logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Altıncı Mesele:

Kişinin kendi maslahatlarını gerçekleştirmekle görevli tutulma­sı durumunda, zaruret olmadıkça başkalarının onun maslahatlarını gerçekleştirme yükümlülüğü yoktur.

Deliller:
(1) Maslahatlar ya dînî-uhrevîdir ya da dünyevîdir. Dînî olan maslahatların gerçekleştirilmesi konusunda, bir başkasının kişinin kendi yerine ikame edilmesi imkanı yoktur. Nitekim daha önce geçmişti. Şimdi burada konu o değildir. Çünkü dînî konularda hiçbir kimse diğerinin yerini tutamaz. Burada sö­zünü edeceğimiz konu, niyabetin caiz olduğu dünyevî masla-
149. Konu işlenmesi durumunda mefsedete götürmesi ne galip ne de nadir olma­yıp çok olan kısım idi. Buna gri re örnekler üzerinde düşünüldüğü zaman, on­lardan bir kısmın işlenmesi durumunda zararın doğmasının âdete n kesin ol­duğu görülecektir; meselâ yakın akraba olan iki kadının aynı anda nikah al­tında bulundurulması gibi. Bazılarında ise zan ölçüsündedir. Kadının yakını olmaksızın yolculuk yapması, yabana kadın iie başbaşa kalınması (halvet) Örneklerinde olduğu gibi. Mefsedetin doğması için bizzat zinanın bulunması şart değildir. H aram lık hükmünün verilebilmesi için haram olan fiilin öncül­lerinden olması da yeterlidir. Bey ve selef örneğinde de zarar galip bulun­maktadır. Borçlunun hediyesi de öyledir. Diğer Örnekler üzerinde düşün; belki ihram içerisindeki hacı adayının güzel koku sürünmesi Örneği kabul edilebilir; çünkü gâlib olan koku sürünmenin cinsî münasebete götürmesi yoluyla haccı ifsad etmeye bir sebeb olmamasıdır.hatlar hakkında olacaktır. Eğer biz mükellefin, o maslahatı gerçekleştirmekle yükümlü olduğunu farzedecek olursak, o takdirde onu gerçekleştirmek bir görev olarak onun üzerinde belirecektir. Belirmesi (taayyün) durumunda ise, diğerleri üzerinde aynı maslahatın gerçekleştirilmesine yönelik belirli bir yükümlülük asla sözkonusu olmayacatır.
(2) Eğer o maslahatın gerçekleştirilmesiyle başkaları da aynı anda yükümlü olsalardı, o zaman yükümlülük bu mükellef üzerinde belirlenmiş olmaz; hatta o, sözkonusu maslahatı gerçekleştirmeye asla muhatap da olmazdı. Çünkü o zaman önemli olan şey maslahatın gerçekleştirilmesi, mefsedetin de uzaklaştırılması olacaktır. Bir başkası bu (kifâî) yükümlülük hükmü ile onu gerçekleştirmiştir. Bu durumda o kişinin o şeyle yükümlü olmaması gibi bir netice lazım gelecektir. Hal­buki biz, o kişinin o şeyi gerçekleştirmekle aynî olarak yü­kümlü olduğunu var saymış tık. Böyle bir sonuç çelişkidir va doğru olmaz.
(3) Eğer başkası da onunla yükümlü olacak olsaydı, bu yüküm­lülük ya aynî olacak ya da kifâî olacaktı. Her iki takdire göre de sonuç sahih olmayacaktır. Aynî olarak sabit olması halin­de durum geçtiği gibi olacaktır. Kifâî olarak sabit olması hali­ne gelince, biz meseleyi yükümlülüğün kişinin üzerine kifâî olarak değil aynî olarak bindiği şeklinde vaz'etmiştik. Bu du­rumda yükümlülük kişi üzerine aynı anda hem aynî olarak[153] hem de kifâî olarak[154] binmiş olacaktır. Bu ise muhaldir. Ancak kişi bir zaruret ile karşı karşıya gelirse, o takdirde o kişi üzerine o maslahatın gerçekleştirilmesi ile ilgili aynî olarak binen yü­kümlülük ondan tamamen ya da kısmen düşecek; öbür taraftan kişi­nin o maslahata olan ihtiyacı süreceğinden, bu durumda diğer insan­ların o maslahatı gerçekleştirmeleri gerekecektir. îşte bunun içindir ki zekat, sadaka, ödünç verme (ikraz), yardımlaşma meşru kılınmış, ölülerin yıkanması ve defnedilmesi, çocukların ve delilerin bakımları­nın üstlenilmesi; onların çıkarlarının gözetilip kollanması istenmiş, bunlara benzer bizzat ihtiyaç sahibi kimselerin elde etmeye asla güç yetiremeyecekleri maslahatların gerçekleştirilmesi, mefsedetlerin de defedilmesi için hükümler konulmuştur. Buradan şu hükme varıla­caktır: Bir kimse eğer kendi maslahatlarını gerçekleştirmekle yü­kümlü değilse, mutlaka bir başkası onunla yükümlü tutulacaktır; ancak o da bundan bir zarar görmeyecek şekilde olacaktır. Meselâ köle­nin durumunu ele alalım: Onun bütün çabası efendisinin maslahatla­rını gerçekleştirmek yolunda olduğundan, onun geçimi ile efendisi yü­kümlü tutulmuştur. Zevcenin durumu da aynı şekildedir; Şârf Teâlâ, kadını kocanın emrine vermiştir. Buhaliyle koca kadının hemcinselliğinden istifade gibi iç, hem de evine ve çocuğuna bakma gibi dış menfa­atlerine mâlik bulunmaktadır. Bu durumda koca, kadına bakmakla yükümlü olacaktır. Yüce Allah: "Erkekler kadınlar üzerine kâimdir­ler[155] buyurmaktadır. [156]