Bu Konu İle İlgili Muhtelif Mes'eleler

Yetîme'de : «Bir kimse, ikindi kılmaya başladı, onu kılar­ken güneş battı; sonra da birisi gelip bu adama iktida eyledi; bu durumda onun iktidası sahih olur mu?» diye babama soruldu; ba­bam da : «Evet, sahih olur; eğer imâm mukîm olmaz (= misafir olur) ve muktedî de misafir, olursa.» buyurdu.» denilmiştir. Tatar-hâniyye'de de böyledir.

Şafiî mezhebinde olan bir kimse, Hanefî mezhebine geçse, Şâfıî iken geçirmiş olduğu namazları, Hanefî olduğu zaman kaza et­mek isterse, bunları Hanefî mezhebine göre kaza eder. Hulâsa'da , da böyledir.

Bir adam, teyemmümün, bileğe kadar yapılacağını, vitrin ele bir rek'at olarak kılınacağını bilse (ve bir müddet de Öyle, yap­sa) ; sonra da teyemmümün dirseğe kadar yapılacağını, vitrin de üç rek'at olarak kılınacağını öğrense, bu şekilde, önce kılmış olduğu namazları iade etmez.

Fakat, bu kimse, bunu, bilgisizliğinden ve hiç bir kimseye sorup öğrenmeden yapar, sonra da sorduğunda kendisine,vitrin üç rek'at kılınması emredilirse, bu durumda, önce kılmış bulunduğu vitirleri kaza eder. Zehıyre'de de böyledir.

Sıyrfiyye'de : «Tertîb sahibi bir kadın, bir vakti terk etse, arkasından da hayız olsa ve temizlense, geçirmiş bulunduğu o namazı catirladığı halde, namaz kılsa, £>u caiz olmaz. Tatarhâniyy*' de de böyledir.

Harbî olan bir kimse, küffâr diyarında müslüman olsa fa­kat oruç, namaz nedir bilmese, sonra da İslâm diyarına gelse veya ölmüş bulunsa, üzerine, orucun da namazın da kazası lâzım gelmez. Kiyâsen de, ıstıhsanen de böyledir. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyle­dir.

Dâr-ı harbe giden bir kimseye ise, geçirdiği namazların kazası lâzım olur.

Hasan, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) 'nin «Bu kimseye, iki erkek ve­ya bir erkek iki kadın, namazın farz olduğunu haber vermemişse, bu kimsenin dâr-ı harbde kılmadığı namazların, iadesi lâzım gelmez. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Itâbiyye'de, Ebû Nasr'dan rivayeten : «Hiç bir vakit nama­zını geçirmemiş olan bir kimse, ihtiyatlı olmayı dileyerek, ömrü­nün bütün namazlarını kaza eden bir kimse, eğer bunu, namazlann-daki noksanlık ve kerâhatten dolayı yapmışsa, yaptığı iş güzel bir iş olur. Bu sebeblerden dolayı yapmıyorsa, bu şekilde, ömrünün bütün namazlarını kaza etmemelidr. Sahih olan ise, böyle yapma­nın, (ömrü boyunca kılmış bulunduğu bütün namazları kaza etme­nin) caiz olduğudur. Bu kazaları, sabah ve ikindi namazlarından sonra kılmamalıdır. Önceki insanlardan pek çoğu fesada gitmiş ol­ması şüphesi ile kaza etmişlerdir.» denilmiştir. Muzmarat'ta da böy­ledir.

Böyle yapan bir kimse, bütün rek'atlerde Fâtihâ ve Sûre okur. Zahıriyye'de de böyledir.

Fetâvâ'da :  Bu şekilde kaza kılan kimse, vitir nama­zım da kaza eder. Üzerinde, vitrin olmadığı hususunda kesin bilgisi olmadığı zaman, bu kimse, vitri üç rek'at kılar; kunut yapar ve te-şehhüd miktarı oturduktan sonra, kalkıp bir rek'at daha kılar. Bu durumda,  kazaya kalmış  vitri- varsa, onu kılmış, olur; yoksa kıl­dığı bu namaz nafile olur. Ve bu kimsenin, nafile bir namazda kunut duası okumuş olması hiç "bir zarar vermez.

Huccet'de : «Kazaya kalmış namazları kılmak, nafile namaz kılmaktan çok daha ehemmiyetli ve çok daha uygundur. Yalnız, ma'rûf  bilinen' sünnetler bu hükümden müstesnadır. Kuşluk namazı, tesbîh namazı gibi sahîh haberlerle gelen namazlar  ki bunların içinde sayılmış sûreler ve zikirler vardır— nafile niyyeti ile kılınır; başkaları ise, kaza niyyeti ile kılınır. Muzmarat'ta da böyle­dir.

Mültekıt'ta : «Bir baba oğluna, tutamadığı oruçları ve kı-latfıadığı namazları, kendi namına kaza etmesi için emir verse, bize göre bu caiz olmaz.» denilmiştir. Tatarhân'yye'de de böyledir.

Bir kimse, öldüğü zaman, üzerinde namaz olsa da,.malının üçte birinden, her vakit için yarım sa' buğday, vitir için de yarım sa', tutamadığı her günün orucu için de yarım sa' buğday verilmesini vasiyyet etse; eğer bu kimse, mal bırakmamış ise, varisleri borçla

yarım sa'-buğday bulurlar ve bunu bir fakire verirler. Sonra, o fakir bu buğdayı varislerden birine tasadduk eder. Sonra, bu buğdayı tek­rar fakire verirler. Böylece bu alma ve vermeye, ölen kimsenin na­mazının —ve orucunun-^ tamamı bitene kadar devam ederler. Hu-!âsa da da böyledir.

Fetâvâyî Hücce'de : «Bir kimse, eğer veresesine vasiyyet etmez ise, bu durumda, bazı vârislerinin teberrûlan caiz olur. Bu varis, her namaz için yarım saî C = beşyüz yirmi dirhem) buğdayı,  -myyer ederek verir. Bu kimsenin, bu buğdayın-hepsini birden, bir fakire vermesi caiz olur. Keffâret-i yemin, savm ve zıhar bunun hüafmadır.  (Yani,, bunların hepsi bir defada verilmez.)

 Velvâliciyye'de : «Bir kimse, beş vakit için, bir fakire, do­kuz menn (= batman), başka bir fakire de bir menn vermiş olsa; Fakîh'in ihtiyarına göre, bu dört vakit için caiz olur; beşinci vakit için caiz olmaz.» denilmiştir.

 Yetîme'de ; «Hz. Alî (R.AJ 'nin oğlu Hz. Hasan (R.A.) "a : «Bir kimse, ölüm hastalığında iken, namazı için fidye var mıdır?» diye soruldu. O : «Hayır yoktur, buyurdu.» denilmiştir.

Humeyr el - Veberî ve  Ebû Yûsuf bin   Muhammed'den :

«Bir pîr-i faniye (çok yaşlı bir ihtiyara),  hayatta olduğu müddet­çe  oruçta olduğu gibi, namaz için de fidye vermesi caiz olur mu?» diye sordular, onlar da : «Hayır, namaz için fidye yoktur.» dediler. Tatarhâriiyye'de c!e böyledir.

Semerkand ehlinin fetvalarında : Bir kimse, beş vakit na­maz kılar, birisinin ilk iki rek'atinde okumaz, onunda hangi rek'at olduğunu bilemezse,, bu kinişe, ihtiyaten, sabah ve akşam namazla­rını iade eder.

Bu kimse,«şayet, tek bir rek'atte okumadığını hatırlar, ancak hangisinde okumadığını kestiremezse, sabahla vitri iade eder.» de­nilmiştir.

Bu kimse, eğer iki rek'atte okumadığını hatırlasa, sabahı, ak­şamı ve vitri iade eder.

Bu kimse, eğer dört rek'atte okumadığım hatırlarsa, öğleyi, ikindiyi ve yatsıyı yeniden kılar; vitri, sabahı ve akşamı kılmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Namazı kasden terk eden kimse öldürülmez. Kâfi'de de böyledir. [65]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..