8- İKRAR EDEN ŞAHISLA MUKİRRUN LEH ARASINDAKİ İHTİLÂF

Bir adam, diğerine: "Ben, senden bin dirhem emanet, bin dirhem de gasben aldım. Emanet aldığım zayi oldu. Şu bin dirhem de gasben almış olduğumdur." der; ikrar olunan zat da: "Hayır, gasb zayi oldu. Emanet baki kaldı." derse, bu durumda ikrar olunan şahsın sözü geçerli olur. o bin dirhem alınır. İkrar eden şahıs, diğer bin dirhemi borçlu kalır.

Şayet ikrar olunan şahıs: "Hayır, sen benden ikibin dirhem gasbey-ledin." derse, cevap yine aynıdır.

Eğer ikrar eden: "Sen, bana bin dirhem emanet bıraktın. Ben de, senden bin dirhem gasbeyledim. Emanet helak oldu. Gasb baki kaldı." der; ikrar olunanda: "Hayır, belki de gasb helak oldu." derse; bu durumda ikrar edenin sözü geçerlidir. İkrar olunan bin dirhemi alır. İkrar eden başka tazminatta bulunmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, diğerine: "Ben, senden bin dirhem emanet aldım; o da helak oldu." der; mal sahibi de: "Hayır, belki sen onu gasben aldın." derse; bu durumda, kendisi için ikrar eden şahsa onu ödetir. Çünkü, "aldım" demekle ikrar eden şahıs,-ödeme sebebini ikrar etmiş oluyor; sonra da, "beraat gerektiğini" iddia eyliyor ki, o da almasına verilen izindir. Diğeri de bunu inkâr ederse, yemin ile birlikte onun sözü geçerli olur. Ve bu durumda ikrar eden şahsa bu durumda ikrarı sebebiyle, tazminat gerekir.

Ancak hasmn yeminden kaçınırsa, o müstesnadır.

Şayet: "Sen, bana emaneten bin dirhem verdin; o da zayi oldu. der; mal sahibi de: "Belki de sen, onu gasben aldın." derse; bu durumda, ikrar eden şahsa tazminat gerekmez. Çünkü tazminat sebebini ikrar etmemiş, bilakis vermeyi ikrar etmiştir. O da ikrar olunan şahsın fi'lidir. Ve tazminat sebebi değildir.

Ancak tazminat sebebini iddia etmektedir ki o ise, gasbdır. Bu durumda inkar edenin sözü, —yeminle birlikte— geçerlidir.

Ancak, ikrar edici, yemin eylemezse, o takdirde malı tazmin eder. Kâfi'de de böyledir.

Bir adam, birisini Hîret'e diğerini ise Kâdisiyye'ye kadar, iki hayvan icarlayıp (Kadisiyye, Hîret'ten daha uzaktır.) bu iki hayvana, Kâdisiyye'ye kadar yük yükler ve o iki hayvandan birisi de Kâdisiyye'de zayi   olur;   mal   sahibi:    "Senin   Hîret'e   kadar   icarladığm   hayan Kâdisiyye'de zayi oldu. Onu tazmin etmen gerekir." der; müste'cir de: "Hayır, benim  Kâdisiyye'ye kadar icarladığım hayvan zayi oldu." derse, bu durumda mal sahibinin sözü geçerli olur ve müste'cir hayvanı öder. Tahrir'de de böyledir.

Eğer "senden bin dirhem Ödünç aldım." der, sonra da: "Onu senden aldım." derse; bu ikrar eden şahsın onu vermesi kendisine vacib olur. Tebyîn'de de böyledir.

Bir adam, "diğer bir adama, bin dirhem verdiğini" ikrar ettiğinde o: "Sen, benden bu malı aldın; senin benim üzerimde bir şeyin yoktur." derse; yeminden sonra, o malı vermesi için cebredilir.

Keza, bir adam, ikrar ederek: "Filandan bin dirhem emanet aldığını ve yanında olduğunu" veya "kendisine bağışta bulunduğunu" söyler; diğeri de: "O, benim malımdır; onu benden sen aldın." derse; onu geri vermesi gerekir. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet: "Filana vekaleten, senden bin dirhem aldım. Gerçekten o filanın da sende bin dirhemi vardı." veya "Sen, onu filan için bağış yaptın; o bana onu almamı emreyledi; ben de onun için aldım ve ona verdim" derse; bu durumda ikrar eden şahıs onu zamin olur. Muhiyt'te de böyledir.

Eğer bir adam, diğerine: "Seni evime oturttum. Sonra da ordan çıkardım ve evi bana verdin." der; evin sakini de, "bu evin, kendisine âid olduğunu" iddia ederse; bu durumda ev sahibinin sözü geçerlidir. Evde sakin olan şahsın —iddiasını îsbat için, beyyine getirmesi lazımdır.

Bu istihsandır ve İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavli de budur.

İmâmeyn'e göre ise kıyasen evde sakin olanın sözü geçerlidir.

Şayet: "Şu hayvan benimdir; onu filana ariyet olarak verdim. Sonra da ondan geri aldım." veya "Şu elbise benimdir; onu filana ariyet olarak verdim. Sonra da ondanvgeri aldım." derse bu durumlarda da mal sahibinin sözü geçerli olur.

Bir adam ikrar ederek: "Gerçekten filan terzi, onun şu gömleğini yarım dirheme dikti; o da gömleği terziden aldı." der; terzi de: "O, benim gömleğimdir. Ben onu, ona ariyet olarak verdim." derse, bu husustaki söz de önceki gibidir.

Temizlikçiye verilen elbise de böyledir. Mebsût'ta da böyledir.
Terzi mes'elesinde ve diğerlerinde, böyle söylemez de: "Onu, ondan aldım." derse bi'1-ittifak geri vermez. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Eğer elbise, ma'ruf (= tanınan) şeyse, o ikrar edenindir. Hayvan ve evde böyledir. "Onu ariyet bıraktım; geri de aldım."

sözü geçerlidir. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet: "Elbisemi filânın evine koydum; sonra da onu aldım." derse, bu durumda kimseye tazminat yoktur.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

tmâmeyn'e göre ise alana tazminat gerekir. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Terzi olan zati  "Bu elbise filanındır; onu bana filan teslim eyledi." der; bu elbiseyi de o iki filân şahıs iddia ederlerse; bu elbise ter­zinin önceki ikrar eylediği zatın olur. İkinciye bir ödeme yapmaz.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. İmâmyen'e göre ise, ödeme yapar. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Şu elbiseyi, senden ariyet olarak aldım.' der; diğeri de: "Onu, benden satın aldın." derse; "ariyet aldım." diyenin sözü geçerli olur.

Bu hüküm, o şahsın, elbiseyi giymemiş olması halinde böyledir.

Eğer, elbiseyi giymiş ve onu zayi etmişse, bu şahsın onu ödemesi gerekir. Hulâsa'da da böyledir.

Bir  adanı,   diğerine:   "Senden   şu  dirhemleri  aldım,   emanet olarak."  der; diğeri de:  "Sen onu benden borç aldın." derse; bu durumda ikrar edenin sözü geçerlidir. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Bana, bin dirhem borç verdin." der; diğeri de: "Sen, benden gasben aldın." derse; "aldım." diyen tazmin eder.

Eğer o şey bizatihi duruyorsa, kendisi için ikrar olunan şahıs onu alır. Hâvi'de de böyledir.

Bir adam, başkasına: "Şu elimde olan hayvanı, sen bana ariyet olarak verdin." der; hayvan sahibi de: "Ben sana ariyet olarak ver­medim; fakat sen onu gasbeyledin." derse; (şayet o hayvan ariyet değilse, ona binerdi.) binmemişse, onun sözü geçerlidir ve tazminat gerekmez.

Eğer ariyet olduğu halde, o hayvana binmişse, tazminat gerekir. Keza: "Sen, onu bana ariyet olarak verdin." derse, üzerine tazminat yoktur. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) böyle buyurmuştur.

Eğer: "Senden onu ariyet olarak aldım." der; diğeri de, onu inkâr ederse, bu durumda ikrar eden şahıs tazminatta bulunur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Gerçekten, senin bin dirhemini gasbeyledim ve kâr etti; onbin dirhem oldu." der; diğeri de: "Ben öyle yapmanı emreylemiştim." derse, bu durumda ikinci şahsın sözü kabul edilir.

Şayet ikinci şahıs: "Hayır, sen benden onbin dirhemi gasbeyledin." derse; o zaman, gasıbın sözü (birinci şahsın sözü) geçerli olur. Hulâsa'da da böyledir.

Bir adam, diğerine: "Şu bin dirhem, benim yanımda, senin ema­netindir." der; ikrar olunan da: "Emanet değil; senin üzerinde olan alacağimdır." veya "Satın aldığın şeyin bedelidir." der; ikrar eden şahıs da, "onun, borç olduğunu da, emanet olduğunu da" inkar eder ve ikrar; olunan şahıs, onu, —iddia eylediği alacağın yerine— emanet olarak almak isterse, onu yapamaz. Çünkü, irkar, "önce emanet" oluşudur. Onu red batıl olur. Eğer ikrar olunan şahıs: "Emanet değildir; fakat, ben, onu bizzat sana borç vermiştim." der; ikrar eden de bunu inkar ederse, bu durumda ikrar olunan şahıs bizatihi bin dirhemini alır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet borç olduğunu veya, gasbolduğunu ikrar eder; ikrar olunan şahıs da. "satış bedeli" veya "köle bedeli" yahut "cariye bedeli" olduğunu iddia ederse, bu durumda ikrar edenin, öyle ödemesi lazım olur. Kâfî'de de böyledir.

Bir adam: "Filanın, benim üzerimde, bin dirhem eşya bedeli vardır." der; o filan da: "Benim ondaki alacağım, satış bedeli değildir; ancak, ödünç verdiğim dirlıemlerdir." derse; o bin dirhem, onun olur.

Şayet: "Benim, onda kat'iyyen satış bedeli alacağım yoktur." der; sonra susar ve sonra da "ödünç verdiğini" söylerse; onun bu sözüne inanılmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, ikrar ederek: "Benim üzerimde, filanın bizzat satış bedeli bin dirhemi vardır." Ancak, ben satılan şeyi almadım." derse, onun bu sözüne inanılmaz.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre sözünü ister bitiştirsin, ister ayırsın, hüküm aynıdır.

Keza ikrar olunan şahıs, ister tasdik etsin, ister etmesin farketmez.

İmâmeyn'e göre ise, bu şahıs sözünü bitiştirir; ikrar olunan da, onu bir cihetten doğrular veya yalanlarsa; onun bu sözü tasdik olunur.

Eğer ikrar eden, sözünün arasını açar; ikrar olunan da onu yalan­larsa, (Meselâ: "Benim sende ödünç olarak değil de, satış bedeli olarak bin dirhemim vardır. Sen o satılanı da teslim aldın." der; ikrar eden de sözünün arasını açarak "Ben satılanı almadım." derse, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) —önce— "tasdik olunmaz." buyurmuştu; sonra bu kav­linden dönerek, ister vasletsin, isterse fasletsin ( = ister sözünü bitiştirsin, isterse ayırsın) sözü doğrulanır.'' buyurmuştur. İmâm Muhammed (R.A-) da aynısını söylemiştir. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam: "Şu kölenin bedeli olarak, filan adamın bende bin dirhemi vardır. Köle de benim yammdadır." der ve ikrar olunan bu sözü doğrularsa, bin dirhemini alır.

Eğer, ikrar olunan: "Bu köle benim kölemdir; ben, bunu sana başka bir köleye bedel sattım." derse, yalnız kendi kölesini alır; başka bir şey gerekmez.

Şayet: "Köle senin kölendir; ben, bunu değilde başka bir köleyi sana sattım. Sende satılan köle bedeli olarak, bin dirhemim vardır." derse; bin dirhem alması gerekir. Muhiyt'te de böyledir.

Eğer:  "Benim üzerimde, filanın yanında olan kölenin bedeli olmak üzere, bin dirhemi vardır." der ve talip o köleyi, ikrar edene teslim ederse, bedelini alır.

Eğer: "Köle senin kölendir. Ben, bunu değil de, başkasını sana sattım." derse; yine bedelini alır. Mebsût'ta da böyledir.

Eğer: "Bu köle, benim kölemdir; ben, sana satmadım." derse; ikrar edenin yapacağı bir şey yoktur ve onun üzerine bir şey gerekmez. Hidâye'de de böyledir.

Şayet: "Bu köle, benim kölemdir; ben, bunu sana satmadım; ancak, başkasını sattım." derse, yine ikrar eden şahsa bir şey gerekmez. Bu bölümün sonunda İmâm Ebû Hanîfe (R.A.): "Bunlardan her birisi, davasına karşı yemin ederler." buyurmuştur.

İmâmeyn'in görüşü de aynıdır. Mebsût'ta da böyledir.

Sahih olan da budur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet, aralarında muhalefet çıkarsa, mal batıl olur. Hidâye'de ve Kâfi'de de böyledir.

Eğer köle, üçüncü bir şahsın elinde olur; ikrar olunan da, ikrar edeni tasdik eder ve o köleyi teslim etme imkanı da olursa, parasını alır; değilse alamaz. Tebyîn'de de böyledir.

Bir adam, ikrar ederek: "Kölesini, filana sattığını" söyler ve "bedelini de almadığını" iddia ederek, "bu köleyi yanında tuttuğunu" söylerse, onun sözü —ikrar olunan inkar eylese bile— geçerli olur. Tebyîn'de de böyledir.

Bir adam: "Filanın, benim üzerimde içki veya hınzır bedeli, bin dirhemi vardır.' derse; bu bedeli vermesi gerekir. Sebebi hakkındaki sözüne inanılmaz.

Eğer müddeî (= davacı) sebebini yalanlarsa bu durumda —ister sözünü vasleylesin, isterse fasleylesin bu bedeli vermesi gerekir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavli budur.

Keza: "Kumar parası olarak, üzerimde bin dirhemi vardır.' derse, hüküm aynıdır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Şayet talip, ikrar ediciyi doğrularsa, bi'1-ittifak, ikrar edene bir şey lazım olmaz. Zehiyre'de de böyledir.

Bir adam: "Filanın, bende bin dirhem haram alacağı vardır veya faiz alacağı vardır."-derse; onu ödemesi gerekir.

Şayet: "Filanın, benim üzerimde yalan veya batıl olarak bin dirhemi vardır." der; ikrar olunan şahıs onu tasdik ederse, bu durumda ikrar eden şahsa.bir şey lazım olmaz.

Eğer ikrar olunan şahıs, ikrar eden şahsı yalanlarsa; bu durumda ikrar edenin ödemesi lazım gelir. Tebyîn'de de böyledir.

Bir adam: "Onun, benim üzerimde, eşya bedeli bin dirhemi vardır." veya: "Sen, bana bin dirhem borç verdin." dedikten sonra da: "O dirhemler, zayıf kalp, geçersiz ve kalay imiş" derse; veya "Filanın, benim üzerimde eşya bedeli katkmtılı bin dirhemi vardır." der; ikrar olunan da: "Yeni idi." derse; bu durumda ikrar edenin, yeni dirhem ödemesi gerekir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu böyledir. İster sözü bitişik olsun, isterse ayrı bulunsun fark etmez.

İmâmeyn'e göre ise, eğer sözü bitişik ise, bu sözü, doğrulanır. Eğer ayrı ise, doğrulanmaz.        

Şayet: "Filanın, benim üzerimde, zayıf bin dirhemi vardır." der; fakat "satış bedeli" veya "borç olduğunu" söylemezse, "eğer sözünü vasi ederse doğrulanır." icmaen böyledir." denilmiştir. "Bu hususta ihtilaf vardır." da denilmiştir. Kâfî'de de böyledir.

Bir adam,  "bir malı, gasben veya emaneten aldığını"  ikrar ederek: "O, katkıntılı veya zayıf idi." derse; hu sözünü, ister vaslen, ister faslen söylesin, tasdik edilir.

Şayet, "gasb ve emanet" der ve yalnız "katkıntılı" veya "kalaydır." der ve bunu vaslen söylerse, sözü tasdik edilir, eğer faslen söylerse, sözü tasdik edilmez. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam: "Filanın, benim üzerimde, eşya bedeli olarak, bin dirhemi vardır." veya: "Filan, bana bin dirhem borç verdi." yahut: "Bana emanet bıraktı." veya: "Ben, bin dirhemini gasbeyledim." der sonra da: "Yalnız şu kadar noksanlandı." derse; eğer sözünü vaslederek söylerse, o tasdik edilir; değilse, edilmez.

Şayet fasl, zaruret içinse, nefesinin kesilmesi ( = yetişmemesi) gibi, işte bu vasi sayılır. Kâfî'de de böyledir.

Fetva da bununla verilir. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam: "Gerçekten ben, filandan bin dirhem aldım." der; sonra da: "O, katkıntılı içli." derse; bu sözü kabul edilir.

Şayet: "Kalp idi." derse, bu sözü kabul edilmez.

Eğer ikrar eden şahıs, hiç bir şey söylemeden Ölür, onun varisleri de: "O dirhemler katkıntılı idi." derlerse onlar tasdik olunmazlar. Zahîriy-ye'de de böyledir.

İkrar eden şahıs ölür ve yanında gasb ve mudarebe malı bulunur; varisleri de "onun, katkıntılı  dirhemler olduğunu"  söylerlerse,  bu sözleri tasdik olunmaz.

Vedia (= emânet) de böyledir. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir   kimse, "ortağından   aldığı   beşyüz   dirhemin   katkıntılı olduğunu" ikrar ederse, —ister vasletsin, ister fasletsin,— sözü tasdik olunur. Çünkü, onun yarısı ortağınındır.

Eğer faslederek "kalay idi." derse, o zaman, sözü tasdik olunmaz. Çünkü yarısı ortağınındır. Eğer vaslederek söylerse, ortağına bir şey yoktur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Dirhemlerin  kanşıklr olduğu  davasında eğer:  "Ben hakkimi aldım; ortağım sağlam ve katkıntısız aldı." derse yapılacak bir şey yoktur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam: "Onun, bende satış bedeli bir kür buğdayı vardır." veya "...ödünç alacağı vardır." dedikten sonra "O, kötü (=   adi) buğday idi." derse, bu durumda onun sözü geçerli olur. İster sözünü bitişik söylesin; isterse, ayrı söylesin farketmez. Keza, tartılan ve Ölçülen şeyler hakkında da ikrar edicinin sözü geçerlidir.

Şayet, ikrar ederek, "üzerinde olan buğdayın gasb veya emanet olduğunu" söyler; sonra da "onun adi olduğunu belirtirse, yine onun sözü geçerlidir.

Bir adamın, getirdiği buğdaya su isabet edip, bu buğday ıslanarak koktuktan sonra da: "Ben, onu gasbeylemiştim." veya "...emanet idi." derse; onun sözü geçerlidir.

Keza: "Bana bir köle emanet edildi." diyerek ayıplı bir köle getirse ve "işte o köle bu idi." derse, onun sözü geçerli olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam: "Üzerinde, birisinin —borç veya satış bedeli olarak— on fülûsunun olduğunu" ikrar ettikten sonra "O paralar, geçersizdi." derse, bu sözüne inanılmaz.

İmâmeyn'e göre borç hususunda, vasi ederse sözüne inanılır; fakat satış bedelinde, inanılmaz." denilmiş isede, sonra İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Eğer vaslen söylerse, inanılır. Ve kıymetini öder." buyurmuştur.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ise: "Vaslederse, inanılmaz." buyurmuştur.

Şayet: "On fülüs gasbeyledim." der; sonra da: "O geçersizdi." derse veya "Emanet almıştım; fakat, geçersizdi." derse; bu durumlarda sözüne inanılır. Hâvî'de de böyledir.

Bir adam, "sermaye aldığını" ikrar eder; sona da "onun katkıntıh olduğunu" söylerse; veya "karşı tarafın, hakkını aldığını" yahut "ser­mayeyi ödediğini" veya  "dirhemleri verdiğini" yahut "sermâyesini aldığım"; "onların da, katkıntıh olduğunu" söylerse; bu durumlarda sözü kabul edilmez.

Eğer, "kendi dirhemlerini aldığını" söylerse, bu sözü makbul olur. "Onun zayıflığını" iddia etse bile, istihsânen böyledir. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir adam,  "vadeli borç" ikrar eder; ikrar olunan da, borcu doğruladığı halde, "vadeli olduğunu" yalanlarsa, borcu hali hazırda Ödemesi gerekir.

Ve ikrar olunan şahıs ikrar edenden "vadeli olup-olmadığma dair" yemin etmesini ister. Kâfî'de de böyledir.
Bir adam: "Filanın, benim üzerimde on mıskal gümüşü vardır." der; sonra da: "O siyahtı." derse; veya: "Filanın, bende bin dirhemi vardır." der; sonra da: "O darbolunmuştur" veya "beldenin nakdi idi." derse keza: "Filanın, üzerimde gasbolunmuş dirhemleri vardır." çierse, bu sözleri ister vaslen, isterse faslen söylesin bi'1-ittifak kabul edilir.
Şayet: "Ödünç idi." veya "Satış bedeli idi." der ve "Beldenin geçer akçası idi." derse; bu sözü de, bi'1-ittifak kabul edilir.
Fakat "Beldenin akçası (= kullanılan parası) değildi." derse; eğer sözünü fasl ederse bi'1-ittifak kabul edilmez. "Eğer vaslederse, tasdik Munur." denilmiştir. Burda da hilaf edilmemiştir.

Bazı alimlerimiz: Kitabda zikredildiğine göre, îmâmeyn: "Tasdik olunur." buyurmuş; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre tasdik olunmaz." buyurmuşlardır.

Bazı alimler de: Bu hususta kitapda icma yoktur." demişlerdir. ^ehiyre'de de böyledir.

Şayet, bir adam: "Sen, bana buğday için, on dirhem teslim yledin; ben ise, buğdayı almadım." der; diğeri de: "Hayır, aldın." erse, eğer, kendisine on dirhem teslim edilen şahıs, sözünü bitişik öylerse, kıyasen ve istihsanen tasdik edilir.

"Eğer ayrı söylerse, istihsanen sözü tasdik edilmez." denilmiştir. etâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir  kimse eğer:   "Filan adamın, bende bin dirhem emaneti irdir."  veya  "Bin  dirhem,  ödüncü vardır."  der;  sonrada:   "Ben madım." derse; onu tazmin eder. Hulasa'da da böyledir.

Bir kimse eğer: "Bana, bin dirhem verdin." veya "Üzerimde, bin hem alacağın vardır." der; sonra da: "Ben almadım." derse; eğer iÜ bitişik söylemişse, kıyasen de, istihsanen de tasdik olunur.

Eğer ayrı söylerse, istihsanen tasdik olunmaz.

Şayet: "Bana nakden bin dirhem verdin." der; sonra da: "Ben almadım." derse, bu sözüne inanılmaz.

Bu, tmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre sözünü bitişik söylerse (Meselâ: "Sen verdin ben almadım." derse) bu sözüne inanılır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer: "Bana, bin dirhem borç verdin; bana teslim etmedin." der; onu da, ayrı söylerse sözüne inanılmaz ve onu tazmin eder. (= öder)

Eğer sözü bitişikse, onun sözü geçerlidir.

Keza: "Sen, bana bin dirhem verdin." veya: "Bin dirhem ödünç verdin; fakat bana vermedin." der ve sözünü bitiştirirse; onun sözü geçerlidir.

Şayet: "Sen, bana bin dirhem verdin. Ben kabul etmedim." derse, tmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Sözü kabul edilmez ve o, onu öder." buyurmuştur.

tmâm Muhammed (R.A.) göre, bu durumda tazminat gerekmez.

Eğer: "Senden teslim aldım." veya "Senden bin dirhem aldım." Fakat, sen ben gidene kadar vermedin." derse; sözüne inanılmaz' ve ikrar eden şahıs onu tazmin eder. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam: "Filanın, benim üzerimde bin âdet dirhemi vardır." dedikten sonra: "Onun ağırlığı, beş veya altıdır." der ve bunu Kûfe'de ikrar ederse; o zaman, ağırlığı, yedıyüz dirhem olur. Ve noksanlığı kabul edilmez. Ancak, sözünü bitiştirerek ağırlığını açıklarsa, o müstesnadır. Mebsût'ta da böyledir.

Sonra, bu sözü ayrı söyler ve dirhemlerin ağırlığı da beldeye göre yedi olur, beyanı da sahih olmazsa, beldenin veznine göre, yedi yüz dirhem ödemesi lazım olur. Adet itibariyle değil de, ağırlık itibariyle öder. Hatta, adedi elli olsa da, ağırlığı yedi yüz dirhem olsa, elli adedi ödeyince borcundan kurtulur.  Çünkü,  oda yedi yüz dirhem  olur. Muhıyfte de böyledir.

Şayet, bulunduğu beldede ağırlığı belirli dirhemler satılır, onlarda, yediden noksan olursa; sözü tasdik olunur.

Eğer, beldede dirhemler muhtelif olursa; itibar çok kullanılana mahsustur.
Şayet Kûfe'de birine yüz beyaz dirhem borcu olur; ve bunu ağırlık bakımından başka beldede ödeyecek olursa yedi olmak üzere yüz dirhem ödeme yapar. Mebsût'ta da böyledir. [11]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..