Çaldıran Meydan Muharebesi Ve Neticesi
Tarihler Hicrî 920/Milâdî 1514 yılını gösterirken Osmanlı Devleti Anadolu yakasında yaptığı muharebelerde Anadolu yakasında yaptığı muharebelerde Anadolu askerini sağ cenaha Rumeli askerini sol cenaha alırdı. Eğer savaş Rumeü tarafında olursa bunun tersi yapılırdı. Sinan Paşa Anadolu Beylerbeyi olarak sağ cenahta, Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa sol cenahta, merkezde Zaferler Padişahı yer almaka beraber hemen önünde Hersek'li Ahmed Paşa ve Mustafa Paşalar yer almıştı.
Şah İsmail ise kendi ordusunun sağ cenahında yer almış böylece Rumeli askerînin karşısına düşmüştü. Diyarbakır hâkimi üstadı Mehmed Han'ı ve ileri gelen kumandanlarını kendi ordusunun sol cenahına merkeze ise kendisinin baş veziri olan Seyyid Abdülbaki efendi ve Meşhur Seyyîd Şerif-i Cürcani torunlarından Seyyid Şerif bulunuyordu.
Bayezid-i Velî Hazretlerinin geliştirmiş olduğu topçu birliği mükemmel bir şekilde tanzîm edilmiş ve Orduyu Hüma-yun'un önü alev ve ölüm püstürken sûnü bir duvarla örülmüştü sanki. İşte Şah İsmail iyi bir kumandan olmasına rağmen kurbu nevafil sahibi Yavuz Sultan Selim Hazretlerinin şüphesiz ki dünya işlerinde de ayarında değildi. Savaşı oniki saat sürmeden kaybetmesine vesile olacak hatayı işledi. Haddi zatında avantajlar Şah İsmail tarafında idi. Şöyle ki; Orduyu Hümayun 3000 km'lik bir yol kat etmiş, yorgun ve uzun müddet şia kuvvetlerini aramaktan bezgindi.
Şiî'ler üstelik kendi topraklarında bu savaşı yapıyorlardı. Şüphesiz ki bunlar büyük avantajlardı. Ayrıca moral bakımından da durumları iyi idi. Son yıllarda ki bu ondört senedir yaptıkları bütün savaşlarda galip gelmişlerdi. Büyük hata şu oldu. Şaha kumandanları dediler ki, bu toplar bize çok zarar verecek, bir tedbir almalıyız. Şah cevap verdi ki; o toplar-onların başına belâ olur.
Çünkü saldırıyı yandan yapacağız. Onlar o toplan binbir güçlükle çevirene kadar biz onların başlarını omuzlarından düşürürüz, dedi. Ve sağ cenahından Rumeli askerinin üzerine hücuma kalktı ve o zaman şaşırdı. Çünkü toplar o kadar kısa zamanda yön değiştirmişti ki ancak kendi dizginini çekmeye vakit bulabildi. Topçu kumandanı Aydın Paşa askerine kendisi işaret vermedikçe ateş edilmiyecek diyerek tenbihte bulunmuştu.
Kızılbaş askeri topların tesir sahasına girince o yuvarlak ağızdan çıkan ateş gülleleri, Şah İsmail'in yalnız askerini cehenneme göndermiyor kafasında düzdüğü hayallerin sonunu da ilân ediyordu. Şah İsmail'in askerleri ağır zırhlar içinde zor hareket ediyorlardı. Buna mukabil Osmanlı mücahidleri, Ehii Sünnet Ve'1-Cemaat İnançlıları, kendilerini Rabbine ısmarlamış, pazulara kadar suvalı kolar, cepkenlerin göğüsleri açık pala savuruyorlar ve zırh ekleri arasındaki yerlere soktukları kılıçları düşmanının işini bitiriyordu. Hele bunlar yere bir düştü mü ayağa kalkmaları için yardım lâzımdı. Savaş meydanında o yardım kolay bulunur nesne değildir tabii...
Hava kararmadan bu savaş bitmiş, Şah İsmail mağlûp ve münhezîm olarak kaçabilmiş fakat harp meydanında taht ve tacının yanına hanımı Taçlı hatunu da bırakmıştı. Tebriz'e kaçan Şah İsmail zaferler padişahının orayı da alacağını bildirinden İran'ın iyice içlerine kaçmayı tercih ediyordu. Her iki taraftan kumandanlar seviyesinde çok kayıp vardı.
Sah İsmail'in Başveziri ölüler arasında idi. Osmanlı müca-hidlerinin şehidleri de az değildi. Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa bir okla vuruldu saffı harbin dışına çıkarıldığında ruhu teninden ayrılmış şehadet nasip olmuştu. Şah'ın karısının harp meydanında işi neydi denilebilir. Şöyle açıklamak isteriz.
Şah İsmail ordusunun savaş alanından kaçmaması için herkesin hanımını savaşa getirirdi. Dolayısıyla kendi hanımlarından ikisini de bu savaşa getirmişti. Bu savaşta Osmar!ı askerinin eline esir olarak çok miktarda da kadın geçmesi Şah'ın kadınları savaşa getirmesinden dolayıdır.
Şimdi bu savaş sebebiyle maalesef günümüzde dahi şerefli âl-i Osman hanedanının bu büyük Padişahı Yavuz Sultan Selim hakkında ileri sürülen, işte Iran elçisini haps etti, efendim Şah'ın hanımını başkasıyla evlendirdi, tüccarlarının malarına el koyuldu gibi meseleleri daha o zamanlar Kaanunî Sultan Süleyman merhum Padişahtan sonra tahtı Osmaniyeyi şerefendirdikten sonra bir sohbet sırasında bu meseleleri ortaya atar ve sanki bugüne ışık tutarcasına açıklanmasına vesile olur. Bu bahsi özetleyerek Tacüt-tevarih sahibi Hoca Saadeddin Efendinin satırlarından nakledelim:
Bildiğiniz gibi Hoca Saadeddin Efendi Hazretleri Eğri zaferinin manevî fâtihidir. Yeri gelince gösterdiği metanet ve zafere olan îmanını anlatmaya gayret edeceğiz. Hoca Saadedin Efendi aynı zamanda Yavuz Sultan Selim'in sır arkadaşı Meşhur Hasan Çan'ın mahdumudur. Bundan dolayıdır ki Yavuz Sultan Selin, devrini en iyi anlatan tarih Hoca Saadeddin Efendinin Tacüt tevarihidir. Yukarıdaki bahsimize dönelim Hoca Saadeddin Efendi şöyle anlatıyor:
«Makbul İbrahim Paşa ve babam Hasan Can Kaanuni Sultan Süleyman'ın bir sohbetindeydik, Paşa Hazretleri bana dönüp Sultanımız; pederlerinin bazı işlerine itirazları vardır. Siz ki merhum padişahın sır arkadaşı idiniz herhalde, bunları da bilirsiniz açıklasanız da iyi olur çünkü sultanımız isterler.
Kaanuni: Bizim Padişah babamız hazretlerine itiraz haddimiz değildir, fakat sebebleri bilirsek daha rahat ederiz.
Hasan Can: Nakledeyim; ancak siz sorun!
İbrahim Paşa: Meselâ elçiye zeval olmaz düsturu bütün hakanlarımızın üzerine durduğu nesne iken İran elçisi Mîr Abdülvahhab gibi âlim bir zatı nasıl haps eder uygun muydu?
Diye ilk soruyu sorar.
Hasan Can: Şah'ın yaptıkları mutlak halledilmesi harbe kalmış işlerdendi, çünkü yaptığı propoganda milleti İslâmiy-yeyi ilhad çukuruna sürüklüyor, mutlaka önlemek lâzım. Elçi ise Şah'a söz vermiş, mutlaka sulh yapacağım, bizim bu hassasiyetimizi bilmez gibi.
İbrahim Paşa: Peki Şah'ın eşini başkasına nikahlamak nasıl oluyor?
Hasan Can: O karar İslâm ulemâsına sorularak verilmiştir. Şer'î şerifin ruhsat verdiği işi yapmaya itiraz olur mu? Husu-sen Tâci zade Cafer Çelebi âlimlerin önde gelenlerindendi, Şeriata aykırı olsa alır mıydı? Hem bilirsiniz Şah büyük, küçük herkesin evine dalar mahremlere çirkince sataşırdı. Çoğu kadınları bu yolla sarayına doldurmuştur. Siyaseten de Şah'ın kalbinde üzüntülere yol açmaya vesile olarak bu tutumu seçmiş ola.
İbrahim Paşa: Tüccarların malların alınması? Hasan Can: Tüccarların marifetiyle o yaramazların ellerine savaş âletleri geçiyordu. Bunları öğrenen Padişah o yolu kapattı böyle yapanların mallarını toplatıp emanete aldırdı diner tüccarlara ibret olsun böyle yapmasınlar, kolay para kazanma alışkanlığından uzaklaşsınlar diye yaptı.
Yukarıdaki mealde cevab veren Hasan Can, Kaanuni Hazretlerinden tasdik görmüştür.
Konular
- Şah Kulu Hadisesi
- Müthiş Bir Zelzele Ve Padişahın İkazı
- Şehzadelerin Taht'a Geçme Kavgaları
- Baba Hasreti
- Bayezıd'ı Velı'nın Tahttan Feragati
- Sultan 2. Bayezıd'ın Hanımları Ve Çocukları
- Sadrıazamları
- Bayezid-İ Velî Hazretlerinin Vefatı Ve Şahsiyyeti
- Sultan 2. Müradtn Deniz Hareketleri
- Sarcıca Bey Ve Donanma
- YAVUZ SULTAN SELİM
- Tahta Geçişi
- Korküd Sultan Meselesinin Halli
- Ahmed Sultan'ın İdamı
- Çaldıran'a Doğru
- Çaldıran Meydan Muharebesi Ve Neticesi
- Yavuz Sultan Selim'ın Tebriz'e Gelişi
- Hilafeti Getiren Seferi Hümayun
- Halebe Geliş
- Mısır Yolculuğu
- Ridaniye Meydan Muharebesi
- Hilâfetin Osmanlı'ya Devri
- Dönüş Yolu
- Yavuz Sultan Selimin Son Faaliyetleri
- Yavuz Sultan Selim'in Hanımları Ve Çocukları
- Yavuz Sultan Selim'in Sadrıazamları Ve Şeyhülislâmları
- Yavuz Sultan Selim'in Vefatı
- KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN (MUHTEŞEM)
- Belgrad Seferi Hümayunu
- Rodos Seferi Hümayunu