Hul'   Babı


Hul' (hı) mn ötüresiyle ve üstünüyle lügat yönünden mutlak su­rette izâle (gidermek) anlamınadır. (Hı) nm Ötüresiyle şer'an, izâle-i mahsûsa (yâni bir çeşit giderme) demektir. [11]

Hul', ekseriyetle (hul') sözcüğü ile mal vererek uikalıdan ayrılmak­tır. «Ekseriyetle hul' sözcüğü ile» denmesinin sebebi; çünkü hul' ba'zan alış - veriş ve emsali ile de yapılır. Nitekim yakında açıklaması gele­cektir.
İhtiyâç duyulduğunda, ınehı- için elverişli olan şeyle bu hul'u yap-makda mahzur yoktur. Çünkü Allah Teâlâ (C.C.): «Kadının (serbest boşanması için) fidye vermesinde ikisine de gü­nâh yoktur.» [12] buyurmuştur. Bir de; kıymeti olan bir mala karşılık teşkil eden şeyin kıymetsiz bir şeye bedel olması evleviyyette kalır. Lâ­kin hur bedeli için elverişli olan şeyin, nikalıda mehr olması vâcib de­ğildir. On dirhemden aşağısı gibi. (Çünkü on dirhemden aşağısı huT bedeline elverişli olur, mehre elverişli olmaz.)
Bu hul' diğer akdler gibi icâb ve kabule muhtâc olur. Hul1 koca tarafından yemindir. Çünkü hul' kadının malı kabulü şartı ile talâkın talikidir. Hattâ kocanın dönmesi karının kabulünden önce sahih Ol­maz. Nitekim yeminden dönmesi sahîh olmadığı gibi.

Karının kabulünden önce kocanın meclisden kalknıasiylc hul' bâ­tıl olmaz. Nitekim yeminde kocanın kalkmasiyle bâtıl olmadığı gibi. Belki kadın meclisden sonra kabul etse de hul' sahîh olur. .

Hul' kadının o meclisinde hâzır olmasına bağlı değildir.. Nitekim yemin kadının meclisde hâzır olmasına bağlı olmadığı gibi. Belki hul' kadının bilmesine bağlı olur. Şayet kadına hul' haberi yetişse, kendi meclisinde onun için kabul hakkı vardır.

Hul'un bir şarta veya bir vaktç bağlanması caizdir. Nitekim yemin­de caiz olduğu gibi.

Koca için muhayyerlik şartı câî? değildir. Nitekim yeminde caiz ol­madığı gibi. Hul' kadın tarafında satış gibidir. Çünkü hul' değiş-tokug (muâvaza) tur. Çünkü kan nefsini teslim almak için mal verir. Hattâ ahkâm tersine dönmüştür. Yâni kocanın hul'u kabulünden önce kadı­nın geri dönmesi caizdir ve kadının öğrendiği meclisden kalkması Ue hul' bâtıl olur ve kocanın hul'u şarta ve vakte bağlaması caiz değildir. Kadın için muhayyerlik şartı caizdir. Nitekim muâvaza ahkâmında ol-auğu gibi.

Âzâd hususunda köle tarafı, talâk hususunda kadının tarafı gibi­dir. Binâenaleyh, atak, köle tarafından muâvaza ve efendi tarafından yemin olur. O âzâd olmayı kölenin kabulü şartına ta'lîk (bağlamak) et­mektir. Binâenaleyh muâvaza ahkâmı köle tarafında müterettib olur, efendi tarafında olmaz.

Hul' bazan alış-veriş, talâk ve mübâree sözleri ile olur. Mubâree, kendi hakkında bert olmak anlamınadir. Yâni koca kadına, «Ben seni bin akçaya hul' ettim!a, «Seni biri akçaya sattım!», «Talâkını bin ak­çaya sattım.» der, yâhûd kadın; «Ben kendimi bin akçaya satın al­dım!», yâhûd «Talâkımı senden bin akçaya satın aldım!» demekle olur. Veya kocanın kadına, «Ben seni bin akçaya boşadım!» veya «Seni bin akçaya mubâraat (senden ayrıldım) eyledim!» demesiyle, ka-dının da «Kabul ettim!» sözüyle olur.

Bazaıı hul' Farsça söz ile de olur. Nitekim erkek karısına; «Ken­dini benden satın aldın mı?» dedikde, kadın da «Satın-aldım!» dese, koca da, «Sattım!» dese, kadın bâîn talâk ile boş olur. Yâni kadına bir bâîn talâk vâki olur. Bunu Kâdîhân (Rh.A.) zikretmiştir.

Hul' ile ve mal karşılığı talâk ile bâîn bir taîâjk meydana gelir. Mal karşılığı talâk «Ben seni şu kadar mala karşılık boşadım!» veya «Şu kadar mal ile sen boşsun!» demesidir. Veya kadının kocasına; «Beni şu kadar mala karşılık boşa!» dedikde, koca da «O kadar mala karşılık seni boşadım!» demesidir. tkisi arasında fark şudur: Mala karşılık bo-şamak, ahkâmda hul' menzil esindedir. Ancak şu kadar fark var ki: Hul' bedeli bâtıl olsa, talâk bâîn olarak kalır. Talâkın bedeli bâtıl olsa, ta­lâk ric'î kalır. Muhit'd e böyle zikredilmiştir. Yakında metinde gelecek­tir.

Hul' ve mal karşılığı talâk ile bir talâk-ı bâîn meydana gelir, de­miştik. Çünkü kadın malı ancak kendisini kurtarmak İçin teslim eder. Bu ise ayrılmak (beynûnet) ile olur.

Hul'un talâka ve talâkdan başka şeye ihtimâli olduğu için, hul' kinaye sözlerdendir. Kinayelerde mu'teber olan şeye hul'da da İtibâr edi­lir ve kinayelerde itibâr edilen karineler talâk tarafım tercih eder. Şa­yet koca; «Ben bu söz- ile talâka niyet etmedim.» deyip de bedel zikre­derse, dört suretten hiç birinde talâkı inkârı tasdik edilmez. Belki ta­lâka yorumlanır. Bedel zikretmek niyete hacet bırakmaz.

Eğer bedel zikretmezse, hul' ve mubâreede tasdik edilir, Yâni hul' mubâree yâhûd hul' sözleriyle yapılırsa tasdik olunur. Çünkü bu iki sözcük kinayelerdendir. Şu halde*, niyet veya niyet yerine geçen bir şey lâzımdır. O da bedel zikretmektir. Halbuki niyet ve bedel zikri yoktur.

Satış ve talâk sözcüğünde ikisi de sarili olduğu için koca tasdik edilmez. Kâfi'de de böyle zikredilmiştir. «Satış sözcüğü talâkda sarih değildir» diye buna itiraz edilmiştir. Bu itiraz zahirdir.

Ben derim ki: Satış sözcüğünün zahir (yâni açık ve besbelli) ol­ması ile murâd kesinlikle talâka delâlet ettiği içindir. Öyle ki: Talâk asla ondan ayrılmaz. Bunun sebebi şudur: Satış, yemin mülkünün ze­valini icâb eder. Yemin mülkünün zevali de kesinlikle mut'a mülkü­nün zevalini gerektirir. Bundan dolayı ıtk sözcüğü ile talâk vâki olur. Talâk sözcüğü ile ıtk vâki olmaz. Nitekim daha önce geçti. İmdi sen bunu düşün! Çünkü bu konu incedir ve kabule lâyıktır.

Kocanın kadından hurda bedel alması, eğer geçimsizlik kocadan gelmişse mekruhdur. Çünkü Allah Teâlâ (C.C.):
«Bir eşin (zevcenin) yerine başka bir eşi almak isterseniz, birin­cisine bir yük altın vermiş olsanız bile ondan bir şey almayın.» [13] bu­yurmuştur.

Bir de; koca, karıyı değiştirmekle onu yalnızlığa ve üzüntüye sok­tuğu için, malı almakla üzüntüsünü art tır manialıdır. Eğer kadın ge­çimsizlik eder de ayrılmak isterse kadına verdiği mehrden fazlasını al­mak mekruhdur. El-Câmiu's-Sagîr'in rivayetine göre, mekruh olmaz. Çünkü Allah Teâlâ (C.C.) mutlak olarak:
uKadmm (serbest boşanması için) fidye vermesinde ikisine de günâh yoktur.»  [14] buyurmuştur.

Koca karısını bul' için zoıiasa, mal lâzım gelmeksizin kadın boşan­mış olur. Çünkü zorlayanın talâkı vâkidir.                                 

Eğer kadının kocasında alacak malı yoksa, mal lâzım gelmeksizin boş olur. Belki kurtulmak için kocasına mal vermeyi iltizâm etmiştir.

Ya da kadının kocasından mehr ve benzeri gibi alacağı mal varsa, ka­dın o mal düşmeksizin boşanmış olur. Yakında açıklaması gelecektir ki, malın lâzım gelmesinde ve düşmesinde rızâ şarttır, zorlamak İse rızâyı yok etmez.

Hul' bedeli kadının elinde helak olsa, yâni kadın kocası ile mal üzerine muhâlaa edip, malı kocasına vermezden önce mal lıelâk olsa yâhûd istihkak edilse; eğer kıymeti olan şeylerden ise, kadının o ma­lın kıymetini vermesi gerekir. Veya o mal misliyyâttan ise mislini ver­mesi gerekir ve hul' bâtıl olmaz. Çünkü hur fesh kabul etmez. Belki muâvazayı gerçekleştirmek için kadının ödemesi vâcib olur.

Koca karısını şarab, domuz, meyte (İaşe) ile veya emsali mal olmayan şey ile İnil' etse veya boşasa, hul'da bâîn bir talâk vâki olur. Başkasında meccânen, yâni bir şeysiz ric'î bir talâk vâki olur. Çünkü vâki olma kabule bağlıdır. Bu da mevcuddur. Bu durumda hurda bâîn bir talâk; talâkda ise ric'î feir talâk vâki olur. Nitekim lâfzın gereği de budur. Biz bunu Muh't'den naklettik. Kadına bir şey vâcİb olmaz. Çünkü kadın kıymeti hâiz bir mal söylemedi ki erkeği aldatmış olsun. Yine İslâm Dîni mâni olduğu için, tesmiye olunan şeyin vâcib olma­sına imkân yoktur. Tesmiye olunandan başkasının vâcib olmasına da imkân yoktur. Çünkü iltizâm etmemiştir. Bu durumda kadın aldatmış olmaz. Elinde bir şeyi olmadığı halde, «Beni şu elimdekine hul' eyle!» demesi gibi. Yâni talâk b'ir şeysiz (meccânen) vâki olur. Çünkü kadın mâl-ı mütekavvim tesmiye etmeyince, o adamı aldatmış olmamıştır. Dönmek ise aldatma ile olur. Burada el (yed) den maksat; hissi eldir. Şayet kadın elinde olana karşılık «Beni hul' eyle!» sözünün üzerine «Şu kadar mala veya şu kadar dirheme» sözlerini ziyâde ederse, (yâni ka­dın elimde olan mal ile veya elimde olan dirhemlerle hul' eyle deyip) halbuki elinde bir şey olmasa, birincide kocasından aldığı mehri geri verir. Veya ikincide kocasına üç dirhem verir ve eğer kadının elinde iki dirhem var ise üç dirhemi tamamlaması emredilir. Eğer kadının elinde üç dirhemden fazla var ise bu paralar kocasının olur. Nihayetle de böyle zikredilmiştir.

Birincide kadının aldığı malı geri vermesinin sebebine gelince; çünkü kadın mal tesmiye ettiğinde koca mülkünün zevaline razı ol­mamış, ancak bir bedel ile razı olmuştur. Müsemmânın ve kıymetinin vâcib olmasına imkân yoktur. Çünkü meçhuldür. Budun kıymetinin vâcib olmasına da İmkân yoktur. —O da mehr-i misidir,— Çünkü ınehr-i misi çıkış hâlinde kıymeti hâiz değildir. Bu durumda kocaya bud'un kendisiyle kâim olduğu şeyin vâcib olması, kocadan zararım def için muayyen olmuştur. İkincide üç dirhemin geri verilmesine se-beb ise; kadının çoğul lâfzı ile tesmiye etmesidir. Çoğulun (cem'in) en azı ise üçtür. Şu halde yakînen bilindiği İçin kadına o üç dirhem vâcib olur. Nitekim dirhemler ile ikrar veya vasiyette olduğu gibi.

Kadın bir kaçak kölesinin borcundan kurtulmak üzere muhâlaa etse, yâni köle bulunmazsa kadına bir şey lâzım gelmemek üzere hul'u kabul etse, kadın o borçdan kurtulmuş olmaz. Belki, eğer teslim etnıe: ye kadir olursa, kadının kaçak kölesinin ayn'ını teslim etmesi gerekir. Eğer köleyi bulmakdan âciz olursa kölenin kıymetini ödemesi gerekir. Çünkü hul' değiş-tokuş (muâvaza) akdidir. Şu halde bedelin selâmeti­ni gerektirir. O kölenin borcundan kurtulmasının şart kılınması fâsid şarttır. îmdl o şart bâtıl olur,.hul' bâtıl olmaz. Çünkü hul' fâsid şart­larla bâtıl olmaz.

Kadın kocasına, «Beni bin.akçayla üç talâk ile boşa!» diye istekde bulunsa, veya «Bin akça karşılığında üç talâk boşa!» dese, koca da ka­dını bir talâk ile boşasa, birinci surette bin akçanın tiçtebiri ile bâîn talâk vâki olur. İkinci surette bir şeysiz ı-ic'î talâk vâki olur. Çünkü kadın «Beni bin akçayla boşa!» deyince, o bin akça üç talâk için bedel kılınır. İmdi koca kadım bir talâk ile boşayınca bin akçanın üçtebiri vâcib olur. Çünkü bedelin parçaları bedel kılınan şeyin parçalarına ay­rılır. Ama kadın, «Beni bin akçaya karşılık (veya akça ile) üç talâk ile boşa!» dese, bu durumda (alâ) lâfzı İmâm A'zam* (Rh.A.) a görç, şart için kılınır ve talâkın şarta ta'lîkı şahindir. Şartın cüzleri meş­rutun cüzlerine taksim edilmez. Bu durumda bir şeysiz ric'î bir talâk vâki olur. İmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre, bin akçanın üçtebiri ile bâin bir talâk vâki olur. Çünkü tmâjneyn (Rh. Aleyhimâ) (alâ) lâfzını (bâ) anlamına karşılık alırlar. Nitekim kölenin satıcısı, «Ben köleyi bin akça ile sattım!» veya «Ben köleyi bin akçaya karşılık sattım!» dedik-de (alâ)nm (bâ) anlamına geldiği gibi.

İmâm A'zam' (Rh.A.) in delili şudur: Satiş'ın şarta bağlanması sa­hih olmaz. Binâenaleyh, bizzarûre bedel üzere yorumlanır. Talâkda ise şarta ta'lÜtı sahih olduğu için zaruret yoktur.

Koca karısına; «Kendini bin akça ile veya bin akçaya karşılık üç. talâk boşa!» dedikde kadın kendisini bir talâk ile boşasa, bir şey vâki olmaz. Çünkü koca kadından ayrılmaya ancak bin akçanın tamâmı kendisine teslim edilmek şartıyla razı olmuştur. Fakat kadının koca­sına «Benî bin akça ile üç talâk boşa!» demesi bunun gibi değildir. Çün­kü kadın ayrılmak için bin akçayı vermeye razı olunca, bin akçanın bir kısmını vermeye razı olması evleviyyette kalır.

Kocanın karısına «Sen bin âkça ile boşsun!» veya «bin akçaya kar­şı boşsun!» demesiyle kadın da kabul etse, kadın bâîn bir talâk He boş olur ve kadına bin akça lâzım gelir. Çünkü mübadeledir veya ta'lîkdır.

İmdi iki bedelin selâmetini veya şartın bulunmasını gerektirir.
Koca karısına «Sen boşsun ve üzerinde bin akça vardır!» veya adam kölesine «Sen hürsün ve Ü2erinde bin akça vardır!» dese, kadın boşanmış ve köle de hür olur. Meccânen yâni bir şey vermeksizin vâki olur. İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, kadın ve köle gerek kabul etsinler ve gerekse kabul etmesinler müsavidir. İmâmeyn (Rh. Aleyhimâ) de­mişlerdir ki; kadınla kölenin her birine kabul ettikleri surette bin ak­çayı vermek lâzım gelir. Boşama ve âzâd olma kabûlsüz vâki olmaz. Çünkü bii söz değiş-tokuş (muâvaza) için kullanılır. «Sen bu metaı götür, senin için bende bin dirhem vardır.» derler. Bu söz Arabın (dirhemle) sözü yerinedir. İmâm A'zam' (Rh.A.) m delili şudur: «Sende (veya senin üzerinde) bin vardır.» sözü tam cümledir ve kendinden öncesine bağlantısı yoktur. Ancak hâlin delâleti ile bağlanır. Çünkü onda asi olan bağımsızlıktır. Burada delâlet de. yoktur. Çünkü talâk ve- atak maldan ayrılırlar. Satış ve kira böyle değildir. Çünkü bunlar malsız olmazlar.

Koca karısına; «Ben seni dünkü gün. bin akça üzerine (bin akça­ya, karşılık) boşadım, kabul etmedin!» dedikde, kadın «Kabul ettim!» dese, süz kocanındır. Bir kimse bir başka kimseye «Ben sana dünkü gün bu kqleyi bin akça ile sattım, kabul etmedin!» dedikde alıcı da «Kabul ettira!» dese, söz alıcınındır. Bu iki suretin arasında fark ŞU-dur: Şüphesiz mal ile boşama koca tarafından yemindir ve kabul, ye­mini bozmanın şartıdır. İmdi yemuı, kadın kabul etmeksizin tamâm olur. Yemini ikrar huni s olmak şartım ikrar değildir. Çünkü şartsız yemin şahindir. İmdi söz kocanın sözü olmuştur. Çünkü, kan - koca şartın varlığında ihtilâf etseler, söz kocanındır. Zira koca inkarcıdır. Satış ise icab ve" kabuldür. İkisinden biri diğeri olmaksızın sahîh_ ola­maz. Satışı ikrar satışı tamamlaman şeyi ikrar sayılır. Onu inkâr edin­ce ikrar ettiği şeyden dönmüş olur ve tasdik edilmez. Hul' ve mübâree, — mübâree hemzenin fethiyle karı - kocadan her birinin, diğerinin zim­metini, üzerine da'vâdan berî kılması anlammadır. — karı - kocadan her birinin diğeri üzerinde nikâha müteallik olan her hakkını düşürür. Mehr misâli gibi ki, gerek teslim alınmış; gerekse alınmamış olsun, gerek cimâ'dan Önce, gerek sonra olsun müsavidir. Geçmiş nafaka da böyledir, tddet nafakası ise ancak zikredilirse sakıt olur. Musannifin, «nikâh» ile kaydına sebeb; çünkü nikâha müteallik olmayan hak hul' ve mübâree ile düşmez. Meselâ, karz ve kocasından-satın aldığı şeyin bedeli ve bunların benzerleri gibi/                             .

Baba, küçük kızını, onun malı veya mehri ile hul' etse, o kız bo­şanmış olur. Ona mal lâzım gelmez ve mehri de sakıt olmaz. Talâkın vukuu, esah olan kavle göre, babanın kabulüne bağlandığı içindir. İm­di, diğer fiillerine bağlanması gibidir. Üzerine mal vâcib olmaması ise hul' bedeli teberru' olup, sabinin malı teberru* kabul etmediği içindir.

Küçük kızın babası hul' bedelini garanti ederek hul' etse, sahih olur. Garanti kelimesi ile küçük kıza kefîl olmak kasdedilmemiştir. Çünkü mal ödemek küçük kıza lâzım değildir. Belki' garanti ile murâd malı ibtidâen iltizâm! etmektir, (yâni üzerine almaktır.) Evet, hul' sa­hih olur ve malı da babasının vermesi gerekir. Çünkü hul' bedelinin yabancıdan şart kılınması şahindir. Babaya şart koşulması eyleviyyetle sahih olur. Mehr düşmez. Çünkü mehr babacın velayeti altına gir­memiştir.                                                                    

Şayet koca hur bedelinin kefaletini küçük kız üzere şart kusa, eğer küçük kız o şartı kabul eder ve kendisi de kabul ehlinden (aklı eriyor­sa) olursa şart bulunduğu için bir şeysiz boşanmış olur. Çünkü küçük

kız, üzerine borç yüklenmeye ehil (ehl-i garâmet) değildir. (Ganimet ödenmesi vâcib olan şeye derler.)

Koca karısına «Ben seni hul' ettim!» deyip mal zikretmese, kadın da kabul etse, icâb ve kabul bulunduğu için, boşanmış olur. Kocanın üzerinde mehr-i müeccel var ise ondan kurtulmuş olur. Eğer kocanın üzerinde mehr-i müeccelden alacağı yok ise mehr-i muaccelden o ka­dına gönderilen şeyi kadın kocaya geri verir. Çünkü, o hul'u kabul edince — hul'un kadın hakkında muâvaza olduğu sabit olmuştur — bedelini üzerine almıştır. Binâenaleyh, imkân ölçüsünde bedelin iti­bârı vâcibdir.
Hasta olan kadının hul'u malın üçte birin d en itibâr olunur. Zira hul' teberrûdur. Çünkü cima hakkı kadının elden çıkışı hâlinde kıy-metûhâiz bir şey değildir. [15]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..