BEŞİNCİ MESELE:


İctihâd, eğer nasslardan istinbât işine bağlı ise, o zaman mut­laka Arap dilinin (ictihâd düzeyinde) bilinmesi şart koşulacaktır. Eğer nasslarla ilgisi bulunmuyor veya nasslar hakkında ictihâd sa­hibi birinin verileri üzerinden yürünüyor ve maslahat ve mefsedet-lerle ilgili mânâlara taalluk ediyorsa, o zaman Arap dilini bilme şartı yoktur.[220] Bu durumda ictihâd için gerekli olan, şeriattan gö­zetilen şer'î maksadlan hem genel olarak hem de özel[221] olarak bil­me ilmidir.
Arap dili ilminin şart koşulması veya şart koşulmaması hak-[i63j kındaki delil şudur[222]: Arap dili ilmi, lâfızların gereklerini, şer'î lâfızlardan nasıl anlaşılması gerekiyorsa o şekil üzere ortaya koyar. Gereklerini içeren Sâri' Teâlâ'nın lâfızları Arapça'dır. Bu itibarla Arabî olmayanın Arap dilini anlaması mümkün değildir; nitekim Arabî ile Berberi, Rûm, ya da İbranî arasında biri diğerinin dilini öğreninceye kadar anlaşma imkânı bulunmamaktadır. Mücerred mânâlara gelince, sağduyu sahibi insanlar, bunların anlaşılması konusunda müşterektirler. Bu konuda belli bir dilin hususiyeti yok­tur. Şu halde hükümlerin konulusu sırasında gözetilen şer'î maksatları kavrayan ve bu konuda ilim mertebesine ulaşan kimse, makâsıd konusu ile ilgili alanlarda ictihâd mertebesine ulaşmış olur. Bu mertebeyi yabancı bir dile yapılan tercüme yoluyla da elde edebilir ve tercüme yoluyla elde etmesi ile Arap dili vasıtasıyla elde etmesi arasında bir fark yoktur.[223] Bu yüzdendir ki, müctehidler Arap dili ile olmayan sözlü olaylar halanda şer'î hükümler koymak­tadırlar ve pek çok olaylarda lâfızlar(da gözetilen mânâlara) itibar etmektedirler.[224]
Sonra, kıyâsî ictihâdda, lâfızların gereklerini bilmeye ihtiyaç bulunmamaktadır.[225]Ancak ictihâd makîsun aleyh ile —ki kıyasta asıl olmaktadır— ilgili ise o zaman Arap dilini bilmeye gerek duyu­lur. Kaldı ki bu da bazen bir başkasından hazır olarak alınabilir. Ya da aslın illeti nass ile belirlenmiş veya işaret edilmiş olabilir ve böylece onu hazır olarak bulabilir. Kıyasın bunun dışında kalan di­ğer işlemleri ise, aklî değerlendirmeye tabidir.[226]
Müctehid imamların tâbi arkadaşlarına nisbet edilen ictihâd, işte bu türden[227] olmaktadır.   Meselâ Mâlikî mezhebinde İbnu'l Kasım ve Eşheb; Hanefî mezhebinde Ebû Yûsuf ve Muhammed b. el-Hasen; Şafiî mezhebinde el-Müzenî ve el-Buveytî gibi tâbi mücte-hidlerin durumu böyledir. Bunlar, kendilerinden nakledildiği üzere tâbi oldukları imamlarının usûlünü ve şeriatın lâfızlarının anlaşıl­ması konusunda belirledikleri esasları hazır olarak alıyorlar[228] ve bunlar üzerine çeşitli meselelerin tefrî'i yoluna gidiyorlar ve onların gereği doğrultusunda fetvalar veriyorlardı. İnsanlar, onların fetva ve görüşlerini—imamlarının görüşlerine muhalif olsun ya da uygun olsun— kabul ile karşılamışlar ve onların gereği ile amel etmişler­dir. Onların bu durumda olması şundan di: Onlar hükümlerin ko­nulması konusundaki şer'î maksatları kavramışlardı. Eğer öyle ol­masalardı, o zaman ictihâd ve fetvaya yeltenmeleri kendilerine helâl olmazdı, keza ne kendi zamanlarındaki ne de daha sonraki dönemlerdeki âlimlerin onların bu halini onaylamaları helâl olmaz­dı ve özel olarak onlara karşı tepki göstermekten geri durmazlardı. Böyle birşey olmadığına göre, onların girişmiş oldukları ictihâd ve fetva işine ehil oldukları anlaşılmış olur. Onlardan ve onlar gibi olup, şer'î maksatların kavranması konusunda onların seviyesine ulaşan kimselerden sâdır olan ictihâd, hiç problemsiz sahih olmak- tadır. Bu izah, onların Arap dilinde ictihâd mertebesine ulaşmış ol­madıkları varsayımı üzerine mebnîdir. Ancak onların Arap dilinde ictihâd mertebesine ulaşmış oldukları kabul edilecek olursa, o za­man onların ictihâdlarının mutlak anlamda sahih olacağında bir kuşku bulunmayacaktır. [229]

Allah'u alem!


Eser: El-Muvafakat

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

El-Muvafakat

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..