Son Mektup

Arşidük Maksimüyen Ferdinand; Handan ve Kenan'ı idam ettirdikten sonra Osmanlıların, Macarlarla acaba anlaşmaları mümkün mü? sorusu kendi kendine sormaya başladığı sıra­da «Harb Hile'dir» Hadisi Şerifinin esrarına vakıf olduğunu tatbikatla da gösteren kurnaz ihtiyar, yeniden bir mektup ka-'eme almış Serdarı Ekrem Yemişçi Hasan Paşa'ya bu seferde Şöyle diyordu: Daha evvelki malumatlar matlub bir şekilde anlatıldıktan sonra Arşidükü şaşırtan, korkusunu başına sıçratan şu satırlar yer alıyordu; «Erzak ve mühimmat gönder­mişsiniz bunlar ve Macarların elimize geçmesi için yaptıkları yardım çok makbule geçti. Onlarla taarruz gününün karar­laştırıldığı, böylece Avusturyalıların iki ateş arasında kalaca­ğı...» Tabii bu mektupta sadrazama filân gidecek değildi. Onun varacağı yer yine Avusturya ordugâhı ve Ferdinand'ın eliydi, nitekimde öyle yapıldı. Bu sırada ise çamurlar havala­rın son derece soğuması ve yağışların yerini kuru soğuğa bı­rakmasıyla Yemişçi Hasan Paşanın Begrad'dan çıkıp Ziğet-var üstüne doğru hareketi başlamıştı. Osmanlılar bu .haberi kasten çabucak Avusturyalılara duyurunca Ferdinand artık iki ateş değil üç ateş arasında kalacağına inanmaya başladı. İşte panik hali yavaş yavaş kumandanlardan, erata doğru in­meye başlamıştı. Hava şartları son derece zorlaşınca Avstur-ya ordusunun firarilerinin adedi de çoğalıyordu. Kanije Önün­deki Berk Suyu da bu dondurucu soğuklardan donmuş, mü-cahidlere artık mâni bir su yolu değil üzerinde rahatça hare­ket edebilecekleri buzdan bir yol oluvermişti. Ebrehenin filler üstündeki askerlerini Ebabil kuşlarının bombardıman etmesi gibi Allanın yardım ve siyanetini ihlasla istiyen Kanije müda-filerine başka bir tecellisi yardımcı oluyor ve koca nehir buz­dan bir asfalt, düşman üstüne uçulacak bir alan oluyordu.

Kara Ömer Ağa, paşasının emriyle üçyüz kişilik bir kuv­vetle donmuş nehrin üzerinden uçarcasına bir süratle düş­man üzerine şahinler gibi atılırlarken, üzün Ahmed'in imalatı barutların çalıştırdığı toplar güllelerini Ferdinand'ın otağına doğru fırlatırken düşmana ölüm sunuyor, islâm askerine ise zafer parıltılarının görülmesine vesile oluyordu. Kalelerden atılan bu topların ve «Allah Allah» sesleriyle zahirde üçyüz ki­şinin bâtında kimbilir kaç bin kişilik melâikei Kiram ordusu­nun, şehid ve salihlerin yer aldığı bu hücum hasebiyle düş­manın yok olan maneviyatı artık toplu bir halde firara başla­malarına kadar varmıştı.

Dedişik kir yönden beşyüz kişilik bir mücahidler kafilesini-,    düşman üzerine sevk eden paşa, Avusturyalıların gayrı .    mİ bir vaziyette Ferdinand'ın çadırına doğru koştuklarını Ördü. Geride kalan kuvvetin altıyüz kadarını kalede bırak­tıktan sonra iki bin kişilik kuvvetle harp sahasına bizzat baş­larında olduğu halde indi. Düşman kırkbeş tane topu çalışır vaziyette firara kalkmıştı. Hasan Paşa kendi toplarını ve bu kırkbeş topuda düşman üzerine tevcih etmiş «Gün bizim gü-nümüzdür» diye asakiri islâmını teşci ederken kılıç elde, ka­çan sürülere yetişiyor ve omuz üzerinden baş düşürüyordu. Doksan yaşına yaklaşmış, kahraman paşalarının azim ve cevvaliyetini gören kahraman-gaaziîer, düşmanın üzerine atı­lıyor, onları bu dünya hengamesinden azad ediyorlardı. Ce­hennemin esfeli safiline gönderiyorlardı.

Nasılsa Ferdinand, askerlerini bir ara nizama sokar gibi ol­du. Bu birlikleri derhal Hasan Paşanın üzerine göndermekle kumar oynadığını ve bu kumarı muhakkak kaybetmek zo­runda kalacağını ancak sonradan anlayacaktı. Evet Paşa müessir bir kuvvetle beraberse de, direk ona hücum etmek kati bir savaşa girmek demekti. Halbuki düşman henüz ken­disini toplanamamış bir haldeyken, Osmanlının en kuvvetli tarafına hücurn etmekle intihar ediyordu. Çünkü Tiryaki Ha­san Paşa başta olmak üzere yanındaki İkibin askeri her biri yüz kişiye bedel bir havaya girmişti.

Ferdinand'ın bu askerleri gerisin geriye kaçmaya başla­dıkları zaman Hasan Paşanın ayaklarının dibinde otuzbin düşman askerinin başı yatıyordu. Arşidük Ferdinand, yanına ahğı yüz kişi ile ricat değil, kaçmaktan başka çare bulamadı. Tiryaki Hasan Paşa, muzaffer olarak Ferdinand'ın ordugâ­hına girdiğinde gayet kıymetli bir taht ve tahtın önünde uzun bir masa göndü. Taht'a yakınlığıyla değerleride değişen kol­tuklar bu masanın etrafına dizilmişti. Hasan Paşa çadırda hemen iki rekât namaz kılarak Cenab-ı Hakk'm verdiği zafer ve nûsrete hamd, Resûlullah'ın şefaatine sığınan bir dua'dan sonra keskin kılıcını sıyırıp güçlü koluyla birleşince, kâfirin tahtı ikiye biçilmişti. Nasılki, Selahaddin Eyyûbi Hazretleri ehli salip ordusunun kumandanı İngiliz Aslan Yürekli Rişar'ın bir vuruşta demir kıran gücünü, «Bu sizin kolunuzun kuvveti-bu ise, havaya attığı ipek bir tülü kılıcının keskin tarafıyla iki­ye biçip buda bizim kılıcımızın keskinliğini ve kolunun kuv­vetini göstererek Selahaddin Eyyûbi'lerin ahfadları olmaya lâyik olduklarını göstermiş oluyordu.
Tarihe, Kanije savunması diye geçen bu zafer hicri 1010 Milâdi 1601'de neticelenmişti. Cİç ay süren bu muhasaranın müdafii islâmın lehine neticelenmesi için şu önemli faktörler rol oynamıştır. Kumandana itaat, onun emirlerine ve tedbir­lerine itimat, harp hilelerini fevkalâde kullanmak, sabır ve ta­hammülün daima en üst seviyede tutulması, savaş alanında ise cesaret ve ustalığın en iyi şekilde gösterilmesidir. Çünkü 4.000 kişilik bir müdafiin yüzbine yakın düşmanı hileler ile parçalaması ve ellibinin üzerine savletle kırkbinini yok etmek muvaffakiyeti yukarıda saydığımız sebeblerden meydana geldiğini düşünmek mecburiyetindeyiz yoksa şüphesiz ki takdir-i ilâhi neyse o olmuştur ve bu günde o olmaktadır bundan sonra da öyle olacaktır.
Bu zaferin haberi 3. Mehmed Hazretlerine ulaştığında, pa­dişah şükran secdesine varmış ve Cenab-ı Hakk'a şükürler edip asakiri islâmiyeye ve Tiryaki Hasan Paşaya Hayır du­alarda bulunduktan sonra kalkmış bir hattı hümayun yazdırıp yaptığı bütün tedbirleri takdir ettiği gibi verdiği bütün mansıp ve rütbeleri tasdik ettiğini bildirmiş ayrıca Sadrazam Yemişçi Hasan Paşaya gönderdiği bir hat ile «Tiryaki kulum ile istişa­re edip beraber rey üzre haber olasınız...» diye tavsiyede bu­lunmuştur. Bir çok tarihlerin münderecatına aldığı bu hattihümayundan şu parçayı kitabımıza dercetmeyi uygun gör­dük-

((    senki Kanije Beylerbeyisi ihtiyar kulum ve müdebbir

vezirim Hasan Paşasın. Bu sâl-i ferhunde falde eylediğin hizmet siiddei ulyâya arzolunup sây-i bî diriğin meşkûr ve nâmın nik nâman deften silkinde mastur olmuştur. Berhu­dar olasın, sana vezaret verdim ve seninle mahsur olan, muktezây-ı tertib-i saltanatiyle manen oğullarımdır. Yüzleri ak ola. Melnuzdan ziyade çalışıp can ve başlarını din uğruna ve bizim yolumuzda diring etmediler... Bundan böyle dahi senin sözüne ram olup her ne hizmet teklif edersen edasına dikkat ve ihtimam üzere olalar, sana itaat ve inkıyat üzere oldukları benim rızay-ı hümayunuma sebebtir. Bu pendmâ-me-i tammemi Gazi kulanm mahzarında okuyup (Atiyu Al-lehû ve atiyu er-Resûl ve ulelemr minküm) manâyı şerifini onlara bildiresin; seninle muhasarada olan kullarıma verdi­ğin vergi cümle makbul-ı hümayunum olmuştur. Cümlenizi Hak Teâlâ Hazretlerine ısmarladım." Bu tebrikatia yetinmi-yen Hazreti padişah; Damad İbrahim Paşa'nm dul hanımı Ayşe Sultanı Tiryaki Hasan Paşaya zevce olarak nikahlamış ve Hasan Paşayı Hanedan-ı Osmaniye damatlığıyla şereflen-dirmiştk Nice damad olmak isteyenler çıkmıştır bu şanlı ha­nedana arzularına nail olamayınca da o hanedanı yıkmak için, tasfiye etmek için uğraşmışlardır...

Bütün tarihler müttefiktirki, Tiryaki Hasan Paşa bu hattı hümayunu aldığında ağlamış ve «Ey koca devleti Ali Os­man, benim gibi aciz bir kula vezaret ihsan eder» diye feryat etmiştir. Bu kadar büyük bir zaferin sahibi bir adam. verilen vezaretin kendisine çok olduğunu söylerken ve büyük bir te-vazuyla samimi göz yaşları akıtırken son yüzyı! tarihçilerinin büyük bir kısmı «Âli Osman gider, Âli Midhat gelir» diyen sözde paşaların, medihleriyle doludur. O ve onlar gibilerinin kin, hased ve düşmanlıklarını türlü tevilerle örtmeye uğraşır­lar...

Herneyse şimdi biz Yemişçi Hasan Paşanın İstoni Belgrad üzerine gitmek üzere hazırlandığı sırada İstanbul'da sipahiler isyanını haber alıp Serdarlığı Lala Mehmed Paşaya terk et­mesinden sonraki safahata geçmeden şu noktayı dikkat çe­kelim: Serhad boylarında zafer kazanan bir ordu varken aynı zamanda da İstanbul'da isyan eden bir ordu bulunuyordu. Yarabbi; ne büyük bir devletti bu bir bölümü kale devşirir, bir bölümü isyan...

Celâli İsyanlarının içinde en önemlisini Karayazıcı isyanı teşkil eder. Bu gaile ancak Sokullazade Hasan Paşanın ku­mandasındaki devlet kuvvetleriyle Karayazıcının kuvvetleri arasında Elbistan ovasında yapılan ve akşama kadar süren savaşın galibi Sokulluzade, dolayısıyla devlet olmuştu. Ka-rayazıcı da bu hengamede ölmüştü. Karayazıcı kuvvetleri bu savaşta otuz bin kişilik bir kuvvetle devlete karşı koymuştu. Hazin tarafı şuydu ki; akan kan müslüman kanıdır ki; vahki vah...


Eser: Büyük Osmanlı Tarihi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Büyük Osmanlı Tarihi

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..