Cuma'nınt Edasının Şartları :
Bu şartlar, namaz kılan şahsın dışında olan şartlardır:
1- Cuma kılınan yerin şehir olması :
Zahirü'r- rivâyede Şehir : KendisindeMüftî (= fetva veren), kadı (*= hâkim hüküm veren) bulunup, hadlerin ikame edildiği (= verilen cezaların yerine getirildiği) ve binalarının da Mina binaları kadar olduğu yerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. Hulâsa'-da ise : İtimat bu kavü üzeredir.» denilmiştir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Hadleri ikamenin = verilen cezalan infaz etmenin) manası :Bunu yapmaya gücün yetmesi, yetki ve seîahiyet bulunmasıdır. Gryâsiyye'de de böyledir.
Cum'a namazı, .şehirde caiz olduğu gibi, finâ-i mısr'da da a: izdir.
Finâ-i mısr : Şehrin mühim işlerini yürütmek için hazırlanmış, şehre bitişik yer, meydan, demektir.
Bir kimsenin, ikamet ettiği oturup durduğu) yer ile şehir arasında, ekin tarlaları veya hayvan otlakları gibi aralıklar bulunursa, bu durumda olan kimselere, cum'a namazı farz olmaz. Buhâ-ra'da Kal' denilen mevki böyledir.
Bu gibi yerlerde bulunanlara -^ezan sesini işitmekte olsalar bile cum'a namazı farz değildir,
Bftr ok atımı mesafe, bir veya birkaç mil mesafe bir şey değildir, Mâfâsa'da da böyledir.
Bu kavli, Fakih Ebû Ca'fer, Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf (R.A.) 'tan rivayet etmiştir. Şerosül - Eimme Halvânî'nin ihtiyarı da budur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Cum'a günü şehre gidip, orada kalmaya niyyet eden köylülerin de cum'a namazım kılmaları lazımdır. Çünkü, o kimse, o gün şehir halkından birisi gibi olmuştur.
Fakat, bu kimse, o gün şehirden çıkmak niyyetinde olursa, cum'a vaktinden önce de çıksa, sonra da çıksa, o kimsenin cum'a namazı kılması lazım gelmez.
Ancak, bu kimse, buna rağmen cum'a namazım kılarsa, sevap . kazanır, Fetâvâyi Kâdîhân'da, Tecnfe'de ve Muhıyt'te de böyledir.
Üzerlerine cum'a farz olmayan köylüler ve bâdiyeliler, cum'a günü öğle namazını, ezan okuyup, kamet getirerek, cemaatle kılarlar.
Misafir (= yolca) olanlar ise, cum'a günü öğle namazlarını şehirde tek tek kılarlar.
Şehirde mukim oldukları halde, cum'a namazını kılmamış bulunanlar da, öğle namazlarını tek tek kılarlar.
Hapiste olanlar ve hastalar da, cum'a günü öğle namazım cemaatle kılamazlar. Şayet kılarlarsa mekruh olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Halife veya Hicaz Emîri'nin, hacc mevsiminde, Mina'da cum'a kıldırmaları caiz olur. Ancak, Hacc Emîri'nin burada, cum'a kılması Cai/ olmaz. Hacc Emiri'nin mukîm veya misafir olması da müsavidir. Ancak, Hacc Emîri, cuma hususunda, Irak Emîrindön veya Mekke Emîrinden izin almış bulunuyorsa, bu durumda cum'a kıldırması caiz olur. «Hacc Emiri mukim ise caiz olur.» diyenler olduğu gibi «Misafir ise asla caiz olmaz.» diyenler de olmuştur. Sahih olan ise, önceki görüştür. Bedâî'de de böyledir.
Hacc mevsiminin dışında ise bu caiz olmaz._ Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Arafat'ta cum'a namazı kılınmaz.'Bu hususta ittifak vardır. Kâ-ff.de de böyledir.
Bir şehirde, bir çok yerde cum'a namazı kılınabilir. Bu, İmâm-ı A'zam (R.AJ ve İmâm Muhammed (R.A.) 'in kavlidir. Bu kavil, esahhtır. İmâm Serahsî: «Gerçekten sahih olan kavli budur.» demiştir. İmâm-ı A'zam (R.A.)'m yolu da budur. Bizim ihtiyarımız da budur. Balırü'r - Râık'ta da böyledir.
Cum'a günü, şiddetli yağmur yağması halinde, insanlar, cum'aya gidip gitmeme hususunda, bir genişlik ve serbestlik içindedirler.
Her hangi bir yerde, cuma'nm caiz olup olmadığı hususunda bir tjereddüt meydana gelirse, (bulunulan yerin şehir olup olmadığı hakkında veya başka bir durumda) mukim olan, cum'a ehlinin, cum'a namazından sonra, öğle namazı niyyeti ile dört rek'at namaz kılmaları münasip olur. Bir kimse, böyle yapmakla, eğer cum'a yerini bulmamış olursa, kesin olarak vaktin farzı uhtesinden düşmüş olur. Kâfî'de de, Muhıyt'te de böyledir.
Kılınan bu dört rek'at namaza nasıl niyyet edileceği, hususunda görüş aynîığı vardır. «Bu namazı kılan kimse, üzerinde olan son öğle namazı kılan, kimse, üzerinde olan son öğle namazı niyyeti ile kılar.» denilmiştir. En güzeli budur. îhtiya'ta uygun olan ise : «Niyyet ettim, vaktine erişip de henüz kılmadığım son öğle namazına» demektir. Gımye'de de böyledir,
Fetâvâyi Âhu'da : «Cum'a namazından sonra kılınan dört rek'atıte, bizim memleketimizde uygun olan, dört rek'atin hepsinde de Fatiha ve zamm-ı sûre okumaktır, denilmiştir. Tatarhâniyye'de
2- Cum'amn edasının şartlarından bM de sultandır.
Cum'a namazını, ister âdil olsun, ister zâlim bulunsun, hükümdar f veUyyü'1-emr) küdırır. Nisâb'dan naklen Tatarhânlyye'-de de böyledir.
Cum'a namazını, veliyyü'l-emr'in emrettiği, em'r, kadı veya hatipler de kıldırabilir. Aynî'nin Hidâye Şerhi'rade de böyledir.
Sultanın veya vekilinin emri ve izni olmadan, cum'ayı kıldırmak caiz olmaz. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Cum'a günü, bir kimsenin, imâm hazır iken, ondan izin almadan hutbe okuması caiz olmaz. Ancak, imâm izin verirse, o kimsenin hutbe okuması caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Emir hasta olursa, emniyet işleri ile görevli kimsenin, ondan izin almadan cum'a namazını kıldırması caiz olmaz; bu izni almışsa caiz olur. Câmhı'l - Cevânû'den naklen Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir beldeye kadı olarak tayin edilmiş bulunan kölenin, cum'a namazı kıldırması caizdir. Hulâsa'da da böyledir.
İdaresi altındaki insanları, emirler gibi idare etmekte olan ve huyca da emirlere benziyen ve devlet başkanından berat almamış .bulunan bir mütegalibenin arkasında, cum'a namazı kılmak caiz olmaz.
Bir kadın devlet başkanı olduğu zaman, onun emri ile cum'a namazı kıldırmak caiz olur. Fakat, kendisi cum'a namazı k.ıl-dıramaz. FethU'l - Kadîr'de de böyledir.
Zamanımızda [8] tam yetkisi bulunmayan, buna izinli oldukları, beratlarında veya ahidlerinde yazılı olmayan valiler ve emniyet amirleri, cum'a namazını kıldıramazlar. Ancak, bu izne sahip oldukları zaman küdırabilirler. Giyâsiyye'de de böyledir.
Bir şehrin valisi Ölürse, cenaze namazını yakîni kıldırır. Fakat, cenaze namazını emniyet amiri veya kadı kıldınrsa, bu da caiz olur. Şayet, bunlardan hiç biri orada hazır bulunmazsa, insanların seçtiği birisinin bu cenaze namazını kıldırması da caizdir. Sirâciyye'de de böyledir.
Cuma kıldırmaya izni bulunan bir imâm olmadığı zaman, cemaatin üzerinde görüş birliği ettiği bir kimsenin imâm olup, cuma namazını kıldırması sahih olur. Tehzîb'de de böyledir.
Bir devlet başkanı vefat ettiği zaman, onun tâyin etmiş olduğu valilerin ve müslüman'arın işlerini yürüten âmirlerin, azledilmedilderi müddetçe, cum'a namazı kıldırmaları caizdir. Se-rahsl nin Muhıyt'inde de böyledir.
Emrin, hutbe okumak için yerdiği izin, cum'a kıldırmak için de geçerli bir izindir. Cum'ayı kıldırmak için verdiği izin ise, hutbe okumak için de geçerlidir. Hatta, emîr bir kimseye: «Hutbe oku, fakat namazı kıldırma.» demiş olsa bile, bu emirle, yine de namaz kıldırması caiz olur. Zahidi'de de böyledir.
Bir çocuk veya bir nasrânî (=hıristiyan), bir şehre vali tayin edilmiş olsa, daha sonra da, çocuk bulûğa erişse veya hıristi-yan müslüman olsa, yeniden izin almayınca, cum'a kıldiramazlar. Ancak, devlet başkanı onlara: «Büüûğa erince veya müslüman olunca hutbe okuyun.» demişse, bunlar cum'a kıldırabilirîer. Tehzib'de de böyledir.
Bir hükümdar, yolculuğa çıktığı zaman, köylerde insanları toplayıp, cum'a namazı kıldıramaz. Fakat, hükümdar kendi şehirlerinden bir şehre varırsa, misafir olduğu halde kıldırdığı Cum'a namazı caiz olur. Çünkü, kendisinin emri ile, başka birinin cum'a kıldırması caiz olunca, kendisinin kıldırması _elbette daha evlâ olur.
Bir şehrin imâmı, başka bir şehre tayin edilse, o şehrin insanları bu imânını kendilerine düşman olması sebebi ile veya buna benzer bir halden dolayı şehirden kaçsalar; sonra da geri toplanmak isteseler, bu durumda onlar, imâmı tayın etme yetkisinde olan idareciden (devlet başkanından) izin almadıkça toplanmazlar. Faldh Ebû Ca'fer: «Bu hüküm, o imâmın, insanlar herhangi bir meşru' sebeple men ettiği ve o yerin şehiiüikten çıkmasını uygun görüp, istediği zaman geçerli olur. Fakat, imâm, inadından dolayı veya o insanlara zarar vermek maksadı ile men ediyorsa, bu durumda o insanlar, toplanırlar ve bir imâmın arkasında cum'a namazlarını da kılarlar. Zahiriyye'de de böyledir.
Azledilen bir imâm, azil yazısı gelene kadar veya önüne ikinci bâr emirin geçmesine kadar, cemaate cum'a namazı kıldıra-bilir.
Azil yazısı geldikten veya yerine diğer bir emirin geldiğini bildikten sonra, cum'a namazı kıldırmış olsa, bu namaz batıl olur. Fe-tâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Cum'a imâmı namaza başladıktan sonra, yeni bir vali gelmiş olsa, bu imâm devam edip namazını tamamlar. Hıuâsa'da da böyledir.
Küffârm idaresi altında bulunan bir memlekette, rhüslü-manlarm cum'a namazı kılmaları caizdir.
Buradaki müsîümanlarm rızası ile, bir hakim de hüküm vere bilir.
Fakat, böyle bir beldede yaşayan müslüman] arın, kendilerine, müslüman bir vali aramaları lazımdır. Mi'râcü'd - Dirâ'ye'de de böyledir.
3- Cum'anın edasının şartlarından: birisi de öğle vaktinin girmiş olmasıdır :
İmâm-ı Azam (RA.)'a göre, cum'a namazı.kılınırken, teşehhüt miktarı oturacak kadar bir vakit geçtikten sonra, öğlenin vakti çıkmış olsa, cum'a namazı fesada gider.
Bu durumda, iki namazın arasında bulunan ayrılık ve farklılıktan dolayı da, cunı'anm üzerine, öğle namazı bina edilemez. Teb-yîn'de de böyledir.
İmâma uyan bir kimse, cum'a namazında uyuduğu zaman, vakit çıkacak olsa, bu muktedî'nin cum'ası fesada gider. Fakat, vakit çıkmadan, imâmın namazı bitmiş olsa ve muktedî bu sırada uyan-sa, cum'a namazını tamamlar. Muhıyt'teıde böyledir.
4- Cum'aınn edasının şartlarından birisi de namazdan önce hutbe okumaktır.
0 Cum'a namazı hutbesiz kılınsa veya vakit girmeden Önce, hutbe okunmuş olsa, caiz olmaz. Kâfî'de de böyledir.
Hutbenin farzları ve sünne-Çleri vardır.
Hutbenin ilki fara vardır :
1- Vakit.
2- Afllahû Teâlâyı zikretmek. [9]
1- Cuma kılınan yerin şehir olması :
Zahirü'r- rivâyede Şehir : KendisindeMüftî (= fetva veren), kadı (*= hâkim hüküm veren) bulunup, hadlerin ikame edildiği (= verilen cezaların yerine getirildiği) ve binalarının da Mina binaları kadar olduğu yerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. Hulâsa'-da ise : İtimat bu kavü üzeredir.» denilmiştir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Hadleri ikamenin = verilen cezalan infaz etmenin) manası :Bunu yapmaya gücün yetmesi, yetki ve seîahiyet bulunmasıdır. Gryâsiyye'de de böyledir.
Cum'a namazı, .şehirde caiz olduğu gibi, finâ-i mısr'da da a: izdir.
Finâ-i mısr : Şehrin mühim işlerini yürütmek için hazırlanmış, şehre bitişik yer, meydan, demektir.
Bir kimsenin, ikamet ettiği oturup durduğu) yer ile şehir arasında, ekin tarlaları veya hayvan otlakları gibi aralıklar bulunursa, bu durumda olan kimselere, cum'a namazı farz olmaz. Buhâ-ra'da Kal' denilen mevki böyledir.
Bu gibi yerlerde bulunanlara -^ezan sesini işitmekte olsalar bile cum'a namazı farz değildir,
Bftr ok atımı mesafe, bir veya birkaç mil mesafe bir şey değildir, Mâfâsa'da da böyledir.
Bu kavli, Fakih Ebû Ca'fer, Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf (R.A.) 'tan rivayet etmiştir. Şerosül - Eimme Halvânî'nin ihtiyarı da budur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Cum'a günü şehre gidip, orada kalmaya niyyet eden köylülerin de cum'a namazım kılmaları lazımdır. Çünkü, o kimse, o gün şehir halkından birisi gibi olmuştur.
Fakat, bu kimse, o gün şehirden çıkmak niyyetinde olursa, cum'a vaktinden önce de çıksa, sonra da çıksa, o kimsenin cum'a namazı kılması lazım gelmez.
Ancak, bu kimse, buna rağmen cum'a namazım kılarsa, sevap . kazanır, Fetâvâyi Kâdîhân'da, Tecnfe'de ve Muhıyt'te de böyledir.
Üzerlerine cum'a farz olmayan köylüler ve bâdiyeliler, cum'a günü öğle namazını, ezan okuyup, kamet getirerek, cemaatle kılarlar.
Misafir (= yolca) olanlar ise, cum'a günü öğle namazlarını şehirde tek tek kılarlar.
Şehirde mukim oldukları halde, cum'a namazını kılmamış bulunanlar da, öğle namazlarını tek tek kılarlar.
Hapiste olanlar ve hastalar da, cum'a günü öğle namazım cemaatle kılamazlar. Şayet kılarlarsa mekruh olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Halife veya Hicaz Emîri'nin, hacc mevsiminde, Mina'da cum'a kıldırmaları caiz olur. Ancak, Hacc Emîri'nin burada, cum'a kılması Cai/ olmaz. Hacc Emiri'nin mukîm veya misafir olması da müsavidir. Ancak, Hacc Emîri, cuma hususunda, Irak Emîrindön veya Mekke Emîrinden izin almış bulunuyorsa, bu durumda cum'a kıldırması caiz olur. «Hacc Emiri mukim ise caiz olur.» diyenler olduğu gibi «Misafir ise asla caiz olmaz.» diyenler de olmuştur. Sahih olan ise, önceki görüştür. Bedâî'de de böyledir.
Hacc mevsiminin dışında ise bu caiz olmaz._ Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Arafat'ta cum'a namazı kılınmaz.'Bu hususta ittifak vardır. Kâ-ff.de de böyledir.
Bir şehirde, bir çok yerde cum'a namazı kılınabilir. Bu, İmâm-ı A'zam (R.AJ ve İmâm Muhammed (R.A.) 'in kavlidir. Bu kavil, esahhtır. İmâm Serahsî: «Gerçekten sahih olan kavli budur.» demiştir. İmâm-ı A'zam (R.A.)'m yolu da budur. Bizim ihtiyarımız da budur. Balırü'r - Râık'ta da böyledir.
Cum'a günü, şiddetli yağmur yağması halinde, insanlar, cum'aya gidip gitmeme hususunda, bir genişlik ve serbestlik içindedirler.
Her hangi bir yerde, cuma'nm caiz olup olmadığı hususunda bir tjereddüt meydana gelirse, (bulunulan yerin şehir olup olmadığı hakkında veya başka bir durumda) mukim olan, cum'a ehlinin, cum'a namazından sonra, öğle namazı niyyeti ile dört rek'at namaz kılmaları münasip olur. Bir kimse, böyle yapmakla, eğer cum'a yerini bulmamış olursa, kesin olarak vaktin farzı uhtesinden düşmüş olur. Kâfî'de de, Muhıyt'te de böyledir.
Kılınan bu dört rek'at namaza nasıl niyyet edileceği, hususunda görüş aynîığı vardır. «Bu namazı kılan kimse, üzerinde olan son öğle namazı kılan, kimse, üzerinde olan son öğle namazı niyyeti ile kılar.» denilmiştir. En güzeli budur. îhtiya'ta uygun olan ise : «Niyyet ettim, vaktine erişip de henüz kılmadığım son öğle namazına» demektir. Gımye'de de böyledir,
Fetâvâyi Âhu'da : «Cum'a namazından sonra kılınan dört rek'atıte, bizim memleketimizde uygun olan, dört rek'atin hepsinde de Fatiha ve zamm-ı sûre okumaktır, denilmiştir. Tatarhâniyye'de
2- Cum'amn edasının şartlarından bM de sultandır.
Cum'a namazını, ister âdil olsun, ister zâlim bulunsun, hükümdar f veUyyü'1-emr) küdırır. Nisâb'dan naklen Tatarhânlyye'-de de böyledir.
Cum'a namazını, veliyyü'l-emr'in emrettiği, em'r, kadı veya hatipler de kıldırabilir. Aynî'nin Hidâye Şerhi'rade de böyledir.
Sultanın veya vekilinin emri ve izni olmadan, cum'ayı kıldırmak caiz olmaz. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Cum'a günü, bir kimsenin, imâm hazır iken, ondan izin almadan hutbe okuması caiz olmaz. Ancak, imâm izin verirse, o kimsenin hutbe okuması caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Emir hasta olursa, emniyet işleri ile görevli kimsenin, ondan izin almadan cum'a namazını kıldırması caiz olmaz; bu izni almışsa caiz olur. Câmhı'l - Cevânû'den naklen Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir beldeye kadı olarak tayin edilmiş bulunan kölenin, cum'a namazı kıldırması caizdir. Hulâsa'da da böyledir.
İdaresi altındaki insanları, emirler gibi idare etmekte olan ve huyca da emirlere benziyen ve devlet başkanından berat almamış .bulunan bir mütegalibenin arkasında, cum'a namazı kılmak caiz olmaz.
Bir kadın devlet başkanı olduğu zaman, onun emri ile cum'a namazı kıldırmak caiz olur. Fakat, kendisi cum'a namazı k.ıl-dıramaz. FethU'l - Kadîr'de de böyledir.
Zamanımızda [8] tam yetkisi bulunmayan, buna izinli oldukları, beratlarında veya ahidlerinde yazılı olmayan valiler ve emniyet amirleri, cum'a namazını kıldıramazlar. Ancak, bu izne sahip oldukları zaman küdırabilirler. Giyâsiyye'de de böyledir.
Bir şehrin valisi Ölürse, cenaze namazını yakîni kıldırır. Fakat, cenaze namazını emniyet amiri veya kadı kıldınrsa, bu da caiz olur. Şayet, bunlardan hiç biri orada hazır bulunmazsa, insanların seçtiği birisinin bu cenaze namazını kıldırması da caizdir. Sirâciyye'de de böyledir.
Cuma kıldırmaya izni bulunan bir imâm olmadığı zaman, cemaatin üzerinde görüş birliği ettiği bir kimsenin imâm olup, cuma namazını kıldırması sahih olur. Tehzîb'de de böyledir.
Bir devlet başkanı vefat ettiği zaman, onun tâyin etmiş olduğu valilerin ve müslüman'arın işlerini yürüten âmirlerin, azledilmedilderi müddetçe, cum'a namazı kıldırmaları caizdir. Se-rahsl nin Muhıyt'inde de böyledir.
Emrin, hutbe okumak için yerdiği izin, cum'a kıldırmak için de geçerli bir izindir. Cum'ayı kıldırmak için verdiği izin ise, hutbe okumak için de geçerlidir. Hatta, emîr bir kimseye: «Hutbe oku, fakat namazı kıldırma.» demiş olsa bile, bu emirle, yine de namaz kıldırması caiz olur. Zahidi'de de böyledir.
Bir çocuk veya bir nasrânî (=hıristiyan), bir şehre vali tayin edilmiş olsa, daha sonra da, çocuk bulûğa erişse veya hıristi-yan müslüman olsa, yeniden izin almayınca, cum'a kıldiramazlar. Ancak, devlet başkanı onlara: «Büüûğa erince veya müslüman olunca hutbe okuyun.» demişse, bunlar cum'a kıldırabilirîer. Tehzib'de de böyledir.
Bir hükümdar, yolculuğa çıktığı zaman, köylerde insanları toplayıp, cum'a namazı kıldıramaz. Fakat, hükümdar kendi şehirlerinden bir şehre varırsa, misafir olduğu halde kıldırdığı Cum'a namazı caiz olur. Çünkü, kendisinin emri ile, başka birinin cum'a kıldırması caiz olunca, kendisinin kıldırması _elbette daha evlâ olur.
Bir şehrin imâmı, başka bir şehre tayin edilse, o şehrin insanları bu imânını kendilerine düşman olması sebebi ile veya buna benzer bir halden dolayı şehirden kaçsalar; sonra da geri toplanmak isteseler, bu durumda onlar, imâmı tayın etme yetkisinde olan idareciden (devlet başkanından) izin almadıkça toplanmazlar. Faldh Ebû Ca'fer: «Bu hüküm, o imâmın, insanlar herhangi bir meşru' sebeple men ettiği ve o yerin şehiiüikten çıkmasını uygun görüp, istediği zaman geçerli olur. Fakat, imâm, inadından dolayı veya o insanlara zarar vermek maksadı ile men ediyorsa, bu durumda o insanlar, toplanırlar ve bir imâmın arkasında cum'a namazlarını da kılarlar. Zahiriyye'de de böyledir.
Azledilen bir imâm, azil yazısı gelene kadar veya önüne ikinci bâr emirin geçmesine kadar, cemaate cum'a namazı kıldıra-bilir.
Azil yazısı geldikten veya yerine diğer bir emirin geldiğini bildikten sonra, cum'a namazı kıldırmış olsa, bu namaz batıl olur. Fe-tâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Cum'a imâmı namaza başladıktan sonra, yeni bir vali gelmiş olsa, bu imâm devam edip namazını tamamlar. Hıuâsa'da da böyledir.
Küffârm idaresi altında bulunan bir memlekette, rhüslü-manlarm cum'a namazı kılmaları caizdir.
Buradaki müsîümanlarm rızası ile, bir hakim de hüküm vere bilir.
Fakat, böyle bir beldede yaşayan müslüman] arın, kendilerine, müslüman bir vali aramaları lazımdır. Mi'râcü'd - Dirâ'ye'de de böyledir.
3- Cum'anın edasının şartlarından: birisi de öğle vaktinin girmiş olmasıdır :
İmâm-ı Azam (RA.)'a göre, cum'a namazı.kılınırken, teşehhüt miktarı oturacak kadar bir vakit geçtikten sonra, öğlenin vakti çıkmış olsa, cum'a namazı fesada gider.
Bu durumda, iki namazın arasında bulunan ayrılık ve farklılıktan dolayı da, cunı'anm üzerine, öğle namazı bina edilemez. Teb-yîn'de de böyledir.
İmâma uyan bir kimse, cum'a namazında uyuduğu zaman, vakit çıkacak olsa, bu muktedî'nin cum'ası fesada gider. Fakat, vakit çıkmadan, imâmın namazı bitmiş olsa ve muktedî bu sırada uyan-sa, cum'a namazını tamamlar. Muhıyt'teıde böyledir.
4- Cum'aınn edasının şartlarından birisi de namazdan önce hutbe okumaktır.
0 Cum'a namazı hutbesiz kılınsa veya vakit girmeden Önce, hutbe okunmuş olsa, caiz olmaz. Kâfî'de de böyledir.
Hutbenin farzları ve sünne-Çleri vardır.
Hutbenin ilki fara vardır :
1- Vakit.
2- Afllahû Teâlâyı zikretmek. [9]
Konular
- Bu Konu İle İlgili Muhtelif Mes'eleler
- 12- SEHiV SECDELERİ
- Namazın Vacipleri
- İmâmın Yanılması
- Kaç Rek At Kılındığı Hakkında, İmâm İle Muktedî Arasında Çıkan İhtilaf Ve Şüphe
- 13- TİLAVET SECDELERİ
- Şükür Secdesi
- 14- HASTALARIN NAMAZI
- 15- MİSAFİRİN (= YOLCUNUN) NAMAZI
- Seferle Değişen Hükümler :
- Gemide Ve Hayvan Üzerinde Kılınan Namazlarla İlgili Hükümler
- Hayvan Üzerinde Kılınan Namaz :
- Gemide Kılınan Namaz :
- 16- CUMA NAMAZI
- Cuma Namazının Vücubunun Şartları :
- Cuma'nınt Edasının Şartları :
- Vakit :
- Allahu Teâla'yı Zikretmek :
- Hutbenin Sünnetleri
- 17- BAYRAM NAMAZLARI
- Teşrik Günlerinde Alınan Tekbirler
- Teşrik Tekbirlerinin Sıfatı
- Teşrik Tekbirlerinin Adedi Ve Mahiyeti :
- Teşrik Tekbirlerinin Şartları :
- Teşrik Tekbirlerinin Vakti :
- 18- KÜSÛF NAMAZI
- Husuf Namazı :
- 19- İSTİSKA ( = YAĞMUR DUASI)
- 20- KORKU NAMAZI
- Korku Namazı Nasıl Kılınır :