14- HASTANIN, MÜZÂRAA VE MUAMELESİ
Bu mes'eleler, bir asıl üzerine bina kılınmıştır: Şayet, bir kimse, hastalığında bir tasarrufda bulundu ve o hastalıktan da öldü ise, ona, alacaklıların ve vârislerin hakkı teallûk etmez. Birde, alacaklıların ve varislerin hakkının bâtıl olmaması hâli vardır. Bunların hakkı, o hastaya bir mahalden, diğer mahalle intikal ettiği gibi intikal eder.
Meselâ: Bir malı satmış, fakat bedelini almamış olması ve benzeri haller gibi...
Bu da hastanın tasarrufatındandır ve sahih tasarruftur.
Hastanın, bir kısım tasarrufuda vardır ki, bunlarda alacaklılarının da vârislerin de haklan bâtıldır. Bu, hastanın teberrusudur.
Ölüm hastası ise, bu tasarruftan memnu'dur. (= yasaklanmıştır.)
Bundan sonra, alacaklıların ve vârislerin haklan, gerçekten onun mirasına taalluk eder. Belirli şeylerde olduğu gibi...
İmim Muhunmed (R.A.), el-Ad kitabında, şöyle buyurmuştur: Bir hasta, ölüm hastalığında, şartlarına uygun bir şekilde, bir yerini müzâraa olarak verirse; burada iki durum vardır:
Birincisi: Tohumun, zirâatci tarafından olması hâli.
Bu durumda müzâraa caizdir. Zirâatcinin de yabancı veya vârislerden biri olması müsavidir. Keza, bu hastanın borcunun, malının tamamını tamamen kaplamış olup olmaması da farketmez.
İkinci donun: Tohumun, hasta tarafından olması ve bu hastanın da başka malının olmayıp, yalnız o yeri ile tohumunun bulunması hâli.
Bunda da iki durum vardır:
A-) Zirâatci yabancı olur ve ölünün borcu bulunmaz.
Bu durumda, zirâatcinin, ekilen şeyin bitmiş olduğu hâldeki hissesine bakılır ve ona, zirâtta ecr-i misil verilir.
Şayet, mahsûldeki hissesinin kıymeti, zirâatcinin ecr-i misilİ kadarsa veya daha az ise bu böyledir.
Çiftçiye, mahsûlden hissesi kadar teslim edilir; sonra da artım yaparsa, ona itibar edilmez.
Şayet hissesi, ecr-i misilden fazla ise, ölenin üçte bir malından çıkarılır. O takdirde, tamamı zirâatciye bir kısmı vasiyyet, bir kısmı da müaveda olarak teslim edilir.
Eğer, çiftçinin hissesi, ölenin malının üçte birinden çıkarılmaz ise» vârislerin izin vermesi hâlinde, onun tamamı çiftçiye teslim edilir.
Şayet vârisler izin vermez ise, zirâatciye, amelinin müaveda hükmüyle, ecr-i misli verilir; kalan vârislerin olur. Ve vasiyyete itibar edilir. Bu, zirâatci yabancı olduğu zaman ve ölenin borcu olmadığı zaman böyledir,
Ölen zâtın, malının tamamını içine alacak kadar sıhhatli iken veya hastalığında yapmış olduğu borcu varsa; bu durumda ziraî ortaklıktaki hissesine mahsûl çıktığı zaman bakılır: Bu hissenin bir kıymeti olur. Bu kıymet, zirâattan hissesi kadar veya yaptığı çalışma, yapması gerekenden daha az ise hisse de az olabilir. Bu hisse alacaklıya teslim edilmez; bilakis ona ortak olunur; ve onu hastanın alacaklıları alır.
Şayet mal sahibinin ondan başka hiç bir şeyi yoksa hisseleri mikta-nnca aralarında taksim ederler.
Bu, müzâraanın kıymeti, hasad vaktine kadar artarsa, böyledir.
Şayet âmilin ecr-i misli hissesinden fazla olacak olursa; zirâat onun ecr-i misline, alacaklıların alacağına göre darbolunur. Herkes hakkı kadarını alır ve zirâatciye teslim edilmez. Ancak, zirâatci kendisi kesesinden harcama yapmışsa, o müstesnadır. Onu, alacaklılara düşenden de alır. Ve o yer satılır; herkes alacağı nisbette alacağını alır.
Zikrettiğimiz bu husus, zirâatci yabancı olduğu zaman böyledir.
Zirâatci vâris ise, amelinin, (= çalışmasının) ecr-i mislini veya fazlasını alır.
İmim Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyâsına göre, bu durumda müzâraa fâsid olur. Hatta o vâris, çıkan mahsûlden bir şeye ortak olamaz, ancak ecr-i mislini alır.
İmimeyn'e göre ise, eğer hasta borçlu değil ise, vârisin hissesine bakılır. Ekinin bittiği zaman hissesi kıymeti ile aynı veya daha eksikse, ecr-i mislini veya azım alırsa; bu meşru olur. Bundan sonra ziyadeleşme olursa; ecr-i misli ve çalışması kadar fazla alır.
Şayet fazlalık olmaz ise, şartı kadarını alır. Zira müstehak olsa, vasiyyet kadarına müstehak olur. Vârise ise, vasiyyet olmaz. Ancak, diğer vârisler razı olursa, o zaman olur.
Şayet ölen çok borçlu ise, cevap yabancıya olan cevabın aynıdır. Çünkü, önada vasiyyeti yoktur. Cevap yabancının cevabı gibidir. Ki biz, bunu daha önce zikrettik. Muhıyt'te de böyledir.
Sağlam olan bir adam, hastalığına kadar, bir yerini müzâraa ortaklığına verir; tohumda âmil tarafından olur; bu tarla sahibinin, başka bir malı da bulunmaz ve bu tohum, tarladan çıkar; adam da ölürse; cevap, hasta bir adamın, tohumu âmilden olmak üzere, tarlasını zirâatciye vermesinin cevabının aynıdır.
Çünkü, burda hasta, amili, çıkacak olan mahsûlün bir kısmı karşılığında icarlamıştır.
Muamele de, bu hususta, aynen böyledir. Seraha'nin Muhıyt'nde de böyledir.
Hasta, kendi adına, tarlasına ekilip, dikilmesi için bakliyat verdiğinde; bu bakliyat yetişmez veya hurmalar olgunlaşmaz yahut bahçenin meyveleri henüz yeşil (ham) olur, olgunlaşmış olmazsa; şartlan da "Allah neyi verirse, ona ortak olmak" olursa, cevap müzâraada olan cevabın aynısıdır.
Şayet tohum hasta tarafından verilmiş ise bu böyledir.
Eğer hasta, hurmalığını bir seneliğine, muâmeleten (= çalışıp bakması) onu sulaması, budaması ve benzeri işleri yapması, Allah'ın vereceğin de ortak olmaları şartıyle vermiş; hurmalar da çıkıp, yetişmemiş ise; âmile, onun ecr-i misli veya ondan azı verilir. Onu sular, bakar ve hurma sararırsa; bu durumda o, büyük mal olmuş olur; sonra da, hurmalar yaramaz hâle gelip bozulurlar, ve kıymeti, onun ilk zamandaki hâlinden aşağı düşer; bundan sonra da hurmalık sahibi Ölür ve üzerinde, bütün malını kuşatıcı borcu olursa; ölenin malının tamamı, âmil ile diğer alacaklıları arasında taksim edilir ve alacaklıların alacakları nis-betiyle çarpılır. Âmilinki de hurmanın sararmış halindeki kıymeti ile çarpılır. Âmil meyveden noksan olanı tazmin ettiremez.
Şayet ölenin borcu yoksa, mes'elenin diğer kısmı hâli üzeredir; âmil çıkan hurmanın yansını alır; yarısını da vârisler alırlar. Muhyt'te de böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [29]
Meselâ: Bir malı satmış, fakat bedelini almamış olması ve benzeri haller gibi...
Bu da hastanın tasarrufatındandır ve sahih tasarruftur.
Hastanın, bir kısım tasarrufuda vardır ki, bunlarda alacaklılarının da vârislerin de haklan bâtıldır. Bu, hastanın teberrusudur.
Ölüm hastası ise, bu tasarruftan memnu'dur. (= yasaklanmıştır.)
Bundan sonra, alacaklıların ve vârislerin haklan, gerçekten onun mirasına taalluk eder. Belirli şeylerde olduğu gibi...
İmim Muhunmed (R.A.), el-Ad kitabında, şöyle buyurmuştur: Bir hasta, ölüm hastalığında, şartlarına uygun bir şekilde, bir yerini müzâraa olarak verirse; burada iki durum vardır:
Birincisi: Tohumun, zirâatci tarafından olması hâli.
Bu durumda müzâraa caizdir. Zirâatcinin de yabancı veya vârislerden biri olması müsavidir. Keza, bu hastanın borcunun, malının tamamını tamamen kaplamış olup olmaması da farketmez.
İkinci donun: Tohumun, hasta tarafından olması ve bu hastanın da başka malının olmayıp, yalnız o yeri ile tohumunun bulunması hâli.
Bunda da iki durum vardır:
A-) Zirâatci yabancı olur ve ölünün borcu bulunmaz.
Bu durumda, zirâatcinin, ekilen şeyin bitmiş olduğu hâldeki hissesine bakılır ve ona, zirâtta ecr-i misil verilir.
Şayet, mahsûldeki hissesinin kıymeti, zirâatcinin ecr-i misilİ kadarsa veya daha az ise bu böyledir.
Çiftçiye, mahsûlden hissesi kadar teslim edilir; sonra da artım yaparsa, ona itibar edilmez.
Şayet hissesi, ecr-i misilden fazla ise, ölenin üçte bir malından çıkarılır. O takdirde, tamamı zirâatciye bir kısmı vasiyyet, bir kısmı da müaveda olarak teslim edilir.
Eğer, çiftçinin hissesi, ölenin malının üçte birinden çıkarılmaz ise» vârislerin izin vermesi hâlinde, onun tamamı çiftçiye teslim edilir.
Şayet vârisler izin vermez ise, zirâatciye, amelinin müaveda hükmüyle, ecr-i misli verilir; kalan vârislerin olur. Ve vasiyyete itibar edilir. Bu, zirâatci yabancı olduğu zaman ve ölenin borcu olmadığı zaman böyledir,
Ölen zâtın, malının tamamını içine alacak kadar sıhhatli iken veya hastalığında yapmış olduğu borcu varsa; bu durumda ziraî ortaklıktaki hissesine mahsûl çıktığı zaman bakılır: Bu hissenin bir kıymeti olur. Bu kıymet, zirâattan hissesi kadar veya yaptığı çalışma, yapması gerekenden daha az ise hisse de az olabilir. Bu hisse alacaklıya teslim edilmez; bilakis ona ortak olunur; ve onu hastanın alacaklıları alır.
Şayet mal sahibinin ondan başka hiç bir şeyi yoksa hisseleri mikta-nnca aralarında taksim ederler.
Bu, müzâraanın kıymeti, hasad vaktine kadar artarsa, böyledir.
Şayet âmilin ecr-i misli hissesinden fazla olacak olursa; zirâat onun ecr-i misline, alacaklıların alacağına göre darbolunur. Herkes hakkı kadarını alır ve zirâatciye teslim edilmez. Ancak, zirâatci kendisi kesesinden harcama yapmışsa, o müstesnadır. Onu, alacaklılara düşenden de alır. Ve o yer satılır; herkes alacağı nisbette alacağını alır.
Zikrettiğimiz bu husus, zirâatci yabancı olduğu zaman böyledir.
Zirâatci vâris ise, amelinin, (= çalışmasının) ecr-i mislini veya fazlasını alır.
İmim Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyâsına göre, bu durumda müzâraa fâsid olur. Hatta o vâris, çıkan mahsûlden bir şeye ortak olamaz, ancak ecr-i mislini alır.
İmimeyn'e göre ise, eğer hasta borçlu değil ise, vârisin hissesine bakılır. Ekinin bittiği zaman hissesi kıymeti ile aynı veya daha eksikse, ecr-i mislini veya azım alırsa; bu meşru olur. Bundan sonra ziyadeleşme olursa; ecr-i misli ve çalışması kadar fazla alır.
Şayet fazlalık olmaz ise, şartı kadarını alır. Zira müstehak olsa, vasiyyet kadarına müstehak olur. Vârise ise, vasiyyet olmaz. Ancak, diğer vârisler razı olursa, o zaman olur.
Şayet ölen çok borçlu ise, cevap yabancıya olan cevabın aynıdır. Çünkü, önada vasiyyeti yoktur. Cevap yabancının cevabı gibidir. Ki biz, bunu daha önce zikrettik. Muhıyt'te de böyledir.
Sağlam olan bir adam, hastalığına kadar, bir yerini müzâraa ortaklığına verir; tohumda âmil tarafından olur; bu tarla sahibinin, başka bir malı da bulunmaz ve bu tohum, tarladan çıkar; adam da ölürse; cevap, hasta bir adamın, tohumu âmilden olmak üzere, tarlasını zirâatciye vermesinin cevabının aynıdır.
Çünkü, burda hasta, amili, çıkacak olan mahsûlün bir kısmı karşılığında icarlamıştır.
Muamele de, bu hususta, aynen böyledir. Seraha'nin Muhıyt'nde de böyledir.
Hasta, kendi adına, tarlasına ekilip, dikilmesi için bakliyat verdiğinde; bu bakliyat yetişmez veya hurmalar olgunlaşmaz yahut bahçenin meyveleri henüz yeşil (ham) olur, olgunlaşmış olmazsa; şartlan da "Allah neyi verirse, ona ortak olmak" olursa, cevap müzâraada olan cevabın aynısıdır.
Şayet tohum hasta tarafından verilmiş ise bu böyledir.
Eğer hasta, hurmalığını bir seneliğine, muâmeleten (= çalışıp bakması) onu sulaması, budaması ve benzeri işleri yapması, Allah'ın vereceğin de ortak olmaları şartıyle vermiş; hurmalar da çıkıp, yetişmemiş ise; âmile, onun ecr-i misli veya ondan azı verilir. Onu sular, bakar ve hurma sararırsa; bu durumda o, büyük mal olmuş olur; sonra da, hurmalar yaramaz hâle gelip bozulurlar, ve kıymeti, onun ilk zamandaki hâlinden aşağı düşer; bundan sonra da hurmalık sahibi Ölür ve üzerinde, bütün malını kuşatıcı borcu olursa; ölenin malının tamamı, âmil ile diğer alacaklıları arasında taksim edilir ve alacaklıların alacakları nis-betiyle çarpılır. Âmilinki de hurmanın sararmış halindeki kıymeti ile çarpılır. Âmil meyveden noksan olanı tazmin ettiremez.
Şayet ölenin borcu yoksa, mes'elenin diğer kısmı hâli üzeredir; âmil çıkan hurmanın yansını alır; yarısını da vârisler alırlar. Muhyt'te de böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [29]
Konular
- 2- MÜZÂRAA'NIN ÇEŞİTLERİ
- Caîz Olan Ve Caiz Olmayan Müzâraa Şekillerî
- Caîz Olan Müzâraalar:
- Fâsîd Müzâraalar
- 3- MÜZÂRAADARİ ŞARTLAR
- 4- TARLA VEYA HURMALIK SAHİBİNİN, KENDİSİNİN ÇALIŞMAYA BAŞLAMASI
- 5- BİR YERİ, ZÎRAAÎCİNİN, BİR BAŞKASINA MÜZÂRAATEN VERMESİ
- 6- MÛZÂRAADA, MUAMELENİN ŞART KOŞULMASI
- 7- MÜZÂRAADA İHTİLAF
- 8- ZİRÂİ ORTAKLIKTA, TARLA VEYA HURMALIK SAHİBİ İLE ÇİFTÇİ VE ÂMİLİN HİSSELERİNİN FAZLALAŞTIRILMASI
- 9- ARAZİ SAHİBİNİN ÖLMESİ VEYA ZİRAAT VAKTİNİN GEÇMESİ HÂLİNDE, EKİLİ ŞEY BAKLİYAT VEYA HURMA OLURSA
- 10- BİR ARAZİYİ, ORTAKLARDAN BİRİNİN VEYA BİR GASIBIN EKMESİ
- 11- EKMESİ İÇİN, BİR ORTAĞA VERİLMİŞ BULUNAN BİR YERİN SATILMASI
- 12- MUAMELE VE MUZÂRAA'NIN FESHİNDE ÖZÜR
- 13- ÇİFTÇİ VEYA İŞÇİNİN ÖLÜMÜ HÂLİNDE, YAPTIĞI ZİRÂİ İŞLER BİLİNMİYORSA DURUM NE OLUR?
- 14- HASTANIN, MÜZÂRAA VE MUAMELESİ
- Hastanın, Müzâraa Ve Muâmeıe Hakkındaki İkrarı
- 15- MÜZARAA VE MUAMELEDE REHİN
- 16- MÜZÂRAA VE MUAMELE İLE BİRLİKTE, BİR KÖLEYİ AZÂD ETMEK VEYA MÜKATEP KILMAK
- 17- MÜZARAA VE MUAMELE KARŞIĞINDA TEZEVVÜC, HULÛ' VE KASDEN ADAM ÖLDÜRMEKTEN DOLAYI SULH YAPMAK
- 18- MÜZÂRAA VE MUAMELEDE VEKÂLET
- 19- ÇİFTÇİYE TAZMİN ETTİRİLECEK ŞEYLER
- 20- MÜZARAA VE MUÂMELE'DE KEFALET
- 21- KÖLEYE SABİNİN MÜZÂRAASI
- 22- TARLA SAHİBİ İLE ÇİFTÇİ ARASINDAKİ İHTİLÂF
- 23- SÖZLEŞME OLMADAN, BİR ARAZÎYİ EKMEK
- 24- MÜZÂRAA VE MUAMELE HUSUSUNDA ÇEŞİTLİ MES'ELELER
- NAMAZ
- 1- NAMAZ VAKİTLERİ
- 1- Sabah Namazının Vakti :