2- TİCÂRETE İZİN SAYILAN VEYA SAYILMAYAN HALLER

İzin, sarahatle sabit olduğu gibi; delâletle de sabit olur. Meselâ: Bir efendi, kölesinin alım satım yaptığını görür de sükut ederse; bu delâleten izin olur. İster, bu alım satım, efendisi için olsun; ister, kendisinin emriyle, başkası için olsun; isterse, başka birinin em­riyle olsun; sahih olsun, fâsid olsun müsavidir. Hizânetü'l-MüftıiTde de böyledir.

Bir efendi, kölesinin alım-satım yaptığını görür; ona ses çıkar­maz ve onu men etmezse; o köle me'zun olmuş olur.

Efendisinin şahidi olduğu, bu ilk tasarruf caiz olmaz. Ancak, söz­le de izin vermesi gerekir. İster efendisi için alsın, ister başkası için alsın bu böyledir.

Ancak, bundan sonra yapacağı tasarrufâtta me'zundur. Sirâcü'I-Vehhâc'da da böyledir.

Bir adam, başka birinin kölesine bir eşya verir ve ona, "o eşyayı satmasını" emreder, bu köleyi de efendisi görür ve onu men etmezse; işte o köle, efendisinin sükûtu sebebiyle, me'zun sayılır ve eşya sahibi­nin emriyle onun malını satması caiz olyr.

Bu durumda sorumluluk (= mes'uliyet) köleyi mi, yoksa eşya sa­hibine mi ait olur?

Bu hususta, âlimler ihtilaf eyledile

Bazıları: "Eşya sahibine aittir." demişler; bazıları da: "Mes'uliyet köleye aittir." demişlerdir. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet köleyi, efendisi men eder veya onun alım-satım yaptığını görmezse; mes'uliyet mal sahibine aittir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, tioâretten-tasarrufattan men edilmiş bir köleyi, gas-beder ve efendisinin de onu geri istemeye beyyinesi olmazsa; gasbeden-de yemin eder; sonra da, o köle tasarrufatta bulunduğu hâlde, efendisi susar; bilâhare de beyyine ibraz ederek geri alırsa; o köle, izinli sayıl­maz. Muğnî'de de böyledir.

Bir köle, birinin malını gasbederek satar; efendisi de onu gördü­ğü hâlde men etmezse; bu, o köle için izin olur.

Fakat o satım caiz olmaz. İster efendisinin emriyle satsın; ister em­ri olmaksızın satsın, müsavidir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir köle, muhayyer olmak üzere bir şey satın alır; efendisi de onu gördüğü hâlde mâni olmazsa; o, kendisi (yani efendi) hakkında borç olur. İster teslim alsın; isterse almasın bu böyledir. Sonra, alım zama­nı, o köle men edilir.

Bir efendi, kölesinin muhayyerlik şartıyla bir şey satın alıp-sattığım gördüğü hâlde sükût ederse; işte bu, satıma izin olur. Fakat, onun mu-- hayyerliği bâtıl olur ve bu köle me'zûn olur.

Şayet, muhayyerlik şartıyla satış yapan bir kölenin efendisi, onun bu tasarrufunu görür de men etmez ve borçla karşılaşırsa, o satışı bo­zar. Değilse bozmaz. Satış tamam olduktan sonra, o köle yine men edilir.

Bazıları: "Satış vakti mahcurdur." demişlerdir.

Esahh olan kavle göre, o köle icazet vaktinden itibaren mahcurdur.

Şayet köle bir şey kazandı ise, o müşterinindir. Ve teslim aldıktan sonraki kazanç temizdir. Teslim almadan öncekini tasadduk eder.

"Bu, İmâmeyn'e göre böyledir. İmam Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre ise, kazanç satıcınındır." denilmiütir. Muğnî'de de böyledir.

Bir efendi, kölesinin dirhemlerle veya dinarlarla bir şey satın al­dığını görür ve onu men eylemezse o köle, izinli olmuş olur.

Eğer aldığının bedelini, efendisinin malından verirse; o efendisinin olur.

Efendisi isterse, geri reddeder. Red sebebiyle de satım ibtâl edilmiş olmaz.

Şayet efendisinin malı, ölçülen veya tartılan cinsten ise, efendi red­dedince, satış ibtâl olur.

Eğer satın alınan şey, ölçülen veya ta*rtılan şeye mukabil verilmiş belirli bir şey ise, satış bâtıl olur. Belirli değilse, efendinin istirdadı ile satış ibtâl edilmiş olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'de da böyledir.

Bir adam, kölesini, bir kadın nikâhlarken veya cariyesini biriyle nikâhlanırken görür ve susarsa; işte bu, bir izin olmaz.

Sahih olan budur. MuğnTde de böyledir.

Şayet efendisi, ona umûmî bir izin verirse, bu izin, her türlü ta­sarruf at ve ticârette caiz olur.

Şöyle ki: Ona: "Sana, ticârette izin verdim." der ve bunu bir nev'i ile kayıtlamaz veya "bütün ticârette." diye cemî lafzıyla kayıtlayarak söylerse, bu izin umûmî olur. Kâfi'de de böyledir.

Ve eğer, ticâretten yalnız bir nev'i için izin verir de, diğerleri için vermez ise; bu takdirde, bu izin de ticâretin tamamı için izin olur. Bu durumda efendi, ister, başka nevi ticâretten açık sözle men etsin; ister­se, sussun müsavidir. Köle, bütün ticârete izinli olmuş olur. Nihâye'de de böyledir.

Bir adam, kölesine: "Bana, her ay beş dirhem gelir getir." der­se; bu da ticârete izin olur.

Keza, bir adam, kölesine: "Sana, her ay şu kadar darbeyledim." veya "Her hafta.." derse; o köle de ticârete me'zun olur. Mnğnî'de de böyledir,

Bir adam, kölesine: "Temizlikçi olarak otur." veya "Terzi ola­rak otur." Yahut "Boyacı olarak otur." derse; o köle bütün ticârette izinli olur.

Şayet, ona: "Sana ekmek ticâretine izin verdim." derse; bu durumda da köle bütün ticâretlerde izinli olur.

Bir adam, kölesine: "Giymek için elbise satın al." veya "Yemek için, et satın al." hayut "Ekmek satın al." der; veya benzeri sözler söy­lerse, bu sözlerle köle, istihsânen ticârete izinli olmaz. Bu sözlerin, izne değilde; hizmete ait olduğuna itibar edilir.

Hulâsa: Efendi, köleye tekrar, tekrar akid yapma izni verir ve bundan muradının kâr etmek isteği olduğu bilinirse; bu, izin olur. Fa­kat muradının ticâret (= kâr) olmadığı, tek akidli sözler, söylenmişse; bu durumda o kölenin —ticâret değil— hizmet etmiş olduğuna itibar edilir.

Hatta bir adam, kölesine: "Bir elbise satın al ve onu da sat." der­se; bu ticârete izin olur.

Buna, göre eğer: "Şu elbisemi sat; parasını al; onunla da bir şeyler satın al." derse; yine bu ticârete izin olur.

Bundan dolayı, bize göre bir adam, kölesine: "Filana git; şu işte nefsini ona,kiraya ver." derse; bu köle ticârete izinli olmuş olmaz. Çünkü, ona akd-i vâhid yapmıştır.

Şayet: "Nefsini şu işte insanlara icara ver." demiş olsaydı, bu, izin olurdu. Zira, bu emir, insanlarla muamele yapmak olur ve akidler muh­telif olmuş bulunurdu.

Nevâdir'de şöyle zikredilmiştir: îcâre meselesinin üç durumu vardır:
1-) Efendisi, kölesine: "Nefsini filana hizmet için icâre ver." diyebilir

Bu durumda köle, me'zun sayılmaz.
2-) Efendi, kölesine: "Nefsini filâna ticâret için icara ver." diyebilir.

Bu durumda köle me'zun sayılır.
3-) Efendi, kölesine: "Nefsini filâna icara ver." deyip, başka bir . şey söylemeyebilir.

Bu durumda da, köle ticârete izinli olmuş olmaz.

Fetâvâyi Aftabiyye'de şöyle zikredilmiştir: Efendi, kölesini bir müddet ticârette çalışmak üzere, icara verirse; bu izin olur. Müste'cir için satın aldığı şeylerin borçları hakkında, müste'cire müracaat eder. Tatarhâniy-ye'de de böyledir.
Bir adam, kölesine su taşıyan eşeğini verip, "kendisi, efradı âi-lesi ve komşularını1 bedelsiz sulamasını" söylerse; bu, ticâret için izin sayılmaz.

Keza, bir değirmenci, eşeğini, kölesine verekek, "Öğütmesi için, kendisine buğday taşımasını" söylerse, bu da ticâret için izin olmaz.

Bir adam, su taşıyan eşeğini, kölesine vererek: "Bununla sucu­luk yap; su sat." derse; işte bu, ticâret için izin olur.

Keza, bir kimse, eşeğini, kölesine verir ve: "Ücretle insanların buğdayını taşı." derse; bu da izin olur.

Keza, şahıs tâyin etmeyip, "insanlardan yük taşı." demesi bile, "icarla taşı" dediği için, bu, izin olur. muhıyt'te de böyledir.

Şayet, bir adam, kölesine: "Nakliyatçılık yap." veya "Buğday-cılık yap." yuhat "Nefsini, nakliyecilere veya buğdaycılara icara ver." derse, bunlar da ticârete izin olur.

Bir adam, kölesini, "bir dirheme et al (veya elbise al.)" diyerek yollarsa; bu istihsânen ticârete izin olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, kölesine: "Bez satın alıp, onu gömlek yap." derse; bu, izin olmaz;

Bunun —zarurete binâen— hizmet olduğuna itibar edilir. Muğnî'de de böyledir.

İcâreye izin, ticârette izin 'olur. Ticârete izin de, icâreye izin olur. Sirâciyye'de de böyledir.

Bir adam, kölesine evin gelirini almasını veya insanlar üzerinde olan alacaklarını almasını hayut bir da'vaya vekil olmasını emretse; bun­lar, ticâret için izin olmaz.

Keza, ziraat işlerinde, arazide, ev yapımında çalışmasını emretme­si de ticârete izin sayılmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, kölesine: "Seni, ticâretten men eylemiyorum" derse; işte bu, izin olur.

Keza, onun, odunculuk yapmasına izin verse, bu da ticârete izin olur. Sirâciyye'de de böyledir.

Bir adam, kölesine "kendisine âit, büyük bir köyün arazisini icara vermesini; buğday satın alıp ektirmesini; meyvelerini satmasını; haracını vermesini" emretse; bunların tamamı ticârete izin olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, kölesine mal vererek, "Ona, yiyecek buğday satın almasını" emreylese; bu mes'ele, iki yerde "me'zûn" diye geçti; o iki yerin birinde: "İzinli olur." denildi; diğerinde ise: "İzinli sayılmaz." diye zikredildi. Âlimlerimiz bunu açıklarken şöyle buyurmuşlardır.

Me'zun sayılır; denen yer; mal çok olduğu, onun bir defada değil de birkaç defada satın alınabileceği zamandadır. Bu durumda kendisi­ne havale edilen akidler dağınıktır.

"İzinli olmaz." demlen yerin te'vili ise: Mal az olup, onun bir def­ada satın alınabildiği"'ve kendisine havale yapılan tek. akid yaptığı zamandır.

İmâm Muhammed (R.A.) buna işaret buyurarak: "Gerçekten çok mal olduğu yerde, izin olduğuna nas vardır." demiştir. Muğnî'de de böyledir.

Bir adam, kölesine mal vererek, ona "Filân beldeye çık ve filan adama ver; onunla bez satın alsın." diye emreder; o köle de efendisinin dediklerini, olduğu gibi yaparsa; bununla izinli olmuş olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, kölesine hâli (= boş) bir arazi verip "Buğday satın alarak, oraya ekmesini" emreder; o da buğday satın alıp, onu eker; icârcı çalıştırır; su kanalı açar; orayı sular ve haracını verirse; bu durumda, o köle izinli olmuş olur.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.), şöyle buyurmuştur:

Eğer, kölesine: "Bu elbisemi güzel bir kârla sat ve nümâlandır." veya: "Kârlı ve nümalı sat." derse; bu sözler ticârete izin olurlar.

Şu mes'ele buna muhaliftir:

Şayet: "Elbisemi filana sat." der; fakat kârdan ve nümadan söz etmezse, o, izin olmaz. Muğnî'de de böyledir.

Şayet: "Sana, ticâret için izin verdim; bir tek gün." der; o gün geçer ve onu görüp birşey söylemezse; bu köle devamlı izinli olmuş olur. Hatta, bir kimse, kendi çarşısında mahcur olduğunda, kölesine: "Sa­na, şu dükkânda ticâret yapma izni verdim." derse; o köle, her yerde me'zûn olur.

Keza, bir efendi, kölesine, bir gün, bir saat ticâret yapma izni verirse; onu men etmedikçe köle, bütün günler izinli olmuş olur.

Keza, bir efendi kölesine: "Sana şu ayda ticâret yapman için izin verdim o ay geçince, seni men ettim. Artık, bundan sonra almayacak­sın, satmayacaksın." derse; —önceden yaptığı— bu men geçersiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

Efendisinden kaçmış olan bir köleye, —kaçtığının bilinmesi hâlinde— izin vermek sahih olmaz. Efendi, bu izni o yanında iken ve­rirse, sahih olur.

Bir gâsip, gasbettiği köleyi izin verdiğinde; eğer gâsib İkrar eder veya beyyinesi bulunursa; bu durumda o köle, gasbedene de, başkaları­na da alım-satım yapabilir.

Şayet, gâsip, bunu inkâr eder ve "onun, kendi malı olduğuna dâir beyyinesi de olmaz ise, bu kölenin ticârete izni sahih olmaz. Fetâvâyi Sug-râ'da da böyledir.

Bir adam, kölesini bez almak üzre çok bir mal ile, bir yere gön­derdiği hâlde, onu satmaktan men eylese; bu da ticârete izin olur. Meb­sût'ta da böyledir.

Bir kimse, uzakta olan bir köleye izin verir ve o köle, bunu duy­mazsa, bu izin geçerli olmaz. Sirâciyye'de de böyledir.

Bir kimse, bir kölesinin yansını, mükâtep yaparsa; bu, o köle­nin tamamına ticâret izni olur.

Ve İmâmeyn'e göre, bu kölenin tamamı, mükâtep olmuş olur. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre ise, yarısı mükâtep olur ve kazancının yansı kendisinin; yarısı da efendisinin olur. Çünkü yarısı mükâtep değildir. Kazancının yarısı, kendisinin olur; çünkü o yarı mükâteptir. Ve, bor­cunu ödemeye gayret gösterir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kölenin, tamamı bir adamın olduğunda; onun efendisi, çarşı halkına: "Bu kölenin, ticâret yaptığım gördüğünüz zaman, susun. Ben onu, yasaklamadım." derse; bu, köle için ticâret yapma izni sayılmaz.

Sonradan, efendisi onun ticâret yaptığını gördüğü hâlde susar ve onu yasaklamazsa, yine o köle, ticârete izinli sayılmaz

Hakâik kitabında ise: "Efendi men etmedikçe, sükût izne delâlet eder." diye, sarahat vardır. Muğnî'de de böyledir.

Ticârete iznin, gelecek zamana izafesi caizdir.

Keza, iznin bir şarta bağlanması da caizdir. Hâcr'in şarta, bağlanması ise, caiz değildir.

Hacrin istikbâle izafesi de caiz değildir. Zehjyre'de de böyledir.

Bir adam, kölesine: "Yârın olunca, ben sana ticârete izin ver­dim." derse; bir gün sonra, bu köle ticârete izinli sayılır.

Bir adam, izinli kölesine: "Yarın gelince, seni ticâretten men ey­ledim." derse, bu sahih olmaz. Ve, bu köle, mahcur olmaz

Bir köle, izinli olduğunu bilmedikçe, izinli olmaz. Hatta, bir efendi: "Ben, köleme ticâret izni verdim, der; köle de bunu bilmezse —vekâlette olduğu gibi— bu köle izinli olmuş olmaz.

Bir adam: "Köleme ticâret izni verdim. Ona satış yapınız." der; halk da ona birşeyler sattığı hâlde, bu köle, kendisinin izinli olduğunu bilmezse; âlimlerimiz. Kitabu'İ-Me'zân'da: "Bu köle, izinli olmuş olur." buyurmuştur.

"Bu hilafsız böyledir." diyenler olmuştur.
Onu, men sahih olmaz. Ancak bilirse, o müstesnadır. Fakat bil­mez ise,:mahcûr değildir. Çarşıda alış-veriş yapmaktan men edildiği hâl­de, o köle, bunu bilmez; iki adam veya bir adamla hür kadın, men edil­diğini haber verirlerse; onlar ister adil olsunlar; isterse, olmasınlar veya âdil bir adam yahut âdil bir kadın haber versin, bi'1-icma, bu köle mah­cur (= ticâretten men edilmiş) olur.

Köle, ister bu sözleri doğrulasın, isterse yalanlasın farketmez. Cevheretü'n-Neyyire'de de böyledir

Bir efendi; kölesine, bir adam yollar veya mektup yazar; mek­tup da ona gelip ulaşırsa; bu köle, her nerede olursa olsun, artık ticâre­te izinli sayılır.

Bir fuzûlinin söylemiş olması hâli bu mes'ele Kefalet Kitabi'nda şöy­le zikderilmiştir.

Eğer haber verenler âdil iki kişi; veya âdil olmayan iki kişi; yahut

Eğer haber verenler âdil iki kişi; veya âdil olmayan iki kişi; yahut tek kişi olursa; bu âdil de olsa, haber verilen köle —bu haber doğrulanmadıkça— izinli olmaz.

Haberin doğruluğunun açığa çıkması, bu haberden sonra, efendi­nin gelip izni ikrar eylemesiyle olur.

Şayet, bu efendi izni inkâr ederse; o köle nıe'zun sayılmaz.

Şayet, âdil olmayan bir kişi haber verir ve o köle de, onu dpğruiar-sa; o takdirde, izinli olur.

Eğer yalanlarsa, —her ne kadar, haberin doğruluğu meydana çık­sa bile— me'zun olmaz.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

İmâmeyn'in kavline göre ise, haberin doğruluğu zahir olunca, köle izinli sayılır.

Sadnı'ş-Şehîd, Fetâvâyi Suğrâ'da şöyle buyurmuştur:

Bu köle, haber veren nasıl olursa, olsun, izinli olmuş olur. Muğnî'­de de böyledir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, izin ile men'in farkı şudur: İmâm Ebû Hanîfe.(R.A.)'ye göre, men, tek kişinin haberi ile sabit olmaz. An­cak haber veren âdil ise veya iki kişi ise, o zaman sabit olur.

İzin ise, her hâlde tek bir fuzûlîniirsözü ile bile sabit olur.
Şeytaû'1-İmâm Hâher-Zâde, İmâm Ebû Bekir el-Fakıyh'ın şöyle buyurdu­ğunu nakletmiştir:

İzin ile men arasında bir fark yoktur.

Şayet, köleye göre, haber veren zat doğru sözlü biri ise, durum, o zaman onun haber verdiği gibi olur. Değilse, köle izne me'zun olmaz. Men etmek de böyledir. Fetva'da bunun üzerinedir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [5]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..