[1] Al-i İmrân 3/7.
[2] Buharı, İmân, 39 ; Büyü, 2 ; Müslim, Müsâkât, 107 ; Ebû Davud, Büyü, 3.
[3] Ayet, sarahaten gerçek müteşâbihlik konusundadır. Öyle gözüküyor ki, hadis göreli müteşâbihlik hakkındadır.
[4] Yani her ikisinde de, lafızdan ne kastedildiği muhatapça anlaşılamaz.
[5] Bu kavramlar, bu ciltte bu adlar altında açılan bölümlerde ele alınarak açıklanacaktır. (Ç)
[6] Yani onun nâsih... olduğunu öğrendikten sonra. Çünkü onların bu durumları Öğrenilince artık vazıh hale gelirler ve anlamlarının açıklık kazanması için başka birşeye ihtiyaç göstermezler.
[7] Şâtıbi, el-Muvâfakât, İz Yayıncılık: 3/79-80
[8] Âl-i İmrân 3/7.
[9] Bir şeyin çoğunluğu anlamında birinciye çıkması pek anlaşılamamaktadır. Çünkü buradaki ümm kelimesi sonuçta menşe' anlamına gelmektedir. Hem, bazen bir şeyin dallarının o şeyin aslından daha çok olduğu da unutulmamalıdır.
[10] Âl-i İmrân 3/7.
[11] Âl-i İmrân 3/138.
[12] Batara 2/2.
[13] Yani Kuran'ı yine Kuran'la açıklayasın şeklinde alınırsa, istidlal şekli açıktır. Ancak bu açıklamaya sünnet manası verilirse o zaman istidlal şekli zayıflamaktadır.
[14] Nahl 16/44.
[15] Hikmet sahibi demektir. Hikmet ise, her şeyi yerli yerince koymaktır. (Ç)
[16] Hûd 11/1.
[17] Yunus 10/1.
[18] Zümer 39/23.
[19] Bakara 2/282.
[20] Yani emir ve nehiy için belli bir kip (sîga) var mıdır? Yoksa yok mudur? konusunda.
[21] Yani vaciplik mi, mendupluk mu; yoksa her ikisini de birden mi gerektirir? Tekrar gerektirir mi, gerektirmez mi? Birşeyi emretmek, o şeyin zıddını nehyetmek anlamını gerektirir mi, gerektirmez mi? gibi konularda.
[22] Yani hakikaten ya da hükmen. Çünkü ihtilaflı bir konu üzerine kurulduğu için haliyle o da ihtilaflı olacaktır.
[23] Bazıları, icmâı oluşturan neslin sona ermiş olmasını, diğer bazıları icmâ edenlerin tevatür sayısına ulaşmış olmasını ileri sürmüşlerdir. Bir dayanağı olup olmadığı, eğer olacaksa kıyasın da icmâa dayanak olup olmayacağı tartışılmıştır....
[24] Mânâsına açık bir şekilde delalet eden ve kendisinden çıkarılan hüküm, sözün asıl sevk sebebini teşkil eden lafızdır. (Ç)
[25] Mefhûm, lafzın, sözde zikri geçmeyen ve ifade edilmeyen birşeye delalet etmesidir. (Ç)
[26] Çünkü şer'î delil, âmm ile onu tahsis eden unsurun tümünden oluşmaktadır. Sadece âmin lâfzı dikkate almak, artniyetliliğin bir ifadesi olmaktadır.
[27] Fussılet 41/40.
[28] Kehf 18/29.
[29] İnsan 76/32.
[30] Yusuf 12/67.
[31] Köşeli parantez içerisinde verdiğimiz kısım muhtemelen metinden düşmüş olacaktır. Naşirin de dipnotundan istifade ile bütünlüğü sağlamak için metin içerisine kaydırılmasının daha uygun olacağını düşündük. (Ç)
[32] Mâide 5/95.
[33] Nisa 4/35.
[34] Sâffât 37/96.
[35] Tevbe 9/82, 95.
[36] Şâtıbi, el-Muvâfakât, İz Yayıncılık: 3/80-85
[37] Âl-i İmrân 3/7.
[38] Âl-i İmrân 3/64.
[39] bkz. îbn Hişâm, Sîre, 2/224-225.
[40] Onların tartıştıkları konu aslında müteşâbih den değildi. Çünkü İsa hakkında bahis edilen konular âyetlerde muhkem olarak gelmiştir ve herhangi bir karışıklığa sebep olacak bir durum da yoktur. Ancak burada sözkonusu olan arzu ve heveslere uyma ve kendi kuruntularını da ileri sürdükleri delillerle desteklemeye çalışma çabasıdır. Onların bu tutumu daha çok müteşâbih âyetlerin tefsiri konusunda arzu ve heveslerine uyan kimselerin bir Örneği olmaktadır.
[41] Burada Hâricilerden bahsetmesi de s da köşeli parantez içerisinde verdiğimiz kısmın metinden düşmüş olduğunu göstermektedir. <Ç)
[42] Yusuf 12/80.
[43] bkz. Müslim, Mukaddime, 20.
[44] İhtilafların çok oluşu müteşâbihliğin varlığını ve çokluğunu gösterir şeklindeki itiraz ele alınacaktır.
[45] Bu kayıtlamadan anlaşıldığına göre bu cevap ancak Kitap ve Sünnet delilleri hakkında bir anlam ifade eder. Bunlara, onlara dayanan -icmâ delili de katılabilir. Kıyas ve mesnedi kıyas olan icmâ ise müteşâbihlikten çıkmaz. (N)
Buradaki mansûsa 'nass' delâleti mânâsı vermek de mümkündür. O zaman haddizatında açık olan, dolayısıyla ihtilafa mahal bırakmayan deliller müteşâbihliğin dışında kalırlar, mânâsına gelir. (Ç)
[46] Al-i İmrân 3/7.
[47] Onbirinci meselede.
[48] Şâtıbi, el-Muvâfakât, İz Yayıncılık: 3/85-91
[49] Yani bir önceki meselede ele alınan ve az olduğu sonucuna ulaşılan hak kî müteşâbihlik kısmı.
[50] Yani birleşik kaplar gibi birbirlerine bağlıdır. Bir esastan bir fer'î hüküm çıkarılırken diğer esaslar da göz önünde bulundurulmak zorundadır. Bu durumda eğer bu esaslarda müteşâbihlik bulunursa, kendisinden doğrudan çıkarılan ya da dolaylı olarak kendisine bağlı olan fer'î hükümler de müteşâbih olurlar. Bu durumda müteşâbihlik, müteşâbih üzerine kurulan fer'î meselelere ya da bu müteşâbih esas ile bağlantı halinde bulunan diğer asıllara sirayet eder. Bunun sonucunda da şeriatın büyük çoğunluğunu müteşâbih unsurların teşkil edeceği malumdur.
[51] Yani, müteşâbih esas sebebiyle fer'î hüküm çıkarmanın kendisine bağlı olduğu bütün esasların furûuna demektir; yoksa şeriatın bütün furûuna değil. Çünkü, evvela öyle olsaydı o zaman getirilen delil, müellifin 'şeriatın büyük çoğunluğu müteşâbih olurdu' şeklindeki iddiasına uygun düşmezdi, ikincisi, bütün şer'î fer'î meselelerin doğrudan ya da dolaylı olarak müteşâbih bir esas üzerine bina edilmesinin zorunluluğu gibi bir sonuç herkesçe kabul edilmiş (müsellem) değildir.
[52] Yani usûl konularındaki izafî müteşâbihlik sebebiyledir ki, inanç konularında sapmalar meydana gelmiştir. Nitekim daha önce örnekleri geçmişti,
[53] Burada sözü edilen usûl konularında gerçek müteşâbihliğin bulunmadığıdır; izafi müteşâbihlikten söz edilmemektedir. Nitekim âyette kastedilen de her ne kadar mânâ itibarıyla içine giriyorsa da o değildir.
[54] Âli İmrân 3/7.
[55] Delilleri tam olarak tesbit ve onların tümünü birden değerlendirme ve böylece sonuca ulaşma konusunda kusur göstermesiyle meydana gelen kapalılık, aslında nasslann kendisinde mevcut bulunan bir kapahlık değildir. Bu tamamen kendi kusurudur ya da işin içine nefsânî arzular karışmıştır.
[56] Şâtıbi, el-Muvâfakât, İz Yayıncılık: 3/91-93
[57] Âl-i îmrân 3/7.
[58] Bu görüşe göre hakîkî anlamda müteşâbih bulunmamaktadır.
[59] Şâtıbi, el-Muvâfakât, İz Yayıncılık: 3/93-94
[60] Bu ikinci şart, birinci şartın bir lâzımı mahiyetindedir. Çünkü dikkate alınabilir olması için, tafsilatta ihtilaf olsa bile genel anlamda kısmen bir ittifakın bulunması bir ittifakın bulunması gerekir.
[61] Yani bir konuda birbiri ile tearuz görünümünde bulunan iki delilin bulunması halinde, değerlendirme yapan kimsenin tearuz durumundan kurtulmasının iki yolu vardır: a) Ya güçlü (râcih) bulduğu delili alarak öbürünü (mercûh) tamamen dikkate almayıp terkedecektir. b) Ya da onlardan birini sahih ve üzerinde ittifak edilen bir mânâya râcih (güçlü) olan delile ters düşmeyecek şekilde tevilde bulunacaktır. Ancak mercûh olan delili râcih olan delile ters düşmeyecek şekilde tevil etse, fakat yapılan bu tevil haddizatında sahih olmasa veya üzerinde İttifak edilmeyen tarzda olsa bu tevil bâtıl olacaktır.
[62] Nisa 4/125.
[63] Çünkü evine gelen misafirlerine kızartılmış buzağı ikram eden Hz. İbrahim'in (as.) fakir sayılması doğru olmaz. Yapılan tevil sonucunda ulaşılan bu netice sahih değildir ve şeriat ilminin verilerine uygun düşmemektedir. Dahası, lafzın kendisine yüklenen böyle bir mânâyı kabul etmesi mümkün değildir.
[64] Ayetin mânâsı: "Adem Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı." (Tâhâ 20/121) şeklindedir.
[65] Vâv harfinin kesresi ile kelimesi buzağının fazla süt içmekten tıkanması ve ondan usanması mânâsına gelmektedir. Böyle bir tevil sakattır; çünkü kelime Kur'ân'da vâvın fethası ile gelmiştir. Bu konu, Deliller bahsinin ikinci tarafının dokuzuncu meselesinde tekrar gelecektir.
mdir. Çünkü vâvın fethası ile olan kelimesinin mânâsına gelmesi mümkün değildir. Bu sonuncusu, yapılmak istenilen tevile lafiz yönünden müsait değildir; bir önceki örnek ise mânâ yönünden müsait değildir. Tevilde aranan her üç şartın bulunmayışına örnek olarak da İbn Sem'ân'ın âyetinin62 açıklaması hakkındaki tevilini63 verebiliriz.
[66] Şâtıbi, el-Muvâfakât, İz Yayıncılık: 3/94-97
Konular
- Sekizinci Mesele:
- Dokuzuncu Mesele:[168]
- Onuncu Mesele:
- Onbırıncı Mesele:
- Onikinci Mesele:
- Onüçüncü Mesele:
- Ondördüncü Mesele;
- İkinci Bakış Açısı: Avârızu'l-Edille
- Birinci Fasıl: Muhkemlik Ve Müteşâbihlik
- Birinci Mesele:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele:
- Beşinci Mesele:
- Altıncı Mesele:
- İkinci Fasıl Şerî Hükümler Ve Nesh
- Birinci Mesele:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele :
- Üçüncü Fasıl Emir Ve Nehiy
- Birinci Mesele:
- İkinci Mesele:
- Üçüncü Mesele:
- Dördüncü Mesele:
- Beşinci Mesele:
- Altıncı Mesele:
- Yedinci Mesele: