88. Ariyetin Tazmini

Ariyet; -âriyyet şeklinde de okunabilir- "teâvür" kelimesinden ismi masdar olan "âre" kelimesine mensuptur. Teâvür de; nöbetleşe birbirinden al­ma manasınadır. Ariyet verilen mal, veren ile alan arasında nöbetle kulla­nıldığı için bu isim verilmiştir.

Ariyetin, sür'atle gidip gelme manasına gelen "âre" den; veya fiilinden alındığını söyleyenler de vardır. Ariyet verilen mal, karşılıksız olduğu, bedelden âri bulunduğu için bu isim verilmiş olmaktadır. Bir kısım âlimler ise ariyetin, "âr" sözüne mensup olduğunu söylerler. Âr, ayıp demektir. Ariyet; mal istemekte bir çeşit zillet ve ayıp bulunduğu için bu adı almıştır. Fakat bu nisbet pek doğru görülmemiştir.

Ariyet, ıstılahta: Bir malın menfaatim birisine, meccânen yani bir bedel mukabilinde olmaksızın, rücûu kabil olmak üzere filhal temlik olunmasıdır.

Meccânen kaydıyla icâre; filhal kaydıyla vasiyyet, rücûu kabil olmak kaydıyla da hibe tarifden hariç bırakılmıştır.

Tariften de anlaşılacağı üzere ariyet: İyreti olarak kullanılıp geri veril­mek üzere alınan mal demektir.

Ariyete, "müstear" veya "müâr" da denilir. Ariyet vermeye "iare", ariyet verene "muîr", ariyet alana da "müsteîr" denilir.

Bu bab, iare olarak verilen malın yok olması durumunda tazmininin ge­rekliliği konusundaki hadisleri ihtiva etmektedir. Biz bu meseleyi, hadisle­rin tercemesinden sonraya bırakıp, şimdi Hanefî mezhebine göre iareye ait bazı konulara çok kısa olarak temas etmek istiyoruz.

Diğer akitlerde olduğu gibi, iare de icab ve kabulle gerçekleşir. Yani, muîr, sarahaten veya delâleten malını ariyet olarak verdiğini söyler ve müsteîr de bunu kabul eder. Yahut da müsteîr bir kimseden malını ariyet olarak ister, mal sahibi de verdiğini söyler. İare konusunda mal sahibinin sükutu kabul sayılmaz. Ama teati yolu ile de iare akdi yapılabilir.

İare, menkul ve gayrimenkul bütün mallarda cereyan eder. Paranın ve­ya ölçülüp tartılan malların iaresi, karz sayılır.

Müsteîr, iare ile aldığı malın menfaatına meccânen mâlik olur. Dolayı­sıyla mal sahibi daha sonra müsteîrden ücret isteyemez. Ama müsteîr, ariyet olan malı muîr istediği anda vermek zorundadır.

Ariyet olan mal bir arazi ise ve ağaç dikilmek ya da bina yapılmak için alınmışsa, müsteîr o araziye ekin ekebilir veya bina yapabilir. Ancak muîr istediği zaman ağacı veya binayı söküp tarlayı geri verecektir. Müsteîr bir tarlayı, ekin ekmek için ariyet olarak alır ve ekin ekerse, tarla sahibi ekin hasat edilinceye kadar tarlasını isteyemez.

Müsteîr, ariyet olarak aldığı malı birisine kira ile veremez. Eğer verir de mal helak olursa onu zâmin olur.

Mal, kullanan şahsa göre değişik etkilenen bir mal değilse, müsteîr baş­ka birine iare olarak verebilir. Ancak mal sahibi, bir başkasına vermemesi için şart koşmuşsa o zaman veremez.

Ariyetin sahibine geri verilmesi için gerekli olan ücret müsteîre aittir.

İare, taraflar için bağlayıcı bir akit değildir. Dolayısıyla muîr istediği zaman malını geri alabileceği gibi müsteîr de dilediği zaman iade edebilir. İare için bir zaman tayin edilmiş bile olsa durum aynıdır. Sadece yukarıda temas edilen ekin ekmek için ariyet olarak alınan tarla meselesi bu hüküm­den müstesnadır.
Muîr veya müsteîrden birisinin ölümü ile de iare akdi sona erer.[642]
3561... Semüre (r.a), Rasûlullah (s.a)'ın şöyle buyurduğunu ri­vayet etmiştir:
" El, aldığı malı ödeyinceye kadar ondan sorumludur."[643]
Sonra Hasen unuttu ve: "O eminindir, kendisine sorumluluk yok­tur." dedi.[644]
3562... Ümeyye b. Safvân b. Ümeyye'nin, babasından (Safvân) rivayet ettiğine göre;

Rasûlullah (s.a), Huneyn gününde ondan (Safvân'dan) ariyet ola­rak zırhlar aldı. Safvân:

Bu gasb mı Ya Muhammed?! dedi. Rasûlullah (s.a):

"Hayır, aksine telef olduğu takdirde de bedeli ödenmek üzere alınan bir ariyettir" dedi.

Ebû Dâvûd dedi ki:
"Bu rivayet; Yezid'in Bağdat'taki rivayetidir. Vâsıt'daki rivaye­tinde ise bundan ayrı bazı değişiklikler yardır.”[645]
3563... Abdullah b. Safvân'ın, ailesinden (bazı) kişilerin rivayet ettiğine göre;

Rasûlulah (s.a):

"Ya Safvân! Sende silah var mı?" dedi.Safvân:

Ariyet olarak mı, gasb olarak mı (istiyorsun)? dedi. Hz. Peygamber (s.a):

"Hayır (gasb olarak değil), ariyet olarak." dedi. Bunun üzeri­ne Safvân, otuzla kırk arası silahı ariyet olarak verdi. Rasûlullah (s.a) Huneyn savaşını yaptı. Müşrikler hezimete uğrayınca, Safvân'ın zırh­lan toplandı, ama onlardan bazıları kayboldu.Rasûlullah (s.a) Safvân'a:

"Bizsenin zırhlarından bazılarını kaybettik. Sana bedellerini öde­yelim mi?" dedi.Safvân:

Hayır ya Rasûlallah, çünkü bugün kalbimde o gün olmayan şey­ler var, dedi.
Ebû Dâvûd: "Safvân, zırhları müsiüman olmadan önce ariyet ola­rak vermişti, sonra müslüman oldu" dedi.[646]
3564... Bize Müsedded haber verdi, bize Ebu'l-Ahvâs haber ver­di, bize Abdü'1-Aziz b. Râfi' Atâ'dan naklen haber verdi, Atâ da Saf­vân ailesinden olan kişilerden şöyle rivayet etti:
Rasûlullah (s.a), ariyet olarak aldı... Râvi Önceki hadisin ma­nasını nakletti.[647]
3565... Ebû Ümâme (r.a), Rasûlullah (s.a)'ı şöyle buyuyurken işit­tiğini rivayet etmiştir:

“Şüphesiz Allah (c.c) her hak sahibine hakkını vermiştir. Vâri­se vasiyyet yoktur. Kadın, kocasının izni olmadan evinden hiçbir şey sarf edemez."

Ya Rasûlallah, yemek de veremez mi? denildi.

"O bizim en değerli malımızdır (veremez)" buyurdu. Sonra da:
"Ariyet ödenir, minha (gelirini alıp iade etmek üzere alınan tar­la, hayvan ve ağaç) geri verilir, borç ödenir, kefil borçludur." dedi.[648]
3566... Safvân b. Ya'lâ, babası (Ya'lâ)'nm şöyle dediğini rivayet etti:

Rasûlullah (s.a) (bana): "Sana elçilerim geldiği zaman kendile­rine otuz zırh ve otuz deve ver" dedi.

Telef olursa kıymeti ödenmek üzere ariyet olarak mı, yoksa te­lef olan ödenmeden elde kalanı geri verilmek üzere ariyet olarak mı? dedim.

"Telef olanı ödenmeden elde kalanı geri verilmek üzere" buyurdu.
Ebû Dâvûd: "Habbân, Hilâl er-Re'yî'nin dayısıdır" dedi.[649]


Eser: Ebu Davud

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Ebu Davud

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..