Bu Konu İle İlgili Muhtelif Mes'eleler

Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:

Bir adamın elinde olan bir ev hakkında başka bir adam, —beyyinesiyle— "Ben bu evi iddia eylemiştim ve ev sahibi de yüz dirheme benimle sulh olmuştu." der; ev elinde bulunan şahıs da —beyyinesiyle— "Bu evde bulunan hakkından vaz geçtiğini" iddia ederse; bu durumda sulh beyyinesi evlâ olur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam, diğerinin yanında bulunan bir cariyeyi iddia ederek: "Onu, cariye yanında bulunan şahıstan, bin dirheme satın aldığını" ve "onu, azad eylediğini" söyler; buna göre de beyyine ibraz eyler; diğer biri de, --beyyinesiyle— "cariye elinde bulunan şahıstan o cariyeyi, bin dirheme satın aldığını" iddia eder; fakat "azad ettiğini" söylemezse, bu durumda azad eden şahsın beyyinesi evlâdır. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adamın bir kölesi olur ve bu köle, —beyyine ile— "efendisinin kendisini azad" veya "müdebber" eylediğini iddia eder başka bir adam da "efendisinin, onu bin dirheme sattığını" belgelerse; eğer müşteri köleyi ondan teslim almamışsa, kölenin beyyinesi evlâdır.

Eğer müşteri teslim almışsa, müşterinin beyyinesi evlâdır. Eğer tarih belirtirler ve birinin tarihi önce olursa; tarihi önce olana hükmolunur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir cariye iddia ederek, "efendisinden, bir çocuk doğurduğunu" söyler ve bunu da belgeler; başka birisi de —belgesiyle— "o cariyeyi, efendisinden satın aldığını" iddia ederse; bu durumda cariyenin beyyi­nesi evlâdır.

Müşterinin alıp almaması müsavidir.

Eğer müşterinin beyyinesi, onun gebe kalma vaktinden üç sene evvel ise, müşterinin beyyinesi evlâdır. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, "yanında bulunan bir cariyeyi müdebbere eylediğini" iddia eder; başka birisi de —beyyine ikâmesiyle— "onun kendisinden çocuk doğurduğunu" iddia eder; bir başkası da aynı şekilde iddiada bulunursa, bu durumda o cariye elinde bulunan şahsındır. Fetâyâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir  Vole,  beyyine   ibraz   ederek, filanın,   kendisini   azad eylediğini" iddia eder; o filan da bunu inkar veya ikrar eder; başka birisi de —beyyine ikame ederek— "onun, kendi kölesi olduğunu" iddia ederse; kölesi olduğunu belgeleyen şahsa hükmedilir.

Keza, şahitler: "Onu, elinde bulunan şahıs azad eyledi." diye şehadette bulunurlarsa, hüküm yine böyledir.

Eğer: "Dün, elinde idi." diye şahitlik yaparlarsa; bu şehadet-kabul edilmez. Mebsût'ta da böyledir.

Eğer kölenin şahitleri: "Gerçekten, filan onu azad eyledi. O, onun sahibi idi." derler; diğerinin şahitleri de: "O, onun kölesidir." derlerse, azad beyyinesiyle hükmolunur. Mııhıyt'te de böyledir.

Şayet efendi beyyine ibraz ederek: "O, kölesi iken, onu azad eylediğini" söyler; başka bir adam da —beyyinesiyle— "Onun kendi kölesi olduğunu" iddia ederse; bu durumda da azad beyyinesiyle hük­medilir.

Eğer köle beyyine ibraz ederek: "Gerçekten filanın, kendisine sahib iken azaa eylediğini" iddia eder; başka bir adam da —beyyinesiyle— "onun, kendi kölesi olduğunu" iddia ederse; tedbir beyyinesiyle hük­medilir. Efendinin beyyine ibraz ederek; "kölesi olduğunu" ve onu müdebber eylediğini iddia etmesi gibi...

Bu   durumda başkası   da   —beyyinesi ile—   "kendinin kölesi olduğunu" iddia ederse; efendinin beyyinesiyle hükmedilir. Zehiyre'de de böyledir.

Eğer köle beyyine ibraz ederek "...sahibi iken, filanın kendisini imükâteb eylediğim" söyler; başka birisi de —beyyinesiyle— "kendi kölesi olduğunu" iddia ederse; "kölesi olduğunu" iddia edenin beyyi­nesiyle hükmedilir.

Köle elinde olan şahıs, "onun kendi malı olduğunu" belgeler ve onu Jff 'vâlar

nükâteb eylediğim söylerse; diğeri de "kendinin kölesi olduğunu" bel­gelerse; "kölem" diye beyyinesi olana hükmedilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adamın yanında,  bir köle bulunur,  başka bir  şahıs da —beyyinesiyle gelerek— "onun, kendi kölesi olduğunu ve onu azad eylediğini" söyler; başka bir adam da —beyyinesiyle— "onun, aslen hür ve kendsinin mevlâsı olduğunu" söylerse; muvâlat sahibi evla olur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adamın yanında bir köle bulunur ve bu zat beyyine ikâme ederek, "sahibi iken, o köleyi azad eylediğini" söyler; başka birisi de *'kendisinin kölesi iken, onu azad eylediğini" iddia ederse, kölenin onlardan birinin sözünü doğrulaması halinde, bu şahsın beyyinesi evlâ olur.

Eğer ikisinide yalanlarsa velâsı ikisinin arasında —yan yarıya -hükmedilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet her ikisi de —beyyineleriyle— "ona sahip iken, onu hjn dirhem karşılığında azad eylediklerini "söylerlerse; bu durumda kölenin doğrulamasına da yalanlamasına da iltifat edilmez.

Onun velası, ikisinin arasında hükmedilir. Ona karşı da bin dirhem vardır.    .

Eğer beyyinenin birinde mal zikredilmiş ve diğerinin beyyinesinde zikredilmemişse, işte bu durumda mal zikreden beyyine geçerlidir, onun velası da ona aittir. Kölenin doğrulaması veya yalanlamasında da bir beis yoktur. Zehiyre'de de böyledir.

İbnü Semâa'nın Nevâdiri'nde, İmâm Muhammcd (R.A.)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

Bir adamın elinde, bir köle olduğunda, oğlu onu iddia edip ve beyyinede ibraz ederek, "kendi küçükken, babasının, onu kendisine tasadduk eylediğini" söyler; köle de —beyyinesiyle— "babanın kendi­sini azad eylediğini" iddia ederse; İmâm: "Ben, azad beyyinesini kabul ederim.'' buyurmuştur.

Eğer şahitler şehadette bulunurlar ve: "Gerçekten onu, tasadduk eyledi." veya "Bu fakir oğluna bağışladı. O da onu teslim aldı." derler; kölenin şahitleri de: "Gerçekten onu azad eyledi." derler fakat vakit belirtmezlerse; onun azad olması ibtal edilir ve tasadduk olduğuna hükmedilir.

Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, diğer bir adama: "Kölesini azad eyledi ve o hasta idi." der, varis de azad,olduğunu ikrar etmezse, bu durumda varisin sözü geçerlidir. Şahitler şehadette bulunana kadar aklı sahihdir.

Eğer varis, "azad olduğunu" ikrar eder ancak, "onun aklının sahih olmadığını" söylerse, bu durumda kölenin sözü —varisi. onun selimü'I-akl olmadığını belgelemedikce geçerlidir. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, bir çocuğu olan cariyesini azad ettiğinde, cariye: "Sen, beni, doğurmadan önce azad eyledin; çocuk hürdür." der; efendisi de: "Hayır, ben, seni, doğumdan sonra azad eyledim; çocuk köledir." derse, Uyun kitabında: 'Gerçekten çocuk,  kadının yanında ise bu cariyenin sözü geçerlidir." denilmiştir.

Ebû Yûsuf (R. A.) şöyle buyurmuştur:

Eğer çocuk ikisinin yanında ise, yine cariyenin sözü geçerlidir.

Eğer her ikisi de beyyine ibraz ederlerse, bu durumda cariyenin beyyinesi evla olur.

Kitabet de böyledir.

Fakat tedbîrde (~ müdebber kılmak, hususunda) efendinin geçerlidir.

Müntekâ kitabında, İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Eğer çocuk nefsinden ta'bir olursa, efendinin sözü; değilse, çocuk kimin yanında ise onun sözü geçerlidir.

Her ikisi de beyyine ibraz ederlerse, cariyenin beyyinesi evlâdır.

Kitabette de böyledir.

Şayet efendi cariyesini azad ettikten bir müddet sonra, çocuk hakkında ihtilaf eder; kadın: "Azat edilmemden sonra doğurdum." Sen benden aldın." der; üfei:disi de: "Azad olmadan doğurdun. Ben de senden aldım." derse; bu durumda efendinin, onu anasına vermesi gerekir.

Kitabete müdebbere ve ümmü veled de böyledir. Yani efendinin sözü geçerlidir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adamın elinde bulunan bir köle, hür olduğunu iddia eder; zi'l-yed  de:   "O  benim  kelemdir."  derse,  köle elinde olanın  sözü geçerlidir. Çünkü, o eşya gibidir. Eğer nefsinden tabir olunur veya baliğ olursa kölenin sözü geçerlidir.

Eğer her ikisi de hüccet getirirlerse, köle ve kölenin hür olduğu hakkındaki beyyinesi evladır.

Bir beldeye gelen bir Şahsın yanında, erkekler, kadınlar» çocuklar bulunur ve bunlar o şahsa hizmet etmekte olurlar ve onlar, onun elinde bulunurlar, o da, "bu şahısların kendisinin köleleri" olduğunu; onlar da "hür olduklarını" iddia ederlerse, bu durumda onların sözü —onun mülkü olduklarını ikrar etmedikçe— geçerlidir.

Ancak, bunun için, onların makhûrîn olmadıkları hâlde getirilmiş olmaları gerekir.

Fakat bir cihetten makhûrîn olurlarsa, onların hür oldukları husu­sundaki sözleri kabul olunmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Aslen hür olduğunu iddia eden bir kimsenin, anasının —babasının ismini ve onların hür olduklarını söylememesi caiz olur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, borçlu olarak ölür ve geride, —bir cariyeden başka— bir şey bırakmaz, onun hücresinde de (=   odasında da) bir çocuk bulunur ve bu cariye, "kendisinin ümm-ü veled olduğunu" iddia ederek: "Bu çocuk, ölendendir." derse, onun bu sözü —beyyinesiz— kabul edilmez.

Yani bu cariye efendinin sağlığında, "gerçekten, onun ümm-ü veled olduğunu ikrar ettiğini" isbat etmezse sözü kabul edilmez.

Şayet varisler, "onun, ölenin ümm-ü veledi olduğuna" şahitlik yaparlarsa, bu şehadetleri kabul edilir. Bu durumda alacaklılar, bu cariyeyi alamazlar. Muhıyt'te de böyledir.

İki adam, bir şahsın elinde bulunan bir köleyi iddia ederek, her biri —beyyinesi ile— "onu, emanet bıraktığını" söyler ve onlardan birisi de, diğeri için ikrarda bulunursa, (bu ikrar ya ikisi de beyyine ibraz ettikten sonra, veya önce yahut her birisi bir şahit dinlettikten sonra veya iki şahit ikamesinden sonra olabilir) eğer kazadan ( = hükümden) önce ve duyduktan sonra ikrar eder ve beyyineler âdilâne olursa, o zaman, köle aralarında hükmedilir. İkrar olunanın beyyinesi de batıl olmaz.

Fakat beyyine ikamesinden önce birisi, diğeri için ikrar eder, sonra da beyyine ibraz ederse, bu durumda —ikrar olunan şahsa değil— diğerine hükmedilir.

Eğer, her biri birer şahit ikame eder, sonra da birisi için ikrar bulu­nursa; ona verilir.

Bu durumda "diğerine verilir." de denilmiştir. Eğer iki şahit ikame ederse, ona hükmedilir.

Eğer kendisine ikrar olunan şahıs şahit getirene kadar, hükmedil-mezse, aralarında hükmolunur.

Eğer yabancı, önceki şahidini iade edene kadar hükmedilmez veya yeniden iki şahit getirirse; tamamı kendisine hükmedilir.

Eğer kendisine ikrar olunan şahıs, önceki şahidi ile birlikte —yabancıya karşı— bir şahit daha ikame ederse, (yabancıya hükme­dilmeden önce veya sonra) onun —bu şahitleri dinlenmezler.

Eğer kendisi için ikrar olunmayan şahıs: "Benim önceki şahidim öldü." veya... "kayboldu." derse; ona: "Başkasını getir." denir. Eğer başka şahit getirirse; köle ona hükmedilir.

Yalnız kendisine ikrar olunan şahıs, ayrıca iki şahit daha getirirse, bu durumda köle, aralarında hükmedilir.

Başka bir rivayette ise, iki müstakil şahit dinletirse, kölenin tamamı onun olur. Eğer zi'l-yed onlardan hiç biri hakkında —aralarında hük­medilene kadar— ikrarda bulunmaz, sonra da onlardan birisi beyyine ibraz ederek "kölenin, kendisinin olduğunu" söylerse, beyyinesi kabul edilmez.

Eğer onlardan birinin beyyinesini tezkiye etmez veya diğerine hükmedilene kadar beyyine ikame etmez; sonra diğeri, ^kölenin kendi­sine ait olduğuna dair" beyyinesini iade ederse; o zaman, ona hükme­dilir.

Fakat onlardan birisi, beyyine ibraz eder de, diğeri etmezse, zi'l-yed de beyyinesi olmayanı ikrar ederse ona verilir. Ve diğerine, "beyyinesini iade etmesi" teklif edilmez. Hüküm ikrar olunana verilir.
İkrar olunan şahıs, "kölenin kendisine ait olduğunu" beyyineler ve "onun, zi'1-yede emanet edildiğini" söylerse, ona hükmedilir.

Eğer ona hükmedilmez de ikrar olunan şahıs, şahitlerim iade ederse; onun şahitleri geçersiz olur ve köle diğerine hükmedilir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adamın elinde bulunan bir evi,. iki adam iddia eder ve her birisi "o evin, kendisinin olduğunu; onu, ev elinde olan şahsa, aylığı on dirheme icara verdiğini" söyler; buna göre de beyyine ibraz eder; ev .elinde bulunan adam, o evde bir ay oturur ve onların da'valarmı inkar ederse; bu durumda onlar,  evi ve on dirhemi yan yarıya alırlar. Muhıyt'te de böyledir.

Bişr'in Nevâdiri'nde İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

Bir kimse başka bir adamdan, bir köle satın alıp, onu da teslim alarak parasını nakden ödedikten sonra, ' 'bu kölenin, satıcının olduğunu" ikrar ederek: "Bu köle, filanındır." der ve satıcı onu almayı murad ederek: "Bu benim kölemdir." der; ikrar eden de: "Ben, sana, bu köleyi, bin dirheme sattım." derse, bu durumda onun sözü geçerli olur.

Keza, bir kimse, bir köle hakkında: "Dün, onun kölesiydi." diye ikrar eder; ikrar olunan da: "Bu gün..." diye ikrar eder ve ikinci ikrar olunan: Köle, benim kölemdir." der; ikinci ikrar eden de: "Ben böylece ikrar eyledim. Çünkü, sana onu bugün sattım. Ve senin tarafından bana vasıl oldu," derse onun sözü kabul edilir. Onu alamaz. Ancak, bedelini alır. Zehıyre'de de böyledir.

Hişam'ın Nevâdiri'nde şöyle zikredilmiştir:
Bir kimse, diğer bir şahsın elinde bulunan bir elbise hakkında, ona: "Sana, elli dirheme sattım." der, zi'l-yed de: "Onu, bana bağışladın." derse onun sözü kabul edilir; elli dirhem gerekmez. Muhıyt'te de böyledir. [23]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..