On Yedinci Mesele:
Şâri'in şeriatı koymasından anlaşılan şudur ki, tâat ya da masi-yet, onlardan doğacak maslahat ya da mefsedetin büyüklüğüne göre büyük ya da küçük olmaktadır. Bilindiği üzere şeriattan gözetilen en büyük maslahat, her şeriatta (millette) dikkate alman beş zarurî esasın normal seyrinde yürümesini ve korunmasını temin etmek; en büyük mefsedet de onların ortadan kaldırılmasına sebebiyet verecek davranışlara girmektir.
Bunun delili, zarurî esasların ihlaline yönelik olarak gelen va'îdin[422] ölçüsüdür; Dinden dönme (irtidat), haksız yere insan öldürme ve can güvenliğine yönelik tecavüzler, zina, hırsızlık, içki içme .ve bu anlama gelecek (uyuşturucu kullanma gibi) diğer davranışlar gibi, ya had cezası konulan ya da şiddetli tehdit unsuru (va'îd) içeren davranışlarda bu açıkça görülmektedir. Hâcî ya da tekmili esaslarla ilgili konularda ise aynı hassasiyet gösterilmemiş, onlarla ilgili özel bir tehdit Cva'îd) ya da belirlenmiş had cezası konulmamıştır. Eğer birşeyin hakkında özel bir had cezası konulmuşsa, hakkında kesin bir va'îd getirilmişse, o şey zarurî olan esaslarla ilgilidir demektir. Bu konuda istikra yeterlidir; dolayısıyla uzun uzadıya delil serdine gerek yoktur. Ancak maslahatlar ve mefsedetler iki kısımdır:
(a) Dünyanın düzen ya da fesadı kendisine bağlı olanlar. Can güvenliğini temin etmek maslahata, insanı öldürmek de roefsedete bu kısımla ilgili olarak verilecek örneklerdir.
(b) Birinci türden olan maslahat ya da mefsedetleri tamamlayıcı, onları kemal noktasına ulaştırıcı olan kısım. Bu ikinci kısım hep aynı mertebede olmayıp farklı dereceleri vardır. Birinci kısımdan olan maslahat ve mefsedetler de aynı şekilde hep aynı derecede değildir. Birinci kısımdan olan zarurî esasları ele aldığımızda bunlar içerisinde dinin (din ve vicdan hürriyeti) ilk sırayı aldığını görürüz. Bu yüzden dinin korunması uğruna can, mal vb. feda edilir.[423] Sonra can güvenliğinin korunması gelir. Bu uğurda da neslin, aklın, malın... heder edildiği görülür. Meselâ bazı âlimlere göre, bir kimse ölüm tehdidi altında canını kurtarmak için zina edebilir; bir kadın naçar kalır, kendisi ile cinsî ilişkide bulunmadıkça yiyecek vermeyen bir kimsenin oîmasıha-îinde açlıktan dolayı öleceğinden korkarsa, canını kurtarmak için onunla ilişkiye girmesi caiz olur, demişlerdir. Diğer zaruri esasların durumu da aynıdır. Sonra biz meselâ garar satışım (beyul-garar) ele aldığımızda, bunlarda bulunan mefsedetlerin de aynı derecede olmadıklarını görürüz. Ceninin ceninini satmadaki mefsedet, şu anda anakaramda bulunan cenini satmanın mefsedetinden daha büyüktür. Anakarmndaki cenini satmanın mefsedeti de, şu andaburda olmayan, fakat meşakkatsiz görme imkanı bulunan bir malı evsafını belirterek satmanın mefsedeti gibi değildir. Bu gibi şeylerden sakınma maslahatı da aynı şekilde farklı farklı olacaktır. Buna göre tâat, küllî zarurî bir maslahat gerçekleştiriyorsa, o tâat dinin rükünlerine katılacaktır; aynı şekilde muhalefet de küllî ve korunması zarurî bir mefsedet ortaya çıkarıyorsa, o da büyük günahlardan (kebîre) kabul edilecektir. Eğer tâat, cüz'î bir maslahat gerçekleştiriyorsa, nafilelere katılacak ve fazilet sayılan şeylerden kabul edilecektir; aynı şekilde muhalefet de,cüz'î bir mefsedet ortaya çıkarıyorsa, o da küçük günahlardan sayılacaktır. Kebîre sayılan büyük günahlar aynı Ölçüde olmadığı gibi, her rükün de birbirleri ile aynı mertebede değildir. Tâat ve muhalefet konusunda ortaya çıkan cüz'î maslahat ya da mefsedetler de birbirleriyle hep eşdeğerde değillerdir. Aksine bütün bunların her birinin, kendisine uygun bir yeri bulunmaktadır. [424]
Bunun delili, zarurî esasların ihlaline yönelik olarak gelen va'îdin[422] ölçüsüdür; Dinden dönme (irtidat), haksız yere insan öldürme ve can güvenliğine yönelik tecavüzler, zina, hırsızlık, içki içme .ve bu anlama gelecek (uyuşturucu kullanma gibi) diğer davranışlar gibi, ya had cezası konulan ya da şiddetli tehdit unsuru (va'îd) içeren davranışlarda bu açıkça görülmektedir. Hâcî ya da tekmili esaslarla ilgili konularda ise aynı hassasiyet gösterilmemiş, onlarla ilgili özel bir tehdit Cva'îd) ya da belirlenmiş had cezası konulmamıştır. Eğer birşeyin hakkında özel bir had cezası konulmuşsa, hakkında kesin bir va'îd getirilmişse, o şey zarurî olan esaslarla ilgilidir demektir. Bu konuda istikra yeterlidir; dolayısıyla uzun uzadıya delil serdine gerek yoktur. Ancak maslahatlar ve mefsedetler iki kısımdır:
(a) Dünyanın düzen ya da fesadı kendisine bağlı olanlar. Can güvenliğini temin etmek maslahata, insanı öldürmek de roefsedete bu kısımla ilgili olarak verilecek örneklerdir.
(b) Birinci türden olan maslahat ya da mefsedetleri tamamlayıcı, onları kemal noktasına ulaştırıcı olan kısım. Bu ikinci kısım hep aynı mertebede olmayıp farklı dereceleri vardır. Birinci kısımdan olan maslahat ve mefsedetler de aynı şekilde hep aynı derecede değildir. Birinci kısımdan olan zarurî esasları ele aldığımızda bunlar içerisinde dinin (din ve vicdan hürriyeti) ilk sırayı aldığını görürüz. Bu yüzden dinin korunması uğruna can, mal vb. feda edilir.[423] Sonra can güvenliğinin korunması gelir. Bu uğurda da neslin, aklın, malın... heder edildiği görülür. Meselâ bazı âlimlere göre, bir kimse ölüm tehdidi altında canını kurtarmak için zina edebilir; bir kadın naçar kalır, kendisi ile cinsî ilişkide bulunmadıkça yiyecek vermeyen bir kimsenin oîmasıha-îinde açlıktan dolayı öleceğinden korkarsa, canını kurtarmak için onunla ilişkiye girmesi caiz olur, demişlerdir. Diğer zaruri esasların durumu da aynıdır. Sonra biz meselâ garar satışım (beyul-garar) ele aldığımızda, bunlarda bulunan mefsedetlerin de aynı derecede olmadıklarını görürüz. Ceninin ceninini satmadaki mefsedet, şu anda anakaramda bulunan cenini satmanın mefsedetinden daha büyüktür. Anakarmndaki cenini satmanın mefsedeti de, şu andaburda olmayan, fakat meşakkatsiz görme imkanı bulunan bir malı evsafını belirterek satmanın mefsedeti gibi değildir. Bu gibi şeylerden sakınma maslahatı da aynı şekilde farklı farklı olacaktır. Buna göre tâat, küllî zarurî bir maslahat gerçekleştiriyorsa, o tâat dinin rükünlerine katılacaktır; aynı şekilde muhalefet de küllî ve korunması zarurî bir mefsedet ortaya çıkarıyorsa, o da büyük günahlardan (kebîre) kabul edilecektir. Eğer tâat, cüz'î bir maslahat gerçekleştiriyorsa, nafilelere katılacak ve fazilet sayılan şeylerden kabul edilecektir; aynı şekilde muhalefet de,cüz'î bir mefsedet ortaya çıkarıyorsa, o da küçük günahlardan sayılacaktır. Kebîre sayılan büyük günahlar aynı Ölçüde olmadığı gibi, her rükün de birbirleri ile aynı mertebede değildir. Tâat ve muhalefet konusunda ortaya çıkan cüz'î maslahat ya da mefsedetler de birbirleriyle hep eşdeğerde değillerdir. Aksine bütün bunların her birinin, kendisine uygun bir yeri bulunmaktadır. [424]
Konular
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele:[53]
- Beşinci Mesele:
- Altıncı Mesele:
- Yedinci Mesele:
- Sekizinci Mesele:
- Dokuzuncu Mesele:
- Onuncu Mesele:
- On Birinci Mesele:
- On İkinci Mesele:
- On Üçüncü Mesele:
- On Dördüncü Mesele:
- On Beşinci Mesele:
- On Altıncı Mesele:
- On Yedinci Mesele:
- On Sekizinci Mesele:
- On Dokuzuncu Mesele:
- Yirminci Mesele:
- İKİNCİ NEVİ
- YÜKÜMLÜLÜKLERDE MÜKELLEFİN MAKSADI (NİYETİ)
- Birinci Mesele:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele:
- Beşinci Mesele:
- Altıncı Mesele:
- Yedinci Mesele:
- Sekizinci Mesele:
- Dokuzuncu Mesele: