Namazın Vacipleri

Namazda, Fâtihâ ve Sûre Okumak Vacibtir.

İlk iki rek'atte veya bunların birinde, Fâtihâ'yı okumayan kimsenin, sehiv secdesi yapması lâzım gelir. Fakat, buralarda, Fâ-tüîâ'nın çoğunu okur da, azını unutursa, sehiv seodesi yapması ge­rekmez. Fakat, yarıdan fazlasını unutsa sehiv secdesi gerekir. Bu hükümlerde, imâmla müktedî arasında bir fark yoktur. Fetâvâyi Kâ­dîhân'da da böyledir.

Namaz kılan kimse, son iki rek'atte, Fâtihâ okumayı terk ederse ve bu namaz, farz bir namaz ise, sehiv secdesi icab etmez. Ancak, bu namaz, nafile veya vitir ise, bu kimsenin, sehiv secdesi yapması vacip olur. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.

Namaz kılan kimse, ilk iki rek'atte Fâtihâ'yı tekrarlamış olursa, sehiv secdesi yapması gerekir. Bu kimse, Fâtihâ'yı sûreden sonra veya son iki rek'atte tekrar tekrar okursa, bir şey lazım gel­mez. Tebyîn'de de böyledir.

Fâtihâ'yı okuyup, bir harfini okumayan kimse veya Fâtihâ'-nın çoğunu okuyan kimse, bunu unutarak, sonra Fâtihâ'yı tekrar okusa, bu kimse, Fâtihâ'yı iki defa okumuş menzilindedir. Zahîriy-ye'de de böyledir.

Bir kimse, Fâtihâ'dan sonra iki âyet okusa ve sehven rü-kû'a varsa; sonra da durumu hatırlayıp dönse ve üç âyete tamamla­sa, bu kimseye, sehiv secdeleri lazım olur. Zahîriyye'de de böyledir.

Fatiha'yı, zamm-ı sûreden sonra okuyan kimsenin, sehiv secdesi yapması lazım gelir. Tebyîn'de de böyledir.

Son rek'afclarde, Fâtihâ'yı ve zamm-ı sûreyi okumuş olan kimselere, sehiv secdesi icabetmez. Esahh olan budur.

Bir kimse, Fâtihâ'yı, rükû'da, secdelerde veya. teşehhüd için oturduğu zaman okursa, sehiv secdesi yapması lâzım gelir. Bu hü­küm o Kimsenin, önce Fâtihâ'ya başlayıp sonra teşehhüdü oku­duğu hallerdedir. Bu kimse, eğer Önce teşehhüdü okur, sonra da Fâ­tihâ'yı okursa, sehiv secdesi gerekmez. Serahsî'nin Mumyt'inde de böyledir.

Bir kimse, ikinci iki rek'atte Kur'ân'dan bir şey okumasa ve tesbihde de bulunmasa, İmâm-ı A'zam (R.A.) 'dan şöyle buyurdu­ğu rivayet olunmuştur : «Eğer bu kimse, kasden okumamış ise, kö­tülük yapmış olur. Fakat, sehven okumamış ise, sehiv secdesi yap­ması lazım gelir.

tmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un rivayetine göre ise, İmâm Ebû Ha-nife (R.A.) şöyle buyurmuştur : «Kıraati kasden terk edene, bir günah yoktur; sehven -terk edenin de sehiv secdesi yapması gerek­mez.» Bu kavle itimad olunur. Fetâvâyİ Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, birinci veya ikinci rek'atte Fâtihâ'yı okumayı unutsa, sûrenin bir kısmını okuyunca da durumu hatırlasa, derhal Fâtihâ'yı okumaya başlar; sonra da sûreyi okur. Fakîh Ebul - Leys: «Bu durumda, sûreden tek bir harf okumuş olsa bile, sehiv secdesi lazım gelir.» demiştir.

Keza, bir kimse, Fâtihâ'yı okumadığını süreyi okuduktan sonra hatırlasa veya rükû'da hatırlasa veya rükû'dan başını kaldırdıktan sonra hatırlasa, bu kimse, Fâtihâ'yı okur; sonra sûre'yi iade eder; namazın sonunda da sehvinden dolayı secde eder.

Hulâsa'da : «Bir kimse, rükû' yaptığı esnada, sûre okumamış ol­duğunu hatırladığında, başını kaldırıp sûre okur ve rükû'u iade ey­lerse; o kimsenin, sehiv secdesi yapması lazım gelir.» denilmiştir. Sahih olan kavil budur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir kimse, birinci rek'atte,'bir sûre okusa, ikinci rek'atte de ondan önce bulunan bir sûre okusa, bu kimsenin sehiv secdesi yapması gerekmez. Muhiyt'te de böyledir.

VelvâHciyye'de : «Bir kimse, namaz esnasında secde âyet­lerinden birini okusa ve bundan dolayı secde yapmayı unutsa; son­radan da. bu durumu hatırlayıp secde etse, bu kimsenin sehiv sec­desi yapması gerekir. Çünkü bu şahıs, vacip olan vash (secde âye­tinin akabinde secde etmeyi? terk etmiş olmaktadır. «Bu kimsenin sehiv secdesi yapması gerekmez.» diyenler de olmuştur. Fakat, bi­rinci görüş esahhtır. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir kimse, namazda bir sûre okumak istediği zaman, o sû­rede yanılır ve okuyamaz ve bu sebeplede başka bir sûre okursa, bu kimsenin, sehiv secdesi yapması gerekmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Kıraati, ilk iki rek'ate tayin (ve tahsis) etmek de namazın vaciblerindemdir. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.
Mükerrer fiillerde, tertibe riayet etmek de namazın vacib-1 erindendir.

Bir kimse, şayet bir rek'atteki iki secdeden birini terk etmiş bulunsa ve durumu namazın sonunda hatırlasa; o kimse, hem o sec­deyi hem de sehivden dolayı sehiv secdesi yapar. Bu durumda, ter­tibi terk etmiş olduğu için, namazın, o secdeden Önceki bölümünü iade eylemez.

Ancak, rükû'u, kıraate takdim etmişse Ckıraattan önce rükû' yapmışsa) bu kimsenin sehiv yapması lazım gelir; fakat, o rükû; sayılmaz ve bu kimsenin kıraatten sonra tekrar rükû' etmesi gere­kir. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.
Ta1 clil-i erkan da namazın vaciplerin d endir.

Ta'dil-i erkân : Rükû'da ve secdelerde bütün uzuvların hareket­lerinin durması ve sakinleşmesidir. Bunun terk edilmesi halinde, sehiv secdesi gerekip gerekmiyeceği konusunda ihtilaf vardır.

Ta'dil-i erkânın vacip mi, sünnet mi olduğu hususunda da ihti­laf vardır. Vacip olduğunu kabul edenler, terkinden dolayı sehiv secdesinin lâzım olduğunu söylemişlerdir. Bedâ'ide de, bu görüş sa-hihlenmiştir. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.

Namazda, ka'de-i u'lâ ( = birinci oturuş) da vaciptir.

Bir kimse, namazda, birinci oturuşu terk ederse, o kimseye se­hiv secdesi lazım gelir. Tebyîn'de de böyledir.

Teşehhüd de namazın vaciplerindendir.

Bir kimse, birinci veya ikinci oturuşta, teşehhüdü terk ederse, o kimsenin sehiv secdesi yapması vacip olur. Keza, teşehhüdün bir kısmını terk eden kimseye de sehiv secdesi vacip olur. Tebyîn'de de böyledir.

Teşehhüdün, tamamınm veya bir kısmının terk edilmesi halinde, sehiv secdesinin vacip olması hususunda, namazın farz ol­ması ile nafile olması arasında bir fark yoktur. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.

Namaz kılan kimse, teşehhüdü, birinci rek'atte, ayakta okursa, kendisine bir şey lâzım gelmez. Fakat, teşehhüdü, ikinci rek'atte ayakta okuması halinde, âlimler arasında ihtilâf olmuştur. Sahih olan bu durumda da sehiv secdesi lazım olmadığıdır. Zahiiiy-ye'de de böyîedir.

Teşehhüdü ayakta okuyan kimse, bunu Fâtihâ'dan önce okumuş olsa, üzerine sehiv secdesi lazım olmaz; Fâtihâ'dan sonra okursa, sahiv secdesi lazım olur. Esahh olan görüş budur. Çünkü, Fâtihâ'nm sonu, sûrenin okunacağı yerdir. Bir kimse, burada, te­şehhüdü okuyunca, gerçekten vacibi tehir etmiş olmaktadır. FâtÖhâ'-nm evveli ise, sena mahallidir. Tebyîn'de de böyledir.

Namaz kılan kimse, ikinci iki rek'atte, teşehhüdü okursa, kendisine sehiv secdesi   lazım olmaz. Serahsî'nin   Muhıyt'inde de

böyledir.

Bir kimse, ,teşehhüdü okuduktan sonra Fâtihâ'yı okumuş olsa, sehiv secdeleri gerekmez.

Fakat, Fâtihâ'yı, teşehhüdü okuyacağı yerde okuyan kimseye, sehiv secdeleri vacip olur. Keza, bu durumda, önce Fâtihâ'yı sonra da teşehhüdü okursa üzerine sehiv secdesi lazım gelir.

Vâkıâtü'nNâtıhyye'de, Ebû Hanîfe (R.A.) den rivayet edi­lerek şöyle. denilmiştir«Bir kimse, teşehhüd mahallinde kıraate başlamış olsa, sonra da teşehhüdü okusa, sehiv secdesi lazım gelir.

Teşehhüdü okuduktan sonra, Fâtihâ'yı   okusa, bu durumda sehiv secdesi gerekmez.

Bir kimse, teşehhüdü ayakta veya rükû'da veya secdede okumuş olsa, sehiv secdesi lazım gelmez. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, ilk oturuşta, teşehhüdü tekrar okumuş olsa, üze­rine sehiv secdeleri lazım olur.

Keza bir kimse, ilk oturuşta, teşehhütden sonra, salavât-ı şerî-feleri de okumuş olsa, kendisine sehiv secdeleri vacip olur. Tebyîn-de de böyledir. Fetva da bunun üzerinedir,

Salavâtlann, ne kadarının okunması halinde, sehiv secde­sinin gerekeceği hususunda, ihtilaf edilmiştir. Bazıları : «Allahümme salli'alâ Muhammed dese, sehiv secdeleri vacip olur.» dediler. Ba­zıları ise : «...ve îalâ âl-i Muhammed diyene kadar sevih secdeleri lazım olmaz.» dediler. Birinci kavil esahhtır.

Teşehhüdü, son kâdede (= son oturuşta) tekrar eden kimsenin sehiv secdesi yapması gerekmez. Tebyîn'de de böyledir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.> ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a gö­re, namaz kılan kimse, selam verene kadar teşehhüd okumayı unut­muş olsa; sonra da hatırlasa, teşehhüdü iade eder ve sehiv secdele-îerini yapar. Muhıyt'te de böyledir.

Cemaate namaz kıldırmakta olan imâm veya tek basma namaz kılan kimse, oturacağı yerde kalakr; kalkacağı yerde oturur, ayağa kalkmak istediği zaman tam doğrulur veya tam doğrulmaya yakm bir hal alırsa, işte bu durumda geri dönüp birinci oturuş­ta oturmaz. Bu, Fetâvâyi Kâdîhân'da böyledir. Bu durumda, bu kimseye, sehiv secdeleri vacip olur. Bu kimse, oturuşa dönerse, na­mazı bozulur. Sahih olan budur. Tebyîn'de de böyledir.

Eğer böyle olmazsa, (yâni, kıyama yakın bir şekilde kalk­mış olmadan, oturursa) sehiv secdeleri yapmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'­da da böyledir.

Doğrulmuş oima hususunda, her insanın, aşağı kısmının yarısına itibâr olunur. Yar.i, bir kısımm aşağı yarısı düzelirse, kıya­ma yakın olmuş olur. Aksi taktirde, kıyama yakın olmuş olmaz. Kâ-fî'de de böyledir

Bir rivayette ise, namaz kılan kimse, dizlerinin üzerine kalktığı zaman/geri oturursa, sevih secdelerini yapar. Burada oiıin-ci oturuşla İkinci oturuş müsavidir îtfrnad bu kavledir.

Bir kimse, uyluklarını kaldırır fakat dizleri yerde olur, onları k^ldırmazsa, bu durumda Ebû Yûsuf'tan (R.A.) gelen bir rivayete göre, sevih secdeleri gerekmez. Fetâvâyi Kâdihan'da da böyledir,

Keza, bir kimse, rükû' yerine secde, secde yerine rükû' ya­parsa veya bunları tekrar yaparsa veya bir farzı ileri veya geri aîuv sa, bu hallerin hepsinde de sehiv secdeleri lazım gelir;

KuJûrî'de: «Bir kimse, kendisinden zikir yapması gereken, na­maz Bilerindenbirini terk ederse, bu kimsenin sehiv secdesi yap­ması gerekir.» denilmiştir. Çünkü, içinde zikir bulunan bir namaz fiilinin emredilmiş olması, bu fiilin yapılmasının maksûd olduğuna — bizzat — bir emaredir. Bu fiilin terk edilmiş olması; sebebi ile namazda noksanlık — kuvvetlenmiş — olur. Bu durumda da sehiv secdesi yapma mecburiyeti oluf*

İçinde zikir bulunan bir namaz fiilinin, terki söz konusu değil­se, sehiv secdesi de söz konusu değildir. Sağ eli, sol elin üzerine koy­mak gibi... Ve, rükû' ve secdelerin kavmeleri gibi...

Namaz kılan bir kimse, oturup teşehhtid okuduktan sonrâ> üç rek'at mı yoksa dört rek'at mı kıldığı hususunda şüpheye düş­tüğünde, bu şüphe ile; selam verme zamanına kadar meşgul olur; son­ra da dört rek'at kıldığına kalbi kanaat getirirse, namazım ,tamamlar ve sehiv secdeleriini yapar. Fakat, bu şüpheye, bir tarafına selam verdikten sonra, düşerse, sehiv sevdelerini yapması gerekmez.

Bir kimse, namaz kıldığı zaman abdestü bozulur ve abdest al­maya gidince de yukarıdaki giıbî bir şüpheye düşer ve bu şüpheden dolayı, abdest almayı bir'müddet geriye bırakırsa, o kimsenin sehiv, secdesi yapması lazım gelir.

Vitir namazında Kunût okumak da namazın vâcip-lerindendir.

Bir kimse, kunûVu terk ederse, sehiv secdesi yapar.

Sehiv secdesinin terki," rükû'dan; başm kaldırılması ile tahak­kuk eder.
Vitir namazında, taatten sonra, KusButftan önce alınması gere­ken tekbiri1 terk etmişbulunan kimse,.sehiv secdesi yapar. Çünkü o tekbir bayram tekbirleri menzaîmdedir. Tebyİrfde de böyledir.

Bayram Namazlarındaki  ziyâde  tekbirler de vacip­tir.

Bedâi'de: «Bir kimse, bu tekbirleri terk .ettiği veya noksan veya fazla yaptığı veyahut da yapılması gereken yerin haricindcyap-tığı zaman, bu kimsenin, sehiv secdesi' yapması lazım gelir.» denil­miştir. Bahrü'r- Râık'ta da  böyledir.

Hasan'uı İmâmı Azam (R.A.) dan rivayet ettiğine' göre: Bu hususta, noksan fazla, çok az, müsavidir. îmâm, bayram namaz­larının birini bile unutmuş olsa-, sehiv secdesi yapar. Zehıyre'de de böyledir.
Keşfu 1 - fesrâr'da : «îmâm, bayram tekbirlerinden birini — veya bir kaçını — unuttuğu zaman, rüku'a varmış olsa bile tek­rar kıyama döner, (doğrulur.) Mesbûk ise, böyle değildir. Bu durum­da mesbûk, tekbirleri rükû'da getirir,» denilmiştir, Bahrü'r - Râık'-,ta da böyledir.

Bir kimse, bayram namazının, ikinci rek'atinin rükû' tek­birini terk ederse, sehiv secdesi yapması- gerekir. Çünkü, bayram tekbirlerine tabî olarak, bu tekbîr de vacibtir. Fakat, birinci rek'atin rükû' tekbiri böyle değildir. Çünkü bu tekbir, bayram tekbirlerine mülhak (= katılmış) değÜdir. Tebyifcn'de de böyledir.

Cum'a bayram, farz ve nafile namazların hepsinde, sehiv. secdesi (ile ilgili hükümler) aynıdır. Ancak, âlimlerimiz : «Bayram ve cum'a namazlarında sehiv secdesi yapılmaz; çünkü, yapılması halinde insanlar arasına fitne düşer.» demişlerdir. Muhıyt'te de böyledir.

Bazı namazlarda cehren (=açıktan), bazı namazlarda da, hafiyyen=gizlice) okumak vaciptir.

Bir kimse, gizli okunacak yerde açıktan, açıktan okunacak yerde gizli okursa, o kimseye sehiv secdeleri vacip olur.

Açık veya gizli okumanın miktarında ihtilaf edilmiştir. «Her iki halde de kendisi ile namazın caiz olduğu miktarda okumaktır.» denilmiştir. Esahh olan da budur. Bu hususta, Fâtihâ ile başka sû­re ve âyetler arasında da bir fark.yoktur.

Yalnız başına namaz kılan kimsenin, gizlide de, açıkta da sehiv secdesi gerekmez. Çünkü bunlar, cemaatin özelliklerindendir. Tebyin'de de böyledir.
Namaz kılan kimse, açıktan eûzü - besmele çekse, veya â-mih dese, sehiv secdesi yapması gerekmez. FetâvâyS Kâdihân'da da böyledir. [67]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..