Dördüncü Mukaddime:


Fıkıh usûlünde bulunup da, üzerine furû-ı fıkıh ya da şer'î âdâb bina edilmeyen, ya da bu konuda yardımcı olmayan [43]meseleler var­dır. Bunların fıkıh usûlüne konulmuş olması iğreti olup, fıkıh usûlün­den sayılmazlar. Bu ilmin usûl-ı fıkıh şeklindeki 'fıkh'a olan izafeti de bunu ortaya koymaktadır ve bu adı sadece ona yardımcı olmasından, orada yapılacak ictihadları gerçekleştirme fonksiyonuna sahip olma­sından dolayı aldığını ifade etmektedir. Dolayısıyla böyle bir fonksiyo­nu ve faydası olmayan şey, usûl-ı fıkıhtan (fıkhın esaslarından) sayı­lamaz. Bu mukaddimeden, üzerine furû-ı fıkıhtan bir meselenin bina edildiği her şeyin usûl-ı fıkıh cümlesinden olması neticesi çıkmaz. Eğer öyle olsaydı nahiv, lügat, iştikak, tasrif, meânî, beyân, aded, mesaha, hadis... Gibi fıkhın tahkiki[44] (uygulanması) sırasında kendi-sine ihtiyaç duyulan ve meselelerinden bazısının üzerine bina edildiği bütün ilimlerin hep usûl-ı fıkıhtan sayılması gerekirdi. Halbuki, öyle değildir; fıkhın kendisine ihtiyaç duyduğu her şey, onun usûlünden (esaslarından) değildir. Bu mukaddimeden çıkacak olan mânâ şudur: fıkha izafe edilip de, üzerine fıkıh bina edilmeyen her esas, fıkhın esaslarından (usûlden) değildir.
Bu esasa göre, müteahhir (sonraki) âlimlerin üzerinde söz ettik­leri ve fıkıh usûlü içerisine soktukları birçok mesele usûlün kapsamı dışında kalacaklardır: vaz'milkbaşlangıcı,[45]ibâha meselesi; onun bir teklif olup olmadığı tartışmaları[46], ma'dûmun emri meselesi, hz. Peygamber bir şerîatle kullukta bulunmaya memur mu idi? Me­selesi, teklif ancak fiille olur meselesi... Gibi konular bunlardandır. Aynı şekilde üzerine fıkhı meseleler bina edilse bile usûlden olmayan, kendi dâhil oldukları ilim içerisinde yeterince üzerinde durulan konuların yine ondan sayılması uygun değildir.[47]nahiv ilmine aitharflerin mânâları; isim, fiil ve harfin çeşitli taksimleri gibi pek çok konuları; hakikat, mecaz; müşterek, müteradif; müştakk ve benzeri konular bunlardandır.
Ancak arapça ile ilgili konulardan olup da usûl-ı fıkıhla köklü alâkasıoian bir konu vardır ki, bu "kur'ân ve sünnetin arapçaolması" meselesidir. Bu konudan maksat kur'ân yabancı menşe'li kelimeler içerir veya içermez konusu değildir. Çünkü bu konu nahiv ve lügat il­minin konusudur. Aksine bu konudan maksat şudur: kur'ân lafızları ile, manaları ile, kullandığı üslûpları ile arapça'dır. Dolayısıyla onu anlamak, ondan hüküm çıkarmak, istidlalde bulunmak için, mutlaka o dönemin arap dilinde mevcut bulunan lafızları, mânâları, üslûp çe­şitlerini, taşıdığı ihtimalleri gerçek anlamda bilmek gerekmektedir. Aksi takdirde onu anlamak mümkün olmaz. Pek çok insan, kur'ân nasslannı kendi akıllan doğrultusunda anlamaktadırlar ve o dönem insanlarının bundan ne anladıklarına bakmamaktadırlar. Böyle bir tutum dîni fesada götürür ve şâri'in maksadından uzaklaşılmasina neden olur. Bu konu "mekâsıd" bölümünde açıklanacaktır.[48]

Fasıl:
Usûl-ı fıkıhtan olup, üzerine fıkhı meseleler de binâedilen bir me­seleye bakılır: eğer bu mesele üzerindeki görüş ayrılıklarından furû-ı fıkıhtan herhangi bir ihtilaf doğmuyorsa, deliller sadece görüşlerin desteklenmesi ya da çürütülmesi için kullanılmışsa, o da usûl-ı fıkhın konularından değildir: 'tercihli vâcib[49] ve 'tercihli haram"[50] konusun­daki mutezile ile olan ihtilaf gibi. Çünkü her iki grup da amel konu- m6] sunda birbirleri ile aynı görüştedirler. İhtilafları kelâm ilminde mev­cut bulunan bir esasdan hareketle sadece itikâd konusunda olmakta­dır. Bu esas usûl-ı fıkıhda da ortaya konulmaktadır ki o da: "vâciblik, haramlıkya da benzeri hükümler eşyada[51] bulunan sıfatlara mı yoksa şâri'in hitabına mı bağlıdır?" konusudur. Yine fahreddin er-râzfye göre kâfirlerin furû meseleleri ile yükümlü olup olmadıkları[52] da bu kabildendir. Açık olduğu üzere bu mesele üzerine de fiilî bir sonuç doğ-mamaktadır. Bunların yanı sıra ortaya konulan, fakat furû-ı fıkıhta herhangi bir neticesi bulunmayan diğer meseleler de böyledir.
Burada: "itikat konularına dönük ihtilaf konusu bir mesele üze­rine de, o itikadın vâcib ya da haram oluşu, yine buna bağlı olarak o ki­şinin kan ve mal dokunulmazlığı, adalet sahibi olup olmadığı, küfrü­nü gerektirip gerektirmediği gibi hükümler serdedilir. Bunlar ise furû-ı fıkıhtandır." şeklinde bir mütâlâa ileri sürülemez. Zira "sizin bu dediğiniz, kelâm ilminin bütün meselelerinde söz konusudur; öyle ise hepsi usûl-ı fıkıhtan olsun." gibi bir neticeye götürür. Halbuki, duram böyle değildir. Buradan ne kasdedildiği yukarıda geçmiştir. [53]


Eser: El-Muvafakat

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

El-Muvafakat

 

Son eklenen ruyalar

Üye girişi


Fetvalar.COM

Guncel

Günün Sözü

"Günün Sözü."

- fetvalar.com

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..