9- ARAZİ SAHİBİNİN ÖLMESİ VEYA ZİRAAT VAKTİNİN GEÇMESİ HÂLİNDE, EKİLİ ŞEY BAKLİYAT VEYA HURMA OLURSA
Bir adam, tarlasını, müzâraa için, tohumu ondan olmak üzere birisine verir ve ziraat bitmeden önce bu tarla sahibi Ölürse; kıyâsa göre bu müzâraa bozulur. Bu durumda yer sahibinin vârisleri, yerlerini abrîar.
tstihsanda ise, bu akid ziraat hasat edilene kadar devam eder.
Başlangıçta icâre tesbit edilmemişse, yer sahibinin vârisleri, üç duruma muhayyerdirler. Dilerlerse mezruatı söküp aralarında paylaşırlar; dilerlerse, hakimin emriyle infak ederler ve her birisi, ziraatciye hissesi nisbetinde nafakası için mürâcat ederler; isterlerse, ziraatciyi ziraat hususunda borçlandırırlar.
Bu, yer sahibinin ziraattan sonra Öldüğü zaman böyledir.
Şayet ziraattan önce ölür ve fakat ziraatci, o yerde çalışmışsa, (Sürme gibi, kanalım kazma gibi, arkını ıslah etme gibi) müzâraat bozulur. Bu ziraatcinin çalışmasına karşılık bir hakki da olmaz.
Fakat yer sahibi zirâaat ekildikten sonra ancak, henüz bitmeden önce ölürse müzâra&î hakkı kalır mı?
Bu hususta âlimler arasında ihtilaf vardır. Bu durumda yer sahibi ölmez ve ziraatci ikinci se;ıe de yine eker ve bunu da yer sahibi sökmek ister; ziraatci de mâni olursa; yer sahibi onu sökemez. tcare, önceki gibi devam eder. Bu durumda, ziraatcinin hakkı korunur ve o, yer sahibine o yerin ecr-i mislini borçlanır.
Yer sahibi müddetin içinde ölürse, ziraatci, ziraatını sökmez. Önceden konuştukları üzere devam eder. Vârislere de bir şey borçlanmaz. Ve onlarla birlikte çalışırlar, çıkana ortak olurlar.
Bu durum, yer sahibinin ziraat zamanı ölmesi hâline muhalifdir. Bütün işi ziraatci görür; ziraatını sökmez; vârislere de borçlanmaz. Ancak, o yerin yani o yerin yarısının ecr-i mislini borçlanır.
Bu zirâatcinin ziraatı sökmek istemediği zaman böyledir.
Eğer sökmeyi murad ederse, yer sahibi, yukarıdaki vârislerin muhayyer olduğu gibi muhayyerdir. Biz bunu Önceki fasılda, yer sahibinin vârisleri hakkında açıkladık.
Yer sahibi öldüğü zaman, bakliyat ile mezrûat arasındaki fark nedir?
Müddet nihayet bulunca, ziraat olsun, bakliyat olsun hâkimin emriyle infak ederler. Müddet tamam olunca, hisseleri mikÖafi zirâatciye müracaat ederler.
Şayet, yer sahibi, ziraat için hâkimin emriyle harcamada bulunmuşsa; hissesinin yarısı kadarı için çiftçiye müracaat eder.
Muamele müddeti bitince, meyve henüz yetişmemişse, âmilde onu toplamadan kaçınıyor, razi olmuyorsa; o, onun yanında ücretsiz bırakılır. Müzâraat bunun hilafmadır. Onlar, çiftçinin yanında, ücretli olarak bırakılırlar. Muhiyt'te de böyledir.
Şayet, tohum âmil tarafından olur ve onu eker; sonra da onu ha-sad eylemeden çiftçi ölür ve onun vârisleri: "Biz çalışırız" derlerse; buna hakları vardır. Çünkü onlar muris makamına kaimdirler. Onlar için bir ecir (= üret) olmadığı gibi, onların da vereceği bir Ücret yoktur.
Eğer: "Biz çalışmayız." derlerse, onlara cebredilmez. Bu durumda arazi sahibine: "Mahsûlü sök, yarısı senin, yarısı onların olsun." veya "onların hisselerinin bedelini, onlara ver." yahut "onların hisselerini infak eyle. Senin harcadıkların da onların hissesinin içinden çıksın " denilir.
Şayet tohum, âmil tarafından ekilmiş ve ekilen de bakliyyat ise, zamanına kadar bekletilir. Kim masraf yaparsa, onun yaptığı masraf, tatavvu olur. Yer sahibinin, âmil üzerinde bir ecr-i olmaz.
Eğer âmil durumu hakime bildirir; yer sahibi de gaip olursa; bu durumda âmilden iddiası için beyyine istenilir.
Şayet beyyineyi geciktirir; fakat bu arada da ziraatın fesadındanda korkulursa, bu durumda hâkim, ona: "Sana emrediyorum; eğer doğru isen masrafı sen yapacaksın." der. Çünkü doğru ise, hâkimin söyleyeceği odur.
Eğer yalancı ise, o takdirde hâkim o yerin ecr-i mislinin yarısını ona verir. Zehiyre'de de böyledir.
Bir adam, diğerine, hem bir sene ekmek üzere yerini, hem de tohumunu "çıkacak olanı, yarı yarıya almak" üzere verir; o ziraatci de onu eker; fakat hasad etmedeen kaçarsa; hâkimin emriyle, yer sahibi, onu hasad edene kadar harcamasını yapar; sonra da bu çiftçi gelirse, artık, o ziraatta, onun bir yolu yoktur. Çünkü bütün masrafi yer sahibi yapmıştır. Bu çiftçi de hakime müracat ederek; "Benim de masrafım oldu." diye dava ederse; hâkim, iyiden iyiye tahkikatını yapar ; beyyi-nesini ister. Şayet masraf yaptığı kanaatına varırsa; onun masrafını tarla sahibine hükmeder. O da, masrafları için, ona müracaat eder. Mebsût'-ta da böyledir.
Harcamanın miktarında ihtilafa düşerlerse; bu durumda yeminli olarak, zirâatcinin onu bildiğine dair sözü geçerli olur. Mnhıyt'te de böyledir.
Amil kaçmaz; fakat hasad vaktine kadar ziraate hiç gitmez ve bu çiftçi de olmaz ise; bu durumda hâkim, yer sahibine: "Sen harcamanı yap; âmile senin masrafını verene kadar bir şey verilmeyecektir. Şayet, vermekten kaçınırsa; hissesinden sat; masrıfını ondan al ve onun masrafını da ona ver." der.
Eğer, o bir masraf yapmamışsa; bir şey vermez.
Şayet masraf yapmış da, tarla sahibi onu vermeye razı olmuyor ise, hakim, onun hissesini satıp, masrafmi ayırır.
Bu, İmimeyn'in kavline binâen böyledir amma.
İmâm Ebû Hanîfe (R.-A.): "Hâkim, onun için onu satmaz"buyurmuştur.
"Onlardan hiç birisi tasadduk etmez." denilmiştir.
Bu mes'ele, ziraatta böyledir. Çünkü, bir birinin hissesini vermemekle, müzâraa fesada gitmez.
Ziraatın müddeti biter, biriside meydan da olmaz ise çifçi durumu hâkime bildirir. Bu durumda hâkim, çiftçinin beyyinesi olmayınca hük-meyiemez. Hem ziraata, hem de tarla sahibinin olmadığına dair belge
İster.
Şayet belge ibraz ederse, o takdirde hâkim, ona harcama yapmasını emreder.
Şayet tarla sahibi gelir de, ortaklığı inkâr eder ve: "Yerde, ziraat da hepsi de benimdir." Onu, benden gasbeyledi." derse; bu durumda, onun, masrafı için, tarla sahibine o yere ortak olduklarını isbat edene kadar mürâcat etme hakkı yoktur.
Şayet beyyinesi varsa, davasına bakılır. Hâkimin, o yeri koruması gerekmez. Zira hakime vacip olan, gaibin yerini muhafazadır. Halbuki burda gaip yoktur. Hâkim, beyyine olmadan bu gibi bir davaya bakmaz.
Şayet hâkim, o şahsın beyyine ikame etmesine kadar, mezrûatın zayi olacağından korkarsa, bir mukayyid tâyin eder ve ona bakıcılık yaptırır. Sonra, ona masrafını aldırır.
Eğer iddiaya göre ortak olduğu meydana çıkarsa, hâkim, ona "harcama yapmasını" emreder.
Şayet ortak değil de gâsıp ise, ona* hâkim: "Senin rücû hakkın her ne kadar ben, sana hükmettimşe de yoktur." der. Zehiyre'de de böyledir.
Fetâvlyi Attabiyye'de şöyle zikredilmiştir:
Şayet o zat, hâkimin hükmü olmaksızın, harcama yapmışsa; o, teberru olur. Ve, o yerin ecr-i mislinin yarısı ona verilmez.
Keza, gaip gelir de harcamayı ödemekten kaçınırsa; eğer ziraatci müddet geçmeden kaybolmuş ve hazırda olan şâhıs da masrafı, hâkimin hükmü ile vermişse; bütün masrafları ondan geri alır. Ziraat, ister dursun; isterse zayi olsun, farketmez.
Keza, âmil fakir olur ve masraf edecek birşeyi bulunmazsa; cevap yukarıda söylediğimiz gibidir.
Eğer hâkimin emri olmaksızın masraf yapmışsa, o teberru olur.
Eğer, adam zengin ise, masrafı ödemeye cebredilir. Tatarfetaine'de de böyledir.
Müzâraa müddeti sona ermiş bulunur ve mezruat da bakliyyat olursa; yer sahibi, "onu sökmesini" ziraatçıya emreder.
Ziraatçı razı olmasa bile, onun için muhayyerlik yoktur. Hatta, zi-râatci, "yer sahibinin, zirâatten hissesinin bedelini vereyim." derse; bunada hakkı yoktur. Ziraatçı; yer sahibi için sökmeye başlasa da, buna yer sahibi razı olmasa aradaki fark şudur: Yer sahibi asi sahibidir; zira-atci ise ona tabii olarak sahibidir. Asi sahibi olan, teba olana; o razı olmasa bile mâliktir; halbuki, teba' sahibi, rızası olmadan asi sahibine mâlik değildir. MuMyt'te de böyledir. En doğrusunu, ancak Alaka Teâlâ bilir. [24]
tstihsanda ise, bu akid ziraat hasat edilene kadar devam eder.
Başlangıçta icâre tesbit edilmemişse, yer sahibinin vârisleri, üç duruma muhayyerdirler. Dilerlerse mezruatı söküp aralarında paylaşırlar; dilerlerse, hakimin emriyle infak ederler ve her birisi, ziraatciye hissesi nisbetinde nafakası için mürâcat ederler; isterlerse, ziraatciyi ziraat hususunda borçlandırırlar.
Bu, yer sahibinin ziraattan sonra Öldüğü zaman böyledir.
Şayet ziraattan önce ölür ve fakat ziraatci, o yerde çalışmışsa, (Sürme gibi, kanalım kazma gibi, arkını ıslah etme gibi) müzâraat bozulur. Bu ziraatcinin çalışmasına karşılık bir hakki da olmaz.
Fakat yer sahibi zirâaat ekildikten sonra ancak, henüz bitmeden önce ölürse müzâra&î hakkı kalır mı?
Bu hususta âlimler arasında ihtilaf vardır. Bu durumda yer sahibi ölmez ve ziraatci ikinci se;ıe de yine eker ve bunu da yer sahibi sökmek ister; ziraatci de mâni olursa; yer sahibi onu sökemez. tcare, önceki gibi devam eder. Bu durumda, ziraatcinin hakkı korunur ve o, yer sahibine o yerin ecr-i mislini borçlanır.
Yer sahibi müddetin içinde ölürse, ziraatci, ziraatını sökmez. Önceden konuştukları üzere devam eder. Vârislere de bir şey borçlanmaz. Ve onlarla birlikte çalışırlar, çıkana ortak olurlar.
Bu durum, yer sahibinin ziraat zamanı ölmesi hâline muhalifdir. Bütün işi ziraatci görür; ziraatını sökmez; vârislere de borçlanmaz. Ancak, o yerin yani o yerin yarısının ecr-i mislini borçlanır.
Bu zirâatcinin ziraatı sökmek istemediği zaman böyledir.
Eğer sökmeyi murad ederse, yer sahibi, yukarıdaki vârislerin muhayyer olduğu gibi muhayyerdir. Biz bunu Önceki fasılda, yer sahibinin vârisleri hakkında açıkladık.
Yer sahibi öldüğü zaman, bakliyat ile mezrûat arasındaki fark nedir?
Müddet nihayet bulunca, ziraat olsun, bakliyat olsun hâkimin emriyle infak ederler. Müddet tamam olunca, hisseleri mikÖafi zirâatciye müracaat ederler.
Şayet, yer sahibi, ziraat için hâkimin emriyle harcamada bulunmuşsa; hissesinin yarısı kadarı için çiftçiye müracaat eder.
Muamele müddeti bitince, meyve henüz yetişmemişse, âmilde onu toplamadan kaçınıyor, razi olmuyorsa; o, onun yanında ücretsiz bırakılır. Müzâraat bunun hilafmadır. Onlar, çiftçinin yanında, ücretli olarak bırakılırlar. Muhiyt'te de böyledir.
Şayet, tohum âmil tarafından olur ve onu eker; sonra da onu ha-sad eylemeden çiftçi ölür ve onun vârisleri: "Biz çalışırız" derlerse; buna hakları vardır. Çünkü onlar muris makamına kaimdirler. Onlar için bir ecir (= üret) olmadığı gibi, onların da vereceği bir Ücret yoktur.
Eğer: "Biz çalışmayız." derlerse, onlara cebredilmez. Bu durumda arazi sahibine: "Mahsûlü sök, yarısı senin, yarısı onların olsun." veya "onların hisselerinin bedelini, onlara ver." yahut "onların hisselerini infak eyle. Senin harcadıkların da onların hissesinin içinden çıksın " denilir.
Şayet tohum, âmil tarafından ekilmiş ve ekilen de bakliyyat ise, zamanına kadar bekletilir. Kim masraf yaparsa, onun yaptığı masraf, tatavvu olur. Yer sahibinin, âmil üzerinde bir ecr-i olmaz.
Eğer âmil durumu hakime bildirir; yer sahibi de gaip olursa; bu durumda âmilden iddiası için beyyine istenilir.
Şayet beyyineyi geciktirir; fakat bu arada da ziraatın fesadındanda korkulursa, bu durumda hâkim, ona: "Sana emrediyorum; eğer doğru isen masrafı sen yapacaksın." der. Çünkü doğru ise, hâkimin söyleyeceği odur.
Eğer yalancı ise, o takdirde hâkim o yerin ecr-i mislinin yarısını ona verir. Zehiyre'de de böyledir.
Bir adam, diğerine, hem bir sene ekmek üzere yerini, hem de tohumunu "çıkacak olanı, yarı yarıya almak" üzere verir; o ziraatci de onu eker; fakat hasad etmedeen kaçarsa; hâkimin emriyle, yer sahibi, onu hasad edene kadar harcamasını yapar; sonra da bu çiftçi gelirse, artık, o ziraatta, onun bir yolu yoktur. Çünkü bütün masrafi yer sahibi yapmıştır. Bu çiftçi de hakime müracat ederek; "Benim de masrafım oldu." diye dava ederse; hâkim, iyiden iyiye tahkikatını yapar ; beyyi-nesini ister. Şayet masraf yaptığı kanaatına varırsa; onun masrafını tarla sahibine hükmeder. O da, masrafları için, ona müracaat eder. Mebsût'-ta da böyledir.
Harcamanın miktarında ihtilafa düşerlerse; bu durumda yeminli olarak, zirâatcinin onu bildiğine dair sözü geçerli olur. Mnhıyt'te de böyledir.
Amil kaçmaz; fakat hasad vaktine kadar ziraate hiç gitmez ve bu çiftçi de olmaz ise; bu durumda hâkim, yer sahibine: "Sen harcamanı yap; âmile senin masrafını verene kadar bir şey verilmeyecektir. Şayet, vermekten kaçınırsa; hissesinden sat; masrıfını ondan al ve onun masrafını da ona ver." der.
Eğer, o bir masraf yapmamışsa; bir şey vermez.
Şayet masraf yapmış da, tarla sahibi onu vermeye razı olmuyor ise, hakim, onun hissesini satıp, masrafmi ayırır.
Bu, İmimeyn'in kavline binâen böyledir amma.
İmâm Ebû Hanîfe (R.-A.): "Hâkim, onun için onu satmaz"buyurmuştur.
"Onlardan hiç birisi tasadduk etmez." denilmiştir.
Bu mes'ele, ziraatta böyledir. Çünkü, bir birinin hissesini vermemekle, müzâraa fesada gitmez.
Ziraatın müddeti biter, biriside meydan da olmaz ise çifçi durumu hâkime bildirir. Bu durumda hâkim, çiftçinin beyyinesi olmayınca hük-meyiemez. Hem ziraata, hem de tarla sahibinin olmadığına dair belge
İster.
Şayet belge ibraz ederse, o takdirde hâkim, ona harcama yapmasını emreder.
Şayet tarla sahibi gelir de, ortaklığı inkâr eder ve: "Yerde, ziraat da hepsi de benimdir." Onu, benden gasbeyledi." derse; bu durumda, onun, masrafı için, tarla sahibine o yere ortak olduklarını isbat edene kadar mürâcat etme hakkı yoktur.
Şayet beyyinesi varsa, davasına bakılır. Hâkimin, o yeri koruması gerekmez. Zira hakime vacip olan, gaibin yerini muhafazadır. Halbuki burda gaip yoktur. Hâkim, beyyine olmadan bu gibi bir davaya bakmaz.
Şayet hâkim, o şahsın beyyine ikame etmesine kadar, mezrûatın zayi olacağından korkarsa, bir mukayyid tâyin eder ve ona bakıcılık yaptırır. Sonra, ona masrafını aldırır.
Eğer iddiaya göre ortak olduğu meydana çıkarsa, hâkim, ona "harcama yapmasını" emreder.
Şayet ortak değil de gâsıp ise, ona* hâkim: "Senin rücû hakkın her ne kadar ben, sana hükmettimşe de yoktur." der. Zehiyre'de de böyledir.
Fetâvlyi Attabiyye'de şöyle zikredilmiştir:
Şayet o zat, hâkimin hükmü olmaksızın, harcama yapmışsa; o, teberru olur. Ve, o yerin ecr-i mislinin yarısı ona verilmez.
Keza, gaip gelir de harcamayı ödemekten kaçınırsa; eğer ziraatci müddet geçmeden kaybolmuş ve hazırda olan şâhıs da masrafı, hâkimin hükmü ile vermişse; bütün masrafları ondan geri alır. Ziraat, ister dursun; isterse zayi olsun, farketmez.
Keza, âmil fakir olur ve masraf edecek birşeyi bulunmazsa; cevap yukarıda söylediğimiz gibidir.
Eğer hâkimin emri olmaksızın masraf yapmışsa, o teberru olur.
Eğer, adam zengin ise, masrafı ödemeye cebredilir. Tatarfetaine'de de böyledir.
Müzâraa müddeti sona ermiş bulunur ve mezruat da bakliyyat olursa; yer sahibi, "onu sökmesini" ziraatçıya emreder.
Ziraatçı razı olmasa bile, onun için muhayyerlik yoktur. Hatta, zi-râatci, "yer sahibinin, zirâatten hissesinin bedelini vereyim." derse; bunada hakkı yoktur. Ziraatçı; yer sahibi için sökmeye başlasa da, buna yer sahibi razı olmasa aradaki fark şudur: Yer sahibi asi sahibidir; zira-atci ise ona tabii olarak sahibidir. Asi sahibi olan, teba olana; o razı olmasa bile mâliktir; halbuki, teba' sahibi, rızası olmadan asi sahibine mâlik değildir. MuMyt'te de böyledir. En doğrusunu, ancak Alaka Teâlâ bilir. [24]
Konular
- Zirâat Vasıtaları İle İlgili Şartlar:
- Müzâraa'nın Müddeti:
- Müzâraada Hisselerin Belirtilmesi:
- Müzaraa Akdini İfsâd Eden Şartlar:
- Müzâraatın Hükümleri:
- 2- MÜZÂRAA'NIN ÇEŞİTLERİ
- Caîz Olan Ve Caiz Olmayan Müzâraa Şekillerî
- Caîz Olan Müzâraalar:
- Fâsîd Müzâraalar
- 3- MÜZÂRAADARİ ŞARTLAR
- 4- TARLA VEYA HURMALIK SAHİBİNİN, KENDİSİNİN ÇALIŞMAYA BAŞLAMASI
- 5- BİR YERİ, ZÎRAAÎCİNİN, BİR BAŞKASINA MÜZÂRAATEN VERMESİ
- 6- MÛZÂRAADA, MUAMELENİN ŞART KOŞULMASI
- 7- MÜZÂRAADA İHTİLAF
- 8- ZİRÂİ ORTAKLIKTA, TARLA VEYA HURMALIK SAHİBİ İLE ÇİFTÇİ VE ÂMİLİN HİSSELERİNİN FAZLALAŞTIRILMASI
- 9- ARAZİ SAHİBİNİN ÖLMESİ VEYA ZİRAAT VAKTİNİN GEÇMESİ HÂLİNDE, EKİLİ ŞEY BAKLİYAT VEYA HURMA OLURSA
- 10- BİR ARAZİYİ, ORTAKLARDAN BİRİNİN VEYA BİR GASIBIN EKMESİ
- 11- EKMESİ İÇİN, BİR ORTAĞA VERİLMİŞ BULUNAN BİR YERİN SATILMASI
- 12- MUAMELE VE MUZÂRAA'NIN FESHİNDE ÖZÜR
- 13- ÇİFTÇİ VEYA İŞÇİNİN ÖLÜMÜ HÂLİNDE, YAPTIĞI ZİRÂİ İŞLER BİLİNMİYORSA DURUM NE OLUR?
- 14- HASTANIN, MÜZÂRAA VE MUAMELESİ
- Hastanın, Müzâraa Ve Muâmeıe Hakkındaki İkrarı
- 15- MÜZARAA VE MUAMELEDE REHİN
- 16- MÜZÂRAA VE MUAMELE İLE BİRLİKTE, BİR KÖLEYİ AZÂD ETMEK VEYA MÜKATEP KILMAK
- 17- MÜZARAA VE MUAMELE KARŞIĞINDA TEZEVVÜC, HULÛ' VE KASDEN ADAM ÖLDÜRMEKTEN DOLAYI SULH YAPMAK
- 18- MÜZÂRAA VE MUAMELEDE VEKÂLET
- 19- ÇİFTÇİYE TAZMİN ETTİRİLECEK ŞEYLER
- 20- MÜZARAA VE MUÂMELE'DE KEFALET
- 21- KÖLEYE SABİNİN MÜZÂRAASI
- 22- TARLA SAHİBİ İLE ÇİFTÇİ ARASINDAKİ İHTİLÂF