Dördüncü Mesele
Ruhsata nisbet edilen mübâhlık kavramı; acaba güçlüğün kaldırılması mânâsında mübâhlık kabilinden midir? Yoksa yapmak ve yapmamak arasında muhayyerlik mânâsında mübâhlık türünden midir?
Ruhsatlarla ilgili nassların zahirinden anlaşılan odur ki, ruhsat için kullanılan mübâh tabiri muhayyerlik mânâsında değil de güçlüğün kaldırılması anlamında mübâhlık olmaktadır. Mesela şu nasslara bakabiliriz: "Fakat darda kalana, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret mikdarını aşmamak üzere günah sayılmaz. Çünkü Allah bağışlayandır, merhamet edendir.[72] Bu âyette Yüce Allah, darda kalan kişinin haram olan şeyleri yeme ya da terketme yetkisinin bulunduğundan söz etmemiş, sadece darda kalınması durumunda bunların alınması hâlinde günahın kaldırılmış olduğunu belirtmiştir, "îçMtdtn htmta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günkrin sayımncn diğer günlerde tutar.[73] âyetindi d« aynı şekilde Yüce Allah "Bu durumda oruç tutmama yetkisi vardır" veya "Bu durumda oruç tutmasın![74] Oruç tutması kendisine elin HIM değildir." gibi bir ifâde kullanmamış; aksine bizzat özrü zikrettikten sonra şayet orucunu tutmayacak olursa tutmadığı günler ıayı-sınca diğer günlerde oruç tutması gerektiğine işarette bulunmuştur. "Namazı kısaltmanızda size' bir günah yoktur.[75] âyetindi di, kısaltmadan maksadın namazın rekat adetlerini kısaltma olduğu görüşüne [76]göre kullanılan üslûp aynıdır. Yüce Allah "Kısaltabilirsiniz" veya "Eğer isterseniz kısaltınız." dememiştir. "Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında kalan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah'ı inkar edip gönlünü kâfirliğe açanlara Allah katından bir gazab vardır.[77] Bu âyette küfür kelimesi söylemeye ZOIİa> nan kimsenin kalbi imanla dolu olduğu halde sçylemesi durumunda kendisine bir azabın dokunmayacağı belirtilmektedir. Bu âyetU de Yüce Allah "Küfür kelimesi söyleyebilir" veya "Eğer dilene löy-leşin" gibi bir tabir kullanmamıştır. Hadiste de: Bir adam gelerek Hz. Peygamber'e:
"Yâ Rasûlallah! Karıma yalan söyleyeyim mi? diye sormuş. Hz. Peygamber
"Yalanda hiçbir hayır yoktur.' buyurmuşlar. Adam: "Ona vaadde bulunayım mı? demiş. Efendimiz de: "'Böyle yapmanda sana bir günah yoktur.' diye cevapta bulunmuşlardır.[78]
Bu hadislerinde de Hz. Peygamber "Evet!" veya "E-ğer dilersen yap." gibi bir ifâde kullanmamışlardır.
Bu zikri geçen şeylerde muhayyer kılmanın murâd olmadığının delili şudur: Çoğunluk hatta bütün âlimler "Zor altında küfür kelimesini söylemeyip metanet gösteren ve bu uğurda ölen kimse mecûrdur ve en yüce derecelerdedir." demektedirler. Durum böyle iken zor altında küfür kelimesi söylemenin hükmünün muhayyerlik olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira muhayyer kılma (tehyîr) iki taraftan birinin diğerine tercihine ters düşer. Bu meselede durum böyle olduğuna göre diğer meselelerde de aynı şekilde [320] olacaktır.[79]
Muhayyer kılma (tahyîr) anlamında mübâhlık ise "Kadınlarınız sizin tarlanızdır. Tarlanıza istediğiniz gibi geliniz.[80] âyetinde ifâde edilmiştir. Burada nasıl isterseniz; ön tarafından, arka tarafından, yan üstü olmak üzere kadınlarınıza yaklaşabilirsiniz denilmektedir. Bu açıkça muhayyerlik ifâde etmektedir. "Ondan istediğiniz şekilde yiyiniz.[81]âyetiyle benzeri âyetlerde de durum aynıdır. Teklîfî hükümler bahsinde bu iki anlamında mübâh arasındaki fark geçmişti.
Aralarındaki fark üzerine ne gibi bir netice terettüp eder? diye bir soru gelebilir.
Buna cevap olaraka şöyle denilebilir: Bu fark üzerine pek çok netice terettüp eder. Ancak burada meselemizle ilgili olanı şudur: Eğer ruhsat gerçekten muhayyer kılma anlamındadır dediğimiz zaman, o takdirde azimetin gereği ile birlikte tercihli vâcib kısmından olması lâzım gelir. "Günahın kaldırılması anlamındadır" dediğimiz zaman ise böyle bir netice terettüp etmez. Çünkü günahın kaldırılması muhayyerlik gerektirmez. Dikkat edilirse günahın kaldırılması vâcib ile birlikte bulunmaktadır. Durum böyle olunca, şu netice anlaşılmış olmaktadır ki, azimet şer'an maksûd olmak üzere aslen belirlenmiş olan vücûb hali üzere dâim bulunmaktadır. Eğer mükellef özrü bulunmasına rağmen onu yapacak olursa, onun bu fiiliyle özürlü olmayan diğer mükelleflerin fiilleri bir fark bulunmayacaktır, Anetık öaür, azimet hükümden intikal etmeyi ter-cîh etmesi durumunda mükelleften günahı kaldırmış olmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak, ileride inşallah etraflı açıklamalar gelecektir. [82]
Ruhsatlarla ilgili nassların zahirinden anlaşılan odur ki, ruhsat için kullanılan mübâh tabiri muhayyerlik mânâsında değil de güçlüğün kaldırılması anlamında mübâhlık olmaktadır. Mesela şu nasslara bakabiliriz: "Fakat darda kalana, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret mikdarını aşmamak üzere günah sayılmaz. Çünkü Allah bağışlayandır, merhamet edendir.[72] Bu âyette Yüce Allah, darda kalan kişinin haram olan şeyleri yeme ya da terketme yetkisinin bulunduğundan söz etmemiş, sadece darda kalınması durumunda bunların alınması hâlinde günahın kaldırılmış olduğunu belirtmiştir, "îçMtdtn htmta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günkrin sayımncn diğer günlerde tutar.[73] âyetindi d« aynı şekilde Yüce Allah "Bu durumda oruç tutmama yetkisi vardır" veya "Bu durumda oruç tutmasın![74] Oruç tutması kendisine elin HIM değildir." gibi bir ifâde kullanmamış; aksine bizzat özrü zikrettikten sonra şayet orucunu tutmayacak olursa tutmadığı günler ıayı-sınca diğer günlerde oruç tutması gerektiğine işarette bulunmuştur. "Namazı kısaltmanızda size' bir günah yoktur.[75] âyetindi di, kısaltmadan maksadın namazın rekat adetlerini kısaltma olduğu görüşüne [76]göre kullanılan üslûp aynıdır. Yüce Allah "Kısaltabilirsiniz" veya "Eğer isterseniz kısaltınız." dememiştir. "Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında kalan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah'ı inkar edip gönlünü kâfirliğe açanlara Allah katından bir gazab vardır.[77] Bu âyette küfür kelimesi söylemeye ZOIİa> nan kimsenin kalbi imanla dolu olduğu halde sçylemesi durumunda kendisine bir azabın dokunmayacağı belirtilmektedir. Bu âyetU de Yüce Allah "Küfür kelimesi söyleyebilir" veya "Eğer dilene löy-leşin" gibi bir tabir kullanmamıştır. Hadiste de: Bir adam gelerek Hz. Peygamber'e:
"Yâ Rasûlallah! Karıma yalan söyleyeyim mi? diye sormuş. Hz. Peygamber
"Yalanda hiçbir hayır yoktur.' buyurmuşlar. Adam: "Ona vaadde bulunayım mı? demiş. Efendimiz de: "'Böyle yapmanda sana bir günah yoktur.' diye cevapta bulunmuşlardır.[78]
Bu hadislerinde de Hz. Peygamber "Evet!" veya "E-ğer dilersen yap." gibi bir ifâde kullanmamışlardır.
Bu zikri geçen şeylerde muhayyer kılmanın murâd olmadığının delili şudur: Çoğunluk hatta bütün âlimler "Zor altında küfür kelimesini söylemeyip metanet gösteren ve bu uğurda ölen kimse mecûrdur ve en yüce derecelerdedir." demektedirler. Durum böyle iken zor altında küfür kelimesi söylemenin hükmünün muhayyerlik olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira muhayyer kılma (tehyîr) iki taraftan birinin diğerine tercihine ters düşer. Bu meselede durum böyle olduğuna göre diğer meselelerde de aynı şekilde [320] olacaktır.[79]
Muhayyer kılma (tahyîr) anlamında mübâhlık ise "Kadınlarınız sizin tarlanızdır. Tarlanıza istediğiniz gibi geliniz.[80] âyetinde ifâde edilmiştir. Burada nasıl isterseniz; ön tarafından, arka tarafından, yan üstü olmak üzere kadınlarınıza yaklaşabilirsiniz denilmektedir. Bu açıkça muhayyerlik ifâde etmektedir. "Ondan istediğiniz şekilde yiyiniz.[81]âyetiyle benzeri âyetlerde de durum aynıdır. Teklîfî hükümler bahsinde bu iki anlamında mübâh arasındaki fark geçmişti.
Aralarındaki fark üzerine ne gibi bir netice terettüp eder? diye bir soru gelebilir.
Buna cevap olaraka şöyle denilebilir: Bu fark üzerine pek çok netice terettüp eder. Ancak burada meselemizle ilgili olanı şudur: Eğer ruhsat gerçekten muhayyer kılma anlamındadır dediğimiz zaman, o takdirde azimetin gereği ile birlikte tercihli vâcib kısmından olması lâzım gelir. "Günahın kaldırılması anlamındadır" dediğimiz zaman ise böyle bir netice terettüp etmez. Çünkü günahın kaldırılması muhayyerlik gerektirmez. Dikkat edilirse günahın kaldırılması vâcib ile birlikte bulunmaktadır. Durum böyle olunca, şu netice anlaşılmış olmaktadır ki, azimet şer'an maksûd olmak üzere aslen belirlenmiş olan vücûb hali üzere dâim bulunmaktadır. Eğer mükellef özrü bulunmasına rağmen onu yapacak olursa, onun bu fiiliyle özürlü olmayan diğer mükelleflerin fiilleri bir fark bulunmayacaktır, Anetık öaür, azimet hükümden intikal etmeyi ter-cîh etmesi durumunda mükelleften günahı kaldırmış olmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak, ileride inşallah etraflı açıklamalar gelecektir. [82]
Konular
- Vaz'î Hükümlerin Üçüncü Nevi: Mâni (Engel)
- Birinci Mesele
- İkinci Mesele
- Vaz'î Hükümlerin Dördüncü Nevi: Sıhhat Ve Butlan (Sahîh Ve Bâtıl)
- Birinci Mesele: Sıhhatin Anlamı
- İkinci Mesele: Butlan (Bâtıl)
- Üçüncü Mesele
- Vaz'î Hükümlerin Beşinci Nevi: Azimet Ve Ruhsat
- Birinci Mesele:Azimet
- İkinci Mesele
- Ruhsatın Hükmü:
- Üçüncü Mesele
- Dördüncü Mesele
- Beşinci Mesele
- Altıncı Mesele
- Yedinci Mesele
- Sekizinci Mesele
- Dokuzuncu Mesele
- Onuncu Mesele
- On Birinci Mesele
- İKİNCİ KISIM
- KİTÂBU'L-MAKÂSID
- Makâsıd
- BİRİNCİ NEVİ ŞARİİN ŞERİATIN KONULMASINDAKİ KASDI
- Birici Mesele:
- a) Zarurî Olan Maksatlar (Zarûriyyât):