Beşinci Mesele
Meşru olarak ruhsattan istifâde etme iki kısımdır:
a) Tahammül ve sabrı mümkün olmayan tabiî veya şor'î bir meşakkat karşısında ruhsat: Tabiî meşakkate örnek olmak üzere hastalığı verebiliriz. Kişi hastalık sebebiyle meşru kılındığı üzere namazı rükünlerini tam olarak yerli yerinde îfâ etmekten ya da nefsin helakine sebebiyet vereceğinden orucu tutmadan âciz kalır. Şer'î meşakkate örnek olarak da orucu verebiliriz: Mesela oruç mükellefin namaza duracak veya onun rükünlerini tamamlayacak vb. bir kudrete sahip olamaması neticesine götürmüş olabilir.
b) Mükellefin sabır ve metanet gösterebileceği bir meşakkat karşısında olur. Bunun örnekleri de açıktır.
Birinci kısımdan olan ruhsat, Allah hakkından kaynaklanmaktadır ve bu gibi yerlerde ruhsattan istifâde istenilmektedir. İşte bu noktadan hareketledir ki hadiste "Yolculukta oruç. tutmak iyilik ve takvadan değildir.[83] buyrulmuştur. Ortada yemek hazır iken, keza sıkışık vaziyette iken namaz kılnfayı yasaklayan hadisler de bu mânâya işarette bulunmaktadır. Hadiste "Akşam yemeği ortaya konulur ve namaza da çağırılırsanız, önce yemekle başlayınız.[84] buyrulmaktadır. Buna benzer daha başka hadisler vardır. Bu gibi durumlarda ruhsat Allah hakkından kaynaklanmaktadır.[85] Bunlarda ruhsatın azîmet gibi mütâlâa edildiğinde de bir anlaşmazlık yoktur. Bu yüzdendir ki âlimler, telef korkusu bulunduğunda kişinin lâşe yemesinin vâcib olduğunu, eğer yemez de bu yüzden ölürse cehenneme gireceğini söylemişlerdir.
İkinci kısımdan olan ruhsatlar ise Allah'ın rıfk ve kolaylaştırtatlından nasiblerini almak üzere kulların nazlarına ulaşmalarını temin noktasından kaynaklanmaktadır. Ancak bu kısım da iki nuv'idir:
a) Ruhsatın işlenmesine dâir talebin bulunması ve meşakkatin bulunup bulunmadığına itibar edilmemesi. Arafat ve Müzdelife'de namazların birleştirilerek (cem) kılınması gibi. Bu nev'in de azimetler gibi mütâlâa edildiğinde anlaşmazlık yoktur. Çünkü bunlar da azimetlerin istenildiği gibi mutlak surette istenilir olmaktadırlar. Hatta bazıları bunları mübâh değil de sünnet olarak kabul etmişlerdir. Buna rağmen bunlar ruhsat kapsamından dışarı çıkmazlar. Zira ruhsatlar hakkında işlenmelerine yönelik şer'î bir talebin bulunması, o şeyin ruhsat olmasına mâni olma-' maktadır. Nitekim naçar durumda kalan kimse için lâşe vb. yeme konusunda âlimler böyle söylemektedirler. Şu halde bunlar ruhsat tarifine girmeleri açısından ruhsat, azimetlerin istenilmiş olması gibi yapılmalarının talep edilmesi açısından da azimet hükmünde olmaktadırlar.
b) Bir talebin bulunmaması ve sadece aslî hafifletme ve günahın kaldırılmış olduğu esâsı üzerinde bakî kalması. Bu kısım mübâhlık esası üzerinde bulunmaktadır. Mükellef eğer dilerse söz konusu meşakkate tahammül eder ve azîmet hükmü alır; veya dilerse ruhsat hükümle amel eder.
Bu taksimin sıhhatine delâlet edecek deliller açıktır; o yüzden [322] de burada zikrine ihtiyaç yoktur. Ama birileri çıkar ve ille de işarette bulunmamızı isterse, onun için şöyle deriz:
Birincisini ele alalım: Eğer meşakkat külli bir esasın ihlâline sebebiyet veriyorsa, o takdirde o konuda azimete itibar etmemek gerekmektedir. Çünkü burada ibâdetin tamamlanması ve meşru şekli üzere tamamlanması, onu aslından ortadan kaldırma,[86] yani ortaya konulmaması neticesini doğurmaktadır. Bu durumda şef'an istenilen şey ibâdetlerin gücün yettiği ölçüde ortaya konulmasıdır ki, bu da ruhsatın gereği olmaktadır. Bu delilin izah ve ortaya ko-nuluş şekli bu kitabın "Mekâsıd" bölümünde gelecektir.
İkinci kısım ise; belirli bir ruhsat hakkında o şeyin işlenmesini isteyen özel bir delilin bulunması durumunda, o ruhsat bu açıdan ruhsat hükümleri haricine çıkmış olacaktır. Nitekim İmâm Mâlik'e göre Arafat ve Müzdelife'de namazların cem'edilmesi bir talep halinde sabit bulunmaktadır. Bu ve benzeri meseleler, ruhsatın genel hükümleri içerisinde tahsis görmüş, özel bir durum almış olmaktadırlar. Burada da edilecek herhangi bir söz bulunmamaktadır.
Üçüncüsüne gelince, daha önce geçen deliller, ruhsatın işlenmesi konusunda mükellefin mezun bulunduğunda ya da işleyen kimseden günahın kaldırılmış olduğu hususunda açıktır.[87] [88]
a) Tahammül ve sabrı mümkün olmayan tabiî veya şor'î bir meşakkat karşısında ruhsat: Tabiî meşakkate örnek olmak üzere hastalığı verebiliriz. Kişi hastalık sebebiyle meşru kılındığı üzere namazı rükünlerini tam olarak yerli yerinde îfâ etmekten ya da nefsin helakine sebebiyet vereceğinden orucu tutmadan âciz kalır. Şer'î meşakkate örnek olarak da orucu verebiliriz: Mesela oruç mükellefin namaza duracak veya onun rükünlerini tamamlayacak vb. bir kudrete sahip olamaması neticesine götürmüş olabilir.
b) Mükellefin sabır ve metanet gösterebileceği bir meşakkat karşısında olur. Bunun örnekleri de açıktır.
Birinci kısımdan olan ruhsat, Allah hakkından kaynaklanmaktadır ve bu gibi yerlerde ruhsattan istifâde istenilmektedir. İşte bu noktadan hareketledir ki hadiste "Yolculukta oruç. tutmak iyilik ve takvadan değildir.[83] buyrulmuştur. Ortada yemek hazır iken, keza sıkışık vaziyette iken namaz kılnfayı yasaklayan hadisler de bu mânâya işarette bulunmaktadır. Hadiste "Akşam yemeği ortaya konulur ve namaza da çağırılırsanız, önce yemekle başlayınız.[84] buyrulmaktadır. Buna benzer daha başka hadisler vardır. Bu gibi durumlarda ruhsat Allah hakkından kaynaklanmaktadır.[85] Bunlarda ruhsatın azîmet gibi mütâlâa edildiğinde de bir anlaşmazlık yoktur. Bu yüzdendir ki âlimler, telef korkusu bulunduğunda kişinin lâşe yemesinin vâcib olduğunu, eğer yemez de bu yüzden ölürse cehenneme gireceğini söylemişlerdir.
İkinci kısımdan olan ruhsatlar ise Allah'ın rıfk ve kolaylaştırtatlından nasiblerini almak üzere kulların nazlarına ulaşmalarını temin noktasından kaynaklanmaktadır. Ancak bu kısım da iki nuv'idir:
a) Ruhsatın işlenmesine dâir talebin bulunması ve meşakkatin bulunup bulunmadığına itibar edilmemesi. Arafat ve Müzdelife'de namazların birleştirilerek (cem) kılınması gibi. Bu nev'in de azimetler gibi mütâlâa edildiğinde anlaşmazlık yoktur. Çünkü bunlar da azimetlerin istenildiği gibi mutlak surette istenilir olmaktadırlar. Hatta bazıları bunları mübâh değil de sünnet olarak kabul etmişlerdir. Buna rağmen bunlar ruhsat kapsamından dışarı çıkmazlar. Zira ruhsatlar hakkında işlenmelerine yönelik şer'î bir talebin bulunması, o şeyin ruhsat olmasına mâni olma-' maktadır. Nitekim naçar durumda kalan kimse için lâşe vb. yeme konusunda âlimler böyle söylemektedirler. Şu halde bunlar ruhsat tarifine girmeleri açısından ruhsat, azimetlerin istenilmiş olması gibi yapılmalarının talep edilmesi açısından da azimet hükmünde olmaktadırlar.
b) Bir talebin bulunmaması ve sadece aslî hafifletme ve günahın kaldırılmış olduğu esâsı üzerinde bakî kalması. Bu kısım mübâhlık esası üzerinde bulunmaktadır. Mükellef eğer dilerse söz konusu meşakkate tahammül eder ve azîmet hükmü alır; veya dilerse ruhsat hükümle amel eder.
Bu taksimin sıhhatine delâlet edecek deliller açıktır; o yüzden [322] de burada zikrine ihtiyaç yoktur. Ama birileri çıkar ve ille de işarette bulunmamızı isterse, onun için şöyle deriz:
Birincisini ele alalım: Eğer meşakkat külli bir esasın ihlâline sebebiyet veriyorsa, o takdirde o konuda azimete itibar etmemek gerekmektedir. Çünkü burada ibâdetin tamamlanması ve meşru şekli üzere tamamlanması, onu aslından ortadan kaldırma,[86] yani ortaya konulmaması neticesini doğurmaktadır. Bu durumda şef'an istenilen şey ibâdetlerin gücün yettiği ölçüde ortaya konulmasıdır ki, bu da ruhsatın gereği olmaktadır. Bu delilin izah ve ortaya ko-nuluş şekli bu kitabın "Mekâsıd" bölümünde gelecektir.
İkinci kısım ise; belirli bir ruhsat hakkında o şeyin işlenmesini isteyen özel bir delilin bulunması durumunda, o ruhsat bu açıdan ruhsat hükümleri haricine çıkmış olacaktır. Nitekim İmâm Mâlik'e göre Arafat ve Müzdelife'de namazların cem'edilmesi bir talep halinde sabit bulunmaktadır. Bu ve benzeri meseleler, ruhsatın genel hükümleri içerisinde tahsis görmüş, özel bir durum almış olmaktadırlar. Burada da edilecek herhangi bir söz bulunmamaktadır.
Üçüncüsüne gelince, daha önce geçen deliller, ruhsatın işlenmesi konusunda mükellefin mezun bulunduğunda ya da işleyen kimseden günahın kaldırılmış olduğu hususunda açıktır.[87] [88]
Konular
- Vaz'î Hükümlerin Üçüncü Nevi: Mâni (Engel)
- Birinci Mesele
- İkinci Mesele
- Vaz'î Hükümlerin Dördüncü Nevi: Sıhhat Ve Butlan (Sahîh Ve Bâtıl)
- Birinci Mesele: Sıhhatin Anlamı
- İkinci Mesele: Butlan (Bâtıl)
- Üçüncü Mesele
- Vaz'î Hükümlerin Beşinci Nevi: Azimet Ve Ruhsat
- Birinci Mesele:Azimet
- İkinci Mesele
- Ruhsatın Hükmü:
- Üçüncü Mesele
- Dördüncü Mesele
- Beşinci Mesele
- Altıncı Mesele
- Yedinci Mesele
- Sekizinci Mesele
- Dokuzuncu Mesele
- Onuncu Mesele
- On Birinci Mesele
- İKİNCİ KISIM
- KİTÂBU'L-MAKÂSID
- Makâsıd
- BİRİNCİ NEVİ ŞARİİN ŞERİATIN KONULMASINDAKİ KASDI
- Birici Mesele:
- a) Zarurî Olan Maksatlar (Zarûriyyât):
- b) Hâcî Olan Maksatlar (Hâciyyât):