7- MURİSİN ÖLÜMÜNDEN SONRA VARİSİN İKRARI
Bir adam, bin dirhem ile bir de oğul bırakarak ölür; oğlu da, fasılasız olarak: "Babamın üzerinde, şunun bin dirhemi, şunun da bin dirhemi vardır." derse, bin dirhem onların ikisinin arasında yarı yarıya pay edilir.
Şayet önceki adam için ikrar edip; biraz susar, sonra da diğeri için ikrarda bulunursa; önceki adam, bin dirheme hak sahibi olur.
Hakimin hükmüyle, ö bin dirhem, birinci adama verilince, ikinci adama tazminat yapılmaz.
Eğer hükümsüz verilirse, ikinci adama beşyüz dirhemi tazmin edilir.
Şayet oğul bitişik kelâmında: "Bu bin dirhem, şunun emanetidir. Şunun da babamda bin dirhemi vardır." derse, emanet sahibi daha haklı olur.
Eğer: "Filanın, babamda bin dirhemi vardır; şu bin dirhem de filanın emanetidir." derse, ikisi müşterek (ortak) olurlar. Mebsût'ta da böyledir.
Bir adam: "Bu bin dirhem, benim ölen adama bıraktığım emanettir." der; diğeri de: 'Benim, babanda bin dirhem alacağım vardı." der; varisde: "İkiniz de doğru söylediniz." derse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, ikisinin de ikrarı sahihdir. Ve o bin dirhem, aralarında taksim edilir.
İmâmeyn'e göre ise, o bin dirhem emanettir ve sahibinindir. İkincinin ikrarı sahih değildir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam: "Filanın, babamda bin dirhemi vardır; hayır, filanın vardır." der ve Öncekine onu öder ve ikinci adama bir tazminatta bulunmazsa, aynısını ona da ödemesi gerekir. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.
Bir adam, iki oğul ile iki bin dirhem bırakarak ölünce, onlardan her birisi, biner dirhem alsalar; sonra da bir adam, "babalarında bin dirheminin olduğunu" iddia eylese, başka biri de aynı şekilde bin dirhem iddia eylese; o iki kardeşten birisi, bunların ikisinin de ikrarını kabul ettiği halde, diğer kardeşi yalnız birisinin ikrarım kabul ederse; birisi hakkında ittifak olduğundan, o zat onların her birinden beşer yüz dirhem alır. Yalnız ikrar olunan zat ise, ikrar edenin elinden beşyüz dirhemini alır.
Onlardan ikisi de bir şey almasalar ve ikisi tarafından ikrar olunan adam, kaybolsa, önce birisi tarafından ikrar olunan şahıs, hakime gelerek: "Benim, ölen filan adamda, bin dirhemim vardı. İşte şu varis, onu kabul eyledi." der; o oğul da onu doğrular ve hakime "bir başkasının da ikrarını kabul eylediğini" söylerse, bu durumda hakim, o oğlana bin dirhemi hükmeder.
Eğer, ikinci abamda gelip ona da bin dirhem hükmedilirse, bu durumda iki kardeşten birisi, diğerine hiç bir şeyle müracaatta bulunamaz.
Önce iki kardeşin de ikrar eylediği zat gelir ve önce ona hükmedilir; sonra da diğeri gelir ve ona da hükmedilirse, bu durumda iki kardeş, birbirine hiç bir şey için müracaat edemezler.
Şayet miras, dinarlar veya ölçülen tartılan şey olsaydı yine aynı şekilde olurdu. Hâvî'de de böyledir.
Bir adam, her birinin kıymeti bin dirhem olan, iki köle ile iki de oğul bırakarak ölür; bu iki kardeş, taksimle, o köleleri birer tane alırlar, sonra da ikisi birden "babalarının, sağlığında, belirli olan ve küçük kardeşin yanında bulunan köleyi, azad eylediğini" ikrar ederler; keza, büyük kardeş, "kendi elinde bulunan köleyi de, babasının sağlığında azad eylediğini" ikrar ederse, bu durumda her iki köle de hür ölür.
Bu durumda, yalnız, büyük kardeş, elinde bulunan kölenin kıymetinin yarısını, küçük kardeşine tazmin eder.
Keza, iki köle hakkında, "emanet edildiklerini" ikrar eylemekle (Şöyleki: O iki köleden "bizzat birinin, emanet olduğunu" ikisi de ikrar ederler; bu kardeşlerden birisi de, kendi yanında olan kölenin de filanın emaneti olduğunu" ikrar ederse, bununla) azad irkarı aynıdır.
Şayet, tereke iki bin dirhem olsaydı da, onu aralarında taksim ederek, biner dirhem alsalardı; sonra da onlardan birisi, "iki kişinin babalan üzerinde, beşeryüz dirhem alacakları olduğunu" ikrar etse ve hakim onu hükmeyleseydi; sonra da ikisi birlikte, "babalarının üzerinde, bir başkasının da bin dirhem alacağı olduğunu" ikrar etselerdi o da, ikisine hükmedilirdi.
Şayet, önceki kardeş bin dirhem olarak ikrar edip, onu da hakimin hükmüyle ödedikten sonra, ikinci bin dirhemi, birlikte ikrar ederlerse; onun tamamı da öncekini inkar edenin üzerine hükmedilir. Ve önceki ikrar eden, ona bir tazminatta bulunmaz.
Şayet, önce her ikisi birden, bir adama yüz dirhemi" ikrar edip, sonra da, onlardan birisi, "bir yüz dirhem daha" ikrar eylese, önceki yüz dirhem yarı yarıya hükmedilir.
Eğer ikrar olunan o yüz dirhemi onlardan birinden alıp, diğerinden almasa, aldığı kardeş diğerine müracaat ederek, verdiğinin yarısını alır.
Eğer, önce birisi ikrar ederek "babalarının bir adama, yüz dirhem borcu olduğunu" söyler, sonra da diğeri, "bir yüz dirhem d.aha" ikrar ederse; her biri, ikrar eylediklerini, ikrar olunan şahsa öderler. Mebsût'ta da böyledir.
Bir adam, üç oğul ile üçbin dirhem bırakarak ölür; bunlar, aralarında taksim ederek, biner dirhem alırlar; sonra da yabancı biri, "babalarında, üç bin dirhem alacağının olduğunu" iddia eder; üç kardeşten en büyüğü bunun tamamını kabul eder; ortanca, iki bin dirhemini kabul eder; küçük de bin dirhemini kabul ederse; İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, büyük kardeşten, bin dirhem; ortancadan, bin dirhem; küçükten ise bin dirhemin üçte birisi alınır.
Bu hal, üçü bir arade iken olursa böyledir.
Eğer ayrı ayrı mülâki olursa, durum değişir. Mesela: Önce küçüğe varsa, ondan bin dirhem alır. Ondan sonra, ortancaya uğrasa, bin dirhem de ondan alır. Sonra da büyüğe varınca, bin dirhemini de ondan alır.
Kitap'da, ortanca kardeş ile küçük kardeş ikrar edene bir şey için müracaat edip edemiyecekleri zikredilmemiştir.
Alimler: En-küçük ikrarda ittifak edenlere, bin dirhemin üçte ikisi için müracaat eder. Amma ortanca bir şeyle müracaat edemez." demişlerdir.
Bu İmâm Muhammet! (R.A.)'e göre böyledir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise, o da, en büyüğe, binin altıda biri ile müracaat eder.
Bu, önce küçüğe mülâki olduğu zaman böyledir.
Şayet önce büyüğe uğrarsa, ondan bin dirhemini alır; sonra ortan-cıya uğrarsa, ondan da bin dirhemini alır; sonra da küçüğe uğrarsa, ondan da elindekinin üçte birini alır.
Eğer, önce ortancaya uğrarsa, bin dirhemini ondan alır. Ondan sonra, küçüğe uğrarsa söylediğimiz gibidir. Sonra da büyüğe uğrarsa, bin dirhemini de ondan alır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir adam, iki oğuldan başka varis bırakmadan ölür; bir adam da, bir dirhem alacak bırakır, borçlu da: "Gerçekten ölen zat, benden beşyüz dirhemini sağlığında aldı." der; iki oğlundan birisi de bunu doğrular, diğeri ise, yalanlarsa; yalanlayan borçludan beşyüz dirhemini alır. Doğrulayan ise, borçludan hiç bir şey alamaz.
Şayet borçlu, "Ölen zatın Ölmeden önce, bin dirhemin tamamını aldığını" söyler; iki oğuldan birisi de onu doğrular, diğeri ise yalanlarsa; yalanlayan, borçludan beşyüz dirhemini alır; doğrulayan ise, borçludan bir şey alamaz.
Yalnız borçlu, kendim yalanlayana Allah adına "babasının sağlığında, bin dirhemini aldığını bilmediğine," yemin verir. Eğer yemin ederse, borçludan beşyüz dirhemini alır.
Ölen, bununla beraber bin dirhem daha terk etmiş olsa, o bin dirhemi iki kardeş aralarında paylaşsalar. İşte o zaman, borçlu, kendisini tasdik edene müracaat ederek, ondan miras olarak aldığı beşyüz dirhemi alır. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, bir oğul ile bin dirhem bırakarak ölür; başka biriside iddia ederek, "Ölen zatta, bin dirheminin olduğunu" söyler ölenin; oğlu da, onu doğrulayıp, hükümlü veya hükümsüz onu öder; sonra da daha başka birisi, "ölen zatta bin- dirheminin olduğunu" iddia eder; onu da ölenin oğlu yalanlar, fakat, önceki alacaklı onu doğrular; ikinci alacaklı da, birincinin alacağını inkar ederse; onun inkarına iltifat edilmez. Ve bu alacaklılar, öncekinin aldığı bin dirhemi yarı yarıya taksim ederler.
Keza, ikinci alacaklı, üçüncü birini ikrar ederse; bu durumda o üçüncü alacaklı, ikincinin elinde olanın yarısını alır. Hâvf'de de böyledir. [10]
Şayet önceki adam için ikrar edip; biraz susar, sonra da diğeri için ikrarda bulunursa; önceki adam, bin dirheme hak sahibi olur.
Hakimin hükmüyle, ö bin dirhem, birinci adama verilince, ikinci adama tazminat yapılmaz.
Eğer hükümsüz verilirse, ikinci adama beşyüz dirhemi tazmin edilir.
Şayet oğul bitişik kelâmında: "Bu bin dirhem, şunun emanetidir. Şunun da babamda bin dirhemi vardır." derse, emanet sahibi daha haklı olur.
Eğer: "Filanın, babamda bin dirhemi vardır; şu bin dirhem de filanın emanetidir." derse, ikisi müşterek (ortak) olurlar. Mebsût'ta da böyledir.
Bir adam: "Bu bin dirhem, benim ölen adama bıraktığım emanettir." der; diğeri de: 'Benim, babanda bin dirhem alacağım vardı." der; varisde: "İkiniz de doğru söylediniz." derse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, ikisinin de ikrarı sahihdir. Ve o bin dirhem, aralarında taksim edilir.
İmâmeyn'e göre ise, o bin dirhem emanettir ve sahibinindir. İkincinin ikrarı sahih değildir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam: "Filanın, babamda bin dirhemi vardır; hayır, filanın vardır." der ve Öncekine onu öder ve ikinci adama bir tazminatta bulunmazsa, aynısını ona da ödemesi gerekir. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.
Bir adam, iki oğul ile iki bin dirhem bırakarak ölünce, onlardan her birisi, biner dirhem alsalar; sonra da bir adam, "babalarında bin dirheminin olduğunu" iddia eylese, başka biri de aynı şekilde bin dirhem iddia eylese; o iki kardeşten birisi, bunların ikisinin de ikrarını kabul ettiği halde, diğer kardeşi yalnız birisinin ikrarım kabul ederse; birisi hakkında ittifak olduğundan, o zat onların her birinden beşer yüz dirhem alır. Yalnız ikrar olunan zat ise, ikrar edenin elinden beşyüz dirhemini alır.
Onlardan ikisi de bir şey almasalar ve ikisi tarafından ikrar olunan adam, kaybolsa, önce birisi tarafından ikrar olunan şahıs, hakime gelerek: "Benim, ölen filan adamda, bin dirhemim vardı. İşte şu varis, onu kabul eyledi." der; o oğul da onu doğrular ve hakime "bir başkasının da ikrarını kabul eylediğini" söylerse, bu durumda hakim, o oğlana bin dirhemi hükmeder.
Eğer, ikinci abamda gelip ona da bin dirhem hükmedilirse, bu durumda iki kardeşten birisi, diğerine hiç bir şeyle müracaatta bulunamaz.
Önce iki kardeşin de ikrar eylediği zat gelir ve önce ona hükmedilir; sonra da diğeri gelir ve ona da hükmedilirse, bu durumda iki kardeş, birbirine hiç bir şey için müracaat edemezler.
Şayet miras, dinarlar veya ölçülen tartılan şey olsaydı yine aynı şekilde olurdu. Hâvî'de de böyledir.
Bir adam, her birinin kıymeti bin dirhem olan, iki köle ile iki de oğul bırakarak ölür; bu iki kardeş, taksimle, o köleleri birer tane alırlar, sonra da ikisi birden "babalarının, sağlığında, belirli olan ve küçük kardeşin yanında bulunan köleyi, azad eylediğini" ikrar ederler; keza, büyük kardeş, "kendi elinde bulunan köleyi de, babasının sağlığında azad eylediğini" ikrar ederse, bu durumda her iki köle de hür ölür.
Bu durumda, yalnız, büyük kardeş, elinde bulunan kölenin kıymetinin yarısını, küçük kardeşine tazmin eder.
Keza, iki köle hakkında, "emanet edildiklerini" ikrar eylemekle (Şöyleki: O iki köleden "bizzat birinin, emanet olduğunu" ikisi de ikrar ederler; bu kardeşlerden birisi de, kendi yanında olan kölenin de filanın emaneti olduğunu" ikrar ederse, bununla) azad irkarı aynıdır.
Şayet, tereke iki bin dirhem olsaydı da, onu aralarında taksim ederek, biner dirhem alsalardı; sonra da onlardan birisi, "iki kişinin babalan üzerinde, beşeryüz dirhem alacakları olduğunu" ikrar etse ve hakim onu hükmeyleseydi; sonra da ikisi birlikte, "babalarının üzerinde, bir başkasının da bin dirhem alacağı olduğunu" ikrar etselerdi o da, ikisine hükmedilirdi.
Şayet, önceki kardeş bin dirhem olarak ikrar edip, onu da hakimin hükmüyle ödedikten sonra, ikinci bin dirhemi, birlikte ikrar ederlerse; onun tamamı da öncekini inkar edenin üzerine hükmedilir. Ve önceki ikrar eden, ona bir tazminatta bulunmaz.
Şayet, önce her ikisi birden, bir adama yüz dirhemi" ikrar edip, sonra da, onlardan birisi, "bir yüz dirhem daha" ikrar eylese, önceki yüz dirhem yarı yarıya hükmedilir.
Eğer ikrar olunan o yüz dirhemi onlardan birinden alıp, diğerinden almasa, aldığı kardeş diğerine müracaat ederek, verdiğinin yarısını alır.
Eğer, önce birisi ikrar ederek "babalarının bir adama, yüz dirhem borcu olduğunu" söyler, sonra da diğeri, "bir yüz dirhem d.aha" ikrar ederse; her biri, ikrar eylediklerini, ikrar olunan şahsa öderler. Mebsût'ta da böyledir.
Bir adam, üç oğul ile üçbin dirhem bırakarak ölür; bunlar, aralarında taksim ederek, biner dirhem alırlar; sonra da yabancı biri, "babalarında, üç bin dirhem alacağının olduğunu" iddia eder; üç kardeşten en büyüğü bunun tamamını kabul eder; ortanca, iki bin dirhemini kabul eder; küçük de bin dirhemini kabul ederse; İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, büyük kardeşten, bin dirhem; ortancadan, bin dirhem; küçükten ise bin dirhemin üçte birisi alınır.
Bu hal, üçü bir arade iken olursa böyledir.
Eğer ayrı ayrı mülâki olursa, durum değişir. Mesela: Önce küçüğe varsa, ondan bin dirhem alır. Ondan sonra, ortancaya uğrasa, bin dirhem de ondan alır. Sonra da büyüğe varınca, bin dirhemini de ondan alır.
Kitap'da, ortanca kardeş ile küçük kardeş ikrar edene bir şey için müracaat edip edemiyecekleri zikredilmemiştir.
Alimler: En-küçük ikrarda ittifak edenlere, bin dirhemin üçte ikisi için müracaat eder. Amma ortanca bir şeyle müracaat edemez." demişlerdir.
Bu İmâm Muhammet! (R.A.)'e göre böyledir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise, o da, en büyüğe, binin altıda biri ile müracaat eder.
Bu, önce küçüğe mülâki olduğu zaman böyledir.
Şayet önce büyüğe uğrarsa, ondan bin dirhemini alır; sonra ortan-cıya uğrarsa, ondan da bin dirhemini alır; sonra da küçüğe uğrarsa, ondan da elindekinin üçte birini alır.
Eğer, önce ortancaya uğrarsa, bin dirhemini ondan alır. Ondan sonra, küçüğe uğrarsa söylediğimiz gibidir. Sonra da büyüğe uğrarsa, bin dirhemini de ondan alır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir adam, iki oğuldan başka varis bırakmadan ölür; bir adam da, bir dirhem alacak bırakır, borçlu da: "Gerçekten ölen zat, benden beşyüz dirhemini sağlığında aldı." der; iki oğlundan birisi de bunu doğrular, diğeri ise, yalanlarsa; yalanlayan borçludan beşyüz dirhemini alır. Doğrulayan ise, borçludan hiç bir şey alamaz.
Şayet borçlu, "Ölen zatın Ölmeden önce, bin dirhemin tamamını aldığını" söyler; iki oğuldan birisi de onu doğrular, diğeri ise yalanlarsa; yalanlayan, borçludan beşyüz dirhemini alır; doğrulayan ise, borçludan bir şey alamaz.
Yalnız borçlu, kendim yalanlayana Allah adına "babasının sağlığında, bin dirhemini aldığını bilmediğine," yemin verir. Eğer yemin ederse, borçludan beşyüz dirhemini alır.
Ölen, bununla beraber bin dirhem daha terk etmiş olsa, o bin dirhemi iki kardeş aralarında paylaşsalar. İşte o zaman, borçlu, kendisini tasdik edene müracaat ederek, ondan miras olarak aldığı beşyüz dirhemi alır. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, bir oğul ile bin dirhem bırakarak ölür; başka biriside iddia ederek, "Ölen zatta, bin dirheminin olduğunu" söyler ölenin; oğlu da, onu doğrulayıp, hükümlü veya hükümsüz onu öder; sonra da daha başka birisi, "ölen zatta bin- dirheminin olduğunu" iddia eder; onu da ölenin oğlu yalanlar, fakat, önceki alacaklı onu doğrular; ikinci alacaklı da, birincinin alacağını inkar ederse; onun inkarına iltifat edilmez. Ve bu alacaklılar, öncekinin aldığı bin dirhemi yarı yarıya taksim ederler.
Keza, ikinci alacaklı, üçüncü birini ikrar ederse; bu durumda o üçüncü alacaklı, ikincinin elinde olanın yarısını alır. Hâvf'de de böyledir. [10]
Konular
- İkrahın Hükmü
- 2- İKRAH KARŞISINDA YAPILMASI HELÂL OLAN VEYA HELÂL OLMAYAN ŞEYLER
- 3- TELCİE AKİDLERİ İLE İLGİLİ MESELELER
- 4- İKRAHLA İLGİLİ ÇEŞİTLİ MESELELER
- KİTÂBÜ'L-İKRÂR
- 1- İKRARIN SERİ MANASI, RÜKNÜ, ŞARTİ, CEVAZI VE HÜKMÜ
- İkrarın Mânâsı
- İkrarın Rüknü
- İkrarın Şartı
- İkrarın Hükmü
- 2- İKRAR SAYILAN VE İKRAR SAYILMAYAN ŞEYLER
- 3- İKRARIN TEKRARLANMASI
- 4- İKRARIN SAHİH OLDUĞU VE SAHİH OLMADIĞI HALLER
- 5- MEÇHUL VE MÜBHEM OLAN HUSUSLARDA İKRAR
- 6- HASTA KİMSELERİN İKRARLARI VE DİĞER FİİLLERİ
- 7- MURİSİN ÖLÜMÜNDEN SONRA VARİSİN İKRARI
- 8- İKRAR EDEN ŞAHISLA MUKİRRUN LEH ARASINDAKİ İHTİLÂF
- 9- BİR KİMSENİN, BİR YERDEN BİR ŞEY ALDIĞINI İKRAR ETMESİ
- 10- İKRARDA MUHAYYERLİK İSTİSNA VE RÜCÛ
- 11- BİR KİMSENİN, "BAŞKA BİR ŞAHSIN MALINI ELİNE GEÇİRDİĞİNİ İKRAR ETMESİ VE "BAŞKA BİR ŞA
- 12- İKRARIN HALE İSNADININ SIHHATİNE MANİ OLMASI VE İKRARIN HÜKMÜNÜN SABİT OLMASI
- 13- ŞİRKETİN İKRAR EDİLMESİ VEYA İKRAR EDİLMEMESİ, BİR KİMSENİN, KENDİSİNİN BİR BAŞKASI İLE ORTAK OL
- 14- SARİH BİR İBRA'IN BULUNUP BULUNMADIĞININ İKRAR EDİLMESİ
- Bu Konu İle İlgili Mes'eleler
- 15- İKRAH (= ZORLAMA) İLE YAPILAN İKRAR
- 16- NİKÂH, TALÂK VE KÖLE AZAD ETME HUSUSUNDAKİ İKRAR
- 17- NESEP, ÜMM-Ü VELEDLİK, AZAD ETME, KİTABET VE TEDBÎR HUSUSLARINDA İKRAR
- 18- ALIŞ-VERİŞ VE SATILAN ŞEYDEKİ KUSUR HUSUSUNDAKİ İKRAR