Beşinci Mesele:
Müteşâbihlerin Tevili (yorumu): Bu konuda tafsilata ihtiyaç vardır: Müteşâbih ya hakîkîdir ya da izafîdir. Eğer müteşâbih izafî olan kısımdan ise, delil ile taayyün etmesi durumunda tevilin yapılması gerekli olacaktır. Âmmm hâss ile, mutlakın mukayyed ile, zarurînin hâcî ile vb. kayıtlanması hallerinde olduğu gibi. Çünkü kayıtlayan ile kayıtlanan her ikisi birlikte bizzat muhkem olan hükmü oluşturmaktadırlar. Bu konu daha önce açıklanmıştı. Eğer müteşâbih, hakîkî kısmından ise, bu durumda illâ da tevîle gidilmesi gerekli değildir. Zira Mücmel ve Mübeyyen bahsinde de açıklandığı üzere, mücmel üzerine eğer varsa tabiî herhangi bir yükümlülük bağlanmaz. Çünkü böyle bir mücmel, ya sarîh Kur'ân ile, ya sahîh hadis ile ya da kesin icmâ ile beyan edilmiştir yahut da edilmemiştir. Eğer bu yollardan biri ile beyan edilmişse, o zaman o, müteşâbihin birinci yani izafî kısmından olacaktır. Eğer bu yollardan herhangi biri ile beyan edilmemişse, o zaman bu belirtilen yollardan biri olmaksızın Allah'ın muradı üzerinde söz etmek, bilgisi olmayan bir sahaya tırmanmak demektir ki, böyle birşey hoş değildir. Öbür taraftan sahabe, tabiîn ve onları takip eden ilk nesillerden oluşan selef-i sâlih, bu gibi konulara girmemişler, delilsiz belli bir tevili gerektirecek şekilde yorumlara gitmemişlerdir. Bu konuda onlar örnek alınacak ve izlerinden gidilecek kimselerdir. Ayet de buna işaret etmektedir: "Kalplerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak ve kendilerine göre yorumlamak için onların . müteşâbih olanlarına uyarlar." Ayet sonra şöyle devam eder: "ilimde derinleşmiş olanlar (rüsûh sahipleri): "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katmdandır' derler."[57]
Bazı müteahhir (sonra gelen) âlimleri, müteşâbihlerin tevil edilmesi görüşünü benimsemişlerdir. Bunlar hareket noktası olarak kinây :, istiare, temsil ve daha başka yollar yönünden Arap dilinin genişliğini esas almışlar, bunları Öğrenmek isteyenleri ısındırmak istemişler ve şer'î hitapta anlaşılamayan bir sözün bulunmasını uzak görerek tevil yoluna gitmişlerdir. Kaldı ki âyette Allah lafza-i celâli üzerinde durmak ve ondan sonrasını yeni cümle başı yapmak yerine durağı kaldırarak şeklinde ilim kelimesi üzerinde durmak da mümkündür. Bu durumda mânâ: "Onun tevilini ancak Allah ve ilimde derinleşmiş kimseler bilebilir..." şeklinde olacaktır. Bu şekilde okuma, müfessirlerden nakledilen iki görüşten birisi[58]olmaktadır. Mücâhid de bu şekilde okuyanlardandır. Bu durumda konu içtihadıdır. Ancak bizce doğrusu, se-Ief-i sâlİhin üzerinde olduğu yoldur. İmam el-Gazzâlî, bu görüşün doğruluğunu çeşitli deliller getirerek savunmuştur. Bunun için "Ücârnu'l-avâm" adlı kitabına balanız. [59]
Konular
- Altıncı Mesele:
- Yedinci Mesele:
- Sekizinci Mesele:
- Dokuzuncu Mesele:[168]
- Onuncu Mesele:
- Onbırıncı Mesele:
- Onikinci Mesele:
- Onüçüncü Mesele:
- Ondördüncü Mesele;
- İkinci Bakış Açısı: Avârızu'l-Edille
- Birinci Fasıl: Muhkemlik Ve Müteşâbihlik
- Birinci Mesele:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele:
- Beşinci Mesele:
- Altıncı Mesele:
- İkinci Fasıl Şerî Hükümler Ve Nesh
- Birinci Mesele:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele :
- Üçüncü Fasıl Emir Ve Nehiy
- Birinci Mesele:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele:
- Beşinci Mesele: