10- BİR ARAZİYİ, ORTAKLARDAN BİRİNİN VEYA BİR GASIBIN EKMESİ
NevâziTde, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurmuş olduğu nakledilmiştir:
İki kişinin ortak olduğu bir tarlayı, bu ortaklardan birisi yok iken, diğeri o yerin yansını ekerse; dilerse, ikinci sene o yeri diğer ortağı; dilerse, yine kendisi eker.
Fetva ise: Bu ortak tamamını eker; hazırda olmayan orıak gelince, o müddet kadar da tamamından o faydalanır. Çünkü, onun rızâsı delâ-leten sabittir.
Eğer, eken ortak, orayı ekmenin tarlanın kuvvetini eksilteceğini ve terk edince, tarlanın kuvvetleneceğini, bilirse; o takdirde, ortağından izinsiz ekmeye hakkı yoktur. Çünkü, bu durumda^ ortağının rızâsı sabit değildir. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Bölünmemiş bir yerin yerlerini, bazı kimseler ekerler ve tohumlarım da kendileri saçar ve ortak bulundukları sudan da sularlar; bunu da diğerlerinin söylemesi olmadan yaparlarsa; taksim olunca, hisselerine o kadar yer düşecek olması hâlinde, ortaklarının, onlardan bir şey isteme hakları yoktur. Tazminat da gerekmez. Ve onun ziraatına, diğerleri ortak da olamazlar. Hizânetii'l- Müftîn'de de böyledir.
Bazı kitaplarda şöyle yazılmıştır:
Bir adam, izni olmadan, diğer birinin tarlasını ektikten sonra, tarla sahibine: "Tohumumu ver; senin için ekmiş olayın." der; diğeri de verirse; eğer tohum ekilmiş iken söyledi ise, işte bu caizdir. Bu durumda eken şahıs, buğdayının mislini almış olur. Eken şahıs buğdayım alınca da, bu müzâraa fâsid olur. Çünkü ziraat müddeti belli değildir. Şayet, eken şahıs, buğdayı fesada gittikten sonra böyle söylerse; mezruat hiç caiz olmaz. Toprak sahibi başka taraftan yerinin ekilmesine izin verir; * ziraatçı ektikten sonra da, yer sahibi, çiftçiyi çıkarmak isterse; bu da caiz olmaz. Çünkü, müslümanın, birini aldatması Haramdır. Eğer tarla sahibi: "Tohumunu ve masrafım al; ziraat benim olsun." der; diğeri de buna razı olur ve bu ekilen şey bitmeden önce olursa; caiz olmaz. Zira, mahsûlü bitmeden önce satmak caiz değildir. Tohumun ne olduğu da ayırt edilmemiştir. Fakat bu söz, tohum tarla sahibinden zayi olduktan sonra söylenirse, mes'ele muvafık olur veya ihtilafa sebep olur. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.
Bir adam, başkasının tarlasını ektiğinde, tarla sahibi, hasat ze-manına kadar tarlasının ekildiğini bilmez ve öğrendiği zaman, buna rızâ gösterir veya: "Razı değilim." dedikten sonra: "Razıyım." derse; bu ziraatci için helâl olur.
Haniye isimli kitabta, bu hususta nas vardır.
Fakıyh Ebû'l- Leys: "Bu, istihsandır. Biz bununla fetva veririz." buyurmuştur. Cevâhirü'l- Ahlâtî'de de böyledir.
Üç kişi, ortaklaşarak bir yeri ekmek için aldıklarında; onlardan birisi kaybolur; diğer ikisi de, o yerin bir kısmına buğday ekerler; sonra da hazırda olmayan ortak gelerek, kalan yere arpa ekerse; bunlar birbirlerinin rızaları ile yaptilarsa; buğdayı aralarında taksim ederler.
O iki kişi, ektikleri buğdayın tohumunun üçte birisi için, üçüncü ortaklarına müracaat eder.
Arpayı da aralarında paylaşırlar.
Arpayı eken ortak da, tohumun üçte ikisi için, diğer ortaklarına müracaat eder.
Şayet, bu işi rızasız yaptılar ise; buğdayın üçte biri yer sahibinin olur; üçte biri de ekenlerin olur.
O yerin üçte birinin noksanlığım da tazmin edince, aldıkları helâl olur.
Geride kalan üçte biri, masraflarına harcarlar. Artanını da ta'sadduk ederler. Çünkü, çıkan mahsûlün üçte ikisi onlarındır; ikisi ekmişlerdir; şartlarıda öyledir.
Kalan üçte biri gasbetmiş olurlar. Ondan çıkanın tamamı, kendilerinin olur.
Arpa sahibine gelince, altıda beşi, kendisinin olur; altıda biri de yer sahibinin olur. Çünkü, o da, o yerin üçte ikisini gasben ekmiş olur. Ve o yerin mahsûlü kendisinin olur. Üçte birini de yarıcı olarak ekmiş olur. O yerin noksanlık bedelini de öder. Fetâvâyi Gıyâsiyye'de de böyledir.
Bir adam, bir yerini, müzaraa için verdiğinde; tohumun ekiciye ait olmasını şart koşar; çiftçi de ektikten sonra, o yere, bir hak sahibi gelir ve bu hak sahibi, o yeri ziraatsız olarak almak isterse; onun, o yerdeki ekini söktürme hakkı vardır. Eğer ekin bakliyattan ise, zirâacinin elinde hasad vaktine kadar bekletmez.
Sonra, bu çiftçi muhayyerdir: İsterse, sökülenin yansını alır; bu durumda kendisine o yeri verene hiç bir şey için müracaat etmez. îsterse, sökülenin kıymetini tazmin ettirir ve söküleni, o yeri kendine verene teslim eder. Muhiyt'te de böyledir.
İmâm Ebü Hanife (R.A.)'ye göre, hak sahibi, hasseten ekiciye, yerinin noksanlığını tazmin ettirir. O da bu yeri kendisine verene müracaat eder.
Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un da, son kavlidir.
İmâm Ehû Yûsuf (R.A.)'un önceki kavli ile İmâm Muhammed (R.A.)'in kavli ise: hak sihibi, muhayyerdir; yerinin noksanını, isterse, onu verene ödetir isterse ziraatciye ödetir.
Ziraatci ödeyince, orayı kendisine veren şahsa müracaat eder. Bu, akar mes'elesine binâen böyledir. Mebsûl'ta da böyledir.
Bu durum, tohum, ekiciden olduğu zaman böyledir.
Eğer tohum, o yeri veren tarafından verilmiş olursa; hâk sahibi, o yeri alır ve onların ikisine de ektiklerini sökmelerini söyler.
Onlar da sökerlerse; ziraatci muhayyerdir; İsterse, sökülenin yansını alıp, başka bir şey yapmaz; isterse, söküleni kendisine o yeri verene verip, çalıştığının ecr-i mislini alır.
Fakıyh Ebû Bekir el- Belhî böyle buyurmuştur.
Ziraat olursa hissesinin kıymetini alır.
Fakıyh Ebû Câfer, böyle buyurmuştur.
Eğer, hak sahibi, ekime rıza gösterirse; İmâm Muhamned (R.A.), bu durumdan el- Asi'da bahsetmemiştir.
Şeyhû'l- İslâm, şerhinde şöyle buyurmuştur:
Burda tafsilatlı cevap şudur: Eğer tohum yer sahibinden ise, hak sahibinin icazeti ile amel edilmez.
Eğer tohum, âmil tarafından verilmiş ve müstehakkın izni de mü-zaraadan önce olmuş ise, bu icazet sahih olmaz. Ziraattan sonra ise, bunun durumu başkasının evini icara verenin durumu gibidir: Ev sahibi müddeti geçmeden önce, rıza gösterirse caiz olur; müddet geçtikten sonra rıza gösterirse, caiz olmaz. Zehiyre'de de böyledir.
Ebû Süleyman, Müntekâ'de, İmâm Muhunmed (R.A.)'in şöyle buyurmuş olduğunu nakletmiştir:
Bir adam, birinin yerini gasben aldıktan sonra, o yeri, bir seneliğine, bir başkasına müzaraa olarak verir.ve tohum zirâatci tarafından olup; o, onu eker; bu tohum henüz bitmeden, asıl yer sahibi, zirâata izin verirse; işte bu icazet caiz olur.
Bu yerden çıkacak mahsûlü, asıl yer sahibi ile zirâatci şartlarına göre aralarında taksim ederler; tazminat gerekmez.
Ancak, yer sahibi izin vermeden önce yerde noksanlık olursa; tazminat gerekir. İmâm Ebû Hanîfo (R.A.)'nin kıyasına göre, bu tazminatı, zirâatci yapar.
İmâm Muhammed (R.A.) ise: "Yer sahibi, hangisini isterse, ona ödetir." buyurmuştur.
Yer sahibi icazet verince, müzâraa bozulmaz. Fakat, bu durumda yer sahibine bir şey verilmez. Çıkan mahsûlü, gâsıbla zirâaci şartlan gereğince taksim ederler.
Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:
Bir adam, birinin tarlasını gasbedip, onu, tohumu kendisinden olmak üzere, birisine müzâraaya verdikten sonra, o tarlanın asıl sahibi, bu işe rıza gösterse, bu rıza, ister ziraattan önce olsun, ister sonra olsun icazet bâtıldır.
Burda işaret edilen mana nakkında, Şeyhü'l- İslâm şöyle buyurmuştur: Gerçekten tohum gâsıp tarafından ise, akid mustehak tarafına döndürülmez.
Müntekâ'da şöyle buyrulmuştur:
icazetten sonra, o yer gâsıbın yanında ariyet gibidir. Zirâatci, isterse, tarla sahibine müracaat ederek, ondan izin talep eder. O yeri alır ve aldıktan sonra da orayı ekmez ise, bunu yapabilir.
Şayet zirâatci izin almadan önce, o yeri eker, mahsûl ise, icazetten sonra biterse; veya icazetten sonra eker de, ondan sonra biterse; bu durumlarda icazet için müracaata ihtiyaç kalmaz. Çünkü bu, bir mü'mini aidatmakdır; o ise haramdır.
Keza, yer sahibi, zirâatciye, ziraat başak olduktan sonra, hasâd edilmeden önce icazet verir ve sonra gâsıp isterse; bunu yapmaya hakkı olmaz.
Fakat, gâsıba şöyle der: "Yerimin ecr-i mislini ver; bana da onu hasad ediniz." O takdirde, gâsıp ile zirâatci, arasında kalır. Şartlarına göre, aralarında paylaşırlar.
Eğer gâsıp, tarla sahibine: "Hisseme düşecek kadar, sana borçlanırım." derse; ondan fazlasıyla, ona cebr edilmez. Zirâatci için: "Sen, hissen kadar borçlan." denilirse; o da olur.
İkisi birden borçlanırlarsa, o da olur; kendi rızaları ile hasad ederler.
Şayet gâsıp, tamamını borçlanmaya rıza göstermezse, bir adamın tarlasını aralarında ortaklaşa ekmiş gibi olurlar.
Eğer, gâsıp: "Ben, hiç bir şey borçlanmam; fakat, bana zirâatı söktürürsün." derse; o takdirde, zirâatci muhayyerdir: Dilerse, birlikte sökerler; dilerse kendi maundan yer sahibine ecr-i misil verir ve o.ziraatı kendi adına çalıştırır. Hasad eylediği zaman da, duruma bakılır: Gâsıp namına ücretle çalıştırdığı kimselerin ecrini, o gasıbın hissesinden öder. Fazlası gasıbın olur.
Şayet, zirâatci: "Ben, borçlanmam ve çalışmam. Ben bunları sökerim." der ve gâsıp ile birlikte olurlarsa; onu beraberce sökerler ve o yeri asıl sahibine teslim ederler.
Eğer, gâsıp, buna razı olmaz ise, ve ecr-i mislini verirse o zirâat gâsıbın olur. Ve ona: "Kalk, bizatihi zirâatına hasad edene kadar bak." denilir.
Bunun hâli de zirâatcinin hâli gibidir.
Eğer hâkimin hükmüyle olursa, bu böyledir.
Eğer, bunlardan birisi, hâkimin hükmü ve arkadaşının rızası olma-maksızm, böyle yaparsa, nafile olarak yapmış olur. Diğerinin hakkını noksansız teslim eder. Ve ikisinin de tasadduk eylemeleri gerekmez. Mez-ruattan, hisselerine ne düşürse, onların olur.
Ancak, gâsıp için gereken, müzâraadan önce, yer sahibinden izin almaktır.
Şayet yer sahibi, tohumu ekmeden önce, zirâate izin verir; sonra, tohumu eker; o da henüz bitmemiş olur ve o yeri almayı murad ederse, zirâatci: "Ben zirâatı bırakıyorum. Benim çalışmam da gerekmez. Çünkü tohum bitmedi." der; gâsıp da: "Mezrûattan vaz geçtim; çünkü lolîum, tarlaya atılınca fâsid oldu." derse; o zaman, gâsıba: "Yerin ecr-i mislini, ziraat hasad olana kadar sen vreceksin." denir. Şayet, gâsıp ona razı olursa, zirâatciye rücü etmez. Ona bir hisse de vermez.
Eğer gâsıp: "Ben ücret vermem; tohumunu ben aldım." derse; yâni "yer sahibine ücret vermem." derse; bu durumda, zirâatciye: "Sen -muhayyersin: İstersen, müzâraayı ibtâl eder ve tohumunu gâsıba; tarlasını da sahibine teslim edersin. İstersen senin üzerine zirâatı çıkarana kadar ecr-i misil olur." denilir.
Eğer, zirâatci razı olursa; müzâraat caiz olur. Tohum sahibinin tohumu almasına yol yoktur. Mutavvı olur. Yerin ücretini ödeme bakımından zirâatci ve müzâya şartları ne ise, ona göre ortak olurlar. Ve, her ikisi de, zirâat fazlasından hiç bir şey tasadduk etmezler. Muhiyt ve Zehiyre'de de böyledir.
Bir adam, tohumu gasbedîp, onu kendi tarlasına eker; o bitmeden önce de tohumun sahibi, ona icazet (- izin) verir; buğday da o yerde yetişirse; bu durumda o yer ariyet olmuş olur;_bittikten sonra, icazet caiz olmaz. Muhiyt'te de böyledir.
Bir adam, bir yeri gasbedip, oraya ekin ektiğinde; başka biri gelerek, o da, o tuhum üzerine ekse; ziraat ikincinin olur. Öncekinin tohumunu, bu şahıs öder.
Şayet önceki adam, o yeri noksanlandirmışsa, onu asıl sahibine tazmin eder. Hızânetü'l- Müftin'de de böyledir.
Uyân'da şöyle zikredilmiştir:
Bir adam, bir yeri gasbederek, oraya buğday ektikten sonra, da'-valaşıriar ve ekilen de bitmezse; yer sahibi muhayyerdir: İsterse, bitene kadar terkeder; sonra, ona: "Sök." der; dilerse, tohumunu verir.
İmâm Muhammed (R,A.)'e göre tohumunu tazmin eder. Bu, başkasının yerine ekerse böyledir. Hülâsa'da da böyledir,
Bir adam, kendi tarlasına, tohum ektiği hâlde, o tohum bitmez ve bir yabancı, onu sulayıp bitirirse; bu mahsûl kıyâsda, birincinin olur. tstihsanda ise, sulayanın olur. Çünkü, onun sahibi, ona razı olmuştur. Sulaması, onun delâletidir.
Tohum ekmek ise, bunun hilâfmadır. Fetâvâyi Kayhan'da da böyledir.
Yere ekilenin kıymetini, sulayan şahsın vermesi gerekir. Bunu, tohum ziyan olmadan şart koşmuş olurlarsa, bu böyledir.
Adam, tohum zayi olduktan sonra, bitmeden önce sular ve onun sulaması sebebiyle bitmiş olursa; kıyâsda yalnız arzın (= yerin) noksanlık kıymetini tazmin eder. Ve, o yerin zirâatına sahip olur.
Şayet ekilen tohum bittikten sonra suladı ise, bu durumda, onun bitmiş olduğu zamanki kıymetini Ödemesi hâlinde, o ziraat kendisinin olur.
Eğer sulamaması hâlinde, o tuhum zayi olacak durumda değilse ve bu hâlde sular ve tohum da yenilenip kuvvetlenirse, gerçekten, o zirâat yine yer sahibinin olur. Sulayana bir şey gerekmez.
Bu cevap, Fakıyh Ebû Cafer'in cevabıdır.
Fakıyb Ebû'l- Leys ise: "Şayet ekin saplanmış iken sularsa; bu nafile olur." Buyurmuş; ve "Ona bir şey gerekmez." demiştir. Hnlta'da da böyledir.
Bir adam, tohumunu, bir başkasının tarlasına ektikten sonra, ora-ı tarla sahibi sularsa; bu ziraatın tamamı, tatla sahibinin olur. Yalnız^ o adamın tohumunun bedelini öder.
Şâyştr sulamaması hâlinde, o tohum bitmeyecek durumda ise, o takdirde tarla sahibi, o tohumu da tazmin eylemez.
Şayet tohum, tarla sahibinin olmaz ve o yeri de tohum sahibinden başka biri sularsa; bu durumda üçü de tohum sahibi, tarla sahibi ve sulayan oraya ortak olurlar. Zehiyre'de de böyledir.
Bir adam, kendi tarlasını ektikten sonra, başka birisi gelerek, oda orayı eker; bu tohumlar da sulamadan çıkarlarsa; tohumun tamamı yer sahibinin olur.
İmâm Ebû Hınîfe (R.A.)'nin kıyâsına göre, ikinci eken şahsın tohumunun eseri mevcut olduğundan, tarla sahibi onun tohumunu öder.
Şayet birinci ekilen tohum, zayi olduktan sonra, ikinci adam eker ve yalnız onun ektiği çıkarsa; karar hakkında dolayı zirâatın tamamı ikinci ekenin olur.
Eğer, birincinin ektiği bittikten sonra, ikinci şahıs ekmiş ve sonra her ikisi de bitip, birbirine karışmış olursa; ikinci adam, tarla sahibinin ekininin bitmiş olduğu haldeki kıymetini, ona tazmin eder. Bu kavillerin tamamı, İmim Ebû Hsnlfe (R.A.)'nin kıyasıdır.
İmâmeyn'e gelince, bu şahıslar, bütün hallerde zirâate ortaktırlar.
Bunlann tamamı, ekilen şeyin, sulanmadan yetişmesi hâlinde veya yer sahibinin değil, tohum sahibinin sulaması hâlinde böyledir.
Şayet ekin, tarla sahibinin sulaması sebebiyle meydana gelirse; o takdirde zirâatın tamamı yer sahibinin olur; ve bu şahıs diğerine, tohum zayi olmadan suladı ise tohumunun kıymetini tazmin eder.
Eğer, tohum zayi olduktan sonra suladı ise, o tohumu tazmin etmek de gerekmez. MuhıyJ'te de böyledir.
Biz, bu mes'eleleri gasp kitabının on birinci babında zikreylemiştik.
En doğrusunu, ancak AUtha Telli bilir. [25]
İki kişinin ortak olduğu bir tarlayı, bu ortaklardan birisi yok iken, diğeri o yerin yansını ekerse; dilerse, ikinci sene o yeri diğer ortağı; dilerse, yine kendisi eker.
Fetva ise: Bu ortak tamamını eker; hazırda olmayan orıak gelince, o müddet kadar da tamamından o faydalanır. Çünkü, onun rızâsı delâ-leten sabittir.
Eğer, eken ortak, orayı ekmenin tarlanın kuvvetini eksilteceğini ve terk edince, tarlanın kuvvetleneceğini, bilirse; o takdirde, ortağından izinsiz ekmeye hakkı yoktur. Çünkü, bu durumda^ ortağının rızâsı sabit değildir. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Bölünmemiş bir yerin yerlerini, bazı kimseler ekerler ve tohumlarım da kendileri saçar ve ortak bulundukları sudan da sularlar; bunu da diğerlerinin söylemesi olmadan yaparlarsa; taksim olunca, hisselerine o kadar yer düşecek olması hâlinde, ortaklarının, onlardan bir şey isteme hakları yoktur. Tazminat da gerekmez. Ve onun ziraatına, diğerleri ortak da olamazlar. Hizânetii'l- Müftîn'de de böyledir.
Bazı kitaplarda şöyle yazılmıştır:
Bir adam, izni olmadan, diğer birinin tarlasını ektikten sonra, tarla sahibine: "Tohumumu ver; senin için ekmiş olayın." der; diğeri de verirse; eğer tohum ekilmiş iken söyledi ise, işte bu caizdir. Bu durumda eken şahıs, buğdayının mislini almış olur. Eken şahıs buğdayım alınca da, bu müzâraa fâsid olur. Çünkü ziraat müddeti belli değildir. Şayet, eken şahıs, buğdayı fesada gittikten sonra böyle söylerse; mezruat hiç caiz olmaz. Toprak sahibi başka taraftan yerinin ekilmesine izin verir; * ziraatçı ektikten sonra da, yer sahibi, çiftçiyi çıkarmak isterse; bu da caiz olmaz. Çünkü, müslümanın, birini aldatması Haramdır. Eğer tarla sahibi: "Tohumunu ve masrafım al; ziraat benim olsun." der; diğeri de buna razı olur ve bu ekilen şey bitmeden önce olursa; caiz olmaz. Zira, mahsûlü bitmeden önce satmak caiz değildir. Tohumun ne olduğu da ayırt edilmemiştir. Fakat bu söz, tohum tarla sahibinden zayi olduktan sonra söylenirse, mes'ele muvafık olur veya ihtilafa sebep olur. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.
Bir adam, başkasının tarlasını ektiğinde, tarla sahibi, hasat ze-manına kadar tarlasının ekildiğini bilmez ve öğrendiği zaman, buna rızâ gösterir veya: "Razı değilim." dedikten sonra: "Razıyım." derse; bu ziraatci için helâl olur.
Haniye isimli kitabta, bu hususta nas vardır.
Fakıyh Ebû'l- Leys: "Bu, istihsandır. Biz bununla fetva veririz." buyurmuştur. Cevâhirü'l- Ahlâtî'de de böyledir.
Üç kişi, ortaklaşarak bir yeri ekmek için aldıklarında; onlardan birisi kaybolur; diğer ikisi de, o yerin bir kısmına buğday ekerler; sonra da hazırda olmayan ortak gelerek, kalan yere arpa ekerse; bunlar birbirlerinin rızaları ile yaptilarsa; buğdayı aralarında taksim ederler.
O iki kişi, ektikleri buğdayın tohumunun üçte birisi için, üçüncü ortaklarına müracaat eder.
Arpayı da aralarında paylaşırlar.
Arpayı eken ortak da, tohumun üçte ikisi için, diğer ortaklarına müracaat eder.
Şayet, bu işi rızasız yaptılar ise; buğdayın üçte biri yer sahibinin olur; üçte biri de ekenlerin olur.
O yerin üçte birinin noksanlığım da tazmin edince, aldıkları helâl olur.
Geride kalan üçte biri, masraflarına harcarlar. Artanını da ta'sadduk ederler. Çünkü, çıkan mahsûlün üçte ikisi onlarındır; ikisi ekmişlerdir; şartlarıda öyledir.
Kalan üçte biri gasbetmiş olurlar. Ondan çıkanın tamamı, kendilerinin olur.
Arpa sahibine gelince, altıda beşi, kendisinin olur; altıda biri de yer sahibinin olur. Çünkü, o da, o yerin üçte ikisini gasben ekmiş olur. Ve o yerin mahsûlü kendisinin olur. Üçte birini de yarıcı olarak ekmiş olur. O yerin noksanlık bedelini de öder. Fetâvâyi Gıyâsiyye'de de böyledir.
Bir adam, bir yerini, müzaraa için verdiğinde; tohumun ekiciye ait olmasını şart koşar; çiftçi de ektikten sonra, o yere, bir hak sahibi gelir ve bu hak sahibi, o yeri ziraatsız olarak almak isterse; onun, o yerdeki ekini söktürme hakkı vardır. Eğer ekin bakliyattan ise, zirâacinin elinde hasad vaktine kadar bekletmez.
Sonra, bu çiftçi muhayyerdir: İsterse, sökülenin yansını alır; bu durumda kendisine o yeri verene hiç bir şey için müracaat etmez. îsterse, sökülenin kıymetini tazmin ettirir ve söküleni, o yeri kendine verene teslim eder. Muhiyt'te de böyledir.
İmâm Ebü Hanife (R.A.)'ye göre, hak sahibi, hasseten ekiciye, yerinin noksanlığını tazmin ettirir. O da bu yeri kendisine verene müracaat eder.
Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un da, son kavlidir.
İmâm Ehû Yûsuf (R.A.)'un önceki kavli ile İmâm Muhammed (R.A.)'in kavli ise: hak sihibi, muhayyerdir; yerinin noksanını, isterse, onu verene ödetir isterse ziraatciye ödetir.
Ziraatci ödeyince, orayı kendisine veren şahsa müracaat eder. Bu, akar mes'elesine binâen böyledir. Mebsûl'ta da böyledir.
Bu durum, tohum, ekiciden olduğu zaman böyledir.
Eğer tohum, o yeri veren tarafından verilmiş olursa; hâk sahibi, o yeri alır ve onların ikisine de ektiklerini sökmelerini söyler.
Onlar da sökerlerse; ziraatci muhayyerdir; İsterse, sökülenin yansını alıp, başka bir şey yapmaz; isterse, söküleni kendisine o yeri verene verip, çalıştığının ecr-i mislini alır.
Fakıyh Ebû Bekir el- Belhî böyle buyurmuştur.
Ziraat olursa hissesinin kıymetini alır.
Fakıyh Ebû Câfer, böyle buyurmuştur.
Eğer, hak sahibi, ekime rıza gösterirse; İmâm Muhamned (R.A.), bu durumdan el- Asi'da bahsetmemiştir.
Şeyhû'l- İslâm, şerhinde şöyle buyurmuştur:
Burda tafsilatlı cevap şudur: Eğer tohum yer sahibinden ise, hak sahibinin icazeti ile amel edilmez.
Eğer tohum, âmil tarafından verilmiş ve müstehakkın izni de mü-zaraadan önce olmuş ise, bu icazet sahih olmaz. Ziraattan sonra ise, bunun durumu başkasının evini icara verenin durumu gibidir: Ev sahibi müddeti geçmeden önce, rıza gösterirse caiz olur; müddet geçtikten sonra rıza gösterirse, caiz olmaz. Zehiyre'de de böyledir.
Ebû Süleyman, Müntekâ'de, İmâm Muhunmed (R.A.)'in şöyle buyurmuş olduğunu nakletmiştir:
Bir adam, birinin yerini gasben aldıktan sonra, o yeri, bir seneliğine, bir başkasına müzaraa olarak verir.ve tohum zirâatci tarafından olup; o, onu eker; bu tohum henüz bitmeden, asıl yer sahibi, zirâata izin verirse; işte bu icazet caiz olur.
Bu yerden çıkacak mahsûlü, asıl yer sahibi ile zirâatci şartlarına göre aralarında taksim ederler; tazminat gerekmez.
Ancak, yer sahibi izin vermeden önce yerde noksanlık olursa; tazminat gerekir. İmâm Ebû Hanîfo (R.A.)'nin kıyasına göre, bu tazminatı, zirâatci yapar.
İmâm Muhammed (R.A.) ise: "Yer sahibi, hangisini isterse, ona ödetir." buyurmuştur.
Yer sahibi icazet verince, müzâraa bozulmaz. Fakat, bu durumda yer sahibine bir şey verilmez. Çıkan mahsûlü, gâsıbla zirâaci şartlan gereğince taksim ederler.
Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:
Bir adam, birinin tarlasını gasbedip, onu, tohumu kendisinden olmak üzere, birisine müzâraaya verdikten sonra, o tarlanın asıl sahibi, bu işe rıza gösterse, bu rıza, ister ziraattan önce olsun, ister sonra olsun icazet bâtıldır.
Burda işaret edilen mana nakkında, Şeyhü'l- İslâm şöyle buyurmuştur: Gerçekten tohum gâsıp tarafından ise, akid mustehak tarafına döndürülmez.
Müntekâ'da şöyle buyrulmuştur:
icazetten sonra, o yer gâsıbın yanında ariyet gibidir. Zirâatci, isterse, tarla sahibine müracaat ederek, ondan izin talep eder. O yeri alır ve aldıktan sonra da orayı ekmez ise, bunu yapabilir.
Şayet zirâatci izin almadan önce, o yeri eker, mahsûl ise, icazetten sonra biterse; veya icazetten sonra eker de, ondan sonra biterse; bu durumlarda icazet için müracaata ihtiyaç kalmaz. Çünkü bu, bir mü'mini aidatmakdır; o ise haramdır.
Keza, yer sahibi, zirâatciye, ziraat başak olduktan sonra, hasâd edilmeden önce icazet verir ve sonra gâsıp isterse; bunu yapmaya hakkı olmaz.
Fakat, gâsıba şöyle der: "Yerimin ecr-i mislini ver; bana da onu hasad ediniz." O takdirde, gâsıp ile zirâatci, arasında kalır. Şartlarına göre, aralarında paylaşırlar.
Eğer gâsıp, tarla sahibine: "Hisseme düşecek kadar, sana borçlanırım." derse; ondan fazlasıyla, ona cebr edilmez. Zirâatci için: "Sen, hissen kadar borçlan." denilirse; o da olur.
İkisi birden borçlanırlarsa, o da olur; kendi rızaları ile hasad ederler.
Şayet gâsıp, tamamını borçlanmaya rıza göstermezse, bir adamın tarlasını aralarında ortaklaşa ekmiş gibi olurlar.
Eğer, gâsıp: "Ben, hiç bir şey borçlanmam; fakat, bana zirâatı söktürürsün." derse; o takdirde, zirâatci muhayyerdir: Dilerse, birlikte sökerler; dilerse kendi maundan yer sahibine ecr-i misil verir ve o.ziraatı kendi adına çalıştırır. Hasad eylediği zaman da, duruma bakılır: Gâsıp namına ücretle çalıştırdığı kimselerin ecrini, o gasıbın hissesinden öder. Fazlası gasıbın olur.
Şayet, zirâatci: "Ben, borçlanmam ve çalışmam. Ben bunları sökerim." der ve gâsıp ile birlikte olurlarsa; onu beraberce sökerler ve o yeri asıl sahibine teslim ederler.
Eğer, gâsıp, buna razı olmaz ise, ve ecr-i mislini verirse o zirâat gâsıbın olur. Ve ona: "Kalk, bizatihi zirâatına hasad edene kadar bak." denilir.
Bunun hâli de zirâatcinin hâli gibidir.
Eğer hâkimin hükmüyle olursa, bu böyledir.
Eğer, bunlardan birisi, hâkimin hükmü ve arkadaşının rızası olma-maksızm, böyle yaparsa, nafile olarak yapmış olur. Diğerinin hakkını noksansız teslim eder. Ve ikisinin de tasadduk eylemeleri gerekmez. Mez-ruattan, hisselerine ne düşürse, onların olur.
Ancak, gâsıp için gereken, müzâraadan önce, yer sahibinden izin almaktır.
Şayet yer sahibi, tohumu ekmeden önce, zirâate izin verir; sonra, tohumu eker; o da henüz bitmemiş olur ve o yeri almayı murad ederse, zirâatci: "Ben zirâatı bırakıyorum. Benim çalışmam da gerekmez. Çünkü tohum bitmedi." der; gâsıp da: "Mezrûattan vaz geçtim; çünkü lolîum, tarlaya atılınca fâsid oldu." derse; o zaman, gâsıba: "Yerin ecr-i mislini, ziraat hasad olana kadar sen vreceksin." denir. Şayet, gâsıp ona razı olursa, zirâatciye rücü etmez. Ona bir hisse de vermez.
Eğer gâsıp: "Ben ücret vermem; tohumunu ben aldım." derse; yâni "yer sahibine ücret vermem." derse; bu durumda, zirâatciye: "Sen -muhayyersin: İstersen, müzâraayı ibtâl eder ve tohumunu gâsıba; tarlasını da sahibine teslim edersin. İstersen senin üzerine zirâatı çıkarana kadar ecr-i misil olur." denilir.
Eğer, zirâatci razı olursa; müzâraat caiz olur. Tohum sahibinin tohumu almasına yol yoktur. Mutavvı olur. Yerin ücretini ödeme bakımından zirâatci ve müzâya şartları ne ise, ona göre ortak olurlar. Ve, her ikisi de, zirâat fazlasından hiç bir şey tasadduk etmezler. Muhiyt ve Zehiyre'de de böyledir.
Bir adam, tohumu gasbedîp, onu kendi tarlasına eker; o bitmeden önce de tohumun sahibi, ona icazet (- izin) verir; buğday da o yerde yetişirse; bu durumda o yer ariyet olmuş olur;_bittikten sonra, icazet caiz olmaz. Muhiyt'te de böyledir.
Bir adam, bir yeri gasbedip, oraya ekin ektiğinde; başka biri gelerek, o da, o tuhum üzerine ekse; ziraat ikincinin olur. Öncekinin tohumunu, bu şahıs öder.
Şayet önceki adam, o yeri noksanlandirmışsa, onu asıl sahibine tazmin eder. Hızânetü'l- Müftin'de de böyledir.
Uyân'da şöyle zikredilmiştir:
Bir adam, bir yeri gasbederek, oraya buğday ektikten sonra, da'-valaşıriar ve ekilen de bitmezse; yer sahibi muhayyerdir: İsterse, bitene kadar terkeder; sonra, ona: "Sök." der; dilerse, tohumunu verir.
İmâm Muhammed (R,A.)'e göre tohumunu tazmin eder. Bu, başkasının yerine ekerse böyledir. Hülâsa'da da böyledir,
Bir adam, kendi tarlasına, tohum ektiği hâlde, o tohum bitmez ve bir yabancı, onu sulayıp bitirirse; bu mahsûl kıyâsda, birincinin olur. tstihsanda ise, sulayanın olur. Çünkü, onun sahibi, ona razı olmuştur. Sulaması, onun delâletidir.
Tohum ekmek ise, bunun hilâfmadır. Fetâvâyi Kayhan'da da böyledir.
Yere ekilenin kıymetini, sulayan şahsın vermesi gerekir. Bunu, tohum ziyan olmadan şart koşmuş olurlarsa, bu böyledir.
Adam, tohum zayi olduktan sonra, bitmeden önce sular ve onun sulaması sebebiyle bitmiş olursa; kıyâsda yalnız arzın (= yerin) noksanlık kıymetini tazmin eder. Ve, o yerin zirâatına sahip olur.
Şayet ekilen tohum bittikten sonra suladı ise, bu durumda, onun bitmiş olduğu zamanki kıymetini Ödemesi hâlinde, o ziraat kendisinin olur.
Eğer sulamaması hâlinde, o tuhum zayi olacak durumda değilse ve bu hâlde sular ve tohum da yenilenip kuvvetlenirse, gerçekten, o zirâat yine yer sahibinin olur. Sulayana bir şey gerekmez.
Bu cevap, Fakıyh Ebû Cafer'in cevabıdır.
Fakıyb Ebû'l- Leys ise: "Şayet ekin saplanmış iken sularsa; bu nafile olur." Buyurmuş; ve "Ona bir şey gerekmez." demiştir. Hnlta'da da böyledir.
Bir adam, tohumunu, bir başkasının tarlasına ektikten sonra, ora-ı tarla sahibi sularsa; bu ziraatın tamamı, tatla sahibinin olur. Yalnız^ o adamın tohumunun bedelini öder.
Şâyştr sulamaması hâlinde, o tohum bitmeyecek durumda ise, o takdirde tarla sahibi, o tohumu da tazmin eylemez.
Şayet tohum, tarla sahibinin olmaz ve o yeri de tohum sahibinden başka biri sularsa; bu durumda üçü de tohum sahibi, tarla sahibi ve sulayan oraya ortak olurlar. Zehiyre'de de böyledir.
Bir adam, kendi tarlasını ektikten sonra, başka birisi gelerek, oda orayı eker; bu tohumlar da sulamadan çıkarlarsa; tohumun tamamı yer sahibinin olur.
İmâm Ebû Hınîfe (R.A.)'nin kıyâsına göre, ikinci eken şahsın tohumunun eseri mevcut olduğundan, tarla sahibi onun tohumunu öder.
Şayet birinci ekilen tohum, zayi olduktan sonra, ikinci adam eker ve yalnız onun ektiği çıkarsa; karar hakkında dolayı zirâatın tamamı ikinci ekenin olur.
Eğer, birincinin ektiği bittikten sonra, ikinci şahıs ekmiş ve sonra her ikisi de bitip, birbirine karışmış olursa; ikinci adam, tarla sahibinin ekininin bitmiş olduğu haldeki kıymetini, ona tazmin eder. Bu kavillerin tamamı, İmim Ebû Hsnlfe (R.A.)'nin kıyasıdır.
İmâmeyn'e gelince, bu şahıslar, bütün hallerde zirâate ortaktırlar.
Bunlann tamamı, ekilen şeyin, sulanmadan yetişmesi hâlinde veya yer sahibinin değil, tohum sahibinin sulaması hâlinde böyledir.
Şayet ekin, tarla sahibinin sulaması sebebiyle meydana gelirse; o takdirde zirâatın tamamı yer sahibinin olur; ve bu şahıs diğerine, tohum zayi olmadan suladı ise tohumunun kıymetini tazmin eder.
Eğer, tohum zayi olduktan sonra suladı ise, o tohumu tazmin etmek de gerekmez. MuhıyJ'te de böyledir.
Biz, bu mes'eleleri gasp kitabının on birinci babında zikreylemiştik.
En doğrusunu, ancak AUtha Telli bilir. [25]
Konular
- Müzâraa'nın Müddeti:
- Müzâraada Hisselerin Belirtilmesi:
- Müzaraa Akdini İfsâd Eden Şartlar:
- Müzâraatın Hükümleri:
- 2- MÜZÂRAA'NIN ÇEŞİTLERİ
- Caîz Olan Ve Caiz Olmayan Müzâraa Şekillerî
- Caîz Olan Müzâraalar:
- Fâsîd Müzâraalar
- 3- MÜZÂRAADARİ ŞARTLAR
- 4- TARLA VEYA HURMALIK SAHİBİNİN, KENDİSİNİN ÇALIŞMAYA BAŞLAMASI
- 5- BİR YERİ, ZÎRAAÎCİNİN, BİR BAŞKASINA MÜZÂRAATEN VERMESİ
- 6- MÛZÂRAADA, MUAMELENİN ŞART KOŞULMASI
- 7- MÜZÂRAADA İHTİLAF
- 8- ZİRÂİ ORTAKLIKTA, TARLA VEYA HURMALIK SAHİBİ İLE ÇİFTÇİ VE ÂMİLİN HİSSELERİNİN FAZLALAŞTIRILMASI
- 9- ARAZİ SAHİBİNİN ÖLMESİ VEYA ZİRAAT VAKTİNİN GEÇMESİ HÂLİNDE, EKİLİ ŞEY BAKLİYAT VEYA HURMA OLURSA
- 10- BİR ARAZİYİ, ORTAKLARDAN BİRİNİN VEYA BİR GASIBIN EKMESİ
- 11- EKMESİ İÇİN, BİR ORTAĞA VERİLMİŞ BULUNAN BİR YERİN SATILMASI
- 12- MUAMELE VE MUZÂRAA'NIN FESHİNDE ÖZÜR
- 13- ÇİFTÇİ VEYA İŞÇİNİN ÖLÜMÜ HÂLİNDE, YAPTIĞI ZİRÂİ İŞLER BİLİNMİYORSA DURUM NE OLUR?
- 14- HASTANIN, MÜZÂRAA VE MUAMELESİ
- Hastanın, Müzâraa Ve Muâmeıe Hakkındaki İkrarı
- 15- MÜZARAA VE MUAMELEDE REHİN
- 16- MÜZÂRAA VE MUAMELE İLE BİRLİKTE, BİR KÖLEYİ AZÂD ETMEK VEYA MÜKATEP KILMAK
- 17- MÜZARAA VE MUAMELE KARŞIĞINDA TEZEVVÜC, HULÛ' VE KASDEN ADAM ÖLDÜRMEKTEN DOLAYI SULH YAPMAK
- 18- MÜZÂRAA VE MUAMELEDE VEKÂLET
- 19- ÇİFTÇİYE TAZMİN ETTİRİLECEK ŞEYLER
- 20- MÜZARAA VE MUÂMELE'DE KEFALET
- 21- KÖLEYE SABİNİN MÜZÂRAASI
- 22- TARLA SAHİBİ İLE ÇİFTÇİ ARASINDAKİ İHTİLÂF
- 23- SÖZLEŞME OLMADAN, BİR ARAZÎYİ EKMEK