Altıncı Mesele:
Kişinin kendi maslahatlarını gerçekleştirmekle görevli tutulması durumunda, zaruret olmadıkça başkalarının onun maslahatlarını gerçekleştirme yükümlülüğü yoktur.
Deliller:
(1) Maslahatlar ya dînî-uhrevîdir ya da dünyevîdir. Dînî olan maslahatların gerçekleştirilmesi konusunda, bir başkasının kişinin kendi yerine ikame edilmesi imkanı yoktur. Nitekim daha önce geçmişti. Şimdi burada konu o değildir. Çünkü dînî konularda hiçbir kimse diğerinin yerini tutamaz. Burada sözünü edeceğimiz konu, niyabetin caiz olduğu dünyevî masla-
149. Konu işlenmesi durumunda mefsedete götürmesi ne galip ne de nadir olmayıp çok olan kısım idi. Buna gri re örnekler üzerinde düşünüldüğü zaman, onlardan bir kısmın işlenmesi durumunda zararın doğmasının âdete n kesin olduğu görülecektir; meselâ yakın akraba olan iki kadının aynı anda nikah altında bulundurulması gibi. Bazılarında ise zan ölçüsündedir. Kadının yakını olmaksızın yolculuk yapması, yabana kadın iie başbaşa kalınması (halvet) Örneklerinde olduğu gibi. Mefsedetin doğması için bizzat zinanın bulunması şart değildir. H aram lık hükmünün verilebilmesi için haram olan fiilin öncüllerinden olması da yeterlidir. Bey ve selef örneğinde de zarar galip bulunmaktadır. Borçlunun hediyesi de öyledir. Diğer Örnekler üzerinde düşün; belki ihram içerisindeki hacı adayının güzel koku sürünmesi Örneği kabul edilebilir; çünkü gâlib olan koku sürünmenin cinsî münasebete götürmesi yoluyla haccı ifsad etmeye bir sebeb olmamasıdır.hatlar hakkında olacaktır. Eğer biz mükellefin, o maslahatı gerçekleştirmekle yükümlü olduğunu farzedecek olursak, o takdirde onu gerçekleştirmek bir görev olarak onun üzerinde belirecektir. Belirmesi (taayyün) durumunda ise, diğerleri üzerinde aynı maslahatın gerçekleştirilmesine yönelik belirli bir yükümlülük asla sözkonusu olmayacatır.
(2) Eğer o maslahatın gerçekleştirilmesiyle başkaları da aynı anda yükümlü olsalardı, o zaman yükümlülük bu mükellef üzerinde belirlenmiş olmaz; hatta o, sözkonusu maslahatı gerçekleştirmeye asla muhatap da olmazdı. Çünkü o zaman önemli olan şey maslahatın gerçekleştirilmesi, mefsedetin de uzaklaştırılması olacaktır. Bir başkası bu (kifâî) yükümlülük hükmü ile onu gerçekleştirmiştir. Bu durumda o kişinin o şeyle yükümlü olmaması gibi bir netice lazım gelecektir. Halbuki biz, o kişinin o şeyi gerçekleştirmekle aynî olarak yükümlü olduğunu var saymış tık. Böyle bir sonuç çelişkidir va doğru olmaz.
(3) Eğer başkası da onunla yükümlü olacak olsaydı, bu yükümlülük ya aynî olacak ya da kifâî olacaktı. Her iki takdire göre de sonuç sahih olmayacaktır. Aynî olarak sabit olması halinde durum geçtiği gibi olacaktır. Kifâî olarak sabit olması haline gelince, biz meseleyi yükümlülüğün kişinin üzerine kifâî olarak değil aynî olarak bindiği şeklinde vaz'etmiştik. Bu durumda yükümlülük kişi üzerine aynı anda hem aynî olarak[153] hem de kifâî olarak[154] binmiş olacaktır. Bu ise muhaldir. Ancak kişi bir zaruret ile karşı karşıya gelirse, o takdirde o kişi üzerine o maslahatın gerçekleştirilmesi ile ilgili aynî olarak binen yükümlülük ondan tamamen ya da kısmen düşecek; öbür taraftan kişinin o maslahata olan ihtiyacı süreceğinden, bu durumda diğer insanların o maslahatı gerçekleştirmeleri gerekecektir. îşte bunun içindir ki zekat, sadaka, ödünç verme (ikraz), yardımlaşma meşru kılınmış, ölülerin yıkanması ve defnedilmesi, çocukların ve delilerin bakımlarının üstlenilmesi; onların çıkarlarının gözetilip kollanması istenmiş, bunlara benzer bizzat ihtiyaç sahibi kimselerin elde etmeye asla güç yetiremeyecekleri maslahatların gerçekleştirilmesi, mefsedetlerin de defedilmesi için hükümler konulmuştur. Buradan şu hükme varılacaktır: Bir kimse eğer kendi maslahatlarını gerçekleştirmekle yükümlü değilse, mutlaka bir başkası onunla yükümlü tutulacaktır; ancak o da bundan bir zarar görmeyecek şekilde olacaktır. Meselâ kölenin durumunu ele alalım: Onun bütün çabası efendisinin maslahatlarını gerçekleştirmek yolunda olduğundan, onun geçimi ile efendisi yükümlü tutulmuştur. Zevcenin durumu da aynı şekildedir; Şârf Teâlâ, kadını kocanın emrine vermiştir. Buhaliyle koca kadının hemcinselliğinden istifade gibi iç, hem de evine ve çocuğuna bakma gibi dış menfaatlerine mâlik bulunmaktadır. Bu durumda koca, kadına bakmakla yükümlü olacaktır. Yüce Allah: "Erkekler kadınlar üzerine kâimdirler[155] buyurmaktadır. [156]
Deliller:
(1) Maslahatlar ya dînî-uhrevîdir ya da dünyevîdir. Dînî olan maslahatların gerçekleştirilmesi konusunda, bir başkasının kişinin kendi yerine ikame edilmesi imkanı yoktur. Nitekim daha önce geçmişti. Şimdi burada konu o değildir. Çünkü dînî konularda hiçbir kimse diğerinin yerini tutamaz. Burada sözünü edeceğimiz konu, niyabetin caiz olduğu dünyevî masla-
149. Konu işlenmesi durumunda mefsedete götürmesi ne galip ne de nadir olmayıp çok olan kısım idi. Buna gri re örnekler üzerinde düşünüldüğü zaman, onlardan bir kısmın işlenmesi durumunda zararın doğmasının âdete n kesin olduğu görülecektir; meselâ yakın akraba olan iki kadının aynı anda nikah altında bulundurulması gibi. Bazılarında ise zan ölçüsündedir. Kadının yakını olmaksızın yolculuk yapması, yabana kadın iie başbaşa kalınması (halvet) Örneklerinde olduğu gibi. Mefsedetin doğması için bizzat zinanın bulunması şart değildir. H aram lık hükmünün verilebilmesi için haram olan fiilin öncüllerinden olması da yeterlidir. Bey ve selef örneğinde de zarar galip bulunmaktadır. Borçlunun hediyesi de öyledir. Diğer Örnekler üzerinde düşün; belki ihram içerisindeki hacı adayının güzel koku sürünmesi Örneği kabul edilebilir; çünkü gâlib olan koku sürünmenin cinsî münasebete götürmesi yoluyla haccı ifsad etmeye bir sebeb olmamasıdır.hatlar hakkında olacaktır. Eğer biz mükellefin, o maslahatı gerçekleştirmekle yükümlü olduğunu farzedecek olursak, o takdirde onu gerçekleştirmek bir görev olarak onun üzerinde belirecektir. Belirmesi (taayyün) durumunda ise, diğerleri üzerinde aynı maslahatın gerçekleştirilmesine yönelik belirli bir yükümlülük asla sözkonusu olmayacatır.
(2) Eğer o maslahatın gerçekleştirilmesiyle başkaları da aynı anda yükümlü olsalardı, o zaman yükümlülük bu mükellef üzerinde belirlenmiş olmaz; hatta o, sözkonusu maslahatı gerçekleştirmeye asla muhatap da olmazdı. Çünkü o zaman önemli olan şey maslahatın gerçekleştirilmesi, mefsedetin de uzaklaştırılması olacaktır. Bir başkası bu (kifâî) yükümlülük hükmü ile onu gerçekleştirmiştir. Bu durumda o kişinin o şeyle yükümlü olmaması gibi bir netice lazım gelecektir. Halbuki biz, o kişinin o şeyi gerçekleştirmekle aynî olarak yükümlü olduğunu var saymış tık. Böyle bir sonuç çelişkidir va doğru olmaz.
(3) Eğer başkası da onunla yükümlü olacak olsaydı, bu yükümlülük ya aynî olacak ya da kifâî olacaktı. Her iki takdire göre de sonuç sahih olmayacaktır. Aynî olarak sabit olması halinde durum geçtiği gibi olacaktır. Kifâî olarak sabit olması haline gelince, biz meseleyi yükümlülüğün kişinin üzerine kifâî olarak değil aynî olarak bindiği şeklinde vaz'etmiştik. Bu durumda yükümlülük kişi üzerine aynı anda hem aynî olarak[153] hem de kifâî olarak[154] binmiş olacaktır. Bu ise muhaldir. Ancak kişi bir zaruret ile karşı karşıya gelirse, o takdirde o kişi üzerine o maslahatın gerçekleştirilmesi ile ilgili aynî olarak binen yükümlülük ondan tamamen ya da kısmen düşecek; öbür taraftan kişinin o maslahata olan ihtiyacı süreceğinden, bu durumda diğer insanların o maslahatı gerçekleştirmeleri gerekecektir. îşte bunun içindir ki zekat, sadaka, ödünç verme (ikraz), yardımlaşma meşru kılınmış, ölülerin yıkanması ve defnedilmesi, çocukların ve delilerin bakımlarının üstlenilmesi; onların çıkarlarının gözetilip kollanması istenmiş, bunlara benzer bizzat ihtiyaç sahibi kimselerin elde etmeye asla güç yetiremeyecekleri maslahatların gerçekleştirilmesi, mefsedetlerin de defedilmesi için hükümler konulmuştur. Buradan şu hükme varılacaktır: Bir kimse eğer kendi maslahatlarını gerçekleştirmekle yükümlü değilse, mutlaka bir başkası onunla yükümlü tutulacaktır; ancak o da bundan bir zarar görmeyecek şekilde olacaktır. Meselâ kölenin durumunu ele alalım: Onun bütün çabası efendisinin maslahatlarını gerçekleştirmek yolunda olduğundan, onun geçimi ile efendisi yükümlü tutulmuştur. Zevcenin durumu da aynı şekildedir; Şârf Teâlâ, kadını kocanın emrine vermiştir. Buhaliyle koca kadının hemcinselliğinden istifade gibi iç, hem de evine ve çocuğuna bakma gibi dış menfaatlerine mâlik bulunmaktadır. Bu durumda koca, kadına bakmakla yükümlü olacaktır. Yüce Allah: "Erkekler kadınlar üzerine kâimdirler[155] buyurmaktadır. [156]
Konular
- On Üçüncü Mesele:
- On Dördüncü Mesele:
- On Beşinci Mesele:
- On Altıncı Mesele:
- On Yedinci Mesele:
- On Sekizinci Mesele:
- On Dokuzuncu Mesele:
- Yirminci Mesele:
- İKİNCİ NEVİ
- YÜKÜMLÜLÜKLERDE MÜKELLEFİN MAKSADI (NİYETİ)
- Birinci Mesele:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele:
- Beşinci Mesele:
- Altıncı Mesele:
- Yedinci Mesele:
- Sekizinci Mesele:
- Dokuzuncu Mesele:
- Onuncu Mesele:
- On Birinci Mesele:
- On İkinci Mesele:
- DÖRDÜNCÜ KISIM ŞER'Î DELİLLER
- Şeri Deliller
- Birinci Taraf: Genel Olarak Deliller
- Birinci Mesele[2]:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele:[111]
- Beşinci Mesele: