşa İstanbul'da
- Macaristan İhtilâli-Memleketeyn Meselesi
- Osmanli Devletinde Bazı Olaylar
- Mençikof Ve Paltosu
- Savaş
- Sinop Vak'ası
- Sivastopol Muharebesi
- Çar'ın Ölümü-Sivastopal'un Zaptı
- Kafkas - Rüs Savaşlarının Târihi Bir Analizi
- Kabardey-Rüs-Kırım İlişkilerinde İlk Safha
- Rusların Kabardeyi İşgal Safhası
- Ruslar'ın Batı Çerkesya'yı İşgal Hareketlerinin Başlaması
- Tanzimat Üzerinde Tetebbu
- Osmanlıda Islahat Devri
- Bir Başka Kaynaktan
- Sadarette Değişiklikler
- Padişahın Donanma Gayreti
- Harp Sonrası
- Memâliki Osmaniye'de Kaynama
- Osmanlı Şark Bölgesi Kaynamaları
- Yapılması Gereken
- Şanizâde'nin Görüşü
- Meternichin Mektubu
- Batılılaşmanın Sebebi
- Yeniçeriliğin Kaldırılmasının Safahatı
- İlga Kararının Alınışı
- Sultan 2. Mahmud'cın Hitabı