Açıklama

Hayli meşhur olan bu hadis, Kutubu Sıtte denilen altı kıta binin tamamında yer almıştır. Bu rivayetler arasında da azı fark'ır vardır. Bunların her birine ayrı ayrı işaret uzun süreceği için, biz sadece Buharî ve Müslim'in rivayetlerine, tercemelerini buraya aktara­rak işaret etmek istiyoruz.

Buharî'nin, Kitabu'I-İman'daki rivayetinin tercemesi şöyledir:

"Helâl da bellidir, haram da bellidir. İkisinin arasındada (birtakım)şüpheli şeyler vardır ki çok kimseler onları bilmezler. Her kim şüpheli şeylerden sakınırsa ırzını da, dinini de kurtarmış olur. Her kim de şüpheli şeylere da­larsa, koru etrafında (hayvanlarını) otlatan bir çoban gibi, çok geçmeden içeriye dalabilir. Haberiniz olsun ki, her kralın bir korusu olur. Bilmiş olun ki, Allah'ın yeryüzündeki korusu, haram kıldığı şeylerdir. Yine haberiniz olusn ki, bedenin içinde bir lokmacık et (parçası) vardır. O iyi olduğu zaman bü­tün beden iyi olur, bozuk olduğu zaman da bütün beden bozuk olur. İşte o (et parçası) kalptir."

Buharî'nin Kitabu'l-Büyû'daki rivayeti de şöyledir:

"Helâl da bellidir, haram da bellidir. Fakat bunlar arasında (birtakım) şüpheli şeyler vardır. Her kim kendisince günah olma şüphesi olan bir şeyi terkederse, günah olduğu açık olanı çoktan bırakmış demektir. Kim de gü­nah olması şüpheli olan şeye cür'et ederse, o da haram olduğu açık olan şey­lere dalmağa yaklaşmıştır. Günahlar, Allah'ın komşudur. Korunun etrafın­da hayvanlarını otlatan kişi her an oraya dalabilir."

Müslim'in rivayeti de, Buharî'nin önceki rivayeti ile aşağı yukarı aynı­dır.

Hadisin izahına ve âlimlerin hadisle ilgili olarak söyledikeleri şeylere geç­meden önce iki kelime üzerinde durmak istiyoruz.

Müştebihât: Şüpheli şeyler demektir. Bu kelime altı ayrı şekilde rivayet edilmiştir. Dipnotta da işaret edildiği gibi bunlar; "müştebihât, müştebihet, müşebbehât, müteşebbihât, müşebbihât ve müşbihât" dır.

Hımâ: Koru demektir. İçerisine hayvan sokulması ya da ağacının kesil­mesi, otunun yolunması yasaklanan yani korunan yerlerdir.

Hz. Peygamber (s.a); haramlığı apaçık beli olan şeyleri koruya, haram mı yoksa helâl mi olduğu şüpheli olan şeyleri de korunun etrafına benzet­miştir.Yine Rasûlullah (s.a), günah olup olmadığı şüpheli olan şeyleri yapan kişiyi, korunun etrafında hayvan otlatan çobana benzetmiş ve bu çobanın hayvanlarının her an koruya girmesi muhtemel olduğu gibi, şüpheli şeyleri yapanların da her an günaha dalabileceklerini bildirmiştir.

Âlimler bu hadisin, İslâm dininde pek büyük yeri olan dört temel ha­disten birisi olduğunu söylerler.Bu dört hadis şunlardır:
1- Üzerinde durduğumuz bu hadis.
2- "Ameller niyetlere göredir..." diye başlayan hadis.[20]
3- "Kişinin, kendisini ilgilendirmeyen leyleri terketmesi, iyi bir müslüman olmasındandır." hadisi.[21]
4- "Sizden birisi, kendisi için arzu ettiğini müslüman kardeşi için de istemedikçe, hakkıyla iman etmiş sayıl-
naz."hadisi.[22]

İbnü'I-Arabî; bütün bu hükümlerin sadece (üzerinde durduğumuz) bu hadisten çıkartılmasının mümkün olduğunu söyler. Kurtubî de bu sözü izah sadedinde şöyle der:

"Çünkü bu hadis; helâl, haram ve diğer hükümlere, bütün amellerin kalbe bağlı olduğuna işaret etmektedir. Onun için bütün hükümlerin bu ha­dise döndürülmesi mümkündür."

Hadis-i şerif, önemine ve ihtiva ettiği manaya uygun olarak âlimlercele alınmış ve enine boyuna işlenmiştir. Askalânî, Nevevî, Aynî, Hattâbî ve Kadı Iyaz gibi sarihler, hadisle ilgili olarak çok faydalı şeyler söylemişlerdir. Şimdi bunlardan istifade ile, hadisi anlamaya çalışalım:

İbn Hacer el-Askalânî ve Nevevî'nin belirttiklerine göre; hadis-i şerif, ahkâmın üç kısma ayrıldığına işaret etmektedir:
1- Helâl olduğu açıkça belli olan hükümler. Bunlar, beyana ihtiyaç duy­mayacak kadar açık ve herkes tarafından bilinebilen şeylerdir. Ekmek ye­mek, yürümek, su içmek gibi.
2- Haram olduğu açık olan ve haramlığı herkes tarafından bilinen şey­ler. İçki içmek, zina etmek gibi.
3- Haram veya helâl olduğu açık olmayan şüpheli şeyler:

Haram veya helâl olduğu şüpheli olan şeylerin nelerden ibaret olduğun­da âlimler ihtilâf etmişlerdir. Askalânî'nin belirttiğine göre, bu ihtilâfların hülasası şöyledir:

a) Şüpheli şeyler, helâl veya haram oluşunda, ulemanın ihtilâf ettikleri; yani, kiminin helâl kiminin ise haram dedikleridir. At etinin hükmündeki ihtilâf buna misâl gösterilmektedir.

b) Helâl veya haram olduğunda ihtilâf edilen şüpheli şeyler, mekruh olan­lardır. Bu görüş, Maverdî'den nakledilmektedir.

c) Haram ve helâl malı karışık olan bir kimseyle muamele yapılmasıdır. Bu görüş de Hattâbî'ye aittir.

Bir de çarşıdan yiyecek cinsinden bir şey almak isteyen kişiye, satıcının "tadına bak" diyerek verdiği az bir şeyin helâl mi yoksa haram mı olduğu da şüpheli sayılmaktadır. Çünkü, sahibinin izninin olması, o şeyin helâl ol­masını gerektirir. Sahibinin alışveriş yapılmak üzere buna müsaade etmiş olması yönü ise haram olmasını gerektirir. O yüzden bu tür şeyler de şüpheli­lerden sayılmıştır.

Aynî, bunlardan farklı olarak, şüpheli şeylerin mubahlar olduğuna da­ir görüşler de bulunduğunu ilâve eder. Ancak Kurtubî, bu görüşün isabetsiz olduğunu söyleyerek reddeder.

Hattâbî, "Onlar arasında şüpheli şeyler vardır" cümlesini izah ederken şu sözleri söyler ki, gerçekten kayda değer:

"Yani bunlar, bazı insanlar için karışıktır. Yoksa onlar haddizatında karışık ve şüpheli, şeriatın aslında beyanı olmayan şeyler değildirler. Çünkü Cenab-ı Allah, hakkında hüküm bulunması gereken hiçbir şeyi delilsiz ve beyansız bırakmamıştır. Şu var ki, beyan; herkesin bilebileceği açık beyan ve usûl ilmine önem veren, nasların manalarını iyice anlayan, kıyas ve istin-bât yollarını bilen ilim adamlarının dışında kimsenin anlayamayacağı gizli beyan olmak üzere iki çeşittir. Hadis-i şerifteki, "Onları insanların çoğu bilmezler" ifadesi, sözümüzün sıhhatine delildir."

Hattâbî daha sonra, bir şeyin hükmünde şüphe eden kişinin durması ve şüpheden korunması gerektiğini, aksi takdirde harama düşebileceğini ifade eder.

İşte tesbiti zor olan ve hükmü ancak âlimler tarafından çıkartılabilenler bunlardır. Âlimler ya nasla, ya da başka bir delille bu tür şeylerin hükümle­rini istinbât ederler. Onu ya haram ya da helâl sınıfına ilhak ederler. Fakat bazan olur ki, müctehidin, bir şeyin hükmünü delillerden ictihad ederek or­taya çıkarması da mümkün olmaz ve o şey şüpheli olarak kalır. Peki bu du­rumda olan şeylere ne hüküm verilecektir?

Kadı Iyaz bu konuda;
1- Bu tip şeyler helâldir,
2- Bunlar haramdır,
3- Bunlarla ilgili hiçbir hüküm verilemez, şeklinde üç görüşün olduğu­nu bildirir.

Aynîde, bu ihtilâfın sebebinin, hakkında şeriat gelmeden önce eşyanın hükmü konusundaki ihtilâftan kaynaklandığını söyler.

Mâzirî; "Şüpheli olan şeylerin haram veya helâl olduklarına dair bir görüş beyan edilemez" der.
Şüpheli şeylere tam olarak haram veya helâl denilmemekle birlikte, bun­lardan kaçınmanın takvaya uygun olduğunda şüphe yoktur. Nitekim Hz. Pey­gamber (s.a) bir hadisinde; "Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe etmediğini yap.”[23] buyurmaktadır. İmam A'zam Ebû Hanîfe ve Süfyân-ı Sevrî'nin: "Gökten yere düşmem, benim için nebiz haramdır diye fetva vermemden daha basittir; ama kendim onu asla içmedim ve içmem de." dedikleri riva-vet edilir. Yine Hayâtü'l-Hayvân'da anlatıldığına göre; bir zamanlar Irak'­ta bdiye koyunları ile, Kûfe'nin koyunları birbirine karışmış, koyun sahip­lerinin hakları ayırdedilemeyecek derecede birbirine girmişti. İmam Ebû Hanîfe hazretleri, koyun cinsinin ortalama yedi sene yaşadığını öğrenmiş o ka-nşık koyunlardan olacağı korkusuyla yedi sene et yemeyi terketmişti.

Demek oluyor ki, haram ya da helâlliği konusunda kesin hüküm bu­lunmayan şeylerin haram olduğuna fetva verilmese de onları işlemekten ka­nıma k takva gereğidir. Ancak, takva ile amel edeceğim diye vesveseye düş­lemek, vesvese ile takvayı birbirine karıştırmamak gerekir. Meselâ, içine pislik karışmış olabilir diye akarsulardan abdest almamak, iyice mutmain olmak için abdest azalarım defalarca yıkamak, saatlerce tuvaletten çıkma­mak takva değil, vesvesedir.

Hadisin bu rivayetinde olmamakla, birlikte, bundan sonraki rivayette bulunan; Buhari ve Müslim'in rivayetlerinde de yer alan bir cümlenin izahı­nı da burada vermek istiyoruz. O da Hz. Peygamber'in şu sözüdür:

"Şüpheli şeylerden sakınan, ırzını ve dinini kurtarmış olur. Şüphelere dalan da harama dalmış olur."

Hattâbî, bu cümleleri izah ederken söyler der:

"Bu, cerh ve ta'dil konusunda önemli bir asıldır. Şüphelerden sakın­mayan kişinin, ırzını ve dinini ayıplanmaya ve dedikodulara hedef olmaya arzettiğine delildir."

Buna göre; şüpheli şeylerden sakınan kişi; dini açısından noksanlıktan, rzı açısından da ayıplanma ve dedikodudan korunmuş olur. Buradaki din iözü, Allah'a; ırz sözü de insanlara taalluk eden şeylerle ilgilidir.

"Şüpheli şeylere dalan, harama da dalmış olur." sözünün manası, za­idinden anlaşıldığı gibi değildir. Çünkü öyle olsaydı, şüpheli şeyle haram arasında fark olmaması gerekirdi. Âlimlerin açıklamasına göre, bu sözün iki nanaya ihtimali vardır:
1- Şüpheli şeyleri âdet haline getirip onları devamlı yapan kişi nihayet ıaramları işlemeye cesaret eder ve haram işler.
2- Böyle bir kimse dikkatsizliği âdet edinir ve yavaş yavaş haramlara Jalar.
Alimler, mekruhu çok işleyenin harama düşeceğini söylerler. Bu hadi­sin sonundaki, "Şüpheli şeylere dalan kişi, harama da cesaret eder." sözü de, yukarıda söylenenlere delildir.[24]


Eser: Ebu Davud

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Ebu Davud

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..