Birinci Mukaddime
"fıkıh usûlü"[1] kat'îdir, zannî değildir: bunun delili fıkıh sûlünün şeriatın küîlî esaslarına dayalı olmasıdır. Şeriatın küllî esaslarına dayanan şeyler ise kat'îdir.
Birinci önermenin beyanı, kesinlik ifade eden istikra (tüme varım)[2] yöntemi ile açıktır.
İkinci önermenin beyanı ise birkaç açıdan yapılacaktır:
Birincisi:[3] fıkıh usûlü: [30]
A) Ya aklî prensiplere;[4] bunlar ise kafidirler.
B) Ya da şer'î delillerden elde edilen genel istikraya[5] bağlıdır; bu da aynı şekilde kat'îdir. Bu ikisine ilave edebileceğimiz bir üçüncüsü[6] de bu ikisinden mürekkep olandır. İki kat'îden mürekkep olan da aynı şekilde kat'îdir. İşte bu da 'fıkıh usûlü'dür.
İkincisi:[7] eğer bunlar zannî olsalardı, o takdirde aklî olan bir hususa bağlı olmazlardı. Çünkü aklî olan hususlarda 'zan' kabul edilmez. Aynı şekilde 'şer'î külli esaslar'a da bağlı olmazlardı. Çünkü zan ancak cüz'î meselelerle ilgilidir.[8] zira eğer zannın, şer'î küllî esaslara bağlanması (taalluku) caiz olsaydı, o zaman şeriatın esasıyla ilgisi de söz konusu olabilirdi; çünkü o ilk küllî esas[9] olmaktadır. Bu ise âdeten caiz değildir[10] burada 'külli esaslar' (külliyyât)dan[11] 'zarûriyyât' 'hâciyyât' ve 'tahsîniyyât'ı kasdediyorum. Yine, eğer zannın şeriatın esasına taalluku (bağlanması) caiz olsaydı, o zaman 'şek' kin (şüphe) de devreye girmesi söz konusu olurdu. Bunun olmayacağında ise şüphe yoktur. Keza o takdirde değiştirilmesi, tebdil edilmesi caiz olurdu. Bu ise yüce Allah'ın korunmasına dair verdiği teminata ters bir neticedir. [31]
Üçüncüsü: eğer zannî olanın, fıkhın esaslarından biri sayılması caiz olsaydı, aynı şekilde inançlar (akâid, usûlu'd-dîn) konusunda da esas olmasıkabuledilirdi.buise ittifakla caiz değildir. Dolayısıyla burada da durum aynıdır. Çünkü fıkhın esaslarının, şeriatın aslına olan nisbeti, akâid esaslarının nisbeti gibidir. Her ne kadar mertebe bakımından farklı iseler de, her millette (şeriatta)[12] dikkate alınmış olan küllî esaslar olmaları bakımından birbirlerine müsavidirler. Akaidin esasları, zarûriyyâttan olan "dînin korunması" bölümüne dâhil bulunmaktadır.
Bazıları şöyle demişlerdir: şeriatın esaslarının zan ile isbatına imkan yoktur; çünkü o bir teşrîdir. Biz sadece furûda (esaslardan doğan ve ikinci derecede önem arzeden konularda) zan ile kullukta bulunmakla emrolunduk. Bu yüzdendir ki, el-kâdî (abdullah) b. Et-tay-yib, ilel (illetler) bahsinin 'aksü'1-ille'[13] tearuz halleri, illetle diğerleri arasında tercih gibi tafsilâtını; râvilerin adedleri, mürsellik (irsal) gibi haberlerle ilgili hükümlerin detaylarını usûlden saymamıştır. Çünkü bunlar kat'î değillerdir.
İbnu'l-cüveynî, bu gibi konulara usûlde yer vermesine: "kesin esaslara dayalı açıklama, mânâ bakımından[14] o kat'î delilin delalet ettiği şeye dâhildirler." diye mazeret göstermiştir.
El-mâzirî muhammedb. AliŞöyle der: "bence, el-kâdî'-nin "usûlden maksat, ilmin esaslarıdır." şeklindeki anlayışına uygun olarak bu fennin (ilmin) zannî de olsa usûlden (esaslardan) sayılmasında bir sakınca yoktur. Çünkü bu zannî olan hususlar, kendileri için değil[15] bilakis belli bir sayıda olmayan gayri muayyen şeylerin, kendilerine vurulmaları için konulmuştur. Bu durumda onlar, 'umûm' ve tıusûs' gibidirler."[16] şöyle devam eder: "ebû'l-meâlî'nin, onları usûlden saymaması uygun olurdu. Çünkü ona göre 'usûl', 'deliller edillejden; 'deliller' de, kat'î neticeye ulaştıran şeylerden ibarettir. El-kâ-dı'ya gelince, onun da daha önce naklettiğimiz asıl prensibine göre, bunları 'usûl'den çıkarmaması gerekirdi." el-mâzirî'nin sözü burada bitti.
Cevap:[17] hangi açıdan bakılırsa bakılsın, esasın kat'î olması gerekmektedir; çünkü, eğer zannî olursa onun fâsid olması ihtimâli ortaya çıkabilecektir. İstikra ile bilinir ki, böyle birşeyin dinde esas sayılması mümkün değildir. (teminât altına alınmış olmaları bakımından) genel kıstaslarla (kavânîn), bizzat (şâri'ce) ortaya konulan (mansûs) küllî esaslar arasında bir fark yoktur. ''Doğrusu 'zikri' (ki-tab'ı) biz indirdik, onun koruyucusu da elbette biziz."[18] âyetinde teminat altına alman "koruma" dan maksat, bizzat şeriat tarafından ortaya konulan (mansûs) küllî esaslardır. "bugün size dîninizi tamamladım ..."[19]âyetinde kasdedilen de işte bunlardır;cüz'î meseleler değildir.[20] eğer öyle olsaydı, o takdirde şeriatın cüz'î meselelerinden hiçbirinin bu koruma kapsamının haricinde kalmaması gerekirdi. Oysa ki, durum böyle değildir; çünkü biz bu konunun caiz olduğuna hükmediyoruz; vakıa da bunun böyle olduğunu teyid etmektedir. Zira zanlar (anlayışlar) farklıdır ve cüz'î nasslarda ihtimaller söz konusu olabilir; bu gibi hususlarda hataların bulunduğu kat'iyetle bilinmektedir: örneğin âhâd haberlerde, âyetlerin mânâlarında hatalar yapılmıştır.Bunlar da gösterir ki, "korunması teminat altına alınan 'zikir' (ki-tâb)"den maksat, onun 'küllî' olan[21] esaslarıdır. Bu duruma göre de,
Her esasın küllî olması gerekir. Bu ebû meâlî'ye göre böyledir, el-kâdî'nın görüşüne göre ise, kat'î ya da zannî delillerin ortaya konulması, usul-ı fıkıh demek olan bu kıstaslara (kanunlara) bağlı ise ve onlara vurulmadan, onlarla denenmeden o delillerle istidlalde bulunma imkanı yoksa, bu takdirde bu esasların, söz konusu deliller ayarında, hatta onlardan daha güçlü olmaları gerekir. Çünkü istidlal sırasında, delilleri ona vurmak, uygun düşmeyenleri atmak suretiyle sen, usûlü deliller üzerine hâkim kılmaktasın. Eğer bunlar kat'î olmasalardı, başkalarının sıhhatini ölçmek için nasıl kıstas olarak kullanılabilirdi?[22]
Bunların bizatihi kendileri için istenmediklerine dair bir delil de yoktur. Bu itibarla, bunlarda kat'îlik arandığı hususu göz ardı edilemez. Çünkü bunlar, diğerleri üzerine hâkim durumundadırlar; dolayısıyla, mutlaka bunların derecelerine güvenilmesi gerekir ve işte o takdirde 'kıstas' olarak kabulleri uygun olur. Yine, eğer bunların zannî olmaları caiz olsaydı, o takdirde konunun başında söz konusu edilen sakıncaların tamamı kendisini gösterirdi. Bu ise doğru değildir. Bütün bunlar teslim edilince, zannî olan şeylerin 'usûl'den sayılamayacağı bir ıstılah olarak yerleşecektir ve bu zannî olan hususların mutlak olarak 'usûl' kapsamından çıkarılması için yeterli olacaktır. Buna rağmen, usûlde zikri geçen ve kat'î olmayan[23] hususlar ise, kat'î üzerine bina edilen, ondan aslî kasıtla değil tâbilik yolu ile ayrıntı olarak ortaya çıkan meselelerdir. [24]
Konular
- KİTAP HAKKINDA (HATIRALAR, DÜŞÜNCELER)
- Mütercimin Onsozu
- MÜELLİFİN HAYATI
- Şâtıbî
- (ö. 790 = 1388)
- "EL-MUVÂFAKÂT" NEŞRİNE AİT BİR-İKİ SÖZ
- ESERİN TANITIMI
- Daha Öncekilerin İhmal Ettikleri Bahisler
- Kitabın Tanınmamasının Sebebi
- Kitaba Olan Teveccühümüzün Sebebi Ve Kitap Üzerinde Yaptığımız Çalışmalar
- Hadislerin Tahrıcı
- Önceki Baskıda Bulunan Tahrip Ve Hatalar
- Müellifin Önsözü
- Mukaddimeler
- Birinci Mukaddime
- İkinci Mukaddime
- Üçüncü Mukaddime
- Dördüncü Mukaddime:
- Beşinci Mukaddime:
- Altıncı Mukaddime:
- Yedinci Mukaddime
- Sekizinci Mukaddime
- Dokuzuncu Mukaddime
- Onuncu Mukaddime
- On Birinci Mukaddime
- On İkinci Mukaddime
- On Üçüncü Mukaddime
- BİRİNCİ KISIM