Süleyman Paşa'nın Vefatı
Yani Paleolog'un Osmanlı Bey'inİn himayeine girmiş olması, Kantakuzen'in bulunduğu manastırdan, siyasî hayatı takib ve yönlendirmeye çalışmasına sebeb teşkil etti. Avrupa'nın kralları ile haberleşiyor, onları; Osmanlıları Rumeli'nden atacak bir kuvvet teşkil etmeye teşvik ediyordu. Haç, mutlak olarak Hilai'i yok etmek istiyordu. Fakat Hilal'in sahibi Cenab-ı mevla, Hilal'in ordusuna nusret ve zaferler vereceğini Kitab-ı Mübin'de beyan ettiği gibi, İlâhî yardımlarını İslâm mücahidlerine lütfediyordu...
Süleyman Paşa, Avrupa Krallarının bu tasarılarını haber aldığında, kumandanlarını yanına çağırarak, onlara inanç ve şahadetin en güzel örneklerinden sayılan şu tarihi hitabesini yaptı:
Kumandanlarım, gazilerim! İlk defa ayak bastiğımız bu yabancı topraklarda bizim gibi sayılan az mücahid kafilesinin, az zamanda kazandığı bu fetihler, İ'lây-i Kelimetullah için yapıldığından, Cenab-ı Hakk'in bizlere mükafatıdır. Bundan hiç şüphemiz yoktur. Haber aldığımıza göre, şimdi üzerimize gelen düşman, her ne kadar bizden çok ise de, bizi bu-qüne kadar muzaffer kılan, savaşlarımızı zafer tâcıyla taçlandıran, İslâm Sancağını gülen yüzü, ilim ve adalet getiren ala-metîyle, kâfir bayrağına galip kılan Allah'ın (c.c) lütfündan asla ümid kesmiş değiliz.
Kumandanlarım, gazilerim, kardeşlerim!
Emelimiz, Hakk din olan İslâm'ı yaymak, onu bütün kür-re-i arza hâkim kılmaktır. Allah için şehid olmak bize, ahiret saadetidir. Şayet bu sıralarda ben ölürsem, siz asla düşmandan yüz çevirmeyiniz. Bilirsiniz ki düşmandan korkmak, büyük günahlardandır.»
Sanki Süleyman Paşa, bu hitabesiyle mücahidler kafilesine son vasiyyetini yapıyordu... 760/1369 senesi içinde Süleyman Paşa, birleşmiş olan Salip kuvvetlerini beklerken, avlara da çıkıyordu. Sırası gelmişken burada bir istidrat yapak, av hakkında kısa bir malumat verelim.
Son altmış yıldır yapılan İslâm düşmanlığının en ağır hücumları, İslâm Devletlerinin en satvetli, en kuvvetli temsilcisi olan Osmanlı'ya ve onun sultanlarına yapılmıştır. Bu sultanların av partileri ise bir sefahet, devlet işleriyle ilgilenmeme şeklinde" körpe beyinlere aşılanmak istenmiştir. Halbuki bu avlar Hz. Rasulülah Efendimiz -(s.a.v.)- sünnet-i seniyyele-rİnden oian iyi bir süvari olma, iyi nişan alma, ok atıp hedef vurmak, cesaretle vahşi hayvanların karşısına çıkmak, insanlara zarar veren bu mahlukları yok etmeyi kolaylaştıran bir spordur. Bugün bir sporcu, idman yapmadan müsabakalara katılsa, nasıl başarılı sonuç alamıyacaksa, o devirlerin savaş sanatında en önemli unsur olan at sürme, engebeli arazide her türlü tehlikeyle başbaşa kalarak ok atma veya atla koşarken nişan alma bir idman değil de nedir?
Süleyman Paşa, 760/1359 senesi sonlarına doğru çıktığı bu avlardan birinde, elinde olan doğanı bir kuşa salıverdi. Kendisi de atiyle doğanın arkasından takibe başladı. Hızla yol alırken atının ayağı bir köstebek deliğine girdi. At yan tarafa düştü. Süleyman Paşa atın altında kalırken, başı bir taşa çarptı ve derhal ruhunu teslim etti. Bolayır'da, bugün bulunduğu kabrine kendi yaptırdığı camiin karşısına gömüldü.
İşte bu sıralarda gaziler şaşırmış, kumandanlarının ölümüne üzülüp ağlaşırlarken, düşman ordusu 50-60 bin kişilik askerle göründü. 60 kadar gemi, on beş bin düşman a-skerini Gelibolu'ya çıkardılar. Diğer düşman askeri de gemilerle Tuzla önüne yanaştılar.
Bolayır'da bulunan İslâm askerinin sayısı 1500-2000 kadar idi... Kumandanlarını kaybetmenin acısı içinde iken gelen düşman ordusu, onlarda bir şaşkınlık, bir yılgınlık meydana getirmişti... Kumandanlardan biri yüksek bir yere çıkarak,
Süleyman Paşa, Avrupa Krallarının bu tasarılarını haber aldığında, kumandanlarını yanına çağırarak, onlara inanç ve şahadetin en güzel örneklerinden sayılan şu tarihi hitabesini yaptı:
Kumandanlarım, gazilerim! İlk defa ayak bastiğımız bu yabancı topraklarda bizim gibi sayılan az mücahid kafilesinin, az zamanda kazandığı bu fetihler, İ'lây-i Kelimetullah için yapıldığından, Cenab-ı Hakk'in bizlere mükafatıdır. Bundan hiç şüphemiz yoktur. Haber aldığımıza göre, şimdi üzerimize gelen düşman, her ne kadar bizden çok ise de, bizi bu-qüne kadar muzaffer kılan, savaşlarımızı zafer tâcıyla taçlandıran, İslâm Sancağını gülen yüzü, ilim ve adalet getiren ala-metîyle, kâfir bayrağına galip kılan Allah'ın (c.c) lütfündan asla ümid kesmiş değiliz.
Kumandanlarım, gazilerim, kardeşlerim!
Emelimiz, Hakk din olan İslâm'ı yaymak, onu bütün kür-re-i arza hâkim kılmaktır. Allah için şehid olmak bize, ahiret saadetidir. Şayet bu sıralarda ben ölürsem, siz asla düşmandan yüz çevirmeyiniz. Bilirsiniz ki düşmandan korkmak, büyük günahlardandır.»
Sanki Süleyman Paşa, bu hitabesiyle mücahidler kafilesine son vasiyyetini yapıyordu... 760/1369 senesi içinde Süleyman Paşa, birleşmiş olan Salip kuvvetlerini beklerken, avlara da çıkıyordu. Sırası gelmişken burada bir istidrat yapak, av hakkında kısa bir malumat verelim.
Son altmış yıldır yapılan İslâm düşmanlığının en ağır hücumları, İslâm Devletlerinin en satvetli, en kuvvetli temsilcisi olan Osmanlı'ya ve onun sultanlarına yapılmıştır. Bu sultanların av partileri ise bir sefahet, devlet işleriyle ilgilenmeme şeklinde" körpe beyinlere aşılanmak istenmiştir. Halbuki bu avlar Hz. Rasulülah Efendimiz -(s.a.v.)- sünnet-i seniyyele-rİnden oian iyi bir süvari olma, iyi nişan alma, ok atıp hedef vurmak, cesaretle vahşi hayvanların karşısına çıkmak, insanlara zarar veren bu mahlukları yok etmeyi kolaylaştıran bir spordur. Bugün bir sporcu, idman yapmadan müsabakalara katılsa, nasıl başarılı sonuç alamıyacaksa, o devirlerin savaş sanatında en önemli unsur olan at sürme, engebeli arazide her türlü tehlikeyle başbaşa kalarak ok atma veya atla koşarken nişan alma bir idman değil de nedir?
Süleyman Paşa, 760/1359 senesi sonlarına doğru çıktığı bu avlardan birinde, elinde olan doğanı bir kuşa salıverdi. Kendisi de atiyle doğanın arkasından takibe başladı. Hızla yol alırken atının ayağı bir köstebek deliğine girdi. At yan tarafa düştü. Süleyman Paşa atın altında kalırken, başı bir taşa çarptı ve derhal ruhunu teslim etti. Bolayır'da, bugün bulunduğu kabrine kendi yaptırdığı camiin karşısına gömüldü.
İşte bu sıralarda gaziler şaşırmış, kumandanlarının ölümüne üzülüp ağlaşırlarken, düşman ordusu 50-60 bin kişilik askerle göründü. 60 kadar gemi, on beş bin düşman a-skerini Gelibolu'ya çıkardılar. Diğer düşman askeri de gemilerle Tuzla önüne yanaştılar.
Bolayır'da bulunan İslâm askerinin sayısı 1500-2000 kadar idi... Kumandanlarını kaybetmenin acısı içinde iken gelen düşman ordusu, onlarda bir şaşkınlık, bir yılgınlık meydana getirmişti... Kumandanlardan biri yüksek bir yere çıkarak,
Konular
- Mihal Bey'in Müslüman Olması
- Moğolların Kayser'e Yardımı
- Osman Gâzi'nin Hanımları Ve Çocukları
- Bursa'nın Fethi Ve Osman Gâzi'nin Vefatı
- SULTAN ORHAN GAZİ
- Sultan Orhan, Ağabeyi Alâaddin Bey'e Vezirlik Teklif Ediyor
- Alâaddin Paşa'nın Vezirliği Kabol Etmesi
- İznik'in Alınması
- Şehzade Süleyman Paşa'nın Seraskerliği
- Sultan Orhan Gazi Gemlik'in Fethi
- Sultan Orhan'ın Bürsa'yı Başşehir Yapması
- Sultan Orhan Ve Bizans
- Karesi Vilayetimin Alınışı
- Rumeli Fetihleri
- Süleyman Paşa'nın Vefatı
- İslâm Mücahidlerine
- Orhan Gâzi'nin Hanımları Ve Çocukları
- Sultan Orhan'ın Vefatı
- Okuma Parçası:
- Şehzade Halil'in Macerası
- SULTAN MÜRAD-I HÜDAVENDIGAR
- Tahta Çıkışı
- Rumeli'ye Yeniden Geçiş
- Edirne'nin Fethi Kararlaştırıyor
- Pençik Usulünün Konması
- Filibe'nin Fethi
- Meriç Zaferi Ve Biga'nın Fethi
- Fetihler Zincirinin Devamı