Sekizinci Mesele:
Yükümlülükler işlenirken onlardan gözetilen maslahatların amaçlanması karşısında mükellef için şu üç durum söz konusu olur: (1)
Fiille, Şârı'in onu meşru kılmasmdaki maksadından anladığı şeyi amaçlaması. Bunda birproblem yoktur. Ancak kulluk kastını ihmal etmemesi uygun olur. Çünkü kulların maslahatları sadece taabbud yolundan gelmektedir. Zira onlar yerinde[171] de açıklandığı gibi aklî değillerdir. Onlar sadece taabbud kasdma tabidirler.[172] Bu durumda onun dikkate alınması halinde bu durum, kulluğun gerçekleşmesine daha çok İmkan verecek, mükellef için o fiilin bir adet gibi işlenmekten daha uzak bir hal alacaktır. Nice maslahatı anlayan ve bunda da isabet eden kimse vardır ki, onu emredenin emrinden habersiz kalmıştır. Bu bir gaflettir. Pek çok hayırların yitirilmesi demektir. Kulluk kastının ihmal edilmemesi halinde ise durum böyle olmayacaktır.
Sonra göründüğü kadarıyla, maslahatların münhasırlığım gösteren bir delil bulunmamaktadır. Olsa da çok azdır. Nasslarla belirlenmiş illetlerin tesbiti konusunda durulduğu zaman bunların ne kadar az olduğu görülecektir. Zira Şari'in kelamında mesela: "Bu hük-mü sadece şu hikmetlerden dolayı meşru kıldım" denilmesi çok enderdir. Münhasırlık sabit olmayınca ya da bazı yerlerde bidüziyelik arzet-meyecek şekilde sabit olduğuna göre, o hikmete/maslahata yönelik kasıt bulundurmak, belki de o hükmün meşruluğunda gözetilmiş bulunan başka bir maksadın düşürülmesi demek olur. Bu durumda da kemalden uzaklaşilmış olur. (2)
Vakıf olsun olmasın, Sari' Teâlâ'nın kasdettiği umulan şeyi amaçlaması. Bu birinciden mükemmeldir. Ancak belki bunda da taabbud (kulluk icrası) düşüncesi ihmal edilebilir. Çünkü bu fiilin şu maslahattan dolayı meşru kılındığını bilen ve sonra da onu o kasıt için işleyen kimse, o fiili maslahata ulaşmak için işlemiş, fakat ilgili emre uyma düşüncesinden gaflet etmiş olabilir. Dolayısıyla o fiili emir gelmeden Önce işleyen kimseye benzer. Bu şekilde fiilde bulunan kimsenin fiili bir âdet sayılır, kulluk icrası ftaabbud) kasdı içermez. Bazen şeytan işe karışır ve bu fiille Yaratıcıya değil de bir yaratığa yaklaşma veya bir makam ve dünyalık elde etme ya da daha başka ecir ve sevabı düşüren bir amaç beslemesini sağlar. Bu gibi durumlarda kişi sadece kendi hazzı için çalışmış olur. Dolayısıyla onun fiili ve karşılığında alacağı mükâfatı, kulluk (taabbud) kasdı ile işlemiş bulunan kimsenin fiil ve mükafatının kemaline asla ulaşmaz, (3)
Maslahatı anlasın anlamasın sadece emre uymayı (imtisal) amaçlamış olması. Bu ise daha mükemmel ve daha emin bir yoldur.
Daha mükemmel oluşu şöyle: Kişi burada kendisini emre uyan bir kul, çağırıya buyur diyen bir köle yerine koymuştur. Zira sade emirden başka birşeyi dikkate almamıştır. Hem sonra bu kimse emre uymuş olmakla maslahatın bilgisini herşeyi anahatlarıyla ve bütün detaylarıyla bilen Allah'a havale etmiş, böylece ameli, bir kısmını ihmalle sadece bazı maslahatlara münhasır kılmış olmamaktadır. Allah ise o amelden doğacak her maslahatı bilmektedir. Bu haliyle kişi bazı maslahatlar mülahazası olmaksızın yapılan çağırıya uymuş olur.
Daha emin oluşuna gelince, emre uymuş olmak için fiili işleyen kimse, onu kulluk gereği olmak üzere işlemekte ve hizmetin tam merkezinde durmaktadır. Eğer Allah'tan başkasına yönelik bir kasıt kendisinde belirecek olursa, kulluk kastı onu geri çevirecektir. Hatta fiili hiçbir şeye sahip olmayan, hiçbir şeye gücü yetmeyen sahipli bir köle imiş gibi işlemesi durumunda böyle bir kasıt zaten çoğu kez doğmayacaktır. Fiili maslahatı elde etmek için işlemesi durumunda ise durum farklı olacaktır. Çünkü o zaman kendisini, bizzat kendi nefsi için de bir vasıta olduğu gibi, kullar ile maslahatları arasında bir vasıta görecektir. Bu durumda belki de kendisine bir pay biçme duygusu doğacaktır.
Hem sonra burada emir ve yasağın altına girmesi ve sınırlarında durmasının bir gereği olarak kendi hazzı kendi yönünden yok edilmiş olacaktır: Hazlara ulaşmak için amelde bulunmak bazı ifsad edici unsurların girmesine bir yoldur. Hazları düşürmek suretiyle amelde bulunmak ise, onlardan uzak olmaya bir yoldur. Bu bahis Hükümler bölümünde genişçe ele almyor. Tevfik ancak Allah'tandır. [173]
Fiille, Şârı'in onu meşru kılmasmdaki maksadından anladığı şeyi amaçlaması. Bunda birproblem yoktur. Ancak kulluk kastını ihmal etmemesi uygun olur. Çünkü kulların maslahatları sadece taabbud yolundan gelmektedir. Zira onlar yerinde[171] de açıklandığı gibi aklî değillerdir. Onlar sadece taabbud kasdma tabidirler.[172] Bu durumda onun dikkate alınması halinde bu durum, kulluğun gerçekleşmesine daha çok İmkan verecek, mükellef için o fiilin bir adet gibi işlenmekten daha uzak bir hal alacaktır. Nice maslahatı anlayan ve bunda da isabet eden kimse vardır ki, onu emredenin emrinden habersiz kalmıştır. Bu bir gaflettir. Pek çok hayırların yitirilmesi demektir. Kulluk kastının ihmal edilmemesi halinde ise durum böyle olmayacaktır.
Sonra göründüğü kadarıyla, maslahatların münhasırlığım gösteren bir delil bulunmamaktadır. Olsa da çok azdır. Nasslarla belirlenmiş illetlerin tesbiti konusunda durulduğu zaman bunların ne kadar az olduğu görülecektir. Zira Şari'in kelamında mesela: "Bu hük-mü sadece şu hikmetlerden dolayı meşru kıldım" denilmesi çok enderdir. Münhasırlık sabit olmayınca ya da bazı yerlerde bidüziyelik arzet-meyecek şekilde sabit olduğuna göre, o hikmete/maslahata yönelik kasıt bulundurmak, belki de o hükmün meşruluğunda gözetilmiş bulunan başka bir maksadın düşürülmesi demek olur. Bu durumda da kemalden uzaklaşilmış olur. (2)
Vakıf olsun olmasın, Sari' Teâlâ'nın kasdettiği umulan şeyi amaçlaması. Bu birinciden mükemmeldir. Ancak belki bunda da taabbud (kulluk icrası) düşüncesi ihmal edilebilir. Çünkü bu fiilin şu maslahattan dolayı meşru kılındığını bilen ve sonra da onu o kasıt için işleyen kimse, o fiili maslahata ulaşmak için işlemiş, fakat ilgili emre uyma düşüncesinden gaflet etmiş olabilir. Dolayısıyla o fiili emir gelmeden Önce işleyen kimseye benzer. Bu şekilde fiilde bulunan kimsenin fiili bir âdet sayılır, kulluk icrası ftaabbud) kasdı içermez. Bazen şeytan işe karışır ve bu fiille Yaratıcıya değil de bir yaratığa yaklaşma veya bir makam ve dünyalık elde etme ya da daha başka ecir ve sevabı düşüren bir amaç beslemesini sağlar. Bu gibi durumlarda kişi sadece kendi hazzı için çalışmış olur. Dolayısıyla onun fiili ve karşılığında alacağı mükâfatı, kulluk (taabbud) kasdı ile işlemiş bulunan kimsenin fiil ve mükafatının kemaline asla ulaşmaz, (3)
Maslahatı anlasın anlamasın sadece emre uymayı (imtisal) amaçlamış olması. Bu ise daha mükemmel ve daha emin bir yoldur.
Daha mükemmel oluşu şöyle: Kişi burada kendisini emre uyan bir kul, çağırıya buyur diyen bir köle yerine koymuştur. Zira sade emirden başka birşeyi dikkate almamıştır. Hem sonra bu kimse emre uymuş olmakla maslahatın bilgisini herşeyi anahatlarıyla ve bütün detaylarıyla bilen Allah'a havale etmiş, böylece ameli, bir kısmını ihmalle sadece bazı maslahatlara münhasır kılmış olmamaktadır. Allah ise o amelden doğacak her maslahatı bilmektedir. Bu haliyle kişi bazı maslahatlar mülahazası olmaksızın yapılan çağırıya uymuş olur.
Daha emin oluşuna gelince, emre uymuş olmak için fiili işleyen kimse, onu kulluk gereği olmak üzere işlemekte ve hizmetin tam merkezinde durmaktadır. Eğer Allah'tan başkasına yönelik bir kasıt kendisinde belirecek olursa, kulluk kastı onu geri çevirecektir. Hatta fiili hiçbir şeye sahip olmayan, hiçbir şeye gücü yetmeyen sahipli bir köle imiş gibi işlemesi durumunda böyle bir kasıt zaten çoğu kez doğmayacaktır. Fiili maslahatı elde etmek için işlemesi durumunda ise durum farklı olacaktır. Çünkü o zaman kendisini, bizzat kendi nefsi için de bir vasıta olduğu gibi, kullar ile maslahatları arasında bir vasıta görecektir. Bu durumda belki de kendisine bir pay biçme duygusu doğacaktır.
Hem sonra burada emir ve yasağın altına girmesi ve sınırlarında durmasının bir gereği olarak kendi hazzı kendi yönünden yok edilmiş olacaktır: Hazlara ulaşmak için amelde bulunmak bazı ifsad edici unsurların girmesine bir yoldur. Hazları düşürmek suretiyle amelde bulunmak ise, onlardan uzak olmaya bir yoldur. Bu bahis Hükümler bölümünde genişçe ele almyor. Tevfik ancak Allah'tandır. [173]
Konular
- On Beşinci Mesele:
- On Altıncı Mesele:
- On Yedinci Mesele:
- On Sekizinci Mesele:
- On Dokuzuncu Mesele:
- Yirminci Mesele:
- İKİNCİ NEVİ
- YÜKÜMLÜLÜKLERDE MÜKELLEFİN MAKSADI (NİYETİ)
- Birinci Mesele:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele:
- Beşinci Mesele:
- Altıncı Mesele:
- Yedinci Mesele:
- Sekizinci Mesele:
- Dokuzuncu Mesele:
- Onuncu Mesele:
- On Birinci Mesele:
- On İkinci Mesele:
- DÖRDÜNCÜ KISIM ŞER'Î DELİLLER
- Şeri Deliller
- Birinci Taraf: Genel Olarak Deliller
- Birinci Mesele[2]:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele:[111]
- Beşinci Mesele:
- Altıncı Mesele:
- Yedinci Mesele: