3- MALININ BİR KISMINI, MÜDARABE OLARAK VERİP, DİĞER BİR KISMINI VERMEYEN KİMSENİN DURUMU
Bir adam, bin dirhemini bir adama verip, ona: "Yarısı sana borçtui; yarısı da sana müdarabe malıdır." der; o da, o şekilde alırsa, bu söylendiği gibi caizdir. Zehıyre'de de böyledir.
Şayet müdarib, bir iş yapmadan mal zayi olursa, bu durumda o, yarısını tazmin eder.
Eğer onu çalıştırır ve kazandımsa, karın yarısı müdaribin, yarısı da mal sahibinin olur.
Şayet müdariB malı çalıştırdıktan sonra veya bundan önce mal sahibi olmadığı halde, taksim ederse, onun taksimi batıl olur. Çünkü, yalnız başına taksim etmek yoktur.
Taksim edilen şeylerden birisi, mal sahibi teslim almadan önce zayi olursa, ikisinin malından zayi olmuş olur. Şayet zayi olmaz ve mal sahibi taksimine izin verirse; bu durumda taksim caiz olur. Mal sahibi, hissesini zayi olana kadar olmazsa müdaribin yarı hissesine müracaat eder.
Şayet müdaribin hissesi zayi olursa, o takdirde müdarip mal sahibinin hissesine müracaat edemez. Ve mal sahibinin müdaribdeki alacağı beşyüz dirhem hali üzre durur. Mebsût'ta da böyledir.
Bir adam, diğerine: "Şu bin dirhemi al; yarısı sana borç; yarısı ile de iş yap. Kazancının tamamı banadır." derse, işte bu caizdir; fakat, mekruhtur. Çünkü, bu durumda alacak menfaat sağlamış olmaktadır. Zehıyre'de de böyledir.
Eğer, o beşyüz dirhemi çalıştırır ve kazanırsa, o kazanç aralarında yarı yarıya ortaktır. Mebsût'ta da böyledir.
"Şu bin dirhemi al; yansı sana borçtur; yansı da müdarabedir. Onu çalıştır; kârın yarısı senindir." derse, bu caizdir.
Şayet: "Bin dirhemi al; yansı müdarabedir.; yansı da sana hibedir." der; müdarib de onu aldığı halde taksim etmezse, işte o hibe fasiddir; müdarabe ise caizdir.
Eğer müdarip onu çalıştırmadan önce, veya çalıştırdıktan sonra, mal zayi olursa; bu durumda o hîbe olan malın hissesi olarak, yansını tazmin eder. Muhıyt'te de böyledir.
Hibenin fasid olduğu kitab'da rivayet olarak bulunmamıştır. Ancak, "tazmin edilir." diye rivayet edilmiştir."
Şayet kâr yaparsa, yarısı hibenin ve müdaribindir. Geri kalan yarının kârı da şartlarına göredir.
Sonra hîbenin hissesi olan kârın, temiz olduğu hakkında bir şey söylenmemiştir.
Ebû Ca'fer şöyle buyurmuştur:
"Bu temiz değildir."
Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A,)'ye göredir.
İmâm Muhammed (R.A.)se göre bu kâr tasadduk edilir.
Fakıyh Ebû İshâk el-Hâfız: "Bu bi'1-icma temizdir. Ve tasadduk edilmez." buyurmuştur. Serahsı'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Mal sahibi: "Yansı bıdâa, yarısı da müdarabedir." derse; işte bu caiz olur.
Eğer, bu mal, çalıştırmadan önce veya sonra zayi olursa, bu zayi mal sahibine aitdir.
Eğer kâr ederse, kârın dörtte üçü mal sahibinin, dörtte biri de müdaribindir. Zehıyre'de de böyledir.
Bir kimse, diğerine bin dirhemin yansım, emanet; yarısını da müdarabe olarak bıraksa, işte bu söylendiği şekilde caizdir. Eğer müdarib, bu malın tamamında tasarruf yaparsa, bu durumda emanetin hissesini tazmin eder. Müdarabe için olan yan kâr ederse, bu kârın yarısı mal sahibinin yansı da müdaribin olur. Mebsût'ta da böyledir.
Bu rriüdârib malı ikiye böler; sonra o yarılardan biriyle müdarabe yapıp, kâr ederse; bu kâr, aralarında yarı yarıya ortaktır. Ancak, emanetin hissesi müstesnadır. Müdârib, onu İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R. A.)'e göre tasadduk eder. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerine herevî olan bir top kumaşı verdiğinde, o da bu kumaşın yarısını, beşyüz dirheme sattıktan sonra, o adama, kalan yarıyı da satmasını emrederek, "tamamiyle müdârabe yapmasını" söyler ve "kârı yarı yarıyadır." diye şart koşarlarsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyasına göre, kâr'a yarı yarıya ortak olurlar.
İmâmeyn'in kıyaslarına göre ise, kârın dörtte üçü, rnal sahibinin; dörtte biri de müdaribin olur. Vedianın (emanetin) tamamı mal sahibinindir.
Eğer müdarib bu iki malı birbirine katarsa; yarısı hakkında ona ecr-i misil yoktur ve müdârabe de fesada gitmiştir.
Şayet, mallan birbirine katmaz da, mudâraba yine fesada giderse, bu durumda, kendisine, ecr-i misil vardır.
Eğer müdarib için üçte iki; mal sahibi için de üçte bir şart kılarlarsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyasında, kâr'ı şart kıldıkları gibi, aralarında taksim ederler. Vedîa ise, aralarında yarı yarıyadır.
Fakat, İmâmeyn'e göre müdarib için üçte bir; mal sahibi için ise, üçte iki vardır.
Mal sahibi için, kârın üçte ikisini; müdarib için de üçte birini şart koşarlarsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, kâr, aralarında yari yarıya taksim edilir.
İmâmeyn'e göre ise, müdarib için altıda bir vardır. Kârın baki kalanı, mal sahibinindir. SerahsFnin Muhıyti'nde de böyledir.
Bu baba ilaveten: Bir adam, diğerine bir top herevî kumaş verir; o da onun yarısını beşyüz dirheme sattıktan sonra, kumaş sahibi, diğerine: "Geride kalanını da satıp tamamının parasıyla, yüce Allah'ın vereceği rızık üzerine çalıştırmasını" emrederse, bu durumda o kâr aralarında yarı yarıyadır. Müdârip o kumaşın yarısını beşyüz dirheme sattıktan sonra onu çalıştırır ve beşyüz dirhemi de kendi üzerinde kalırsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, kâr da, vedia da aralarında yarı yarıyadır. Mebsût'ta da böyledir.
İmâmeyn'in kavline göre, bunun dörtte üçü, mal sahibine; dörtte biri mudarıba; vedianın tamamı ise mal sahibinedir. Muhıyt'te de böyledir.
Eğer mal sahibi, mudarabe mallarının ikisiyle de çalışmasını emreder ve "müdaribe kârın üçte ikisinin verileceğini" söyler; müdarip de onu çalıştırırsa, kârın üçte ikisi onun olur. Mebsût'ta da böyledir.
Eğer vedia yaparsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyasında, kâr yan yarıyadır.
îmâmeyn'in kıyasında ise, kârın üçte birisi müdaribindir.
Eğer müdarip, iki malı da çalıştırır ve kazandırırsa, karın üçte ikisi, mal sahibinindir. Vedianın tamamı da mal sahibinindir. Muhiyt'te de böyledir.
Şayet mal sahibi, kendi nefsi için, kârdan üçte ikisini, müdarib için de üçte birini şart koşarsa, me's'ele hali üzerinedir ..Kâr ve vedîa aralarında yarı yarıyadır. Mebsût'ta da böyledir.
Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavline göredir. İmâmeyn'in kavline göre ise, mal sahibi için, altıda beş; müdarip içinse, altıda bir vardır. Muhıyt'te de böyledir.
Fesada grden müdarabede, mal sahibinin ecr-i misil ödemesi gerekir mi?
Duruma bakılır: Eğer müdarip, iki malı birbirine katmışsa, işte o zaman, ona ecr-i misil yoktur. Eğer kalmamışsa, onun için çalıştığının ecr-i misli vardır. Serahsf nin Muhıytı'nde de böyledir. [3]
Şayet müdarib, bir iş yapmadan mal zayi olursa, bu durumda o, yarısını tazmin eder.
Eğer onu çalıştırır ve kazandımsa, karın yarısı müdaribin, yarısı da mal sahibinin olur.
Şayet müdariB malı çalıştırdıktan sonra veya bundan önce mal sahibi olmadığı halde, taksim ederse, onun taksimi batıl olur. Çünkü, yalnız başına taksim etmek yoktur.
Taksim edilen şeylerden birisi, mal sahibi teslim almadan önce zayi olursa, ikisinin malından zayi olmuş olur. Şayet zayi olmaz ve mal sahibi taksimine izin verirse; bu durumda taksim caiz olur. Mal sahibi, hissesini zayi olana kadar olmazsa müdaribin yarı hissesine müracaat eder.
Şayet müdaribin hissesi zayi olursa, o takdirde müdarip mal sahibinin hissesine müracaat edemez. Ve mal sahibinin müdaribdeki alacağı beşyüz dirhem hali üzre durur. Mebsût'ta da böyledir.
Bir adam, diğerine: "Şu bin dirhemi al; yarısı sana borç; yarısı ile de iş yap. Kazancının tamamı banadır." derse, işte bu caizdir; fakat, mekruhtur. Çünkü, bu durumda alacak menfaat sağlamış olmaktadır. Zehıyre'de de böyledir.
Eğer, o beşyüz dirhemi çalıştırır ve kazanırsa, o kazanç aralarında yarı yarıya ortaktır. Mebsût'ta da böyledir.
"Şu bin dirhemi al; yansı sana borçtur; yansı da müdarabedir. Onu çalıştır; kârın yarısı senindir." derse, bu caizdir.
Şayet: "Bin dirhemi al; yansı müdarabedir.; yansı da sana hibedir." der; müdarib de onu aldığı halde taksim etmezse, işte o hibe fasiddir; müdarabe ise caizdir.
Eğer müdarip onu çalıştırmadan önce, veya çalıştırdıktan sonra, mal zayi olursa; bu durumda o hîbe olan malın hissesi olarak, yansını tazmin eder. Muhıyt'te de böyledir.
Hibenin fasid olduğu kitab'da rivayet olarak bulunmamıştır. Ancak, "tazmin edilir." diye rivayet edilmiştir."
Şayet kâr yaparsa, yarısı hibenin ve müdaribindir. Geri kalan yarının kârı da şartlarına göredir.
Sonra hîbenin hissesi olan kârın, temiz olduğu hakkında bir şey söylenmemiştir.
Ebû Ca'fer şöyle buyurmuştur:
"Bu temiz değildir."
Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A,)'ye göredir.
İmâm Muhammed (R.A.)se göre bu kâr tasadduk edilir.
Fakıyh Ebû İshâk el-Hâfız: "Bu bi'1-icma temizdir. Ve tasadduk edilmez." buyurmuştur. Serahsı'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Mal sahibi: "Yansı bıdâa, yarısı da müdarabedir." derse; işte bu caiz olur.
Eğer, bu mal, çalıştırmadan önce veya sonra zayi olursa, bu zayi mal sahibine aitdir.
Eğer kâr ederse, kârın dörtte üçü mal sahibinin, dörtte biri de müdaribindir. Zehıyre'de de böyledir.
Bir kimse, diğerine bin dirhemin yansım, emanet; yarısını da müdarabe olarak bıraksa, işte bu söylendiği şekilde caizdir. Eğer müdarib, bu malın tamamında tasarruf yaparsa, bu durumda emanetin hissesini tazmin eder. Müdarabe için olan yan kâr ederse, bu kârın yarısı mal sahibinin yansı da müdaribin olur. Mebsût'ta da böyledir.
Bu rriüdârib malı ikiye böler; sonra o yarılardan biriyle müdarabe yapıp, kâr ederse; bu kâr, aralarında yarı yarıya ortaktır. Ancak, emanetin hissesi müstesnadır. Müdârib, onu İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R. A.)'e göre tasadduk eder. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerine herevî olan bir top kumaşı verdiğinde, o da bu kumaşın yarısını, beşyüz dirheme sattıktan sonra, o adama, kalan yarıyı da satmasını emrederek, "tamamiyle müdârabe yapmasını" söyler ve "kârı yarı yarıyadır." diye şart koşarlarsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyasına göre, kâr'a yarı yarıya ortak olurlar.
İmâmeyn'in kıyaslarına göre ise, kârın dörtte üçü, rnal sahibinin; dörtte biri de müdaribin olur. Vedianın (emanetin) tamamı mal sahibinindir.
Eğer müdarib bu iki malı birbirine katarsa; yarısı hakkında ona ecr-i misil yoktur ve müdârabe de fesada gitmiştir.
Şayet, mallan birbirine katmaz da, mudâraba yine fesada giderse, bu durumda, kendisine, ecr-i misil vardır.
Eğer müdarib için üçte iki; mal sahibi için de üçte bir şart kılarlarsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyasında, kâr'ı şart kıldıkları gibi, aralarında taksim ederler. Vedîa ise, aralarında yarı yarıyadır.
Fakat, İmâmeyn'e göre müdarib için üçte bir; mal sahibi için ise, üçte iki vardır.
Mal sahibi için, kârın üçte ikisini; müdarib için de üçte birini şart koşarlarsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, kâr, aralarında yari yarıya taksim edilir.
İmâmeyn'e göre ise, müdarib için altıda bir vardır. Kârın baki kalanı, mal sahibinindir. SerahsFnin Muhıyti'nde de böyledir.
Bu baba ilaveten: Bir adam, diğerine bir top herevî kumaş verir; o da onun yarısını beşyüz dirheme sattıktan sonra, kumaş sahibi, diğerine: "Geride kalanını da satıp tamamının parasıyla, yüce Allah'ın vereceği rızık üzerine çalıştırmasını" emrederse, bu durumda o kâr aralarında yarı yarıyadır. Müdârip o kumaşın yarısını beşyüz dirheme sattıktan sonra onu çalıştırır ve beşyüz dirhemi de kendi üzerinde kalırsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, kâr da, vedia da aralarında yarı yarıyadır. Mebsût'ta da böyledir.
İmâmeyn'in kavline göre, bunun dörtte üçü, mal sahibine; dörtte biri mudarıba; vedianın tamamı ise mal sahibinedir. Muhıyt'te de böyledir.
Eğer mal sahibi, mudarabe mallarının ikisiyle de çalışmasını emreder ve "müdaribe kârın üçte ikisinin verileceğini" söyler; müdarip de onu çalıştırırsa, kârın üçte ikisi onun olur. Mebsût'ta da böyledir.
Eğer vedia yaparsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyasında, kâr yan yarıyadır.
îmâmeyn'in kıyasında ise, kârın üçte birisi müdaribindir.
Eğer müdarip, iki malı da çalıştırır ve kazandırırsa, karın üçte ikisi, mal sahibinindir. Vedianın tamamı da mal sahibinindir. Muhiyt'te de böyledir.
Şayet mal sahibi, kendi nefsi için, kârdan üçte ikisini, müdarib için de üçte birini şart koşarsa, me's'ele hali üzerinedir ..Kâr ve vedîa aralarında yarı yarıyadır. Mebsût'ta da böyledir.
Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavline göredir. İmâmeyn'in kavline göre ise, mal sahibi için, altıda beş; müdarip içinse, altıda bir vardır. Muhıyt'te de böyledir.
Fesada grden müdarabede, mal sahibinin ecr-i misil ödemesi gerekir mi?
Duruma bakılır: Eğer müdarip, iki malı birbirine katmışsa, işte o zaman, ona ecr-i misil yoktur. Eğer kalmamışsa, onun için çalıştığının ecr-i misli vardır. Serahsf nin Muhıytı'nde de böyledir. [3]
Konular
- Muamele Ne Demektir:
- Muamelenin Sıhhatinin Şartları
- Akdin Bozuk Olmasının Şartları
- Muamelenin Sahih Olmasının Hükmü
- Fâsid Olan Muamelenin Hükmü
- Muameleyi Feshe Sebep Olan Özürler
- 2- MUAMELE HUSUSUNDA ÇEŞİTLİ MESELELER
- KİTABÜ'L-MUDARABE
- (SERMÂYE + EMEK ORTAKLIĞI)
- 1- MÜDÂREBE'NİN MÂNÂSI, RÜKNÜ, ŞARTLARI VE HÜKMÜ
- Müdârabe Ne Demektir
- Mudârabe'nin Rüknü
- Müdârabe'nin Sahih Olmasının Şartları
- 3- MALININ BİR KISMINI, MÜDARABE OLARAK VERİP, DİĞER BİR KISMINI VERMEYEN KİMSENİN DURUMU
- 4- MÜDÂRlBİN HARCAMA YÖNÜNDEN SAHİP OLUP OLMADIĞI YETKİLER
- 5- MÜDÂRABE MALINI (= SERMAYEYİ ORTAKLIK İÇİN) İKİ KİŞİYE VERMEK
- 6- MÜDARABE KARŞI İLERİ SÜRÜLEN ŞARTLAR
- 7- MÜDÂRİBİN, BİR BAŞKA ŞAHSI MÜDÂRABE ORTAĞI YAPMASI
- 8- MÜDARABE'DE MURABAHA VE TEVUYE
- 1- Müdâribin, Müdârabe Malını Murabaha Ve Tevliye Olarak Başkasına Satması
- 2- Müdarabe Malını Müdaribin Ve Mal Sahibinin Kârla Satması
- 3- İki Müdârip Arasındaki Kâr
- 9- MÜDÂRABE MALINI KARŞILIK GÖSTEREREK BORÇ ALMAK
- MUHTELİF FIKHÎ MESELELER
- Hünsânın Şehâdeti
- Dilsizin Yemini
- Yazı