logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Açıklama

Şirket; sözlükte, "Ortaklık, ortak olmak" manaları nadir.

Istılahta: "Bir şeyin birden fazla kişiye ait olması" demek­tir. Bu, oldukça genel bir tariftir. Biraz sonra, şirket çeşitleri ele alındığı za­man mesele daha açık olarak ortaya çıkacaktır.
Hadis-i şerif, İslâmiyetin ortaklığı caiz gördüğüne delâlet etmektedir. Kur'an-ı Kerim'de de buna delâlet eden âyetler vardır. Meselâ bir âyette: "On­lar terekenin üçte birinde ortaktırlar"[195] buyurulmaktadır. Bir başka âye­tin meali de şöyledir: "Mallarını karıştırmış olan birçok ortaktan bazısı, ba­zısının hakkına tecavüz eder durur. İman edip salih amelleri işleyenler müs­tesna, bunlar ise ne kadar da azdır."[196]

Ayrıca Hz.Peygamber (s.a)'in fiilî tatbikatı da şirketin caiz olduğunun delillerindendir. Sâib isminde bir zat, Mekke-i Mükerreme'nin fethi günü Hz.Peygamber (s.a)'in huzuruna gelerek; "Ya Rasûlallah, beni tanıdınız mı?" diye sormuş, Efendimiz de: "Seni nasıl tanımam, sen benim ortağım idin, sen hayırlı bir ortaktın. Ne müdâra eder, ne de mücadelede bulunurduk." buyurmuştur.

Üzerinde durduğumuz hadis-i şerifte', Allah (e.c)'ın; "Birbirine hıyanet etmeyen dürüst ortakların üçüncüsü olduğu, hıyanet etmeleri halinde de ara­larından çekileceği" haber verilmektedir.

Allah'ın onlara ortalc olmasından maksat; mallarını koruması, bereket­lendirmesi, rızıklarım arttırmasıdır. Aralarından çekilmesinden maksat da bereketin ortadan kalkmasıdır. Bir rivayette, "aralarına şeytanın gireceğine" dair bir ilâve yer almıştır.

Tıybî bu mesele ile ilgili olarak şöyle der:

"Şirket; bir kısım insanların mallarının birbirleri ile ayrılamayacak şe­kilde karışmasından ibarettir. Allah'ın iki ortağa ortak oluşu istiare yoluy­ladır. Sanki Allah (c.c) bereketi, fazlı ve kârı, ortaya koymuş, mal kabul et­miş ve kendisini iki ortağın üçüncüsü olarak isimlendirmiştir. Şeytanın hı­yanetini ve bereketi gidermesini de hain ortakların malına karıştırılmış mal kabul etmiş ve şeytanı da onların üçüncüsü saymıştır..."

Hadisle ilgili olarak verdiğimiz bu kısa açıklamadan sonra, şirket çeşit­leri ve ahkâmına özet olarak işaret etmek istiyoruz.

Önce şirket çeşitlerini şema halinde gösterip; sonra kısa kısa tariflerini vereceğiz. Yapacağımız bu taksim, Hanefî fukahasına aittir. Aslında fuka-hanın şirketleri tasnifleri biçim olarak pek birbirlerini tutmamaktadır. Ama bu fark sonuca tesir edecek derecede büyük değildir.

Biz Kâsânî'nin tasnifine yakın bir tasnifle konuyu sunmak istiyoruz:

Şirket

Şirket-i Emlâk                                                                  şirket i ukfld

Vasıflarına Göre                  Sebeplerine Göre

Aynda  Deyndv                    ihtiyarî   Icbârî

Malda               Vücûhda                  Amelde

Inân   Mufâvaza      Inân   Mufâvaza

Inân   Mufâvaza

Bu şemadan anlaşıldığı üzere şirket önce; şirket-i emlâk ve şirket-i ukûd olmak üzere ikiye ayrılıyor.

Şirket-i emlâk; vasıflarına ve sebeplerine göre ayrı ayrı tasnife tabi olu­yor. Vasıflarına göre; a) Ayn'da ortaklık, b) Deyn'de ortaklık. Sebeplerine göre de; a) İhtiyarî olan, b) İcbârî olan diye kısımlara ayrılıyor.

Şirket-i ukûd da; a) Malda ortaklık (şirketü emval), b) Vücûh (kredi) de ortaklık (şirket-i vücûh), c) Emekte ortaklık, (şirket-i a'mâl) olmak üzere üçe ayrılıyor. Bunların her birinin de inan ve mufâvaza kısımları vardır. Bazı kaynaklarda, şirket-i ukûd; inan ve mufâvaza kısımlarına, bunla­rın her biri de, emval, vücûh ve a'mâl bölümlerine ayrılmıştır. Sonuç farklı değildir. Şimdi de kısa kısa bu tabirlerin manalarım verelim:
1- Şirket-i emlâk: Bazı kaynaklarda "emlâk"in müfredi olan "mülk" kelimesi kullanılarak "şirket-i mülk" şeklinde ifadelendirilmiştir.

Bir malın birden fazla kişi arasında mülk edinme yollarından birisi ile ortak olmasıdır. Meselâ; iki veya daha çok kişi bir malı beraberce satın alsa­lar veya varis olsalar, mala mülk şirketi yoluyla sahip olmuşlardır.

Yukarıda da işaret edildiği gibi bu ortaklık, vasıfları itibariyle ayn'da veya deyn'de olabilir. Sebepleri itibariyle de ihtiyari veya icbârî olur.

a) Şirket-i ayn (ayn'da ortaklık): Muayyen, mevcud ve kendisinde or­taklık mümkün olan bir maldaki ortaklıktır. İki kişinin beraberce bir ev sa­tın almaları gibi.

b) Şirket-i deyn (deynde ortaklık): İki veya daha fazla kişinin bir baş­kasının zimmetinde olan müşterek alacaklarındaki ortaklıktır. İki kişinin ortak oldukları bir malı satıp buna mukabil alacak oldukları paradaki ortaklık buna misaldir.

c) Şirket-i ihtiyariyye (isteğe bağlı ortaklık): Ortakların kendi fiilleri ile meydana getirdikleri ortaklıktır. İki kişinin beraberce bir malı satın almala­rı gibi.

d) Şirket-i icbâriyye (zorunlu ortaklık): Ortakların kendi dahli olmadan, başka bir sebeple hasıl olan ortaklık. İki kişinin bir mala vâris olmaları veya mallarının birbirinden kolayca ayrılamayacak şekilde karışması ile ortaya çı­kan ortaklık bu kabildendir.
2- Şirket-i ukûd: "Şirket-i akd" olarak da adlandırılır. İki veya daha çok kişinin elde edilecek kârda ortak olmak üzere aralarında bir şirket kur­malarıdır.

Fıkıh kitapları daha çok bu tür şirketler üzerinde durmuşlardır. Bu şirket, ortaya konulan sermayenin cinsine göre üçe ayrılır:

a) Şirket-i emval: Ortakların sermaye olarak mal koyup ticaret yaparak kâr elde etmek üzere ortaklık kurmalarıdır.

b) Şirket-i a'mâl: Ortakların, emeklerini birleştirerek kurmuş oldukları ortaklıktır. Meselâ; iki terzi aralarında anlaşıp, her biri diktiği elbiseden el­de edeceği parada diğerinin de ortak olmasını kabul eder ve bu yolda bir or­taklık kurarlarsa bu bir şirket-i a'mâldir. Bu şirkete "şirket-i ebdân", "şirket-i sanayi", "şirket-i tekabbül" de denilir.

c) Şirket-i vücûh: Birden fazla kişinin, sermayeleri olmadığı halde, tüc­car arasındaki kredileri ile veresiye mal alıp satmak ve elde edecekleri kârda ortak olmak üzere kurdukları şirkettir. Bu ortaklığa, iflâs edenlerin şirketi anlamına, "Şirket-i mefâlis" de denilir.

Bu şirketlerin her birinin de kendi arasında inan ve mufâvaza kısımları­na ayrıldığını görmüştük. Şimdi de bunları gözden geçirelim:

Şirket-i inan: Ortaklar arasında, sermaye, kâr ve çalışma gibi konular­da eşitlik şartı aranmayan şirkettir. Şirketi inanda, tarafların tüm varlıkları­nı sermaye olarak koymak mecburiyeti yoktur. Meselâ, iki ortaktan birisi­nin bir milyon lira diğerinin de iki milyon lira sermayesi olabilir. Ayrıca so­nuçta alacakları kârlar paralarına oranla olabileceği gibi, farklı da olabilir.

Şirket-i a'mâlin, inanında; emek ve kazanç yarı yarıya eşit olabileceği gibi; emek eşit, kazanç farklı da olabilir. Bu farklılık şirkete zarar vermez.

Şirket-i vücûhun inanında; satın alınan mal ve elde edilecek kâr ikili birli şart koşulabilir. Yani, ortaklardan biri kredi ile alınan malın üçte birine, di­ğerinin de üçte ikisine sahip olması şart koşulsa, kâr ve zarar da aynı oranda pay edilir.

Şirket-i inanda, ortaklar birbirlerinin otomatikman vekilidirler ama kefili değildirler. Yani bu ortaklık kurulur kurulmaz, ortaklardan her biri diğeri­nin vekilidir. Şirket için satın aldığı mal doğrudan doğruya diğer ortağın ve­ya ortakların da hisselerine girer. Bir ortak, "hayır ben bunu kabul etmiyorum" diyemez.

Bu ortaklıkta kefalet sözkonusu değildir. Dolayısıyla ortaklardan biri­sinde alacağı olan kişi, bu alacağım diğer ortaktan tahsil edemez.

Şirket-i mufâvaza: Ortaklar arasında; sermaye, kâr, tasarruf ve dinde eşitliğin bulunması şart olan şirkettir. Bu şirkette ortaklar aynı dine mensup olacaklar, iki ortaktan her biri diğerinin yapabildiği tüm tasarruflarda bulu­nabilecek, şirkete sermaye olabilecek malları eşit olacak, malların tümü ser­maye olarak ortaya konulacak ve sonunda ele geçen kâr aralarında eşit ola­caktır. Şayet şart olan bu eşitliklerden birisi bozulursa, şirket mufâvaza ol­maktan çıkar; eğer inanın şartları bulunursa şirket inana dönüşür.

Şirkete konu olacak mal, paradır. Ama taraflar diğer mallarını ortaya koyarak şirket kurmak isterlerse, her biri kendi malının yansını diğer orta­ğın malının yarısı karşılığında satarak ortaklık kurarlar.

Mufâvaza şirketi, hem vekâleti hem de kefaleti içine alır. Yani şirket kurulur kurulmaz ortaklar otomatikman birbirlerinin hem vekili hem de ke­fili olurlar. Dolayısıyla birisinin yiyecek ve giyecek dışında satın aldığı her şeyin yarısı diğer ortağa aittir. Ortaklardan birisinden alacağı olan kişi ala­cağını hangi ortaktan isterse tahsil edebilir. Hatta ortaklardan birisi yabancı birisine kefil olsa, İmam A'zam'a göre; kefil olunan kişinin alacaklısı kefil olanın diğer ortaklarından birisinden alacağını isteyebilir. Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre isteyemez.

Mufâvazada, ortaklardan birisinin eline hibe, veraset veya başka bir yolla para geçse, sermayedeki eşitlik bozulacağı, için mufâvaza bozulur, şirket inan olur.

İmam Şafiî, mufâvâza şirketini kabul etmez. Bazı Hanefî fıkıh kitapla­rında İmam Mâlik'in de mufavazayı kabul etmediği söylenir. Fakat Bidâyetii'l-Müctehid'de bazı şartlarında ihtilâf olmakla birlikte İmam Mâlik'in de İmam Ebû Hanîfe gibi mufavazayı kabul ettiği belirtilmektedir.

Yukarıdaki kısa bilgiden de anlaşılacağı gibi mufâvaza, pratiği çok zor

bir şirkettir.

Fıkıh kitaplarımızda "Şirketler" başlığı altında konu edilen ortaklıklar bunlardır. Ancak haddizatında şirket olan, ama başka başka isimleri olan üç ortaklık şekli daha vardır. Bunlar; Mudârabe, Müzâraa, Müsâkât'tır. Bun­ların her biri, önümüzdeki bablarda gelecek ve oralarda gerekli görülen ma­lumat verilecektir. Burada sadece kelime karşılıklarına işaret edelim:

Mudârabe: Emek bir taraftan, sermaye diğer taraftan olmak üzere ku­rulan şirkettir.

Müzâraa: Ziraî ortakçılıktır.

Müsâkât: Ağaç bir taraftan, bakım diğer taraftan, çıkan meyve ortak olmak üzere kurulan şirkettir.

Mecelle'de, şirket; mudârabe, müzâraa ve müsâkât başlığı altında ince­lenmiştir.

Şirkete ait hükümlerin tamamını bizim burada vermemiz mümkün de­ğildir. Geniş bilgi isteyenler, fıkıh kitaplarının "Kitabü'ş-şirke" bölümüne müracaat edebilirler.
Diğer mezheplerin şirketleri tasniflerinde de bazı değişiklikler vardır. Biz o konuya da girmek istemiyoruz.[197]