Altıncı Mesele:
Müteşâbihin tevil edilmesi durumunda, kendisi ile tevil edilecek şeyde (müevvel bih) şu üç şartın bulunması aranır:
a) Tevilin şer'an dikkate alınması sahih olan bir mânâya çıkması.
b) İhtilaf edenler arasında kısmen de olsa ittifakın sağlanacağı bir noktada olması.[60]O kabul eder olması.
c) Tevil edilen lafzın, kendisine yüklenilmek istenen mânâyı
kabul eder olması.
Biraz açmak gerekirse deriz kî: Müteşâbihin tevil edilmek istendiği ihtimal, ya lafzın kabul edebileceği bir mânâdır ya da değildir. Eğer lafız, kendisine o mânânın yüklenmesini kabul etmiyorsa, o zaman lafiz, hakkında ihtimal bulunmayan bir nassdır ve bu durumda tevil kabul edilmez. Eğer lafız, kendisine yüklenmek istenilen mânâyı kabul ediyorsa, bu durumda bakılır: Yüklenen bu mana, ya şer'î ilimlerin verileri doğrultusundadır ya da değildir. Eğer şer'î ilimlerin verileri doğrultusunda cereyan ediyorsa, o mânânın kabul edileceği konusunda herhangi bir problem bulunmamaktadır. Çünkü lafiz o mânâyı kabul etmekte, lafızdan kastedilen mana ona ters düşmemektedir. Bu durumda onun dikkate alınmayarak atılması, kasden dikkate alınması mümkün olan birşeyin atılması demek olur. Böyle bir durumda, ihmal edileceğine ya da mercûhiye-tine (zayıflığına) dair bir delil bulunmadıkça o mânânın terk ve ihmali sahih değildir. Şer'î ilimlerin verileri doğrultusunda cereyan etmemesi halinde ise, bu durumda lafzın hiçbir şekilde tevile gidilmesi sahih olmayacaktır. Bunun delili şudur: Eğer böyle bir durum sahih olacak olsaydı, bu durumda açık lafzı bırakarak o manaya gitmek, körükörüne haktan dönmek ve bilgisizce cehalete atılmak olacaktır. Böyle bir durum, herhangi bir gerekçe olmaksızın delilin terki demektir. Böyle birşey ise bâtıldır.
Bu bir.
İkincisi: Delil, ancak kendisinden daha güçlü olan bir başka [ioij delil ile tearuz durumunda tevil yoluna gidilir.[61]Şimdi iki durum arasında değerlendirme yapmakta olan kimse ya râcih olan güçlü tarafı dikkate alarak mercûh olan zayıf tarafı tamamen iptal edecek ve kendisini her iki tarafı da esas alma gibi bir durum içine sokmayacaktır. Bu tearuz durumunda genelde kendisine başvurulan bir yaklaşımdır. Ya da onu iptal etmeyerek herhangi bir yönden onunla amelde bulunma yoluna gidecektir. Eğer o yön sahih olur ve ittifak da hasıl olursa, ne âlâ ne güzel; yok sahih olmazsa o zaman (yapılan tevil delilden güdülen) amacı ortadan kaldırmak olur. Çünkü bu haliyle o, mercûh olan delilini sahih olmayan birşey ile tashihe yeltenmiş, delilin tashih işini bâtıl olan bir durumla gerçekleştirmek istemiş olmaktadır. Bu da onun sahih olmasını istediği şeyin bâtıllığını gerektirir. Böyle bir sonuç çelişkidir.
Bir üçüncü husus daha var: Delilin tevili demek, kısmen delil olması sahih olacak bir şekil üzere yorulması demektir. Bu durumda onu sahih olmayan birşeye hamletmek, onun hiçbir şekilde sahih olmayan bir delil olduğu sonucuna dönmek demektir. Bu ise birbirine zıt olan iki şeyi bir araya getirmek demektir. Bunun örneği "Allah, İbrahim'i halli (dost) edindi"[62]âyetindeki 'halîl' (dost) sözcüğünü fakir mânâsına yoranların tevilleridir. Çünkü böyle bir tevil, Kur'ânî mânânın sahih olmaması gibi bir sonucu gerektirir.[63] âyetindeki[64] kelimesinin kelimesinden[65] olduğu yorumunu yapanların tevilleri de aynıdır.
Fasıl:
Bu durum sadece tevil bahsine has değildir. Aksine Tearuz ve Tercih' bahsi için de geçerlidir. Çünkü iki delil bazen aynı konu hakkında birbirine ters düşerek vârid olur ve bu durumda ikisinden birini diğerine tercih etmek ihtiyacı doğar. Mahallin her ikisini de kabulünün sahih olmasının, her iki delilin de haddizatında sahih bulunmasının mümkün olduğu ikinci bir yer de bu (tearuz ve tercih) bahsidir. Her iki yerde kullanılan delil de aynıdır. [66]
a) Tevilin şer'an dikkate alınması sahih olan bir mânâya çıkması.
b) İhtilaf edenler arasında kısmen de olsa ittifakın sağlanacağı bir noktada olması.[60]O kabul eder olması.
c) Tevil edilen lafzın, kendisine yüklenilmek istenen mânâyı
kabul eder olması.
Biraz açmak gerekirse deriz kî: Müteşâbihin tevil edilmek istendiği ihtimal, ya lafzın kabul edebileceği bir mânâdır ya da değildir. Eğer lafız, kendisine o mânânın yüklenmesini kabul etmiyorsa, o zaman lafiz, hakkında ihtimal bulunmayan bir nassdır ve bu durumda tevil kabul edilmez. Eğer lafız, kendisine yüklenmek istenilen mânâyı kabul ediyorsa, bu durumda bakılır: Yüklenen bu mana, ya şer'î ilimlerin verileri doğrultusundadır ya da değildir. Eğer şer'î ilimlerin verileri doğrultusunda cereyan ediyorsa, o mânânın kabul edileceği konusunda herhangi bir problem bulunmamaktadır. Çünkü lafiz o mânâyı kabul etmekte, lafızdan kastedilen mana ona ters düşmemektedir. Bu durumda onun dikkate alınmayarak atılması, kasden dikkate alınması mümkün olan birşeyin atılması demek olur. Böyle bir durumda, ihmal edileceğine ya da mercûhiye-tine (zayıflığına) dair bir delil bulunmadıkça o mânânın terk ve ihmali sahih değildir. Şer'î ilimlerin verileri doğrultusunda cereyan etmemesi halinde ise, bu durumda lafzın hiçbir şekilde tevile gidilmesi sahih olmayacaktır. Bunun delili şudur: Eğer böyle bir durum sahih olacak olsaydı, bu durumda açık lafzı bırakarak o manaya gitmek, körükörüne haktan dönmek ve bilgisizce cehalete atılmak olacaktır. Böyle bir durum, herhangi bir gerekçe olmaksızın delilin terki demektir. Böyle birşey ise bâtıldır.
Bu bir.
İkincisi: Delil, ancak kendisinden daha güçlü olan bir başka [ioij delil ile tearuz durumunda tevil yoluna gidilir.[61]Şimdi iki durum arasında değerlendirme yapmakta olan kimse ya râcih olan güçlü tarafı dikkate alarak mercûh olan zayıf tarafı tamamen iptal edecek ve kendisini her iki tarafı da esas alma gibi bir durum içine sokmayacaktır. Bu tearuz durumunda genelde kendisine başvurulan bir yaklaşımdır. Ya da onu iptal etmeyerek herhangi bir yönden onunla amelde bulunma yoluna gidecektir. Eğer o yön sahih olur ve ittifak da hasıl olursa, ne âlâ ne güzel; yok sahih olmazsa o zaman (yapılan tevil delilden güdülen) amacı ortadan kaldırmak olur. Çünkü bu haliyle o, mercûh olan delilini sahih olmayan birşey ile tashihe yeltenmiş, delilin tashih işini bâtıl olan bir durumla gerçekleştirmek istemiş olmaktadır. Bu da onun sahih olmasını istediği şeyin bâtıllığını gerektirir. Böyle bir sonuç çelişkidir.
Bir üçüncü husus daha var: Delilin tevili demek, kısmen delil olması sahih olacak bir şekil üzere yorulması demektir. Bu durumda onu sahih olmayan birşeye hamletmek, onun hiçbir şekilde sahih olmayan bir delil olduğu sonucuna dönmek demektir. Bu ise birbirine zıt olan iki şeyi bir araya getirmek demektir. Bunun örneği "Allah, İbrahim'i halli (dost) edindi"[62]âyetindeki 'halîl' (dost) sözcüğünü fakir mânâsına yoranların tevilleridir. Çünkü böyle bir tevil, Kur'ânî mânânın sahih olmaması gibi bir sonucu gerektirir.[63] âyetindeki[64] kelimesinin kelimesinden[65] olduğu yorumunu yapanların tevilleri de aynıdır.
Fasıl:
Bu durum sadece tevil bahsine has değildir. Aksine Tearuz ve Tercih' bahsi için de geçerlidir. Çünkü iki delil bazen aynı konu hakkında birbirine ters düşerek vârid olur ve bu durumda ikisinden birini diğerine tercih etmek ihtiyacı doğar. Mahallin her ikisini de kabulünün sahih olmasının, her iki delilin de haddizatında sahih bulunmasının mümkün olduğu ikinci bir yer de bu (tearuz ve tercih) bahsidir. Her iki yerde kullanılan delil de aynıdır. [66]
Konular
- Yedinci Mesele:
- Sekizinci Mesele:
- Dokuzuncu Mesele:[168]
- Onuncu Mesele:
- Onbırıncı Mesele:
- Onikinci Mesele:
- Onüçüncü Mesele:
- Ondördüncü Mesele;
- İkinci Bakış Açısı: Avârızu'l-Edille
- Birinci Fasıl: Muhkemlik Ve Müteşâbihlik
- Birinci Mesele:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele:
- Beşinci Mesele:
- Altıncı Mesele:
- İkinci Fasıl Şerî Hükümler Ve Nesh
- Birinci Mesele:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele :
- Üçüncü Fasıl Emir Ve Nehiy
- Birinci Mesele:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele:
- Beşinci Mesele:
- Altıncı Mesele: