10- İZİNLİ KÖLENİN FÂSİD SATIŞI VE İZİNLİ KÖLE İLE SABİNİN ALDANMALARI VEYA ALDATMALARI

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.), İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.), şöyle buyurmuşlardır:

Bir adam, kölesine alış-veriş için ticâret izni verdiğinde; o köle bir câriye, veya köle yahut bir eşya veya başka bir şeyi, fâsid olan bir satış­la satar; müşteri de, onu teslim alır ve cariyeyi veya köleyi azâd eder veya satarsa; işte bu caizdir.

Bunların tamamının kıymeti, kölenin üzerinedir. Keza-bu köle, bir köleye, bir câriye veya köle yahut bir eşyayı, fâsid bir satışla satar ve satın alan köle de, onu teslim alıp bir başkasına satarsa; bu da caizdir.

İzinli bir köle, bir câriye veya köleyi, fâsid bir alış-verişle satın alıp, onu teslim aldığında; o câriye veya köle, bu izinli kölenin yanında, kö­lenin nefsini icara vermesi veya ona bağış yapılması gibi bir yolla ka­zanç sağlar; o da, onu kabul ederse; bu kazancı, izinli köleye teslim et­mesi gerekir mi?

İmâm şöyle buyurmuştur:

Eğer o köle, izinli kölenin malı olduğunu ikrar etmişse, o takdirde, izinli köle ona sahip olur.

Eğer, başkasına satar veya yanaıda zayi olur ve kıymetini satıcıya öderse; onların kârı me'zun kölenin olur.

Eğer köle, onların kedi mülkü olduğunu ikrar etmemişse (şöyleki: Onları satıcıya geri vermişse) âlimlerimize göre, onların kazançlarını da satıcıya iade eder.

Bu, kitabda zikredilmedi diyenlere göredir.

Şayet izinli kölç, câriye ve köleyi satıcıya iade ederse; İmâmeyn'e göre böyledir. Fakat, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, kârı izinli köleye veri­lir; satıcıya verilmez. Aslını reddedince, kârâı da reddetmek gerekir.

Satıcı, onu sadaka eder mi?

Eğer, satıcı hür ise, bi'I-ittifak, onu sadaka eder.

Eğer izinli köle ise, ona tasadduk etmez.

İzinli köle, onu tasadduk etmeyince, onun üzerinde borç varsa; o kâr'dan, onun borcunu verir ve o, alacaklılar için helâl olur.

Eper, üzerinde borç yoksa, onu efendisi alır.

İmâm, şöyle buyurmuştur: Bana göre en sevinlisi, onu sadaka et­mektir. Ancak, efendisi satıcısı ise, onun o kazancı sadaka etmesi el­zemdir. Onun satıcısının izinli köle olduğu o zaman, efendisinin onu sadaka etmesi müstehâp olur.

Bundan sonra, satın alınan köle nefsini icara verdi veya ona bir bağış yapıldı ise, o, onun kazancı olur. Şayet onu, izinli köle icara verirse; onun kazancı, izinli kölenin olur ve her haliyle ona teslim edilir. MuğnF-de de böyledir.

Bir adam, kölesine ticâret izni verir; o köle de bir cariyeyi, bir adama, fâsid bir satışla ticaretiyle satar; o adam da, cariyeyi teslim al­dıktan sonra onu satın alıp, bir başkasına satar ve ona teslim ederse; bu ikinci satış caiz olur. Bu, önceki satışı da nakzetmez.

Hatta, köle ister borçlu olsun, isterse olmasın, müşteri izinli köle­den cariyenin bedelini alabilir.

Satın aldığı cariyeyi, izinli bir köleye sattığı zaman, bu satış, önce­ki satışı nakzeder. (- bozar) Ve müşterinin, kölenin bedelini, me'zun köleden alması gerekmez Tazminattan da kurtulur. Me'zun köle, ister borçlu olsun; isterse olmasın müsavidir. İzinli köle, bir cariyeyi, efen­disine satıp ona teslim etse; eğer köle borçlu değilse, önceki satış bozuk olur.

Fakat köle borçlu ise, ikinci satış caiz olur. Ve, müşteri, cariyenin kıymetini me'zun köleye tazmin eder. (- öder)

İzinli kölenin cariyeyi, bir müdâribe satması caizdir.

Keza, onu, müdâribin efendisine satsa, yine caiz olur. Köle, ister borçlu olsun, isterse borçlu olmasın farketmez.

Şayet, efendinin oğluna veya babasına yahut mükâtebine veya kü­çük oğluna satarsa; köle borçlu veya borçsuz olsun bu satış yine caizdir.

Yabancı biri, izinli köleyi alım-satıma vekil eder; o da, cariyeyi mü­vekkiline satarsa; câriye âmirin parası müşterinin olur.

Bir adam, insanlara: "Bu benim kölemdir; ona ticâret izni ver­dim." der; halk da ona birşeyler satarsa; borcu üzerine vacip olur.

Sonra da o köleye bir sahip çıkar; ve bu hak sahibi de "ona izin verdiğini" söylerse; işte o köle, izinli olarak baki kalır. Borcu hakkında alım-satım yapar.

Şayet hak sahibi izni inkâr ederse; köleye borç isabet etmez. An­cak, hak sahibi, onun çn az kıymetini alacaklılarına öder.

Eğer, "bu benim kölem." demeden, ona mal satarlarsa; efendisi onlara borçlu olmaz. Çünkü, onları kandırmamıştır. Öncekini de kan­dırmıştı. Tahâvî Şerhı'nde de böyledir. .

Aldanana gelince, o sözü duyanla, duymayan arasında bir fark yoktur. Biri onu bilse de, duymayan beyan eylese; o da anlamasa aynıdır.

Âmir, bütün sokak ehline hitaben: "Bu, benim kölemdir. Buna buğ­day satınız. Ben, buna bu hususta izin verdim." der; çarşı halkıda, ona budaydan başka şey satarlar; sonra da onun hür veya başkasının kölesi olduğu meydana çıkarsa; ona, efendisinin dediğinden başka şey satan­lar, alacaklarını, onun efendisine ödetirler. Onun önceki sözü boş söz olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, kölesine ticâret izni verdiği hâlde, ona, bir şey alıp-satmasmı emretmez; Sonra da efendisi, belirli bir" adama veya bir top­luluğa, o köleyle, alım-satım yapmalarını söyler; o köleyle de, —onlar değil de— başka bir topluluk ahş-veriş yaparlarsa; söylediği kimseler için, köîenin borcunun yerine, efendisi, kölenin az kıymetini tazmin eder; ötekilere tazminat yoktur.

Şayet efendi, topluluğa, "Köleye bez satmalarını" söylediği hâlde, onlar, ona başka şey satarlarsa; kandırana tazminat yaptırılar.

Bir adam, çarşıya gelerek: "Ona satış yapınız" der; fakat "O benim kölemdir." demez; o köle de borçlanır; sonra da ona bir hak sa­hibi çıkar veya hür olur yahut müdebber olduğu anlaşılırsa; emreden şahsa, birşey gerekmez.  

Şayet çarşıya gelir de: "Bu, benim kölemdir. Ben ona izin verdim; onunla alım-satım yapınız." der; onlar da ona bir şeyler satarlar; sonra da, o köleye bir hak sahibi çıkar veya hür olduğu anlaşılırsa; onlara "satış yapınız." diyen âmir me'zun köle veya mükâtep yahut izinli sabî ise, satıştan dolayı, bir tazminat gerekmez. Satış yapanlar, âmirin hâlini bil­sinler veya bilmesinler farketmez.

Şayet emreden mükâtep ise, cariyesini çarşıya getirir ve: "Bu, be­nim câriyemdir. Buna satış yapınız. Ben, buna izin verdim" der; o da borçlanır; sonra da onun, izinden önce mükâtepten bir çocuk doğrudu-ğu bilinirse; alacaklılar, cariyenin kıymetini mükâtebe ödetirler. Meb-sût'ta da böyledir.

Köleyi çarşıya getiren adam: "Bu, benim kölemdir. Ben, ona ti­câret izni verdim. Onunla mubayaa yapınız." der; halk da onunla alım satım yapar; o köle borçlandıktan sonra, ona birhak sahibi çıkar ve o zat da, bu köleye daha önceki getirmeden önce izin vermiş olursa; ar­tık, o köle, alım-satımına devam eder. Onun borcunu, sonraki —emreden değil de— önceki tazmin eder. Eğer ona hak sahibi çıkan şahıs, bir mü-debber ise, onun borcunu ikinci zat tazmin eder. Muhiyt'te de böyledir.

Ticaretten men edilmiş bir köleyi, bir başkası çarşıya getirerek: "Bu benim kölemdir. Bununla alım-satım yapınız." dedikten sonra asıl efendisi izin verir; o da borçlanırsa; önceki aldatan şahsa, tazminat gerekmez.

Şayet, bin dirhem önceki efendisi izin vermeden önce, bin dirhem de izinden sonra borçlanırsa; önceki aldatıcının, kölenin kıymetinin ya­nsını tazmin etmesi gerekir.

Bir adam, kölesini çarşıya getirerek: "Bu, filanın kölesidir. Beni buna ticâret izni vermem için vekil kıldı. Ben de size söylüyorum, bu­nunla alım-satım yapınız." der; onlar da onunla ahş-veriş yaparlar ve o köle, borçlu düşer; sonra da asıl efendisi gelerek: "Ben, ona izin ver­medim. Vekil de tâyin etmedim." derse; bu durumda vekil, kölenin kıy­metinden az olanını tazmin eder.

Şayet, köle hür çıkar veya ona bir hak sahibi çıkar yahut efendisi, onu müdebber eylemiş olursa; o zaman vekil, tazminatı aynı şekilde yapar. Ve, müvekkiline müracaat eder.

Eğer müvekkil, vekili ikrar ederse, bu böyledir.

Şayet yalanlarsa; müracaat edemez. Ancak tesbit ederse (isbat eder­se) o müstesnadır.

Köleyi çarşıya getiren zat: "Bu, benim iyâlimde küçük oğlumun kölesidir; bununla alım-satım yapınız." der; onunla halk alım satım yapar ve o borçlu düşer; sonra da o köleye bir hak sahibi çıkar veya onun hür olduğu anlaşılırsa; kölenin en az kıymetini, o baba, alacaklılara tazmin eder.

Babanın vasisi, dede, imâm, kardeş ve benzerleri de böyle yapar­larsa; onlar, adam aldatmış olmazlar ve tazminatta da bulunmazlar. Meb-sût'ta da böyledir.

Bir adam, bir sabiyi çarşıya getirerek: "Bu, benim oğlumdur; bu­nunla alım-satım yalnız.; ben buna ticâret izni verdim." der; sabî de, ahm-satımı bilecek akıl sahibi olur ve halk onunla alım-satım yaparlar ve o borçlanır; sonra da bir adam beyyinesiyle "o çocuğun, kendi çocu­ğu olduğunu" isbat eder ve: "Bu izne hak sahibi değildir." derse; bu çocuğa, hâlde ve bulûğa eriştikten sonra, bir şey gerekmez.

İzinsiz köle, buna muhaliftir. Borcu, ondan azâd edildikten sonra alınır.

Ancak alacaklılar, çocuğu getirip de: "Bu izinlidir." diyene müra­caat eder ve alacaklarını ondan alırlar. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, bir köleyi çarşıya getirerek:' 'Bu, benim müdebber olan kölemdir; bununla alım-satım yapınız." der; o da borçlanır; sonra da bir başkası, "kendisinin müdebberi olduğunu" beyyinelerse; bu durumda müdebberin borcu bâtıl (= geçersiz) olur. Azâd olunana kadar, alda­tan şahsın onun kıymetini tazmin etmesi gerekmez; kazancından ver­mekte gerekmez. Şayet müdebber, hak sahibinin yanında iken, bir adam öldürğrse; o takdirde, aldatıcı müdebberin kıymetini alacaklılarına öder.
Bir adam, çarşıya bir câriye getirir ve: '"13u, benim câriyemdir. Bununla alım-satım yapınız." der; bu câriye de borçlu düşüp, kendi kıy­meti kadar borçlanır; sonra da bir çocuk doğurur; ona da birisi hak sahibi çıkar ve o çocuğu alırsa; o zaman, aldatıcı, hem cariyenin, hem de çocuğun kıymetini alacaklılarına öder. îster aldattığı zaman, cariyenin kıymeti yüksek olsun; isterse alçak olsun değişmez.

Şayet, birinci adam, beyyine ibraziyle, "ikinci adamın, o cariyeye daha önce ticâret izni verdiğini'' isbat edebilirse; tazminattan berî olur. (- kurtulur) İzin ister, halkı kandırmadan önce verilmiş olsun; isterse câriye borçlanmadan olsun farketmez.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [13]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..