Ezanın Sıfatları Ve Müezzinin Ahvali

Cemaat ile kılman beş vakit namazın, edası için ezan, sün­nettir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

«Ezan vacibtir.» diyenler de olmuştur. Fakat, sahih olan ise, gerçekten ezanın, sünnetli müekkede oluşudur. KâK'de de böy­ledir. Bütün meşâyih, bu görüştedir. Muhıyt'te de böyledir.

Yalnız, farzlar için okunmakta olan kamet de sünnettir. Bahru'r - Râık'ta da böyledir.

Ezan ve kamet, beş vakit namazın ve cuma'nm sünnetidir. Bunların dışında kalan, sünnet, vitir, nafile, teravih ve bayram na­mazları gibi namazlar için, ezan ve kamet sünnet değildir. Muhıyt'­te de böyledir.

Keza, nezredilmiş namazlar, cenaze namazı, istiska, kuş­luk, korku, kiisûf ve hüsûf namazları için de ezan okunmaz. Aynî'de de böyledir.

Kadınlar, namaz için ezan okumazlar ve kamet getirmez­ler. Bunlar, kendi aralarında cemaatle namaz kılsalar bile, ezan okumazlar ve kamet getirmezler. Fakat, bunlar namazlarını ezanlı ve kametli olprak kılarlarsa, gerçi namazları caiz olur, amma on­lar, günahkâr olurlar, Hulâsa'da da böyledir.

Köleler de, namazlarını ezansız ve kametsiz olarak kılar­lar.

Seferinin veya mukimin, evlerinde ezan okumaları ise, meilduptur. Tebym'de de böyledir.

Sabah ezanı hariç, vaktinden önce ezan okumak, bil-ittifak caiz değildir.

İmâmı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (RjU'e göre, sabah ezanı da böyledir. Ve eğer, Önce okunursa, vaktinde, ye­niden okumak gerekir. Fetva da bunun üzerinedir, Huccet'ten nak­len, Tatarhâı%ye'de de böyledir.

Vakitten önce, kamet getirmek de, bil-icmâ', caiz değildir. Muhıyt'te de böyledir.

İmâm, müezzinin kametinden bir müddet sonra gelir, ve­ya kametten sonra sabah namazının sünnetini kılarsa, yeniden ka­met getirilmesi icab eder. Gunye'de de böyledir.

Ezan okumaya ehil olabilmek için, namazların vaktini ve kıblenin cihetini bilmek gerekir. Kâdihân'da da böyledir.

Müezzinin, erkek, akıllı, salih, muttaki, sünneti bilen bit­kisi olması, daha uygun olur, Nihâye'de de böyledir.

Müezzinin, mehâbetli, insanların hallerini araştırıp göze­terek, cemaatten geri kalanları, (yeni namaza gelmeyenleri) bu hallerinden  men edici olması, onun için en uygun haldir.

Müezzin, ezan okuma görevinde devamı elden bırakmayan, oku­duğu ezana inanan ve sevabını Allah'tan bekliyen bir şahıs olmalı­dır. NehruH - Fâık'ta da böyledir.

En güzeli de, namazda imâm olmaktır.    Dİrâye'-de de böyledir.

Efdal olan, müezzinin, mukim olmasıdır. Kâfi'de de böy­ledir.

Bir kimse, ezan okusa da, başka bir kimse de kamet getir­se, ezan okuyan kimse - o esnaca, orada  yoksa, bu durum, ke-rahatsiz olarak caiz olur.

Fakat, ezan okuyan, orada  hazır bulunur ve başkasının ka­met getirmesinden hoşnut olmaz ise, başkasının kamet etmesi, mek­ruh olur.

Ezan okuyan kimse, başka bir kimsenin kamet getirmesine ra­zı olursa, bu durumda, başkasının kamet getirmesi, bize göre mek­ruh olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Akıllı olan çocuğun ezanı, zâhiru'r rivâyeye göre, kerahat-siz olarak sahihtir. Fakat, bulûğa ermiş kimsenin okuması, daha evladır.

Akıllı olmayan çocuğun ezan okuması sahih değildir. Oku­muş olsa bile, başkası tarafından tekrar okunur. Meçnûn'un, (delinin) hakkındaki hüküm de böyledir. Kâffde de böyledir.

Sarhoşun ezanı mekruhları; iadesi müstehabdır. Tebyîn'dc de böyledir.

Kadının ezan okuması mekruhtur, iadesi ise, menduhtur. Kâfirde de böyledir.

Fasıkın, (ilahî emirlere muhalefet" eden, günahkârın) ezan okuması, mekruhtur. Ancak; ezan okumuşsa, bu iade edilmez. Zehıy-re'de de böyledir

Cünübün e£am ve ikameti, rivayetlerin ittifakiyle, mek­ruhtur. Eşbah olan, onun okuduğu' ezanm da, ikametin de, iade edilmesidir.

Abdesti olmayanın ezan. okuması, rivayet-i zâhiriyye'ye gö­re, mekruh değildir. Sahih olan da budur. İkamet getirmesi ise, mekruhtur. Fakat, ikamet getirmişse iade olunmaz. Serahsi'riln Muhıyt'inde de böyledir.

Müezzin, ezan okuduktan sonra, irtidâdetse (İslam'dan çık­sa) , okuduğu ezan iade olunmaz. Fakat, iade edilmiş olursa, bu da­ha efdaldir. Sirâcül - Vehhâc'da da böyledir.

Müezzin, ezan okurken dinden çıksa, evla olan, ezam baş­tan başlıyarak bir başkasının okumasidır. Fakat, başkası yeniden başlayıp ezanı okumaz da, mürted, devam edip ezanı tamamlarsa, bu da caiz olur. Kâdihân'da da böyledir.

Ezanı oturarak okumak mekruhtur.

Bir kimsenin, yalnız başına kılacağı namaz için, oturarak ezan okumasında ise, bir beis yoktur.

Misafirin, (yolcunun) binili olduğu halde ezan okunîası, mekruh olmaz. Kamet içinse, bineğinden iner. Fakat, inmeden ka­met yapsa, bu da caiz olur. Muhiyt'te de   böyledir.

Kıbleye dönmemiş bile olsa, misafirin (yolcunun) ezan okumaya, bineğinin üzerinde başlaması caiz olur. Kâdîhan'da da, Hulâsa'da da böyledir.

Hazerde iken (yolcu değilken), binek üzerinde ezan oku­mak mekruhtur. Zahfirü'r -rivâye'de böyledir. Serahsî'nin Muhıyt'-inde de böyledir. Fakat, ezan bu şekilde okunmuş olursa, iadesi ge­rekmez.

Kölenin, köylünün, çöl ehlinin, veled-i zinanın, kör'ün ezan okumaları caizdir.

Bir kimseye, bazı namaz vakitlerinde ezan okuması için izin verilse de, bazı vakitlerde ezan okuması için izin verihnese, o kimsenin okumuş olduğu ezanların hiç birinde kerahat yoktur. Fa­kat, izin verilmemiş vakitlerde, ezanı, başkasının okuması daha ev­ladır. Muhiyt'te de böyledir.

Kör bir kimse ile, beş vakit namazın vakitlerini bilen bir kimse, beraber bulunduğu müddetçe, kör kimsenin okuduğu ezan­la, gören kimsenin okuduğu ezan müsavidir. Nihâye'de de böyledir.

Farz namazları, ezansız ve ikametsiz olarak, mescitte ce­maatle   kılmak mekruhtur. Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.

Şehirde oturanların mahallelerinde, ezan okunuyor, kamet ediliyorsa, ister yalnız olsun, ister cemaatle olsun, ezansız ve ka-metsiz namaz kılmalarında, bir kerahat yoktur. Tebyîtı'de de böyle­dir. Fakat :

Efdal olan, bunların namazlarını ezan ve kametle kılmala­rıdır. Timurtâşiye'de de böyledir.

Şehirli bir kimsenin, oturduğu mahallesinde ezan okun-mazse:, o kimsenin, ezanı ve kameti terketmesi mekruh olur. Şayet, yalnız ezanı terk etmiş olursa mekruh olmaz. Mııhıyt'te de böyledir. Fakat :

Bu kimse, kameti terk ederse, mekruh olur. Timurtaşî'de de böyledir.

Misafirin, (yolcunun) eğer yalnız ise, ezanı da, kameti de terk etmesi mekmh.olur. Mebsût'ta da böyledir.

Misafirin, sadece kameti terk etmiş olması caizdir, fakat mekruhtur. Tehâvî Şerhinde de böyledir.

Misafirin, bu durumda, hem ezan okuması, hem de kamet getirmesi en iyisidir,

Keza, kamet getirmiş ve fakat ezan okumamış oba, sefe-rî için, bu da caizdir. Mebsût'ta da böyledir,

Bir kimse, evinde veya köyünde namaz kılmış olsa, eğer kö­yünde mescid var da, orada ezan okunup, kamet getiriliyorsa, bu durumda, bu adam hakkındaki hüküm, şehirde, evinde namaz kılanın hükmü gibidir. Şemnî'de de böyledir.
Bir kimse, yakm olan, bağ, bahçe veya arazisinde bulunursa köyünün veya beldesinin ezanı ile iktifa eder. Fakat, bulunduğu yer, köy veya şehre uzaksa., oraların ezanı i]e yetinmeyip, kendisinin ezan okuması gerekir.

Burada, yakınlığın sınırı, okunan ezanın, o şahsa, bulun­duğu yerde durulmasıdır. Muhtâru'l -   Fetâvâ'da da böyledir.

Fakat, bu durumda olan kimselerin bile, ezan okumaları da­ha iyidir. Hulâsa'da böyledir.

Yabanda, cemaatle namaz kılan kimseler, ezanı terkeder-Ierse/ou mekruh olmaz; fakat, kameti terketmeleri mekruh olur.Fe-tevâ^i Kâdîhan'da da böyledir.

Ezan okunan ve kamet getirilen mescit ehlinin, aynı vaktin ezan ve kametini lekrar etmeleri mekruhtur.

Bir mescid ehli, kamet getirerek cemaatle namaz kılmış olsa, sonra da, müezzin ve imâm içeri girerek başka bir cemaatle namaz kılmaları mekruh olmaz; fakat önce kılanların namazları, mekruh olur. Muzmarât'ta da böyledir."

Şayet, o mescitte, ehlinden (cemaatinden) başkaları, cema­atle namaz kılmışlar ise, mescid ehlinin, cemaatle tekrar namaz kıl­maları, mekruh değildir. Serahsînin Muhıyt'inde de böyledir.

Mescid ehlinin bir kısım cemaati, kimse duymasın diye mescidin içinde gizlice ezan okudukları zaman, sonra aynı mescid ehlinden diğer bir topluluk gelerek, önceki topluluğun ne yaptık­larını bilmeden— açıktan ezan okurlarda, sonradan da evvelki top­luluğun gizlice ezan okuyarak cemaatle namaz kıldıklarını öğrenir­lerse, bu durumda, birinci cemaate itibar edilmez. Fetâvâyi Kâdi-hân'ın «Ezan» bölümünde de böyledir.

Bir mescidin, belli bir imâmı ve müezzini olmayıp insanlar, o mescidde, bölük bölük, fevc fevc namaz kılıyorlarsa, efdal olan her topluluğun, ezan okuyup, kamet getirerek namaz kılmasıdır. Kâ-dihân'da da böyledir.

Bir topluluk, mescitte cemaatle kaldıkları namazın fesada gittiğini anlasalar bile, o namazı, o mescidde yeniden kılarlar. Fa­kat, ezanı ve kameti yenilemezler.

Fakat, bu namazı,,vakit çıktıktan sonra, o mescidin dışında kılsalar, yeniden ezan okuyup, kamet getirirler. Zâhidî'de de böy­ledir.

Bir kimse, kazaya kalmış bir namazını kılarken, yalnız olsun, cemaatle olsun  ezan okur ve kamet getirir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, bir çok namazını geçirip, kazaya bırakmış olsa,  bunları da peşpeşe kılacak olsa,  ilk kılacağı namaz için, hem ezan okur hem de kamet eder. Diğerleri için de, isterse, hem ezan okur hem de kamet eder, isterse, sadece kamet etmekle yetinir. Hidâye'de de böyledir.

Kaza da edanın sünneti üzere olsun diye, her namaz için ezan okur ve kamet eylerse daha güzel olur. Kâfî'de de böyledir.

Adamın bu şekilde serbest olması, kazaya kalmış olan na­mazları, ancak, bir mecliste ve aynı yende kıldığı vakittir. Fakat, bu kaza namazlarını ayrı ayrı yerlerde ve ayrı ayrı vakitlerde kılacak olan kimsenin  her namaz için  hem ezan okuması ve hem de kamet getirmesi şarttır. Bahru'r - Râık'ta da böyledir.

Bize göre, mazbut olan, gerçekten, kılman farzın, edası ol­sun, kazası olsun; o farz için, ezan okumak ve kamet getirmektir. O farzı, yalnız kılması ile cemaatle kılması da, bu hükümde müsa­vidir.

Yalnız, cuma günü şehirde  cum'ayı değil de öğle na­mazını kılacak olanların, ezan okumaları ve kamet getirmeleri mek­ruh olur. Tebyîıı'de de böyledir.

rafat ve Müzdelife'de bir arada kılınan namazlarda, Önce kılman için hem ezan okunur ve hem de kamet getirilir; ikinci na­maz içinse; ezan okunmaz.

Ezan ev en veya kamet getirirken, müezzine baygınlık gelse veya ölmüş .   -.a, bu vazifeleri başkası yapar.

Şayet, müezzinin ezan okurken veya kamet getirirken ab-desti bozulmuş olur ve o, abdest almaya giderse, ezan ve kameti, ya başkası okur veyahut da dönüp kendisi devam eder. Fetâvâyi KâdShân'da da böyledir,

Bilginlerimizin çoğu: «Ezan esnasında veya kamet yaparken abdesti bozula ı müezzinin, onları tamamlaması, sonra da, gidip abdestini alması evladı   demişlerdir. Muhıyt'te de böyledir.

Müezzin ezanda veya kamet okumaktan aciz kalsa, orada da kendisine, kaldığı yeri hatırlatıp  telkin edecek kimse bur hınmasa, bu işi başkasının tamamlaması gerekir.

Keza, müezzinin, ezan ve kamet esnasında, dilinin tutulması halinde de, ezan ve kameti başkası tamamlar. Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.

Müezzin, ezan okurken fazlaca, yani fasıla sayılacak ka­dar duraklarsa, ezanı yeniden okur. Fakat, boğazını temizleme veya öksürme gibi az bir zaman duraklamışsa, ezanı yenilemez. Tatar-îıâniyye'de de böyledir.

Ezan okurken, özürsüz olarak boğaz temizlemek ve tenah-nuh etmek (Öksürük gibi yapmak) mehruktur. Bu şeylerin bir Özür­den dolayı yapılmasında ise, beis yoktur. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Ezan okurken ve kamet getirirken, verilen selâma mukabe­le etmek mekruhtur. Ezan ve kamet bittikten sonra da, önce ve­rilmiş olan bu selama, mukabelede bulunmak icâb etmez. Sahih olan dâ budur. Zâhidi'de de böyledir.

Müezzinin, ezan okurken veya kamet getirirken, konuşması veya yürümesi uygun olmaz.

Müezzin kamet getirdiği esnada.
(fcad kâmeti's - saîah)'a vardığı zaman serbestin Dilerse, kametini olduğu yerde tamamlar; dilerse namaz kılacağı yere giderken ta­mamlar. Fetâvâyü Kâdtiıân'da da böyledir. Muhıyt'te de böyledir. [10]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..