Hilafeti Getiren Seferi Hümayun
Bu büyük seferi anlatmadan evvel yine Tacüt Tevarih'ten bir mukaddime ile rüyayı sadıkaya dayanan bir tebşire ehemmiyeti münasebetiyle temas etmeyi uygun gördük.
Hoca Saadettin Efendi babası Hasan Çan'dan nakl ediliyor. «Yavuz Selim Hazretleri gecelerin çoğunda uyumaz nafile namazları kılar, teheccüd namazlarını ise hiç aksatmazdı. Çoğu gecelerde de kitap okur, bazen de Hasan Çan'a okuturdu. Hasan Can bir gece yorgunluk ve rahatsızlık hasebiyle yatsıdan hemen sonra yatar ve sabaha kadar uyur.
Sabah namazına kalkıp eda ettikten sonra Hazreti Padişahın huzuruna gider. Padişah Hazretleri sorar: «Bu gece hiç görünmedin ne yapıyordun? Yorgunluktan uyuyunca sabah namazına kadar uyumuşum diye cevab verir Hasan Can. O zaman Padişah Hazretleri sorar «ne rüya gördün?-. Hatırlayacak bir rüya görmedim efendimiz diyen Hasan Can padişahtan şu sözü iştir. «Bütün gece uyuyasın ve rüya görmeyesin, çekinme söyle». Hasan Can: Yemin ederek rüya görmedim Sultanım deyince Padişah Hazretleri: «Acayip iştir bir rüya vardır görülmüş ola». Hasan Can Padişahın yanından ayrılır. Düşüne düşüne kapu ağası dairesine gider, bakar ki Hazine-darbaşı Mehmed Ağa, Kilercibaşı, Saray Ağası ve Kapı Ağası Hasan Ağa oturuyorlar. Fakat Hasan Ağa bir acayip gözleri yaşlı, başını önüne eğmiş düşünürdür ur.
Hasan Can sorar: Nedir bu hal Hasan Ağa?
Diğer misafirler cevap verir: Ağa bir rüys görmüş. Hasan o zaman sırrı anlar, tevekkeli Padişah durmadan bir rü-
yadan söz eder. Hasan Ağaya ısrar eder, rüyasını anlattırır. Şöyle ki; yatsıdan sonra Hasan Ağa uyur çünkü her gece te-heccüde kalkar fakat öyle bir rüya görür ki «Ağa kapısının kapısı vurulur kapıyı aralayan Hasan Ağa koridorda elbiseler içinde nur yüzlü bir çok asker bekleşir bir insanın giremeyeceği aralıktan dört kişi içeri süzülür ve kapıyı çalan konuşmayı alır ve der ki: «Bilir misin niye geldik? Ben de buyurun dedim. Dedi ki bizler Resulûllâh'in ashabıyız. Allah'ın selâmı üzerine olsun, bizi Resullûlah Hazretleri gönderdi. Selîm Han'a selâm söyledi ve buyurdu ki kalkıp gelsin Haremi Şerifin hizmeti ona nasib kılındı. Bizleri görürsün ki bu zat Sıd-dık-i Âzam, bu zat Ömer-ül Faruk, bu zat Osman Zîn-nu-reyn'dir. Bende seninle konuşurum Ali İbnü Ebî-Talib'im, var Selâm söyle deyip kayboldular», dedikten sonra ağlamaya devam eder.
Hasan Can, huzuru Padişahiye dönünce yine rüya sorusuyla karşılaşır ve şöyle hitap eder, Padişah «Hasan Can sabaha kadar yatıp uyudun rüya görmemen acayip, söyle hayvan gibi yatıp uyudun mu?» der.
, Hasan Can cevap verir.
Sultanım o rüyayı bu Hasan kulunuz görmediyse başka Hasan kulunuz görmüş müsaade varsa anlatayım deyince Padişah anlat der. Dikkatle rüyayı dinleyen Padişah Hazretleri: «Hasan Can görürsün ki biz her zaman görevi almadan hareket etmeyiz. Babalarımız ve dedelerimiz evliyaullâhtan el almışlardır. Zahire çıkan kerametleri vardır. Bakma biz onlara benzemedik» diyerek nefislerini bastırırlar.
Şimdi bu rüyayı anlatmamız şu dünya işlerinin başka yerlerde kararlaştırılıp ötelerin ötesinden gelen habercilerle bildirilmesi ancak böyle îmanı sağlam ve keşfi açık zatlara bu-yurulduğunun binlerce milyonlarca misalinden biridir.
Ru rüya üzerine Hazreti Padişah Mısır seferine hazırlıklara slar. Çünkü iki Cihan Serverİ Efendimiz Hazretleri (S.A.V.) zife vermiştir. Bu vazifeyi hâiz olduğu mertebede kendisine haberdar eylediğini bildirdiğinden olsa gerek Padişah Hazretleri illâ rüyayı sorar. İkinci erbabı Hasan Can zannıyla Hasan Çan'a ısrar eder. Fakat ol teveccüh Kapı Ağası Hasan Ağa'ya olmuştur.
Bu rüyanın naklinden sonra Mısır seferine avdet edelim. Yukarda naklettiğimiz kutlu rüyadan sonra Hazret-i padişah Veziriazam Sinan Paşayı kırkbin askerin müsellah (silâhlı) olarak bulunduğu Kayseri'ye gönderdi. Bir ay sonra da yâni Hicrî 922/Milâdî 1516 yılının ilkbaharında hedefi Mısır olan seferi bilfiil başlatmış oluyordu. İstanbul'da kaymakam-ı saltanat olarak Pîrî Mehmed Paşa bırakılmış Şehzade - Veliaht Süleyman Sultan Edirne'ye, Hersekzâde Ahmed Paşa Bursa'ya taht muhafızı olarak gönderilmişti. Yavuz Selim bu seferin İran'ın üzerine olduğunu göstermek ve Kölemenleri kandırmak istediyse de çok tecrübeli Kansu Guri'yi bu dolaba koymak mümkün olmadı. Kansu Guri Suriye hududuna gelmiş muhtemel bir Osmanlı hücumunu burada karşılamayı uygun görmüştü.
Yavuz Selim önceden gönderdiği Sinan Paşayla Elbistan'da birleşmiş ve bu arada Bıyıklı Mehmed Paşa yanındaki kuvvetlerle Orduyu Hümayuna katılmıştı. Arkasından Ramazan oğlu Mahmud Bey ve onu takiben Kölemenlerin bir valisi olan Yunus Bey de saf değiştirerek hak olan taraf Sultan'ın yanında yer almıştı. Bu arada Kansu Guri, İran'ın içlerinde tiril tiril titreyen Şah ismail'e ittihat teklif ettiyse de bu sarhoş buna cesaret edememişti. |
Çünkü Çaldıran'da beyni bâlâsında patlayan yumruk ya aklmı tamamen başından almıştı yahut da aklını tam olarak kullanabilmeye vesile olmuştu. Bildiğimiz odur ki Kansu Guri'nin yerinde teklifine evet diyememiştir. Tabii bu Osmanlı için iyi olmuştur. Çünkü unutmamak gerekirki düşmanı teke düşürmek siyaseti Ümiyyenin icabıdır.
Şimdi Mısır'a sefer yapmak bir yerde, o zaman hilâfetin payitahtı olan Kahire'ye yürümek demekti. Yâni üzerine yürünülen yalnız Kölemenler değil, Kansu Guri değil ya kimdi? Halife idi, Halife 3. Mütevekkil, sanki Kansu Guri'ye bağlı idi. Halife-i rûyi zemin vazifesini yapabimekten uzaktı. Zaten Yavuz'u bu sefere çıkmaya iten sadece siyâsi ahval değil İki Cihan Serveri'nin dört büyük halifesi ile kapucubaşı Hasan Ağanın rüyayı sadıkasındaki tecelliyatı ve bu tecelliyatı, siyasî ahvalde gösterdiğinden, halin mecburiyeti münasebeti ile Zenbilli Ali Efendi Hazretleri fetva vermişti. Nişancı Hoca-zâde Mehmed Celebi Hazretleri ise,-Harem-i Şerifin muhafız-lığı ve Hilâfetin Osmanlı Devletinin uhdesinde kalması iktiza ettiğini belirtmişti.
Bu arada Kansu Guri, Padişaha elçi yollamıştı. Fakat gelen elçiler alışılmışın dışında zırhların içine gömülmüş askerlerdi. Yavuz Selim: «Kansu Guri'nin yaranda âlim, fâzıl, ulemâ yok mudur?» diye sordu. Ve bunların idamını emretti.
Yunus Bey ki, (Kölemenlerin bir valisi idi, Yavuz Selim tarafına geçmişti) hemen Padişahın ayağına düşüp bağışlanmalarını diledi. Padişah bunları af etti.
Orduyu Hümayun Halep üzerine doğru yürüyüşe geçti. Halep'in kuzeyinde Mercidabık adlı mahalde iki ordu karşı karşıya geldi. Yavuz Selim Hazretleri, zaferler ordusunun cenahlarının kumandanlarını şöyle taksim buyurmuşlardı. Sağ cenahta Anadolu Beylerbeyi Zeynel Paşa, Karaman Beylerbeyi Hüsrev Paşa, Şehsuvaroğlu Ali Bey ve Ramazanoğlu Mahmud Bey, sol cenahta ise Sivas Beylerbeyi Sadi Paşa ve Rumeli askeri yer almışlardı. Gazi Hazreti Padişah ise Yeniçeri ve Azeb askeri ile merkezde bermutad yerini almıştı. Toplar ise yine Çaldıran'da olduğu gibi bir duvar sistemi içinde dizilmişti- Muharebe çok şiddetli oluyordu. Bayezid-i Velî Hazretlerinin bizzat geliştirdiği toplar, mahdumunun zaferlerinin istiradı sebebi oluyordu. Mısırlılar bu muharebeye ancak sekiz saat dayanabildiler. Topçuların muntazam atış salvoları Osmanlı kıskacı Kölemen ordusununu sarıp yok etmek üzereyken firar yoluna düşenler canlarını kurtarabildiler. Firar yoluna Kansu Guri de başvurmuştu amma, yaşlılık, üzüntü ve kurtulma heyecanı bu yaşlı müslümanı bitap düşürdü, atından inince bir su kenarında bir seccadeye uzandı ve ruhunu teslim etti. Biz bir mü'min olarak Bayezid-i Veli Hz.leri nin intikalinde ona gaib namazı kılan bu zâta Allah'tan rahmet dilemeyi vazife addediyoruz. Kansu Guri seccadenin üzerinde öldüğü zaman ona kimse sahip çıkamadı. Çünkü öyle bir firar hareketi uygulanıyordu ki herkes kendini kurtarma kaygusuna düşmüştü. Osmanlı'nın zaferlere alışmış sancağı galebenin verdiği güzellikle dalgalanıyor, Kölemenler mağlûp ve münhezim olarak savaş meydanını o günün de galibi en büyük İslâm devletinin kahraman mücahidlerine terk ediyordu. Kansu Guri, İstanbul'a kadar gideceğini hesapladığından hazinenin tamamına yakınını yanma almıştı. Fakat Kahire'de yaptığı hesab Mercidabık'ta, beni yanlış hesapladın dercesine feryat etmişti. Hazine Devleti Osmaniyye-nin etine geçti. Tarihler Hicrî 922 Recep ayının 23'ünü/ Milâdi 1516 Ağustos'unun 24"ünü gösteriyordu.
Hoca Saadettin Efendi babası Hasan Çan'dan nakl ediliyor. «Yavuz Selim Hazretleri gecelerin çoğunda uyumaz nafile namazları kılar, teheccüd namazlarını ise hiç aksatmazdı. Çoğu gecelerde de kitap okur, bazen de Hasan Çan'a okuturdu. Hasan Can bir gece yorgunluk ve rahatsızlık hasebiyle yatsıdan hemen sonra yatar ve sabaha kadar uyur.
Sabah namazına kalkıp eda ettikten sonra Hazreti Padişahın huzuruna gider. Padişah Hazretleri sorar: «Bu gece hiç görünmedin ne yapıyordun? Yorgunluktan uyuyunca sabah namazına kadar uyumuşum diye cevab verir Hasan Can. O zaman Padişah Hazretleri sorar «ne rüya gördün?-. Hatırlayacak bir rüya görmedim efendimiz diyen Hasan Can padişahtan şu sözü iştir. «Bütün gece uyuyasın ve rüya görmeyesin, çekinme söyle». Hasan Can: Yemin ederek rüya görmedim Sultanım deyince Padişah Hazretleri: «Acayip iştir bir rüya vardır görülmüş ola». Hasan Can Padişahın yanından ayrılır. Düşüne düşüne kapu ağası dairesine gider, bakar ki Hazine-darbaşı Mehmed Ağa, Kilercibaşı, Saray Ağası ve Kapı Ağası Hasan Ağa oturuyorlar. Fakat Hasan Ağa bir acayip gözleri yaşlı, başını önüne eğmiş düşünürdür ur.
Hasan Can sorar: Nedir bu hal Hasan Ağa?
Diğer misafirler cevap verir: Ağa bir rüys görmüş. Hasan o zaman sırrı anlar, tevekkeli Padişah durmadan bir rü-
yadan söz eder. Hasan Ağaya ısrar eder, rüyasını anlattırır. Şöyle ki; yatsıdan sonra Hasan Ağa uyur çünkü her gece te-heccüde kalkar fakat öyle bir rüya görür ki «Ağa kapısının kapısı vurulur kapıyı aralayan Hasan Ağa koridorda elbiseler içinde nur yüzlü bir çok asker bekleşir bir insanın giremeyeceği aralıktan dört kişi içeri süzülür ve kapıyı çalan konuşmayı alır ve der ki: «Bilir misin niye geldik? Ben de buyurun dedim. Dedi ki bizler Resulûllâh'in ashabıyız. Allah'ın selâmı üzerine olsun, bizi Resullûlah Hazretleri gönderdi. Selîm Han'a selâm söyledi ve buyurdu ki kalkıp gelsin Haremi Şerifin hizmeti ona nasib kılındı. Bizleri görürsün ki bu zat Sıd-dık-i Âzam, bu zat Ömer-ül Faruk, bu zat Osman Zîn-nu-reyn'dir. Bende seninle konuşurum Ali İbnü Ebî-Talib'im, var Selâm söyle deyip kayboldular», dedikten sonra ağlamaya devam eder.
Hasan Can, huzuru Padişahiye dönünce yine rüya sorusuyla karşılaşır ve şöyle hitap eder, Padişah «Hasan Can sabaha kadar yatıp uyudun rüya görmemen acayip, söyle hayvan gibi yatıp uyudun mu?» der.
, Hasan Can cevap verir.
Sultanım o rüyayı bu Hasan kulunuz görmediyse başka Hasan kulunuz görmüş müsaade varsa anlatayım deyince Padişah anlat der. Dikkatle rüyayı dinleyen Padişah Hazretleri: «Hasan Can görürsün ki biz her zaman görevi almadan hareket etmeyiz. Babalarımız ve dedelerimiz evliyaullâhtan el almışlardır. Zahire çıkan kerametleri vardır. Bakma biz onlara benzemedik» diyerek nefislerini bastırırlar.
Şimdi bu rüyayı anlatmamız şu dünya işlerinin başka yerlerde kararlaştırılıp ötelerin ötesinden gelen habercilerle bildirilmesi ancak böyle îmanı sağlam ve keşfi açık zatlara bu-yurulduğunun binlerce milyonlarca misalinden biridir.
Ru rüya üzerine Hazreti Padişah Mısır seferine hazırlıklara slar. Çünkü iki Cihan Serverİ Efendimiz Hazretleri (S.A.V.) zife vermiştir. Bu vazifeyi hâiz olduğu mertebede kendisine haberdar eylediğini bildirdiğinden olsa gerek Padişah Hazretleri illâ rüyayı sorar. İkinci erbabı Hasan Can zannıyla Hasan Çan'a ısrar eder. Fakat ol teveccüh Kapı Ağası Hasan Ağa'ya olmuştur.
Bu rüyanın naklinden sonra Mısır seferine avdet edelim. Yukarda naklettiğimiz kutlu rüyadan sonra Hazret-i padişah Veziriazam Sinan Paşayı kırkbin askerin müsellah (silâhlı) olarak bulunduğu Kayseri'ye gönderdi. Bir ay sonra da yâni Hicrî 922/Milâdî 1516 yılının ilkbaharında hedefi Mısır olan seferi bilfiil başlatmış oluyordu. İstanbul'da kaymakam-ı saltanat olarak Pîrî Mehmed Paşa bırakılmış Şehzade - Veliaht Süleyman Sultan Edirne'ye, Hersekzâde Ahmed Paşa Bursa'ya taht muhafızı olarak gönderilmişti. Yavuz Selim bu seferin İran'ın üzerine olduğunu göstermek ve Kölemenleri kandırmak istediyse de çok tecrübeli Kansu Guri'yi bu dolaba koymak mümkün olmadı. Kansu Guri Suriye hududuna gelmiş muhtemel bir Osmanlı hücumunu burada karşılamayı uygun görmüştü.
Yavuz Selim önceden gönderdiği Sinan Paşayla Elbistan'da birleşmiş ve bu arada Bıyıklı Mehmed Paşa yanındaki kuvvetlerle Orduyu Hümayuna katılmıştı. Arkasından Ramazan oğlu Mahmud Bey ve onu takiben Kölemenlerin bir valisi olan Yunus Bey de saf değiştirerek hak olan taraf Sultan'ın yanında yer almıştı. Bu arada Kansu Guri, İran'ın içlerinde tiril tiril titreyen Şah ismail'e ittihat teklif ettiyse de bu sarhoş buna cesaret edememişti. |
Çünkü Çaldıran'da beyni bâlâsında patlayan yumruk ya aklmı tamamen başından almıştı yahut da aklını tam olarak kullanabilmeye vesile olmuştu. Bildiğimiz odur ki Kansu Guri'nin yerinde teklifine evet diyememiştir. Tabii bu Osmanlı için iyi olmuştur. Çünkü unutmamak gerekirki düşmanı teke düşürmek siyaseti Ümiyyenin icabıdır.
Şimdi Mısır'a sefer yapmak bir yerde, o zaman hilâfetin payitahtı olan Kahire'ye yürümek demekti. Yâni üzerine yürünülen yalnız Kölemenler değil, Kansu Guri değil ya kimdi? Halife idi, Halife 3. Mütevekkil, sanki Kansu Guri'ye bağlı idi. Halife-i rûyi zemin vazifesini yapabimekten uzaktı. Zaten Yavuz'u bu sefere çıkmaya iten sadece siyâsi ahval değil İki Cihan Serveri'nin dört büyük halifesi ile kapucubaşı Hasan Ağanın rüyayı sadıkasındaki tecelliyatı ve bu tecelliyatı, siyasî ahvalde gösterdiğinden, halin mecburiyeti münasebeti ile Zenbilli Ali Efendi Hazretleri fetva vermişti. Nişancı Hoca-zâde Mehmed Celebi Hazretleri ise,-Harem-i Şerifin muhafız-lığı ve Hilâfetin Osmanlı Devletinin uhdesinde kalması iktiza ettiğini belirtmişti.
Bu arada Kansu Guri, Padişaha elçi yollamıştı. Fakat gelen elçiler alışılmışın dışında zırhların içine gömülmüş askerlerdi. Yavuz Selim: «Kansu Guri'nin yaranda âlim, fâzıl, ulemâ yok mudur?» diye sordu. Ve bunların idamını emretti.
Yunus Bey ki, (Kölemenlerin bir valisi idi, Yavuz Selim tarafına geçmişti) hemen Padişahın ayağına düşüp bağışlanmalarını diledi. Padişah bunları af etti.
Orduyu Hümayun Halep üzerine doğru yürüyüşe geçti. Halep'in kuzeyinde Mercidabık adlı mahalde iki ordu karşı karşıya geldi. Yavuz Selim Hazretleri, zaferler ordusunun cenahlarının kumandanlarını şöyle taksim buyurmuşlardı. Sağ cenahta Anadolu Beylerbeyi Zeynel Paşa, Karaman Beylerbeyi Hüsrev Paşa, Şehsuvaroğlu Ali Bey ve Ramazanoğlu Mahmud Bey, sol cenahta ise Sivas Beylerbeyi Sadi Paşa ve Rumeli askeri yer almışlardı. Gazi Hazreti Padişah ise Yeniçeri ve Azeb askeri ile merkezde bermutad yerini almıştı. Toplar ise yine Çaldıran'da olduğu gibi bir duvar sistemi içinde dizilmişti- Muharebe çok şiddetli oluyordu. Bayezid-i Velî Hazretlerinin bizzat geliştirdiği toplar, mahdumunun zaferlerinin istiradı sebebi oluyordu. Mısırlılar bu muharebeye ancak sekiz saat dayanabildiler. Topçuların muntazam atış salvoları Osmanlı kıskacı Kölemen ordusununu sarıp yok etmek üzereyken firar yoluna düşenler canlarını kurtarabildiler. Firar yoluna Kansu Guri de başvurmuştu amma, yaşlılık, üzüntü ve kurtulma heyecanı bu yaşlı müslümanı bitap düşürdü, atından inince bir su kenarında bir seccadeye uzandı ve ruhunu teslim etti. Biz bir mü'min olarak Bayezid-i Veli Hz.leri nin intikalinde ona gaib namazı kılan bu zâta Allah'tan rahmet dilemeyi vazife addediyoruz. Kansu Guri seccadenin üzerinde öldüğü zaman ona kimse sahip çıkamadı. Çünkü öyle bir firar hareketi uygulanıyordu ki herkes kendini kurtarma kaygusuna düşmüştü. Osmanlı'nın zaferlere alışmış sancağı galebenin verdiği güzellikle dalgalanıyor, Kölemenler mağlûp ve münhezim olarak savaş meydanını o günün de galibi en büyük İslâm devletinin kahraman mücahidlerine terk ediyordu. Kansu Guri, İstanbul'a kadar gideceğini hesapladığından hazinenin tamamına yakınını yanma almıştı. Fakat Kahire'de yaptığı hesab Mercidabık'ta, beni yanlış hesapladın dercesine feryat etmişti. Hazine Devleti Osmaniyye-nin etine geçti. Tarihler Hicrî 922 Recep ayının 23'ünü/ Milâdi 1516 Ağustos'unun 24"ünü gösteriyordu.
Konular
- Şehzadelerin Taht'a Geçme Kavgaları
- Baba Hasreti
- Bayezıd'ı Velı'nın Tahttan Feragati
- Sultan 2. Bayezıd'ın Hanımları Ve Çocukları
- Sadrıazamları
- Bayezid-İ Velî Hazretlerinin Vefatı Ve Şahsiyyeti
- Sultan 2. Müradtn Deniz Hareketleri
- Sarcıca Bey Ve Donanma
- YAVUZ SULTAN SELİM
- Tahta Geçişi
- Korküd Sultan Meselesinin Halli
- Ahmed Sultan'ın İdamı
- Çaldıran'a Doğru
- Çaldıran Meydan Muharebesi Ve Neticesi
- Yavuz Sultan Selim'ın Tebriz'e Gelişi
- Hilafeti Getiren Seferi Hümayun
- Halebe Geliş
- Mısır Yolculuğu
- Ridaniye Meydan Muharebesi
- Hilâfetin Osmanlı'ya Devri
- Dönüş Yolu
- Yavuz Sultan Selimin Son Faaliyetleri
- Yavuz Sultan Selim'in Hanımları Ve Çocukları
- Yavuz Sultan Selim'in Sadrıazamları Ve Şeyhülislâmları
- Yavuz Sultan Selim'in Vefatı
- KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN (MUHTEŞEM)
- Belgrad Seferi Hümayunu
- Rodos Seferi Hümayunu
- Mısır Valiliği İsyanı
- Mohaç Seferi Hümayunu