24- MÜZÂRAA VE MUAMELE HUSUSUNDA ÇEŞİTLİ MES'ELELER
Bir adam, diğerine, yerini ve tohumunu bir sene ekmek üzere ve yüce Allah'ın, o yerden vereceği nzka yarı yarıya ortak olmak kaydıyla verdiğinde; henüz yetişmeden mahsûlü satmak isterlerse; (onlar için yetişmiş olması da, olmaması da müsavidir.) yâni, o hâlde satabilirler. Tohumun, tarla sahibinden veya zirâatciden olması farketm'ez.
Şayet hasad vakti gelir de, hükümdar, hasad yapmalarım ya zul-men veya bir ihtiyaca binâen (yani haracını almak için) men ederse; onu ortaklar muhafaza eder. Mebsût'ta da böyledir.
Bir yer, bir adamın elinde rehin olur ve onu rehin bırakandan, bir başkası nüzâraa için, bir seneliğine veya iki seneliğine almak ister; tohumu da yer sahibinden alır; sonra da yer sahibi, o yeri zirâatcinin elinden almak isteyerek, ona: "Tohumunu ya sen ek veya terkeyle." der; zirâatcİ de: "Çalıştığımın ecr-i mislini ver." der yer sahibi ise, ona: "olur vereyim." der ve yer sahibi, orayı kendisi ekip biçmek ister; zirâ-atci de, bunu bildiği hâlde, gidip, orayı kendisi eker; sonra da mahsûl yetişirse; yer sahibinin, ona izin vermiş olması hâlinde, çıkana ortak olurlar. Bu mes'ele, fetvalarda mevcuttur.
Bir yeri icara veren zat Öldüğünde, müstecir, tohumunu, varislere verir ve: "şu yeri ekiniz." der; onlar da ekerse, çıkan mahsûl kimin olur?
Bu mes'ele de fetvada vardır. Şu cevapta ittifak edilmiştir: O mahsûl icara veren şahsın vârislerinin olur. Çünkü, âcirin ölmesiyle, akid bozulmuş, feshedilmiştir. O tohum, vârisler için ödünç olmuştur.
Bu, müste'cirin hiç bir şart. koşmaması halinde böyledir.
Şâyet:"Benim için ekiniz." veya"Ortak olarak ekiniz." demiş olsaydı, yine âcirin veresesi müste'cire tohumun bedelini verirlerdi.Mubjyt'te de böyledir.
Kadı Bedîu'd-Din'den sorulmuş.
Bir adam, bir yerini bulûğa erişmiş bir oğluna çalışması için verse; oğul da oraya gidip gelse, bu, rıza sayılır mı? İmâm şöyle buyurmuş.
Hayır sayılmaz.
Yine sorulmuş.
Âcir, müste'cire, bir yerini bin batman yaş üzüm karşılığında, bir seneliğini icara verse, olur mu?
İmâm:
Hayır olmaz; bu caiz değildir."buyurmuştur.
Bir adam, bir yeri, bir veya iki seneliğine, belirli bir suretle, icarlar ve orayı icarlayan şahıs, o yeri, icara verirse, müzaraa için verse; eğer tohumu icarcı tarafından verilecekse, bu müzâraa caizdir.
Eğer, tohum, icara veren tarafından verilecekse, bu müzaraa caiz değildir.
Bunu,Hâkim Ahmed el-Semer Kandi Müzâraa Mes'delerinin şartlarında böyle buyurmuştur.
İbnü Rüstem'deNeyâdir'inde: "Bu mes'ele = ,İmâm Muhammed (R.A)'in önceki kavlidir. Fakat, son kavline göre, icara veren şahsın, icara verdiği yeri, tekrar, çiftçiye müzaraa için vermesi caiz olmaz. Tohum, ister icara verenden, isterse icarlayandan olsun farketmez."buyurmuştur.Zehıy-re'de de böyledir.
Fetâvâyi Attabiyye'de şöyle zikredilmiştir.
Bir adam bağını veya tarlasını, haram olan su ile veya necis (= pis) olan bir su ile sulasa; çıkan mahsûl helâl olur.
Eşeğin, başkasının otunu yayalınca, onunla sürülen yerden çıkan mahsûlün helâl olduğu gibi..Tatarbâniyye'de de böyledir.
Bir adam, diğerinden bir yer kiraladıktan sonra, o yeri, kendisine icara verenin karısına veya oğluna müzâraaya verir ve çiftçilere tohumunu koymasını şart koşsa; o da, o yeri ekse; yani oğlanın babası, asıl icara veren şahıs, bunu şayet oğluna yardım olsun niyetiyle yapmışsa; tohumunu oğluna ödünç vermiş gibi ise, çıkacak olan mahsûl oğul ile icarlayanm arasında şartlarına göre ortaktır. Yok eğer, icara veren, kendi nefsi için ekti ve tohumu, oğluna ödünç olarak vermedi ise, çıkacak mahsûlün tamamı icara verenin olur. Çünkü çiftçi kendisidir.Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, bir kadından, bir yer icarlayıp, onu teslim aldıktan sonra da, o yeri, onun kocasına müzaraa veya muamele için verse; işte bu câizdir.Tatarbâniyye'de de böyledir.
Bir adam ölür, geride küçük çocuklarını bırakır; büyükleri ve karısı da olur ve o kadının, diğer bir kocasından, büyük oğlu da bulunur ve büyük oğlanlar, o araziyi müşterek olarak, ekip biçerler veya başkasının yerini müzaraa olarak halk arasında cereyan eden âdet gibi ekerler ve bu çocukların hepsi de bir anadan olup, çıkan mahsûlü aynı evde toplayarak, ondan harcama yapsalar; bu mahsûle hepsi ortak olurlar mı?
Bu mes'ele fetvada mevcuttur:
Bi'1-ittifak cevap: Eğer tohumunu müştereken ve birbirinin izniyle, büyükler, küçüklerin vasisinin izniyle ekmişlerse; bu kardeşlerin tamamı ona ortaktırlar.
Şayet ekiciler, tohumlarını şahsi tohumlarından ekmişlerse, ondan çıkan mahsûl hasseten onların olur.
Şayet tohumu, birbirinin izni olmadan veya çocukların vasisinden izin almadan ekmişlerse, çıkan mahsûl ekenlerin olur. Fakat, onlar; tohum da yeri de gasbetmiş olurlar.Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerine, müzaraa olarak içinde pamuk saplan buluna bir yeri verirse;Şeyhû'l-İmâm Ebû Bekir Muhammed bin Fadl "Eğer, o saplar ziraata mâni olmuyorsa; bu müzaraa caizdir. Şayet mâni oluyorsa müzaraa fasiddir. Ancak, "O yer boşalınca" diye izafe edilmişse, caiz olur; bu hususta susulmuşsa yine caiz olmaz" buyurmuştur.Fetâyâyi Kâ-dihan'da da böyledir.
Bir şahıs, bir yerini, belirli şartlarla ziraata verir; çiftçi de, orayı eker, mahsûl yetişir; sonra da bir adam gelerek, bu çiftçiye: "Ben, bu yeri, sana müzâraaya verenden satın aldım; çıkacak mahsulün yarısı benimdir." der ve çıkan mahsûlün yarısını alır; daha sonra da ziraatciye veren şahıs gelerek onu doğrulayıp, bu ziraatciyi da'vâ etmezse, bir şey gerekmez.
Şayet onu yalanlarsa, çiftçiyi da'vâ eder.
Eğer çıkan mahsûlün yarısını alan şahıs onu zoraki almışsa; tarlayı veren şahıs, geride kalana ortak olur. Çünkü, bu durum, malları müşterek iken zayi olmuş gibidir. Geride kalana, aynen ortakdırlar.
Sonra da onu alan şahsa, aldığı bu mahsûl için müracaat ederler
Eğer mevcut bulabilirlerse onu alırlar.
Şayet ziraatci onu zor karşısında vermedi ise, o takdirde, kefldi hissesini vermiş gibi olur. Geride kalan yarıyı mal sahibine verir.
Bu mes'ele fetvada mevcuttur ve cevap, bi'1-ittifak söylediğimiz gibidir.
Şayet, sonraki da'vacı çıkanın yarısını aldığı zaman, ziraatciye: "Bu yeri, benden müzara olarak al." der; o da alırsa, bu müzaraa sahih olur mu? Bu durumda önceki müzaraa fesh edilmiş olur mu?
Eğer, tohum ziraatcı^tarafmdan değilse, bu müzaraa sahih olmaz; Önce ki müzaraa da bozulmuş olmaz.
Şayet tohum, çiftçi tarafından verilmiş ise, ona fesh velayeti vardır. Bununla beraber, uygun olan, bu akdi bozmamakdir. Bidayeten bozuk olan akid ise, bunun hilafmadır.
Bir adam, bağını, bir adama çalıştırması için verdiğinde, o adam da, o yerde hiç çalışmasa, o' takdirde, bu bağın meyvesinde bir hakkı olmaz.
Keza bu adam, çalıştığı hâlde, ağaçlan ve meyvesini korumaz ve meyveler zayi olursa yine bir şeye hakkı olmaz. Çünkü, orayı korumak da yapması gereken işlerdendir.
Ziraatciye gelince, o, ziraatta çalışmasa ve budama, sulama gibi işleri yapmasa ve zirâat zayi olsa, onun çıkacak mahsulden hakkı olur mu? El-cevap: "Bu mes'elede genişlik vardır: Eğer tohum âmil tarafından ise, müstahak olur. Bu bakıcı ve âmilin bağa bakmayıb da onu kuruttuğu gibi değildir.
Fakat tohum, tarla sahibi tarafından verilmiş ise, uygun olan bir hakka sahib olmamasıdır. Çünkü çıkacak olan mahsûl, onun malından nümâ bulmamıştır "denilmiştir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, bir yerini ziraat için birisine bir seneliğine verir; sene tamam olmadan da mahsûl çıkarsa; kalan aylar, ziraata elverişli olmaz ise, müzâraa bozulur. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir adam, arazisini çekirdek ekmesi için ve bir yerden, diğer yere onun fidesini nakletmesi için çıkacak olan ortak olmak şartıyle verdiğinde, burada iki durum vardır.
Birincisi: Çekirdek çıktıktan sonra, fidenin nakledileceği yerin belirtilmesi.
Şöyle ki:"Burdan başka bir yere nakledeceğiz." veya "Başka cihete taşıyacağız." gibi sözler söylendiğinde, bu durumda akid bozulur. Tohum, ister yer sahibinden, isterse zirâatciden olsun farketmez.
Bu çekirdek çıktıktan sonra, nakledileceği yer ta'yin edilmezse, . kıyâsda akid caiz olmaz; istihsanda ise caiz olur.
Buna binâen, bazı fetvalarda "tahvil olur. "denilmiştir. Patlıcan fidesi, domates fidesi ve benzerleri gibi..
Bir adam, diğerine, yıkılmış ve bozulmuş bir yer verir; o adam da, orayı yapıp tamir eder ve eker; tohumunu da müştereken korlarsa; üç seneliğine, müzaraa yapmaları fâsid olur. Çünkü şarti âmilin orayı imarı idi. Başka bir şartı yoktu.
O yerin sahibi eker de tohumunu, bir yıllığına âmil verir; yer sahibi de onu alırsa; çıkacak mahsûle ortak olurlar.
Şöyle ki: Âmilin, yer sahibininde imareti sebebiyle ecr-i misli vardır.
Yer amilde yeri sebebiyle ecr-i misli vardır. Çiftçinin de tohumu meşgul olmuştur. Fetâvâyi Kâdihâo'da da böyledir.
Ebû'el-Kâsım'dan soruldu:
Bir adam, Ceyhun Nehrinin kenarını ekti, ziraat yetişti, bir top-
luluk gelerek,"o yerin, kendilerinin olduğunu'*söylediler durum ne olur?
İmâm şu cevabı verdi:
Tohum sahibinindir.Ancak, o topluluk, o yerin kendilerine âit olduğunu isbat ederlerse, o başka; değilse, bu yer ihya edeninder. Hâvi'de de böyledir.
İki arazinin arasında bulunan bir su arkım, bu arazi sahiplerinden birisi başka tarafa kaldırır; o arkın kenarında bulunan ağaçların da kimin tarafından dikildiği, bilinmezse; Şeyhu'1-İmâm EM Bekir Mutaam-med bin Fadl: Eğer su, alt tarafının tamamını başka arka ihtiyaç kalmadan suluyorsa; ark sahibinin sözü geçerli olur. Arazisi yukarda olan şahsın yemin etmesi gerekir. Ark sahibinin sözü geçerli olunca ağaçlar da diğeri beyyine getiremeyince onun olur.
Şayet aşağıdaki yer, başka bir arka muhtaç olursa; o ark ve ağaçlara ortak olurlar. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
Beyyineleri olmayınca, ikisine de inanılmaz ve onlardan her biri, diğerine yemin verir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
îki kişi, müzâraa için bir yeri, yer sahibinin tohumunu ekip, çıkacak olana üçde birli ortak olmaları şartı ile aldıklarında; onu ekerler ve isabet eden bir âfet yüzünden, orada bir şey bitmez ve ortaklardan birisi:"Ben, çalıştığımı bilmiyorum,"der; diğeri de arkadaşının haberi olmadan çalışırsa; o yerden tekrar çıkacak olan mahsûlde onun da hakkı olur mu?
İmâm şu cevabı verdi:
Hayır olmaz. Fakat, diğeri ona, bir şey vermeye razı olursa; o başka..Ve bu iyi olur. Aslolan, çalışmaktır ve akiddir. Akid olmadan çalışmakla, bir hakka sahip olunmaz. İmâm Muhammed (R.A.) de, el-Asl'da böyle buyurmuştur. Zemyre'de de böyledir.
Üçte bir, dörtte bir karşığında bez dokumak da, Belh alimlerine göre, insanların teâmülünce caiz olur.
Buhara âlimleri ise: "Bu caiz olmaz."demişlerdir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir mürted, bir yerini ve tohumunu bir adama ortağa verir; o adam da ekip, biçer ve mahsûlü çıkarır ve bu mürted İslama dönerse; şartlarına göre mahsûlün yansı ona verilir. Mürted olarak öldürü-. Iürse, çıkan mahsûl âmilin olur.
Onun, tohumu ve yerin noksanlığını tazmin etmesi gerekir. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyâsı budur.
İmâmeyn'e göre ise bu müzaraa şahindir. Ve çıkan mahsûle, şartlarına göre ortaktırlar.
Şâyet,tohum âmilin olur ve mürted de irtidali hâlinde öldürülür o yerde de bir noksanlık olursa; bu durumda âmil, yalmz yerin noksanlığını tazmin eder. Ve çıkacak mahsûlün tamamı âmilin olur.
Yerde noksanlık olmaz ise, kıyâsa göre, hepsi âmilin olur ve tazminat gerekmez.
İstihsânda ise, âmil ile mürtedin vârisleri, aralarında şartlan gereğince taksim ederler.
Bu kıyâs da, istihsân da İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nindir. İmâmeyn'e göre, bu müzaraat sahilidir.
Şayet ekici ve tohum sahibi mürted olursa; o takdirde, çıkan şeyin tamamı, onun olur. Yer sahibine bir şey yoktur.
fylürtet öldürülürse, İmâm Ebû Hanîfe (R.AO'ye göre böyledir. Eğer tohum, tarla sahibinden ise, bi'1-icmâ şartlarına göre hareket edilir.
İkisi de mürted olurlar ve tohumda tarla sahibinden ise, çıkanı âmil alır ve tohumun ve tarlanın noksanlığım tazmin eder. Çünkü âmil, gâsıb gibidir.
Bu durumda, tohumun ziraat için verilmesi sahih değildir. Şayet, ikisi de müslüman olurlarsa veya tohum sahibi müslüman olursa, çıkana yan yarıya ortak olurlar.
Eğer, tohum âmil tarafından olur ve o riddeti hâlinde Öldürülürse; çıkan onun olur. Ve o, yerin noksanını öder.
Çünkü, onun, çalışmak için tarla sahibinden izin alması, vârisler hakkında sahih değildir. Eğer tarlaya bir noksanlık dokunmamış ise, yer sahibinin vârislerine bir şey gerekmez.
Keza, yer sahibi müslüman olursa; işte o aynı şekildedir. îkisi de müslüman olurlar veya ekici müslüman olur; diğeri ise mürted olarak öldürülülürse, zirâatci onun tarlasının noksanlık bedelini tazmin eder yani ölenin vârislerine onu Öder, Çünkü, onun müzaraa emri vârisleri hakkında sahih değildir.
Eğer, o yerde bir eksilme olmadıysa, kıyâsda, çıkanın tamamı zi-râatcinindir. Yer sahibine, hiç bir şey yoktur; onun vârislerine de bir şey yoktur.
tştihsânda ise, şartlarına göre aralarında taksim ederler.
Bu da İmâmeyn'e göredir.
ikisi birden mürted olarak öldürülürler veya müslüman olurlar yahut dâr-i harbe ilhak ederler veya normal şekilde ölürlerse; tmâmeyn'e göre, aralarında taksim ederler.
Keza İmâm Ebû Hanîfe (R. A.)'ye göre irtidat eden kadın da müza-raada da muâmele'de de aynıdır. Mebsût'ta da böyledir.
Bir müslüman ile bir harbî arasında, dâr-i tslâmda yapılan mü-zâraa akdi caizdir. İster güvenceli gelsin, ister dâr-i harbde tslâmı kabul ederek gelsin farketmez.
Bir ülke zapdedilip, arazisi ganimet olarak alınırsa; o yerden çıkacak olan mahsûldeki harbinin hisesi ganimet olur. Müslümamn hissesi ganimet olmaz; kendisinin olur.
Hükümdar, fethedilen beldenin arazilerini, o belde halkına terk eder ve onlara iyilikte bulunursa; veya onlar toptan müslüman olurlarsa, aralarındaki muamelât aynen devam eder.
Bir müslüman bir harbî ile on ölçek almak izere, şart koşarlar ve müzaraa yaparlarsa; İmâm Ebû Hanife (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, bu müzaraa sahihtir. İmâm H>û Yûsuf (R.A.)'a göre ise,şahih olmaz.
Zira harbî ile müslüman arasında olan fâsid şart caizdir.
İmâm Ebû Vûsuf (R.A.) buna muhaliftir.
Her ikisi de dâr-i harbde müslüman olmuşlarsa, İmâm Ebtt Hanife (R.A.)'ye göre sahih; İ mam ey n'e göre ise gayr-i sahihtir. Taiarhâniyye'de de böyledir.
Bir adam, bir yerini fâsid akidle ortağa verir; ziraatçı da oraya su kanalı açar, orayı sürer daha sonra da tohum sahibi, tohumu vermeden imtina ederse (= kaçınırsa) ziraâtciye ecr-i misil öder. Sirâdyye'de de böyledir.
Mecmûu'n-Nevâzil'de şöyle zikredilmiştir:
Bir çiftçi, köyün büyüğünden dörtte biri ona olmak üzere, bir mü-zaraa yeri istediğinde, o köyün reisi, (muhtarı, ağası): "Üçte biri benim olmak üzere istersen, al ek; değilse alma." der; o adam da alıp eker, biçer ve mahsûlü çıkarır; sonra da, reisin üçte birinin olacağı hususunda ihtilafa düşerlerse; bu durumda, üçte bir reisin; üçte ikisi de çiftçinin olur,
îki kişi bir yeri, ortaklaşa ektiklerinde; bu ortaklardan biri kaybolur ve hasadı diğeri yapar ve çıkarırsa; bu bir teberru olur. Muhıyt'te de böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [40]
[1] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/293.
[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/293.
[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/293-294.
[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/294.
[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/294.
[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/294-295.
[7] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/295.
[8] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/296.
[9] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/297.
[10] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/297.
[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/297-298.
[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/299-300.
[13] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/300-302.
[14] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/303.
[15] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/303.
[16] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/303-304.
[17] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/304-308.
[18] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/309-327.
[19] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/328-331.
[20] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/332-337.
[21] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/338-339.
[22] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/340-341.
[23] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/342-343.
[24] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/344-348.
[25] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/349-356.
[26] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/357-359.
[27] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/360-362.
[28] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/363-364.
[29] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/365-368.
[30] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/368-370.
[31] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/371-372.
[32] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/373-374.
[33] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/375-377.
[34] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/378-380.
[35] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/381-383.
[36] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/384-385.
[37] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/386-389.
[38] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/390-396.
[39] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/397-399.
[40] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/400-408.
Şayet hasad vakti gelir de, hükümdar, hasad yapmalarım ya zul-men veya bir ihtiyaca binâen (yani haracını almak için) men ederse; onu ortaklar muhafaza eder. Mebsût'ta da böyledir.
Bir yer, bir adamın elinde rehin olur ve onu rehin bırakandan, bir başkası nüzâraa için, bir seneliğine veya iki seneliğine almak ister; tohumu da yer sahibinden alır; sonra da yer sahibi, o yeri zirâatcinin elinden almak isteyerek, ona: "Tohumunu ya sen ek veya terkeyle." der; zirâatcİ de: "Çalıştığımın ecr-i mislini ver." der yer sahibi ise, ona: "olur vereyim." der ve yer sahibi, orayı kendisi ekip biçmek ister; zirâ-atci de, bunu bildiği hâlde, gidip, orayı kendisi eker; sonra da mahsûl yetişirse; yer sahibinin, ona izin vermiş olması hâlinde, çıkana ortak olurlar. Bu mes'ele, fetvalarda mevcuttur.
Bir yeri icara veren zat Öldüğünde, müstecir, tohumunu, varislere verir ve: "şu yeri ekiniz." der; onlar da ekerse, çıkan mahsûl kimin olur?
Bu mes'ele de fetvada vardır. Şu cevapta ittifak edilmiştir: O mahsûl icara veren şahsın vârislerinin olur. Çünkü, âcirin ölmesiyle, akid bozulmuş, feshedilmiştir. O tohum, vârisler için ödünç olmuştur.
Bu, müste'cirin hiç bir şart. koşmaması halinde böyledir.
Şâyet:"Benim için ekiniz." veya"Ortak olarak ekiniz." demiş olsaydı, yine âcirin veresesi müste'cire tohumun bedelini verirlerdi.Mubjyt'te de böyledir.
Kadı Bedîu'd-Din'den sorulmuş.
Bir adam, bir yerini bulûğa erişmiş bir oğluna çalışması için verse; oğul da oraya gidip gelse, bu, rıza sayılır mı? İmâm şöyle buyurmuş.
Hayır sayılmaz.
Yine sorulmuş.
Âcir, müste'cire, bir yerini bin batman yaş üzüm karşılığında, bir seneliğini icara verse, olur mu?
İmâm:
Hayır olmaz; bu caiz değildir."buyurmuştur.
Bir adam, bir yeri, bir veya iki seneliğine, belirli bir suretle, icarlar ve orayı icarlayan şahıs, o yeri, icara verirse, müzaraa için verse; eğer tohumu icarcı tarafından verilecekse, bu müzâraa caizdir.
Eğer, tohum, icara veren tarafından verilecekse, bu müzaraa caiz değildir.
Bunu,Hâkim Ahmed el-Semer Kandi Müzâraa Mes'delerinin şartlarında böyle buyurmuştur.
İbnü Rüstem'deNeyâdir'inde: "Bu mes'ele = ,İmâm Muhammed (R.A)'in önceki kavlidir. Fakat, son kavline göre, icara veren şahsın, icara verdiği yeri, tekrar, çiftçiye müzaraa için vermesi caiz olmaz. Tohum, ister icara verenden, isterse icarlayandan olsun farketmez."buyurmuştur.Zehıy-re'de de böyledir.
Fetâvâyi Attabiyye'de şöyle zikredilmiştir.
Bir adam bağını veya tarlasını, haram olan su ile veya necis (= pis) olan bir su ile sulasa; çıkan mahsûl helâl olur.
Eşeğin, başkasının otunu yayalınca, onunla sürülen yerden çıkan mahsûlün helâl olduğu gibi..Tatarbâniyye'de de böyledir.
Bir adam, diğerinden bir yer kiraladıktan sonra, o yeri, kendisine icara verenin karısına veya oğluna müzâraaya verir ve çiftçilere tohumunu koymasını şart koşsa; o da, o yeri ekse; yani oğlanın babası, asıl icara veren şahıs, bunu şayet oğluna yardım olsun niyetiyle yapmışsa; tohumunu oğluna ödünç vermiş gibi ise, çıkacak olan mahsûl oğul ile icarlayanm arasında şartlarına göre ortaktır. Yok eğer, icara veren, kendi nefsi için ekti ve tohumu, oğluna ödünç olarak vermedi ise, çıkacak mahsûlün tamamı icara verenin olur. Çünkü çiftçi kendisidir.Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, bir kadından, bir yer icarlayıp, onu teslim aldıktan sonra da, o yeri, onun kocasına müzaraa veya muamele için verse; işte bu câizdir.Tatarbâniyye'de de böyledir.
Bir adam ölür, geride küçük çocuklarını bırakır; büyükleri ve karısı da olur ve o kadının, diğer bir kocasından, büyük oğlu da bulunur ve büyük oğlanlar, o araziyi müşterek olarak, ekip biçerler veya başkasının yerini müzaraa olarak halk arasında cereyan eden âdet gibi ekerler ve bu çocukların hepsi de bir anadan olup, çıkan mahsûlü aynı evde toplayarak, ondan harcama yapsalar; bu mahsûle hepsi ortak olurlar mı?
Bu mes'ele fetvada mevcuttur:
Bi'1-ittifak cevap: Eğer tohumunu müştereken ve birbirinin izniyle, büyükler, küçüklerin vasisinin izniyle ekmişlerse; bu kardeşlerin tamamı ona ortaktırlar.
Şayet ekiciler, tohumlarını şahsi tohumlarından ekmişlerse, ondan çıkan mahsûl hasseten onların olur.
Şayet tohumu, birbirinin izni olmadan veya çocukların vasisinden izin almadan ekmişlerse, çıkan mahsûl ekenlerin olur. Fakat, onlar; tohum da yeri de gasbetmiş olurlar.Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerine, müzaraa olarak içinde pamuk saplan buluna bir yeri verirse;Şeyhû'l-İmâm Ebû Bekir Muhammed bin Fadl "Eğer, o saplar ziraata mâni olmuyorsa; bu müzaraa caizdir. Şayet mâni oluyorsa müzaraa fasiddir. Ancak, "O yer boşalınca" diye izafe edilmişse, caiz olur; bu hususta susulmuşsa yine caiz olmaz" buyurmuştur.Fetâyâyi Kâ-dihan'da da böyledir.
Bir şahıs, bir yerini, belirli şartlarla ziraata verir; çiftçi de, orayı eker, mahsûl yetişir; sonra da bir adam gelerek, bu çiftçiye: "Ben, bu yeri, sana müzâraaya verenden satın aldım; çıkacak mahsulün yarısı benimdir." der ve çıkan mahsûlün yarısını alır; daha sonra da ziraatciye veren şahıs gelerek onu doğrulayıp, bu ziraatciyi da'vâ etmezse, bir şey gerekmez.
Şayet onu yalanlarsa, çiftçiyi da'vâ eder.
Eğer çıkan mahsûlün yarısını alan şahıs onu zoraki almışsa; tarlayı veren şahıs, geride kalana ortak olur. Çünkü, bu durum, malları müşterek iken zayi olmuş gibidir. Geride kalana, aynen ortakdırlar.
Sonra da onu alan şahsa, aldığı bu mahsûl için müracaat ederler
Eğer mevcut bulabilirlerse onu alırlar.
Şayet ziraatci onu zor karşısında vermedi ise, o takdirde, kefldi hissesini vermiş gibi olur. Geride kalan yarıyı mal sahibine verir.
Bu mes'ele fetvada mevcuttur ve cevap, bi'1-ittifak söylediğimiz gibidir.
Şayet, sonraki da'vacı çıkanın yarısını aldığı zaman, ziraatciye: "Bu yeri, benden müzara olarak al." der; o da alırsa, bu müzaraa sahih olur mu? Bu durumda önceki müzaraa fesh edilmiş olur mu?
Eğer, tohum ziraatcı^tarafmdan değilse, bu müzaraa sahih olmaz; Önce ki müzaraa da bozulmuş olmaz.
Şayet tohum, çiftçi tarafından verilmiş ise, ona fesh velayeti vardır. Bununla beraber, uygun olan, bu akdi bozmamakdir. Bidayeten bozuk olan akid ise, bunun hilafmadır.
Bir adam, bağını, bir adama çalıştırması için verdiğinde, o adam da, o yerde hiç çalışmasa, o' takdirde, bu bağın meyvesinde bir hakkı olmaz.
Keza bu adam, çalıştığı hâlde, ağaçlan ve meyvesini korumaz ve meyveler zayi olursa yine bir şeye hakkı olmaz. Çünkü, orayı korumak da yapması gereken işlerdendir.
Ziraatciye gelince, o, ziraatta çalışmasa ve budama, sulama gibi işleri yapmasa ve zirâat zayi olsa, onun çıkacak mahsulden hakkı olur mu? El-cevap: "Bu mes'elede genişlik vardır: Eğer tohum âmil tarafından ise, müstahak olur. Bu bakıcı ve âmilin bağa bakmayıb da onu kuruttuğu gibi değildir.
Fakat tohum, tarla sahibi tarafından verilmiş ise, uygun olan bir hakka sahib olmamasıdır. Çünkü çıkacak olan mahsûl, onun malından nümâ bulmamıştır "denilmiştir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, bir yerini ziraat için birisine bir seneliğine verir; sene tamam olmadan da mahsûl çıkarsa; kalan aylar, ziraata elverişli olmaz ise, müzâraa bozulur. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir adam, arazisini çekirdek ekmesi için ve bir yerden, diğer yere onun fidesini nakletmesi için çıkacak olan ortak olmak şartıyle verdiğinde, burada iki durum vardır.
Birincisi: Çekirdek çıktıktan sonra, fidenin nakledileceği yerin belirtilmesi.
Şöyle ki:"Burdan başka bir yere nakledeceğiz." veya "Başka cihete taşıyacağız." gibi sözler söylendiğinde, bu durumda akid bozulur. Tohum, ister yer sahibinden, isterse zirâatciden olsun farketmez.
Bu çekirdek çıktıktan sonra, nakledileceği yer ta'yin edilmezse, . kıyâsda akid caiz olmaz; istihsanda ise caiz olur.
Buna binâen, bazı fetvalarda "tahvil olur. "denilmiştir. Patlıcan fidesi, domates fidesi ve benzerleri gibi..
Bir adam, diğerine, yıkılmış ve bozulmuş bir yer verir; o adam da, orayı yapıp tamir eder ve eker; tohumunu da müştereken korlarsa; üç seneliğine, müzaraa yapmaları fâsid olur. Çünkü şarti âmilin orayı imarı idi. Başka bir şartı yoktu.
O yerin sahibi eker de tohumunu, bir yıllığına âmil verir; yer sahibi de onu alırsa; çıkacak mahsûle ortak olurlar.
Şöyle ki: Âmilin, yer sahibininde imareti sebebiyle ecr-i misli vardır.
Yer amilde yeri sebebiyle ecr-i misli vardır. Çiftçinin de tohumu meşgul olmuştur. Fetâvâyi Kâdihâo'da da böyledir.
Ebû'el-Kâsım'dan soruldu:
Bir adam, Ceyhun Nehrinin kenarını ekti, ziraat yetişti, bir top-
luluk gelerek,"o yerin, kendilerinin olduğunu'*söylediler durum ne olur?
İmâm şu cevabı verdi:
Tohum sahibinindir.Ancak, o topluluk, o yerin kendilerine âit olduğunu isbat ederlerse, o başka; değilse, bu yer ihya edeninder. Hâvi'de de böyledir.
İki arazinin arasında bulunan bir su arkım, bu arazi sahiplerinden birisi başka tarafa kaldırır; o arkın kenarında bulunan ağaçların da kimin tarafından dikildiği, bilinmezse; Şeyhu'1-İmâm EM Bekir Mutaam-med bin Fadl: Eğer su, alt tarafının tamamını başka arka ihtiyaç kalmadan suluyorsa; ark sahibinin sözü geçerli olur. Arazisi yukarda olan şahsın yemin etmesi gerekir. Ark sahibinin sözü geçerli olunca ağaçlar da diğeri beyyine getiremeyince onun olur.
Şayet aşağıdaki yer, başka bir arka muhtaç olursa; o ark ve ağaçlara ortak olurlar. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
Beyyineleri olmayınca, ikisine de inanılmaz ve onlardan her biri, diğerine yemin verir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
îki kişi, müzâraa için bir yeri, yer sahibinin tohumunu ekip, çıkacak olana üçde birli ortak olmaları şartı ile aldıklarında; onu ekerler ve isabet eden bir âfet yüzünden, orada bir şey bitmez ve ortaklardan birisi:"Ben, çalıştığımı bilmiyorum,"der; diğeri de arkadaşının haberi olmadan çalışırsa; o yerden tekrar çıkacak olan mahsûlde onun da hakkı olur mu?
İmâm şu cevabı verdi:
Hayır olmaz. Fakat, diğeri ona, bir şey vermeye razı olursa; o başka..Ve bu iyi olur. Aslolan, çalışmaktır ve akiddir. Akid olmadan çalışmakla, bir hakka sahip olunmaz. İmâm Muhammed (R.A.) de, el-Asl'da böyle buyurmuştur. Zemyre'de de böyledir.
Üçte bir, dörtte bir karşığında bez dokumak da, Belh alimlerine göre, insanların teâmülünce caiz olur.
Buhara âlimleri ise: "Bu caiz olmaz."demişlerdir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir mürted, bir yerini ve tohumunu bir adama ortağa verir; o adam da ekip, biçer ve mahsûlü çıkarır ve bu mürted İslama dönerse; şartlarına göre mahsûlün yansı ona verilir. Mürted olarak öldürü-. Iürse, çıkan mahsûl âmilin olur.
Onun, tohumu ve yerin noksanlığını tazmin etmesi gerekir. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyâsı budur.
İmâmeyn'e göre ise bu müzaraa şahindir. Ve çıkan mahsûle, şartlarına göre ortaktırlar.
Şâyet,tohum âmilin olur ve mürted de irtidali hâlinde öldürülür o yerde de bir noksanlık olursa; bu durumda âmil, yalmz yerin noksanlığını tazmin eder. Ve çıkacak mahsûlün tamamı âmilin olur.
Yerde noksanlık olmaz ise, kıyâsa göre, hepsi âmilin olur ve tazminat gerekmez.
İstihsânda ise, âmil ile mürtedin vârisleri, aralarında şartlan gereğince taksim ederler.
Bu kıyâs da, istihsân da İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nindir. İmâmeyn'e göre, bu müzaraat sahilidir.
Şayet ekici ve tohum sahibi mürted olursa; o takdirde, çıkan şeyin tamamı, onun olur. Yer sahibine bir şey yoktur.
fylürtet öldürülürse, İmâm Ebû Hanîfe (R.AO'ye göre böyledir. Eğer tohum, tarla sahibinden ise, bi'1-icmâ şartlarına göre hareket edilir.
İkisi de mürted olurlar ve tohumda tarla sahibinden ise, çıkanı âmil alır ve tohumun ve tarlanın noksanlığım tazmin eder. Çünkü âmil, gâsıb gibidir.
Bu durumda, tohumun ziraat için verilmesi sahih değildir. Şayet, ikisi de müslüman olurlarsa veya tohum sahibi müslüman olursa, çıkana yan yarıya ortak olurlar.
Eğer, tohum âmil tarafından olur ve o riddeti hâlinde Öldürülürse; çıkan onun olur. Ve o, yerin noksanını öder.
Çünkü, onun, çalışmak için tarla sahibinden izin alması, vârisler hakkında sahih değildir. Eğer tarlaya bir noksanlık dokunmamış ise, yer sahibinin vârislerine bir şey gerekmez.
Keza, yer sahibi müslüman olursa; işte o aynı şekildedir. îkisi de müslüman olurlar veya ekici müslüman olur; diğeri ise mürted olarak öldürülülürse, zirâatci onun tarlasının noksanlık bedelini tazmin eder yani ölenin vârislerine onu Öder, Çünkü, onun müzaraa emri vârisleri hakkında sahih değildir.
Eğer, o yerde bir eksilme olmadıysa, kıyâsda, çıkanın tamamı zi-râatcinindir. Yer sahibine, hiç bir şey yoktur; onun vârislerine de bir şey yoktur.
tştihsânda ise, şartlarına göre aralarında taksim ederler.
Bu da İmâmeyn'e göredir.
ikisi birden mürted olarak öldürülürler veya müslüman olurlar yahut dâr-i harbe ilhak ederler veya normal şekilde ölürlerse; tmâmeyn'e göre, aralarında taksim ederler.
Keza İmâm Ebû Hanîfe (R. A.)'ye göre irtidat eden kadın da müza-raada da muâmele'de de aynıdır. Mebsût'ta da böyledir.
Bir müslüman ile bir harbî arasında, dâr-i tslâmda yapılan mü-zâraa akdi caizdir. İster güvenceli gelsin, ister dâr-i harbde tslâmı kabul ederek gelsin farketmez.
Bir ülke zapdedilip, arazisi ganimet olarak alınırsa; o yerden çıkacak olan mahsûldeki harbinin hisesi ganimet olur. Müslümamn hissesi ganimet olmaz; kendisinin olur.
Hükümdar, fethedilen beldenin arazilerini, o belde halkına terk eder ve onlara iyilikte bulunursa; veya onlar toptan müslüman olurlarsa, aralarındaki muamelât aynen devam eder.
Bir müslüman bir harbî ile on ölçek almak izere, şart koşarlar ve müzaraa yaparlarsa; İmâm Ebû Hanife (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, bu müzaraa sahihtir. İmâm H>û Yûsuf (R.A.)'a göre ise,şahih olmaz.
Zira harbî ile müslüman arasında olan fâsid şart caizdir.
İmâm Ebû Vûsuf (R.A.) buna muhaliftir.
Her ikisi de dâr-i harbde müslüman olmuşlarsa, İmâm Ebtt Hanife (R.A.)'ye göre sahih; İ mam ey n'e göre ise gayr-i sahihtir. Taiarhâniyye'de de böyledir.
Bir adam, bir yerini fâsid akidle ortağa verir; ziraatçı da oraya su kanalı açar, orayı sürer daha sonra da tohum sahibi, tohumu vermeden imtina ederse (= kaçınırsa) ziraâtciye ecr-i misil öder. Sirâdyye'de de böyledir.
Mecmûu'n-Nevâzil'de şöyle zikredilmiştir:
Bir çiftçi, köyün büyüğünden dörtte biri ona olmak üzere, bir mü-zaraa yeri istediğinde, o köyün reisi, (muhtarı, ağası): "Üçte biri benim olmak üzere istersen, al ek; değilse alma." der; o adam da alıp eker, biçer ve mahsûlü çıkarır; sonra da, reisin üçte birinin olacağı hususunda ihtilafa düşerlerse; bu durumda, üçte bir reisin; üçte ikisi de çiftçinin olur,
îki kişi bir yeri, ortaklaşa ektiklerinde; bu ortaklardan biri kaybolur ve hasadı diğeri yapar ve çıkarırsa; bu bir teberru olur. Muhıyt'te de böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [40]
[1] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/293.
[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/293.
[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/293-294.
[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/294.
[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/294.
[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/294-295.
[7] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/295.
[8] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/296.
[9] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/297.
[10] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/297.
[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/297-298.
[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/299-300.
[13] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/300-302.
[14] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/303.
[15] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/303.
[16] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/303-304.
[17] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/304-308.
[18] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/309-327.
[19] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/328-331.
[20] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/332-337.
[21] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/338-339.
[22] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/340-341.
[23] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/342-343.
[24] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/344-348.
[25] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/349-356.
[26] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/357-359.
[27] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/360-362.
[28] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/363-364.
[29] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/365-368.
[30] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/368-370.
[31] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/371-372.
[32] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/373-374.
[33] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/375-377.
[34] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/378-380.
[35] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/381-383.
[36] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/384-385.
[37] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/386-389.
[38] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/390-396.
[39] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/397-399.
[40] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 11/400-408.
Anasayfaya dön | Kapak Sayfası |
Sadakat.Net © İslami web hizmetleri |
Konular
- 10- BİR ARAZİYİ, ORTAKLARDAN BİRİNİN VEYA BİR GASIBIN EKMESİ
- 11- EKMESİ İÇİN, BİR ORTAĞA VERİLMİŞ BULUNAN BİR YERİN SATILMASI
- 12- MUAMELE VE MUZÂRAA'NIN FESHİNDE ÖZÜR
- 13- ÇİFTÇİ VEYA İŞÇİNİN ÖLÜMÜ HÂLİNDE, YAPTIĞI ZİRÂİ İŞLER BİLİNMİYORSA DURUM NE OLUR?
- 14- HASTANIN, MÜZÂRAA VE MUAMELESİ
- Hastanın, Müzâraa Ve Muâmeıe Hakkındaki İkrarı
- 15- MÜZARAA VE MUAMELEDE REHİN
- 16- MÜZÂRAA VE MUAMELE İLE BİRLİKTE, BİR KÖLEYİ AZÂD ETMEK VEYA MÜKATEP KILMAK
- 17- MÜZARAA VE MUAMELE KARŞIĞINDA TEZEVVÜC, HULÛ' VE KASDEN ADAM ÖLDÜRMEKTEN DOLAYI SULH YAPMAK
- 18- MÜZÂRAA VE MUAMELEDE VEKÂLET
- 19- ÇİFTÇİYE TAZMİN ETTİRİLECEK ŞEYLER
- 20- MÜZARAA VE MUÂMELE'DE KEFALET
- 21- KÖLEYE SABİNİN MÜZÂRAASI
- 22- TARLA SAHİBİ İLE ÇİFTÇİ ARASINDAKİ İHTİLÂF
- 23- SÖZLEŞME OLMADAN, BİR ARAZÎYİ EKMEK
- 24- MÜZÂRAA VE MUAMELE HUSUSUNDA ÇEŞİTLİ MES'ELELER
- NAMAZ
- 1- NAMAZ VAKİTLERİ
- 1- Sabah Namazının Vakti :
- 2- Öğle Namazının Vakti:
- 3- İkindi Namazının Vakti:
- 4- Akşam Namazının Vakti :
- 5- Yatsı Namazının Vakti :
- Faziletli Vakitler :
- Namaz Kılınması Caiz Olmayan Ve Mekruh Olan Vlkitler :
- Kendisine Nafile Namaz Kılmanın Mekruh Olduğu Dokuz Vakit :
- 2- EZAN VE KAMET
- Ezanın Sıfatları Ve Müezzinin Ahvali
- Ezan Ve Kametin Kelimeleri, Özellikleri Ve Müezzine İcabet:
- Müezzine İcabet Etmek