Bir adam ikrar ederek: "Filanın, benim üzerimde bin dirhemi vardır."  Ben,  üç gün  (veya üç günden  az veya daha çok  gün) muhayyerim."   derse,  bu  durumda muhayyerliği  batıldır;  borcunu ödemesi gerekir. Alacaklı muhayyerliğini doğrulasa da, yalanlasa da, bu böyledir.

Bu, ikrar edicinin kendi kendisini muhayyer kılmayı şart koştuğu zaman böyledir.

Fakat, ikrar olunan, kendisi muhayyer kalmasını, şart koşarsa İmâm Muhammed (R.A.), bu bölümde, bunu Asıl kitabında bahset­memiştir.

Alimler ise:  "Uygun olanı, muhayyerliğin sabit olmamasıdır, demişlerdir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğer bir adam için ikrar ederek, "onun, kendinde alacağı" veya "ondan gasbeylediği" yahut "onun emanet bıraktığı" veya "ariyetinin olduğunu" söylerse; —o ister duruyor olsun, isterse zayi olmuş bulunsun— onun da üç günlük muhayyerliğini söylese, ikrarı caiz, muhayyerliği ise batıl olur. Bu durumda, sahibinin tasdiki veya tekzibi müsavidir.

Şayet, ikrar edici, "borcunun, —üç gün muhayyer olmak üzere,— satış bedeli olduğunu ikrar eder ve eğer, alacak sahibi bunu tasdik ederse (= doğrularsa), muhayyerliği sabit olur. Şayet tekzib ederse (= yalan­larsa) muhayyerliği sabit olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Ve eğer muhayyerlik ikrar olunan tarafından olursa, işte o zaman ikrar olunan tasdik etmez ise kendi için muhayyerlik sabit olmaz, muhayyerliğini   beyyine  ile  tesbit  etmek  istese,  bu  hususta  İmam

Muhammed (R.A.) Asi kitabında bir şey söylememiştir. Bilginler ise beyyinesinin dinlenmemesi gerekir buyurmuşlardır.

Bir kimse, uzun veya kısa süreli muhayyerlik şartıyla, kefaleten borç ikrarında bulunduğu zaman, onu, ikrar olunan tasdik ederse; o şahıs müddetin son gününe kadar muhayyerdir.

Eğer ikrar olunan tasdik etmez ise, o malı ödemesi gerekir. Hidâye Şerhi Gâyetü'l-Beyân'da da böyledir.

Bütünden, bütünü istisna batıldır.

Çokdan, azı istisna etmek hilafsız olarak sahihdir.

Zahirü'r-rivayede, âzdan çoğu istisna etmek de sahihdir.

Cinsi istisna etmede muhalefet vardır. Bu, kıyasen caiz değildir.

Bu, tmâm Muhammed (R.A.)'in kavlidir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise, istihsân da böyledir.

Eğer müstesna ile müstesna minh arasında, zimmette, sözleşmede, vücubda uyumluluk (= muvafakat) varsa (Meselâ: Ticaret ve zimmet sözleşesinde iki taraftan, her birisi hal veya vadeyi istisna etmişlerse) bu istisna sahih olur.

Hatta bir adam: "Filan adamın, bende bin dirhemi vardır; bir dinarı müstesna." veya: "Bir-kür buğday müstesna." yahut On fülûsü müstesna." derse; bu istisna caiz olur.

Ve bu durumda müstesnanın değeri, müstesna minhden düşülür. Her ne kadar, aralarında muvafakat yok ise de bu böyledir.

Şayet: Hal olsun, vadeli olsun ticaret sözleşmesinde müstesna minh gerekir de, müstesna gerekmez ise, bu durumda istisna sahih olmaz.

Hatta, bir adam: "Filanın, bende bin dirhemi vardır; ancak, bir elbisesi yoktur." veya "...ancak, bir hayvanı yoktun" der veya benzeri bir şey söylerse, işte bu istisna sahih olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer, bir adam; "Filanın, benim üzerimde bin dirhemi vardır ve filanın, benim üzerimde yüz dinarı vardır; bir kiratı müstesnadır." derse, bu istisna sondan (yani dinardan) yapılmış olur. Mebsût'ta da böyledir.

Müntekâ'da İmâm Ebû Yûsuf (R. A.), şöyle buyurmuştur:

Bir adam, belirli bir şeyi bizatihi ikrar ettiğinde, onun sınıfından başkasını istisna kılsa, veya onu başka sınıftan istisna eylese; işte bu istisnada batıldır. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, iki malı ikrar ederek, bir şeyi de istisna kılsa; müstesna minhi ise belirtmese; (onun hangi maldan olduğunu açıklamasa) şayet malların ikisi de ikrar olunan adamın ise; (Şöyleki: Bir adam: "Filanın, bende bin dirhemi; yüz dinarı vardır; ancak, bir dirhemi müstesnadır. derse) istihsanda, bu istisna önceki mala mahsustur. Her ne kadar, istisna ikinci maldan değil ise de bu böyledir.

Keza, bir adam: "Filanın, benim üzerimde bin dirhemi vardır. Diğer bir filanın da yüz dinarı vardır; ancak bir dirhemi müstesnadır." derse, istisna yine öncekine hamledilir.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre böyledir.

Bir adam: "Filanın, benim üzerimde bin dirhemi vardır ve filanın benim üzerimde yüz dinarı vardır; ancak, bin dirhemden bir dirhem müstesnadır. (= hariçtir)" derse; işte bu, dediği gibi olur. Hâvî'de de böyledir.

Şayet: "Filânın, benim üzerimde bin dirhemi vardır; ancak, yüz veya ellisi müstesnâ dır." derse, Ebû Süley man' m   rivayetinde "Gerçekten, onun üzerinde olan dokuzyüz elli dirhemdir." denilmiştir.

Alimlerimiz "Sahih olan budur." buyurmuşlardır. Zehıyre'de de böyledir.

Eğer, bir adam: "Filanın, benim üzerimde yüz dinarı vardır ve bin dirhemi vardır; ancak, yüz dirhemi ve on dinarı müstesnadır." derse, işte bu durumda, o adamın üzerinde, dokuzyüz dirhem ve doksan dinar vardır. Muhiyt'te de böyledir.

Hasan bin Ziyad, kitabında şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, başkasına: "Senin, bende bin dirhemin vardır; ancak, beşyüz, beşyüz müstesnadır." derse; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) "Onun üzerinde, bin dirhemin tamamı vardır." buyurmuştur.

Şayet:  "Senin,  bende beşyüz,   beşyüz dirhemin vardır;  ancak, beşyüzü müstesnadır." derse; bu istisna caiz olur ve üzerinde, beşyüz dirhem borç olur. İstisna, iki beşyüzden yapılmış olur. Zehıyre'de de böyledir.

Hişam'ın   Nevadiri'nde,   İmâm   Muhammet!   (R.A.)'in   şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

Bir adam, başkasına: "Senin bende gümüş bin dirhemin vardır. Ancak, bunun yüz dirhemi bakır akçedir." derse; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kıyasına göre duruma bakılır: Kaç bakır dirhemin bir dinar yaptığı araştırılır. Eğer onlardan her yüz dirhem, dört dinar ediyorsa; bu sefer de dört dinar, kaç gümüş dirhem ediyor ona bakılır.

Eğer dört dinar seksen gümüş dirhem yapıyorsa, işte o zaman adamın diğerinde dokuzyüz yirmi gümüş dirhemi vardır.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre ise, gümüş dirhemin tamamını öder.
Şayet: "Senin, bende katkıntılı bin dirhemin vardır; ancak, yüz gümüş dirhemi müstesnadır." derse, bi'1-ittifak, onun üzerinde dokuzyüz dirhem vardır. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet: "Filanın, benim üzerimde bin dirhemi vardır; ancak, yüz dirhem ve on dinar müstesnadır; bir kıratı müstesnadır." derse; bu durumda müstesna olan, yüz dirhemle on dinardır;  kırat müstesna değildir. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Eğer: "Onun, bende bin dirhemi ve ikiyüz dinarı vardır; ancak, bin dirhemi müstesnadır." derse; bu istisna geçersizdir.

Şayet: "Filanın, benim üzerimde, bir kür buğdayı, bir kür arpası vardır; ancak, bir kür buğday müstesnadır. Ve bir ölçek arpa müstes­nadır." derse; bir ölçek arpanın istisnası caiz; bir kür buğdayın istisnası ise batıldır.

Jmâmeyn'e göre, bu böyledir. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre ise, ona, bir kür buğday, bir kür arpa olmak üzre, iki kür vermesi gerekir.

Şayet: "Filanın, benim üzerimde bin dirhemi ve filanın ikiyüz dinarı vardır; ancak, bin dirhemi müstesnadır." derse; ikinci maidan istisnası caizdir. Havi'de de böyledir.

Eğer: "Filanın, üzerimde on dirhemi vardır; ey filan; ancak, bir dirhemi müstesnadır." derse, işte bu tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre iki vecih üzeredir.

Eğer kendisine çağrılan, ikrar olunan zatsa, istisna sahih olur. Çünkü söz kendisine söylenmiştir.

Eğer, çağrılanın gayrisi ise, istisna sahih olmaz. Ceveheretü'n-Neyyire'de de böyledir.

Şayet: "Filanın, benim üzerimde bin dirhemi vardır; estağfirullah, ancak yüz dirhemi müstesnadır." derse, işte bu istisna, batıldır. Hâvî'de de böyledir.

Eğer müstesna ile müstesna minh arasında tehlil  (=   İâilâhe illallah) veya tekbir (=  Allahü ekber) yahut teşbih (-  sübhanallah) derse, yine bu istisna batıldır. Mebsût'ta da böyledir.

Eğer: "Filanın, benim üzerimde yüz dirhemi vardır; ona şahit olunuz;  ancak, on  dirhemi  müstesnadır."   derse,   bu   istisna  yine geçersizdir.

Şayet: "filanın, benim üzerimde bin dirhemi vardır; ancak, on dirhemi müstesna; onu ödedim." derse, bu istisna, yine sahih olmaz. Ve tamamı, üzerinde borç olur.

Eğer: "Ancak, on dirhemini gerçekten ödedim." derse, bu durumda üzerinde, bin dirhemden on dirhem noksan (= dokuz yüz doksan dirhem) borç olur.

Şayet: "Üzerimde, bin dirhemi .ardır; ancak, on dirhemini ödedim." derse, bu durumda istisnası sahih olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam:  "Onun, bende, sebze bedelinden olan bir dirhemi vardır. Ancak, bir daniği müstesnadır; gerçekten ben onu ödedim.'* derse, Ebû Hafs'ın rivayetine göre, onun üzerinde dirhemden bir danik noksan borç vardır.

Sahih olan da budur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Şayet: "Filanın benim üzerimde —nasb ile— danik hariç, bir dirhemi vardır." derse; ona beş danik vermesi gerekir.

Eğer bunu —ref ile— söylerse, tam dirhem vermesi gerekir. "Lehû aleyye dirhemün gayru dânıkın" ile "Lehû" aleyye dirhemün gayre dânıkın)gibi...

Eğer: "Onun, benim üzerimde —nasbile— iki dirhemin gayri, on dirhemi vardır." derse; ona sekiz dirhem vermesi lazım gelir.

Şayet, bunu ref ile söylerse, on dirhem ödemesi lazım gelir. Zahîriy- f ye'de de böyledir.

Bir adam: "Filanın, benim üzerimde —iki dirhem müstesna— on dirhemi vardır." derse, ona sekiz dirhem lazım olur.

Eğer ref ile söylerse on dirhem lazım olur. Hizânetü'I-Müftîn'de de böyledir.

Şayet "Üzerimde yüz dirhem var; ancak, azı müstesnadır." derse; bu "eilibir"dirhem vardır." demektir.

Keza "Ancak şey müstesnadır." derse, bu da, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre yukarıdakinin aynısıdır.

Eğer: "Filan adamın, benim üzerimde dirhemleri vardır; anak, bazıları müstesnadır." derse işte bu yukardaki (şey'en) demek gibidir. Zahîriyye'de de böyledir.

Eğer: "Çüzdanımdaki dirhemler filanındır; yalnız bin dirhemi benimdir." der ve cüzdanında ikrar eylediğinden fazla dirhem bulu­nursa, bin dirhemi kendinin, fazlası ikrar olunan şahsın olur.

Eğer, yalnız bin dirhem var ve başka yoksa veya bin dirhemden az varsa, bu durumlarda onların tamamı ikrar olunan şahsındır. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:

Bir adam: "Filanın, benim üzerimde yüz dinarı vardır; yüz dirhemi müstesnadır." derse; bu durumda, onun istisnası batıldır.

Şayet: "Onun, benim üzerimde dirhemi vardır; bir rıtıl zeytin yağı müstesna." veya "...bir kırba suyu müstesna." derse; bu caiz olur. O dirhem verilir; yalnız, içinden bir rıtıl zeytin yağı veya bir kırba su parası düşülür. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Şayet: "Onun, benim üzerimde, on rıtıl zeytin yağı vardır; bir rıtıl sadeyağ müstesna." derse; bu istisna batıl olur.

Keza: "Onun, bende on rıtıl sade yağı vardır; bir dirhemi müstesna." veya: "Onun bende bir kürr (^  ölçejc) buğdayı vardır; zeytin yağından beş rıtlı müstesna." derse, yine bu istisna batıl olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam: "Filanın, bende on adet taze dirhemi vardır; ancak beş dirhemi katkıntıhdır." derse, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Ön taze dirhem vermesi  gerekir."   buyurmuş  ve:   "İkrar  eden,   ikrar  olunana,  beş katkıntılı dirhem için, müracaat eder." demiştir.

Yine, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur:

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'un kıyasına göre ikrar eden, beş dirhem, —taze olarak— ödeme yapar. Beş dirhem, on dirhemden istisna edilmiş olur buyurmuştur."
Şayet: "filanın, benim üzerimde on dirhemi vardır; hileli beş dirhemi müstesnadır." derse; bu mukır on dirhemi katkıntısız olarak öder ve ondan, beş katkıntılı dirhemin kıymetini düşer. Bu, bi'1-ittifak böyledir.

Eğer: "Filanın, benim üzerimde on dirhemi var; ancak, kankintılı beş dirhemi müstesna." derse; ona, beş dirhemi sütûka (= katkıntılı dirhem) ödemesi gerekir. İstisnadan sonra kalan, sütûkadan başkası değildir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet: "Onun, benim üzerimde, on dirhemi vardır; beşinin gayr-i dördünün gayri; üçünün gayri; ikisinin gayri; birisinin gayri." derse; bu durumda dört dirhem ödemesi gerekir.

Eğer:  "Onun, benim üzerimde, on dirhemi vardır;" dördünün gayrisi:" deseydi, —(sonuna kadar)— ona, altı dirhem ödemesi gere-, kirdi.

Şayet: "Onun, üzerimde on dirhemi vardır; iki dirhemi hariç; bir dirhemi hariç." deseydi; sekiz dirhem lazım olurdu. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir kimse, istisnadan sonra istisna ederse, birinci istisna, ikinci istisnayı nefyeder.

Mesela: Bir insan: "Bir adamın, bende on dirhemi var; yedi dirhemi müstesna; beş dirhemi müstesna; üç dirhemi müstesna; bir dirhemi müstesna." derse, bu durumda sen, son söylediği dirhemi müstesna kılarsın. O da bir dirhemdir. Onu takip eden üç dirhemdir; iki dirhemi kalmış olur. Sonra, iki dirhemi istisna etmiştir; beş dirhemden, geri de üç dirhem kalır. Sonra üç dirhemi istisna eylemiştir, onu takip eden yedi dirhemdir geride dört dirhem kalmıştır. Sonra dört dirhemi istisna eylemiştir; onu takip eden, on dirhemdir; geride altı dirhem kalmıştır. İşte, o şahsın ikrarı ile sabit olan budur.

Burada, bir yön daha vardır: O da, yemini ile ikrardır. İkinci istisna, yeminine karşılıktır.

Bazı alimler de, şöyle buyurmuşlardır:

İstisnadan sonra istista gelirse, birinci sahih; ikinci batıl olur.

Şöyleki: "Onun, bende on dirhemi var; dört dirhemi müstesna." derse, işte burda başka bir vecih vardır. O da, senin yemin etmen sebe­biyle kararlaşmış olan mikdardır.

Önceki istisna, son tarafındadır. Sonraki istisna ise, sağ tarafın­dadır. Bunun üzerine son istisnalar birleşip, sağ yanındakini düşürür ve ikrar ettiği istisna geride kalır.

Bazı alimler de şöyle buyurmuşlardır:

Bir istisnadan sonra bir istisna daha getirirse; ikinci istisna müsteğrak (= boğulmuş) olur. Birinci istisna sahih olur.

Şöyleki: Bir adam: "on dirhem, illa on dirhem; illa dört dirhem." derse; işte burda üç vecih vardır:

Birincisi: On dirhem gerekir ve birinci istisna batıl olur. Gark olduğu için, onu ikinci istisna ibtal eder. Çünkü o, batıldır.

İkincisi: Dört dirhem gerekir ve istisnanın ikisi de sahih olur. Zira, ikinci ile birinci tamam olmuş olur.

Alimler: "Bu kıyasdır." buyurmuşlardır.

Üçüncüsü: Altı dirhem gerekir. Çünkü birinci istisna batıldır. İkinci istisna ise, birincinin yerine kaim olur; bu zayıfdır.

Bunların tamamı, bu istisnalar arasında atıf olmazsa, böyledir.

Fakat: "On dirhem; beşi müstesna ve üçü müstesna." veya "On dirhem; beşi müstesna ve üçü müstesna." derse, işte bu ikisi ondan müstesna yapılır ve ancak iki dirhemle ilzam olunur; adedler cem olunur.

Şöyleki: "Ancak, yedi dirhemi müstesna ve üç dirhemi müstesna." derse, bazı alimler: "On dirhem istisna edilmiş olur." buyurdular. Çünkü, vav harfi, cem içindir ve istiğrak iktiza eder. Sanki "on dirhem, on dirhemi müstesna." demiş gibi olur.

Bazı alimler de: "Bu durumda üç dirhem ilzam olunur." buyurmuşlardır. Zira, vav harfi istisnayı sahih kılar.

Şayet "Onun bende, dirhemi var; dirhemi var; dirhemi var; ancak, dirhemi müstesna ve dirhemi müstesna ve dirhemi müstesna" demiş olsaydı o zaman üç dirhem ilzam olunurdu.

Keza: "Onun bende üç dirhemi var; ancak bir dirhemi müstesna ve bir dirhemi müstesna ve bir dirhemi müstesna." deseydi yine üç dirhem ilzam olunurdu.

Keza: "Onun bende üç dirhemi var; ancak, bir dirhemi ve iki dirhemi müstesna" deseydi yine üç dirhem ilzam olunurdu.

Şayet: "Onun bende, on dirhmi var; ondan beş dirhemi müstesna veya altı dirhemi müstesna." deseydi; dört dirhem ilzam olurdu.

Eğer: "Onun, bende bir dirhem, bir dirhem, bir dirhemi var." derse; ancak, bir dirhem ilzam olunur.

Keza, bunu, bin defa tekrar ettiği halde, aralarında atıf vavım söylemese, bir dirhem ilzam olunur. Siracü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Şayet bir kimse:  "Filan adamın, bende bir dirhemin gayrisi vardır." derse, ona iki dirhem ilzam olunur. Bu sanki, "o bir dirhem, diğeri de onun misli" demiş gibi oiur.

Eğer: "Füan adamın, bende bin dirhemin gayrisi vardır." derse; iki bin dirhem ilzam olunur.

Bir adam: "Şu ev filanın; ancak, hisse vardır." derse; o ev, o adamındır. Yalnız sözüne ilave ederek: "Onda dokuzu onundur." derse, işte o caizdir.

Eğer sözüne ilave yapmazsa bu sözüne kıymet verilmez ve ona "evi, sahibine irkar eyledi." denilir. Muhiyt'te de böyledir.

Eğer, bir adam: "Yanımdaki şu köle, filan adamın emanetidir; ancak, yansı filanındır." derse; dediği gibi kabul edilir.

Şayet: "Şu iki köie, filanındır; ancak birisi filanındır." derse, yine böyledir.

Eğer: "Şu köle filanındır; şu kölede filanındır." der ve onlardan da birinci söylediği, kabul edilirse, kölelerin ik'si de, o fiiamn olur.

Yalnız: "Şu köle filanındır; ancak, o benim yanımda emanettir." derse; ikincinin kıymetini öder.

Şayet: "Şu köle filanındır; şu köle de filanındır; ancak, öncekinin yarısı filanındır; ikincinin yarısı da filanındır." derse, dedikleri caiz olur.

Keza, buğday, arpa, altın, gümüş, para arazi hakkında da böyle söylenmesi caizdir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse: "Bir adamın, bende bin dirhemi vardır; hayır, belki de beşyüz dirhemi vardır." derse, bu durumda onun üzerinde, diğerinin bin dirhemi olmuş olur.

Şayet: "Onun, bende beyaz dirhemleri vardır; hayır, belki de siyah dirhemleri vardır." derse, o zaman, hangisi daha üstünse onu borçlu olur. Yeni, eski dese de böyledir. Bellâ kelimesinin aslı, iki mikdar arasında olur ve şayet söyleyen zat, ikisini de kabul ederse, her ikisi de ilzam olunur. İster malların cinsi bir olsun; isterse, muhtelif bulunsun fark etmez. Şayet adam onlardan birini kabul eder, cinsleri de muhtelif olursa, her ikisi de ilzam olunur.

Eğer cinsleri bir ise, onlardan çoğu ve efdal olanı ilzam olunur, (yani o fazla ve üstün olanı öder.) Zehiyre'de de böyledir.

"Bende filanın siyah unu var; hayır, belki de beyaz unu var." derse, işte. o, beyaz un olur.

Şafî'Şerhı'nde şöyle zikredilmiştir:

Hasan bin Ziyad, Kitâbü'l-İhtilaf ta: "Bir adam: "Bende, filanın beyaz unu var; hayır belki de iri kepekli unu var." derse; beyaz un lazım olur.

Eğer: "Bir kürr buğdayı var; hayır, bir kür unu var." derse, un gerekir. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer: "Onun bende, bir rıtıl benefseci var; hayır, belki de çiçeği var." derse; her ikisi de lüzum olur.

Keza: "Onun bende, bir rıtıl koyun yağı var. Hayır, belkide bir rıtıl sığır yağı var." derse, ikisini de kabul etmiş sayılır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam: "Filanın, bende bin dirhemi var; hayır, belki de filanın var." derse, ikisine de ilzam olunur.

Keza, ikinci zat, birincinin mükâtebi veya kölesi olursa, yine böyledir.

Eğer, köle izinli değilse, yalnız bin dirhem lazım olur. Bu da istih-sandır. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Bir adam: "Bizatihi bir cariye parası olarak, filan adamın, bende bin dirhemi hayır, belki de bi aynıhâ filan adamın bin dirhemi vardır." derse; bu şahıslardan her birine, biner dirhem vermesi gerekir.

Ancak, ikinci adam, birinciyi doğrularsa, o müstesnadır. O tak­dirde, yalnız birinci adama bin dirhem borcu olur. Bu, istihsanen böyledir. Hâvî'de de böyledir.

Şayet:  "Bu köle,  filanındır; sonra da filanındır." derse, bu durumda, o köle birinci şahsa hükmedilir.

Fakat, o şahıs, hakimin hükümü olmadan birinci şahsa verirse; onun bedelini, ikinci şahsa öder. Eğer hakimin hükmüyle verirse, taz­minat gerekmez. Serahsî'nin Muhıyü'nde de böyledir.

Eğer: "Şu köleyi, filandan gasbeyledim; hayır, belki de filandan gasbeyledim." derse, bu durumda o köle, birinci adamın olur.

İkinciye de kıymetini öder. İster birinci adama, hakimin kazası ( = hükmü) ile versin; isterse, hükümsüz versin fark etmez.

Vedia ve ariyet de böyledir.

Bu, İmâm Muhammed (R.A.)'in kavlidir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): Vedia ve ariyette, eğer önceki adama hakimin hükmüyle vermişse; ikinci adama bir şey ödemez. Şayet hü­kümsüz verirse, ikinci için tazminat gerekir." buyurmuştur. Mebsût'ta da böyledir.

Ibnü Semâa, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

Bir adam: "Şu bin dirhemi, filan adam, bana emanet bıraktı; hayır, belki de filan bıraktı." der; önceki adam hazırda olmaz ve ikinci adam, onu alır, sonra da birinci adam gelir ve şayet, o bin dirhemin mislini, o ikrar edenden alır, sonra da birinci adam, ikinci adamdan alırsa, o ikinci adam, ikrar eden şahsa müracaat ederek, ondan alır. Muhiyt'te de böyledir.

Elinde bin dirhem bulunan bir şahıs:  "Bu, filanındır." der; bundan sonra da: "Hayır, belkide bu, filanındır." derse, bu durumda o, önceki şahsın olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Şayet: "Bu ev, filanındır." der; bir müddet geçtikken sonra da: "Hayır, belki de filanındır." derse, bu durumda o ev önceki şahsındır. İkinci için, bir şey yoktur.

Eğer: '*Ev filanındır.'' der; bir müddet geçtikten sonra da: "Onundur ve başkasınındır." veya "Benimdir ve filanındır." derse, bu durumda evin tamamı, önceki adamındır.

Şayet önce: "Gerçekten filanındır ve filanındır." der; sözlerini de bir birine ilave ederse; bu durumda o ev, ikisinin arasında yarı yarıya taksim edilir. Mebsût'ta da böyledir.

İbnü Semâa, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

Bir adam, elinde olan köleye: "Bu köle, benim yanımda filânın mudarabesidir." der; sonra da: "Ben, bunu beşyüz dirheme satın aldım." der; ikrar olunan da: "Bu köleyi ben sana verdim." derse, ikrar olunan şahsın szü geçerli olur ve bu köle onundur.

Akar, arazi, ölçülen ve tartılan şeyler ve başkaları olsun, hepsi de böyledir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam:"Ben, filanın yüz dirhemini gasbeyledim; yüz dirhemini gasbeyledim; bir kür buğdayını gasbeyledim; hayır, belki de filanın (bir şeyini) gasbeyledim."  derse, onların her birine dediklerinin hepsini vermesi gerekir.

Şayet, "bizzat" demiş olsaydı, işte o zaman birinci adama dedikle­rini; ikinciye de onların mislini vermesi gerekirdi. Tebyîn'de de böyledir.

Ben, filan adamın bin dirhemini gasbeyledim ve fülan adamın da yüz dirhemini gasbeyledim ve filan adamın da bir kür buğdayını gasbey­ledim;   hayır,   filanın  gasbeyledim." derse,  bu  durumda  o  adam, dördüncüye borçlu olur ve ikrar eylediği bin dirhemi, yüz dinarı ve bir kür buğdayı ona verir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adamın, diğerine on dirhem beyaz gümüş, on dirhem de siyah gümüş borcu olduğunda, alacak sahibi: "Ben senden bir dirhem siyah gümüş, hayır beyaz gümüş aldım." der veya bunun aksini söyler, borçlu da: "Sen, benden ikisini de aldın." derse, bu durumda beyaz dihemi almış olur.

Borç on dirhem olunca, bunun onu gümüş, onu dinar olursa, alacak sahibi: "Ben, senden dinar aldım; hayır, belki de dirhem aldım." der; borçlu da: "Hayır, belki de ben, dirhem ve dinar ödedim." derse, ikisini de ödemiş olur. Mutuyt'te de böyledir.

Bir adamın üzerinde, yüz dirhem senetli —yazılı— borç ve yüz dirhem de başka bir yazılı borç olduğunda alacaklı zat: "Ben, senden, şu yazılı on dirhemi aldım; hayır, belki de şu yazılı on dirhemi aldım." derse, hangisini isterse onu almış olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adamın, birisine yüz dirhem, diğerine de yüz dirhem borcu ve her birinin de birer kefili olduğunda bu borçlar ayrı ayrı yazılı senetlerde bulunur veya ikisi bir senette yazılı olur; alacak sahibi de "Ben, şunu aldım; hayır, belki de şunu aldım; şu kefilden, hayır, belki de şu kefilden aldım." derse, bu durumda kefillerin ikisi de ödenmiş olur.

Bir adamın, diğerinde bin dirhemi olduğunda, alacaklı olan zat: "Sen, ondan bana yüz dirhemini elinle ödedin." der, sonra da: "Hayır, belki de bana, filan kölen ile gönderdin." derse; işte o yüz dirhemdir. Bu durumda alacaklı şahıs, bundan fazlası ile ilzam olmaz.

Şayet, borçlunun kefili olur ve alacaklı: "Gerçekten ben, senden yüz dirhem aldım; hayır, belki de kefilinden aldım." derse, işte o zaman, herbirinden yüz dirhem almış olur.

Bu durumda, bu şahsın, onların her birine yemin verme hakkı da olmaz. Hâvî'de de böyledir.

Bir kimse, "Senden yüz dirhem aldım." der; borçlu da: "On dirhem yolladım ve on dirheme de sana bir elbise sattım." der; alacaklı ise: "Doğru söyledin." derse; bu yirmi dirhem, yeminle birlikte yüz dirheme dahil olur.

"Eğer, borçlu, on dirhemi vav harfi olmaksızın söylerse, yüz dirhemden başka ilzam olunmaz. Fakat vav harfi ile söyleyince, yüz dirhemle birlikte matuf da ilzam olunur." denilmiştir.

İki vecihte de yüz dirhem ilzam olunur.  (=   lazım olur)" da denilmiştir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, diğerinden bir şey satın aldığında, satan adam: "Ben, müşteriden parasını aldım." der; sonra da: "Onun, bende bin dirhemi vardı. Ona bedel tuttuk." derse, bu sözü doğrulanmaz.

Şayet: "Ben, senden alacağımı aldım." der; biraz sonra da: "Onu bedel saydık." derse, bu sözüne inanılır.

Eğer: "Sen, ondan vaz geçtin." der veya kısas sözünü takdim ederek: "Gerçekten sana, onu bedel saydım; sen de olan alacağıma karşılık, senden satın aldığım şeyi." der; sonra da saydım." derse, sözüne inanılmaz.
Şayet: "Senden alacağımı aldım; hayır, belki de senin bende olan alacağına karşılık saydım." derse, bu sözü de doğrulanır. Muhıyt'te de böyledir. [13]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..